Abdülaziz BAYINDIR: Bugün ki okuyacağımız ayetler sebebiyle konu başlığı olarak “İntihar Eylemleri” başlığını seçtik. Araplar buna “İstişhad” diyor. Yani şehid olma, şehidliği isteme şeklindedir. Bu konuda ilk fetvayı Yusuf el Karadavi vermişti. Birkaç defa burada ders yapmıştık. Sadece hatırlatmak için söylüyorum. Tabii verdiği fetvanın iler tutar tarafı yok. Tamamen siyasidir. Ve o fetvada Filistinde Müslümanların Yahudilere ders vermeleri şeklinde bir şey düşünülüyordu. Tabii yanlış bir yol seçildi. O fetva Yahudilerin dünya kamuoyu önünde durumlarını çok güçlü bir hale getirdi. Kendilerini haklı göstermelerine sebep oldu. Ve o fetva sebebiyle de Yahudiler ile Müslümanlar arasında büyük bir duvar örüldü. Ve Müslümanlara hayat tam bir cehenneme dönüştürüldü. Hâlbuki İslam Allah’ın dinidir. Hiç kimse zorla Müslüman olmaz. Zorla herhangi bir şey kimseye yaptırılamaz. Dinde zorlamanın olamayacağını çok açıkça bildiriyor. “Lâ ikrâhefiddînigadtebeyyenerruşduminelğayy” “Dinde baskının hiçbir türlüsü olmaz.” (2/256) Yani istesen de yapamazsın. Din öyle bir şeydir. Çünkü iman kalp işidir. Adam ağzıyla söyler, içten inanmazsa ona münafık denir. İçten inanıp inanmadığını da Allah’tan başka kimse bilmez. O zaman bir tek Allah biliyorsa herhangi bir kişinin Müslüman olması için baskı yapılması da mümkün olmaz. Sen baskı yaparsın adam Müslümanım der. Bir münafık kazanmış olursun.
Bir de Allah’ın ceza ile ilgili koyduğu prensipleri var. “Ud’u ilâ sebîlirabbike bil hıkmetivelmev’ızatilhaseneti” “Rabbinin yoluna hikmetle çağır.” (Nahl 125) Hikmet ne demek? Yani adamın problemini çöz. Bu dünyada herkes mutlu olmak ister. Hiç kimse mutsuz olmak istemez. Adam kâfirde olsa müminde olsa mutlu olmak ister. Sen onun ihtiyacını karşıla, hikmetle doğru bir şekilde problemini çöz. O problemini çözdükten sonra da adam sana karşı ilgi duymuş olsun. “Allah, Allah bu nasıl oluyor” desin. Mesela aklıma geldi. Yıllar önce ben İstanbul Müftülüğündeyken biz kızcağız Amerika’dan doktora yapmak üzere gelmişti. Washington Üniversitesinden gelmişti. Orada kendisine biz yardımcı olduk. İzni bitmiş. Baktım biraz üzgündü. Hayırdır, niye üzülüyorsun, dedim. İki yıllık iznim bitti uzatılması için Amerika’ya gitmem gerekiyor dedi. Amerika’ya gitmek için üzülme olur mu, Amerika senin ülken değil mi dedim. Evet dedi. Annen, baban orada değil mi dedim. Evet dedi. Ne güzel işte gidip onları göreceksin dedim. Cevabı aynen şu oldu. Ben insan olduğumu burada öğrendim dedi. Mesela ilk geldiği zaman çalışan müstahdem ona bir çay götürdü. Ben istememiştim deyip şaşırdı. Buyurun için denilince içti. Kaç lira dedi. Hayır, para yok denildi. O kız şöyle dedi. “Siz bana bir kız gözüyle değil, kendi kardeşiniz gözüyle baktınız. Benim cinselliğim sizin hiç ilginizi çekmedi. İnsanlığım ilginizi çekti. Bana insanca muamele ettiniz. Hâlbuki ben Amerika’da böyle bir şeye alışkın değilim. Ben burada kendimi o kadar mutlu hissediyorum ki memlekete gitmek istemiyorum.” İşte mesele bu… Yani bu hikmetle çağır meselesi budur. Bir gün İngilizce Kuranı Kerim getirip önüne koydum. Bir tane de teyp koydum. Benim İngilizcem çok zayıf, şunu bir oku da sesini alayım sonra dinlerim İngilizcemi geliştiririm dedim. Ama ne demek istediğimi anladı tabii. Fatiha Suresini okuyunca şok oldu. Ben profesörlük dosyasını hazırlarken acaba bizimle ilgili yabancı atıf var mı diye baktım. O kızcağız bizimle ilgili o kadar çok şey yazmış ki. İnsanlara insanca muamele etmek lazım. Ondan sonrası kendisine kalmış. Ama biz Müslümanlar olarak en yakınlarımıza insanca muamele etmeyi çoktan unuttuk.Yani bakıyorsunuz dinin adı İslam ama onunla hiçbir alakası kalmamış. Kuran’dan uzak bir din. Adam çıkıp intihar eylemi yapıyor. Geçende Çad’dan gelen mastır öğrencisi bir kız var. Oradaki durumları kendisiyle konuştuk. Kazakistan’dan, Bangladeş’ten vs. değişik ülkelerden gelmişler. Bir tane de Türk var. Çad’dan gelene dedim ki, annen baban Müslüman olmasaydı, Müslüman bir ailede doğmasaydın ve din sana bu şekilde anlatılsaydı bu dini kabul eder miydin? Çok zor dedi. İşte bu bizim için son derece önemlidir. Bugün Dünya İslam Âlimler Birliği Başkanı olan Yusuf el Karadavi kişinin kendini öldürmesine fetva veriyor. Bu intihardır. Öldürmesini de şehitlik sayıyor. Orada bir sürü suçsuz adamı öldürüyorsun. Katil oluyor bu. Gidiyorsun bir sürü suçsuz adamı öldürüyorsun. Mesela Ankara’da bir intihar eylemi yapıldı. 29 kişi hiç suçu olmadan öldürüldü. Şimdi büyük bir ihtimalle o kendisini öldüren kişiye sen şehit oldun diye telkinde bulunmuşlardır. Böyle bir dine yeryüzünde kim inanır. Bunu kim Allah’ın dini olarak sayar. Maalesef bugün İslam’ın görüntüsü bu. Tekrar ediyorum. Basite almayın lütfen. Dünya İslam Âlimler Birliği Başkanı. Geçenlerde merkezlerini Türkiye’ye getireceklermiş. Bunlar bizim yıllarca beraber olduğumuz insanlardır. Yusuf el Karadavi, Ali MuhyiddinKaradaği. O yardımcısı, öbürü başkanı. Birbirimizi gayet iyi tanırız. Bundan iki hafta önceydi galiba. Merkezlerini İstanbul’a getirmeye karar vermişler. Beni de kahvaltıya davet ettiler, gitmedim. Gidip de ne yapacağım? Siz kendinizi uzaktan sıradan bir insan olarak düşünün. Ortada Dünya İslam Âlimler Birliği Başkanı var. Onu İslam’ı en iyi bilen insan olarak görmez misiniz? Bu kişi “bir kişi kendisini patlatabilir” diye fetva vermiş. “Patlattığı zaman şehit olur. Büyük de sevap kazanır. Cennete gider.” Ankara’da ki olayı düşünün. 29 tane suçsuz insan… İşlerini bitirip evlerine gidiyorlarken birden bire bir patlama oluyor. Yani her birimiz için söz konusudur değil mi? Bir kişi, iki kişi için değil. Bu Allah’ın dinidir. Allah’ın dininde sen kafana göre hareket edemezsin ki. “Ve gâtilû fî sebîlillâhillezîneyugâtilûnekum” “Allah yolunda sizinle savaşanlarla savaşın” (Bakara 190) diyor. O savaşıyor sende savaşacaksın. Karşılıklı… Savaş sırasında bir kimse diğerini öldürdüğü zaman dünyada bunu hiç kimse suç kabul etmez. Çünkü o seni öldürmeye gelmiş. Tabii ki sende onu öldüreceksin. Ama gideceksiniz Ankara’nın göbeğinde hiç savaş ortamı yok, bir şey yok. Birisi kendisini patlatacak. Şehit oldum diyecek. Bu olacak İslam… Ve bunun fetvasını da Dünya İslam Âlimler Birliği Başkanı vermiş olacak. Peki delili ne? En sıradan bir adam bunu delil sayar mı? “Ve eıddûlehummestetağtumminguvvetiv” “düşmanlarınız için gücünüz yeten kuvveti hazırlayın.” İnsan gücü elbette olacak. Savaş işlerini bilen kişiler olarak kendimizi yetiştireceğiz. Ama burada gücümüzün yettiği kadar savaş aletlerini de alacağız. “ve mir ribâtıl hayli” “İyi cins atlardan da” “turhibûnebihîaduvvallâhi” siz böyle güçlü olursanız, hazırlıklı olursanız “bununla Allah’ın düşmanını korkutursunuz”“ve aduvvekum” yani “Allah’ın ve sizin düşmanınız olan kişileri korkutursunuz”. Siz Allah’ın dini için uğraşıyorsunuz, onlar da size karşı Allah yolunda çalıştığınız için düşmanlık ediyor. “ve âharînemindûnihim” “başkalarını da”. İçinizde sizin yakın dost bildiğiniz nice düşmanlar vardır. Güçlü olduğunuz zaman onlarda korkarlar. Onlarda gizli düşmanlardır. “lâ tağlemûnehum” “o tür düşmanları siz bilemezsiniz” “allâhuyağlemuhum” “Allah bilir.” Onlar gizli düşmanlar, dost gözüken düşmanlardır. “ve mâtunfigûminşey’in fî sebîlillâhi” “Allah yolunda herhangi bir infakınız” Elinizden çıkardığınız mal, harcama… “yuveffeileykum” “size tastamam verilir.” “ve entum lâ tuzlemûn” “haksızlığa uğramazsınız.” (Enfal 60) Bu ne demek? Bu ayete dayanarak intihar eylemi yapılır mı? Hazırlıklı olun deniyor. Tamam. Belinize bomba saracaksınız da gidip kendinizi patlatacaksınız. Bu ayet ona delil olur mu? Efendim neymiş? Çağdaş silahmış. İnsan silah olur mu? Bu insanı aşağılamadır. Silah insana hizmet eder. Tamam, savaşta öldürülebilirsin. O normaldir. Problem değil. Ama kendi kendini öldürmek ne demek? O arada birçok insanı öldürüyorsun. “Ve in cenahûlisselmifecnahlehâ” “karşı taraf barış için kenara çekilirse.” Yani karşı taraf tamam, ben savaşmıyorum derse sende savaşma. Çünkü ne zaman savaşabiliyorsun? O savaştığı zaman. Sen savaş çıkarmıyorsun. Baktın ki o savaş çıkaracak hemen ondan önce davranabilirsin. Ama sen durup dururken savaş çıkaramazsın. “ve tevekkel alallâh” “Allah’a güven ve dayan.” “innehûhuvessemîulalîm” “Bilen o, dinleyen o’dur.” (Enfal 61). Bu ayetten hiç böyle bir hüküm çıkarılabilir mi?
Şimdi gelelim bugün okuyacağımız ayetlere… “Felâ ve rabbike lâ yué’minûne” “Rabbine and olsun inanmış olmazlar.” “hattâyuhakkimûkefîmâşecerabeynehum”“Aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapmadıkça.” (Nisa 65) Seni hakem ne demek? Bizim gelenekte Resulullahın sünneti derler, Allah’ın ayeti demezler. Hâlbuki hakem olan nedir? Kuranı Kerimin kendisidir. “Kânennâsuummetevvâhıdeten” “İnsanlar tek bir toplumdu.” “febeasallâhunnebiyyînemubeşşirîne ve munzirîn” “Allah nebiler gönderdi. Onlara müjde verecek ve uyarıda bulunacak.” “ve enzelemeahumulkitâbe” “onlarla beraber kitap indirdi.” Ne kadar nebi varsa o kadar da Allah’ın verdiği kitap var. “bil haggı” “gerçekleri içeren kitaplar” Tabi bu kitaplar birbirlerini tasdik eden kitaplardır. Niye bu kitabı verdi? “liyahkume” “o kitap hüküm versin” “beynennâsifîmahtelefûfîh” “insanlar arasında ihtilaf ettikleri” (Bakara 213) Tabi kitabın kendisi konuşamaz. Konuşacak olan kitabı tebliğ edendir. Hakem olacak olan kitaptır. Dolayısıyla öyle acayip bir yapı oluşturuluyor ki… Mesela Nisa Suresi 64. ayette resul ifadesi geçiyor. Burada Resulullahın (s.a.v) kendi yok. O zaman ne olacak? Tebliğ ettiği kitap hakem olacak. “summe lâ yecidû fî enfusihimharacemmimmâgadayte” “senin verdiğin hükümde” Onun verdiği hüküm bugün yoksa Kuran var. “Kuranın verdiği hükümden dolayı içlerinde herhangi bir sıkıntı duymamaları gerekir.” “ve yusellimûteslîmâ” “ve tam olarak teslim olmadıkça” (Nisa 65) bunlar inanmış olmazlar. Yani Allah’ın kitabına tam olarak teslim olmak gerekir. Şimdi istişhad eyleminde Allah’ın kitabına uymak mı var, o kitabı kendine uydurmak mı var?Şimdi okuyacağım ayete dikkat edin. “Ve levennâketebnâ aleyhim” “bu insanlara yazsaydık” “enıgtulûenfusekum” “kendinizi öldürün.” Yazsaydık dediğine göre yazmış mı bize Allah? Yok, yazmamış. Böyle yapsaydık diyor. Yapmadık. “evıhrucûmindiyârikum” “ya da ülkenizden çıkın diye yazsaydık” “mâfealûhu illâ galîlumminhum” “çok azı hariç bunu yapmazlardı.” Yani yazmadık, diyor. Yazmadıysa sen niye kendini insanlara öldürtüyorsun. Yok, yani olmaz ki… Bu kitaba göre hareket etmen lazım. Öyle bir şey yapacaksın ki Herkes diyecek ki işte bu… Kimse itiraz edemeyecek. “ve levennehumfealûmâyûazûnebihî” “Eğer kendilerine verilen öğüde uygun davranış gösterselerdi” “lekânehayrallehum” “elbette hayırlarına olurdu.” “ve eşeddetesbîtâ” “kendilerini daha sağlam bir şekilde yere basmalarını sağlardı.” (Nisa 66) Sapasağlam bir duruş sahibi olurlardı. Yani Allah’ın emirlerini yerine getirseler çok sağlam duruşları olur. Ama maalesef bizde öyle yapılmıyor. Hem ben Müslümanım diyorsun hem de sonra dünyaya kafana göre yön vermeye başlıyorsun. Ya dur bakalım daha sen neysin ki… Dün yoktun yarın gene olmayacaksın. Ama bu dünya hep var. Bu dünyayı yaratan, insanları yaratan, insanların kalbini bilen Allahu Teâlâ var. Ona göre hareket etsene… Mesela bugün televizyonlarda şöyle konuşmalar oluyor. Amerika’yı, Rusya’yı, İran’ı, Suriye’yi anlatıyorlar. Hiç Kuran yok. AllahuTeala ne diyor, yok. Kardeşim hem ben Müslümanım diyeceksin, hem de kefereyi fecerenin kelimeleriyle konuşup Müslümanlara laf anlatacaksın. Bu ne oluyor? Problem çözmeye geldiği zaman onların laflarıyla konuşacaksın. Problem çıkarmaya geldiği zaman dini kullanacaksın. Böyle bir dine kim inanır ya? Böyle bir din ortaya koyduğun zaman Cenabı Haktan en büyük cezayı sen hak edersin. İşte İslam âleminin durumu ortadadır. “Ve izelleâteynâhum mil ledunnâecranazîmâ” yani “Eğer kendilerine verilen emirlere uysalar, ona göre hareket etseler çok büyük bir ecir kazanırlar.” (Nisa 67) Ama öyle değil ki… Mesela siz günlük hayatta çok görmüşsünüzdür. Kendisini çok mücahit kabul eder, dindardır. Ama zenginleşmeye başladığı an dinden taviz vermeye başlar. Bir takım mevki ve makamları işgal etmeye başladığı an orada kalmanın hesaplarını yapmaya başlar. O mevkiyi, makamı verene kulluğun hesabını yapsana… Muhammed’in (s.a.v) Medine’de ki başarısının Allah’a güven dışında izah edilecek hiçbir tarafı yoktur. Bir güvenin bakalım Cenabı Hakka… Allah kendisine güvenenleri mahcup ediyor mu, etmiyor mu görelim. Ama falan… Ama dediğin zaman kusura bakma orada Müslümanlık diye bir şey kalmaz. Teslim olmak gerekir. Aması yok bu işin. Teslim olmuyorsan yoksun bu işte… Kendi kendini dindar zannedersin. Yarın Allah’ın huzurunda yalancı çıkarsın. “Ve mey yutııllâhe ver rasûle” “Kim Allah’a ve bu elçiye itaat ederse.” (Nisa 69) Bu resul kelimesi Arapça’da mastardır. Mastar ne demek? Yani kök kelimedir. Bir elçi anlamına gelir. Bir de elçinin getirdiği şey anlamına gelir. Allah’ın elçisi olduğu zaman resul ne olur? Bu kitap olur. Yani bu kitaba Arap dilinde resul denir, bunu getirene de resul denir. Dolayısıyla Allah’a ve resulüne kim itaat ederse… Peki, Allah’a itaat edelim. Güzel nasıl itaat edeceğiz? Herkes kendi kafasına göre bir din uydurur değil mi? Nasıl itaat edeceğiz? “Mey yutıırrasûlefegadetâallâh” “kim resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa 80) Resule itaat eden Resulullah hayattayken o, hayatta değilse bu kitapta olana itaat edendir. Bu kitabı tebliğ edene itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. O zaman “etîullâhe” “Allah’a itaat edin” “ver rasûle” dediğimiz zaman “yani resule.” Arapçada atfı tefsir denen bir dil kuralı vardır. Yani ikinci cümle birinci cümleyi açıklar anlamındadır. “Allah’a yani resulüne itaat edin”.Çünkü Allah’a başka şekilde itaat edemezsin ki… Allah’ın kitabına itaat edin. Kim ona itaat ederse “feulâikemeallezîneen’amallâhu aleyhim” “işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği kişilerle beraber olurlar.” Onlar kim? “minen nebiyyînevessıddîgîneveşşuhedâivessâlihîn” onlar “nebiler, sıddıkler (özü sözü doğru olan insanlar).” (Nisa 69) Şüheda ne demek? Şahidler mi, şehidler mi? Şimdi buraya şehidler diye meal veriliyor. Bizim şehid dediğimize “kutile fi sebilillah” “Allah yolunda öldürülen”diyor. Şehid demek, yani şahid bir şeyin uzmanı, o konunun ayrıntılarına kadar bilen kişi demektir. Doğrudan yana olan. Yani bunlar haktan yana olan bilgin kişilerdir. Doğrudan taviz vermeyen kişilerdir. Bunu Ali İmran suresinde görebiliriz. “Şehidallâhu” “Allah şahid.” Bu bir şahidlik. Neye şahid? “ennehû lâ ilâhe illâ hu” “kendinden başka ilah olmadığına Allah şahid.” Başka? “velmelâiketu” “melekler şahid.” Başka? “ve ululılmigâimem bil gıst” “doğruluktan şaşmayan ilim adamları.” (Ali İmran 18) Ben doğrudan yanayım kardeşim. Siz ne yapıyorsanız yapın. Arapçada şahid olana şehid denir. O zaman Nisa 69 da ki şehidler bilginlerdir. Öyleyse buraya hangi manayı veriyorsan öbür tarafta da o manayı vereceksin. O bilen kişilerle beraberdir. Ama dik duruşlu olan, sağlam duruşlu olan insanlarla beraber olacaktır. “vessâlihîn” “salih kişilerle beraber olur.” “ve hasuneulâikerafîgâ” “bunlar ne güzel arkadaştırlar.” “Zâlikelfadluminallâh” “Bu Allah tarafından verilen bir ikramdır.” “ve kefâ billâhi alîmâ” “bilen olarak Allah yeter.” (Nisa 69-70)
İstişhad eylemi diyorlar. Aslında intihar eylemidir. Doğrusu odur. Türkiye’de intihar eylemi deniyor. Araplarda İstişhad eylemi deniyor. Bugün baktım, çok sayıda âlim bunlara fetva vermiş. Mekke’de yıllarca beraber çalıştığımız Arap ulemasından Abdullah el 31:22 anlaşılmıyor.vardır. O da bunlara fetva vermiş. Ellerinde herhangi bir delil yok. Yani insanlara Allah’ın dinini öylesine kötü gösteriyoruz ki… Bundan birkaç sene evvel birisi bir doktora yapmıştı. Müslümanların gayrimüslimlerle ilişkileri konusunda bir doktora yapmıştı. Doktoranın savunmasında beni de jüriye almışlar. Bana getirdi. Şimdi o doktora yapan kişi Profesör oldu. Bir baktım. Al eline kılıcı dışarıya çık, kim müşrikse öldür. Müşrik misin? Öldürüyorum. Bugün mesela IŞİD şöyle yaptı, böyle yaptı deniyor. Biz Müslümanlar olarak başkalarının lafıyla hareket edemeyiz. Hasta bir organ varsa orayı tedavi etmemiz lazım. Oraya gidenlerin birçoğu Allah rızası için şehit olacağını düşünerek gidiyor. Bu insanlara doğruları anlatmamız lazım. Duyurmazlar, etmezler derler. Biz anlatalım da duyar, duymaz orası başka. Bizim görevimiz odur. Mesela bundan birkaç sene evvel bunun hazırlıklarını Avrupa’da birçok yerde gördüm. Orada birçok genç ile oturdum, konuştum. Konuştuğunuz zaman bakıyorsunuz ki çok iyi niyetli çocuklar. Ama din yanlış öğretilmiş kendilerine. Doğrusunu anlattığın zaman “a öyle mi ya” diyorlar. Bir de kuranı Kerimi açıp gösterdiğin zaman o kadar teşekkür ediyorlar ki… O doktora öğrencisini çağırdım. Baktım ki al eline bulduğun kişiyi öldür yazıyor. Bu ne ya böyle doktora mı olur dedim. Hocam ben böyle yazmamak için çok gayret ettim ama hiçbir mezhepte başka bir şey yok ki… Al eline kılıcı, müşrik misin, öldür. Delil olarak aldıkları nedir? Tevbe Suresinin 5. ayetinin baş tarafıdır. “Feizenselehaleşhurulhurumufagtululmuşrikînehaysuvecedtumûhum” “Haram aylar geçtiği zaman müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün.” (Tevbe 5) Haram ay? Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep. Onun dışında nerede bulursan öldür. Sen bu insanları hikmetle bu dine çağırmakla sorumlusun. Hiç öyle bir olay olmuş mu Resulullahın hayatında? Bir tane örnek gösterebilir misin? Yok. Gerçi bazı uydurma rivayetler var. Minareyi çalan kılıfını hazırlıyor. Sonra ona Mümtehine suresinin 8 ve 9. Ayetlerini okudum. Sen bu ayetleri hiç görmedin mi dedim. Yok, hocam dedi. Senin hocan tanınmış bir adam, o da mı göstermedi dedim. Yok dedi. O zaman ben ona güzelce gösterdim. Sana 6 ay bir süre verelim. Git gel şu doktoranı düzeltelim. 28 Şubat dönemiydi. Bundan basının bir haberi olursa ortalığı yakar, yıkarlar. Doktora yapıyorsun. Yakaladığın yerde öldüreceksin. Böyle şey olur mu? Neyse onu düzelttirdik. Oradaki olay… Mekkeli müşrikler resulullahı Mekke’den çıkardılar. Bunlar çıkardıkları için kendilerinin de çıkarılma cezası, yaptıklarının dengi bir cezaya çarptırılmaları icap ediyor. Bununla kalmadılar, Bedir Savaşını yaptılar, Uhud Savaşını yaptılar, Hendek Savaşını yaptılar. Bunlarla da kalmadılar, Müslümanlar ile Hudeybiye’de ki yaptıları antlaşmalarını bozdular. Medine’ye hücum ettiler. Bütün bu işledikleri suçun karşılığı olarak AllahuTeala diyor ki, tamam 4 ay daha size süre… Mekke’nin Fethinden aşağı yukarı 19 ay sonra 4 ay daha size süre ama 4 ay sonunda burada kalırsanız hepiniz ölürsünüz. Kim? Bütün bu suçları işleyen kişiler… Ayetin bağlantılarını çıkarıyorsunuz. Ondan sonra diyorsunuz ki işte şöyle… Mesela üzerimde bir ceket var. Birisi gelip ne güzel ceket diyor. Çok beğendim sağ kolunu bana ver diyor. Sağ kolunu çıkarıp alıyor. Bu kol onun işine yarar mı? Hayır. Peki geriye kalan ceket benim işime yarar mı? Hayır. Avrupa’ya gidiyorduk ilk zamanlar. Bunu soruyorlardı. Ben hemen ayetleri açıyordum, okuduktan sonra hiç kimse daha soru sormuyordu. Hatta 28 Şubat döneminde bizim hocalardan birisi televizyona çıkmış. İtanbul üniversitesi Rektörlüğünden de bir hoca hanım onunla beraber çıkmış. Tevbe Suresinin 5. Ayetinin ilk cümlelerini okuyor orada. Siz yarın iktidarı ele geçirseniz bizi yakaladığınız yerde öldüreceksiniz değil mi diyor. O da tefsir, meal yazmış. Bütüncül bakmak lazım diyor. Bak, kadın sana bakmamı dedi. Tamamına bakmak lazım dedi. Bu cevap mı? İşte burada bu var. Konuşmanın sonuna kadar bütüncül bakmak, tamamına bakmak lazım dedi. Bak, sana bakma diyen var mı? Sen hem hafızsın, hem meal yazmışsın, uzman olarak çıkmışsın oraya. Şu son olaylar gerçekten benim hoşuma gidiyor. Hangi açıdan hoşuma gidiyor? Bu musibet olmasa millete bunu anlatamazsın. İşletmelerde İşletme Körlüğü derler. İşler iyi gittiği zaman kaçakların farkına varamazsınız. O kaçakların her birisi sizin için kutsaldır. Ama işler kötüye gitmeye başladığı zaman biz ne kadar yanlış şeyler yapıyormuşuz falan dersiniz. Kendinizi toparlamaya çalışırsınız. Şimdide İslam âleminde işler kötüye gidiyor ya işte bu fırsatı çok iyi değerlendirmemiz lazım. İktisadi işletmelerde krizi fırsata dönüştürme vardır. Kriz döneminde hangi kurum o krizi fırsata dönüştürürse müthiş bir şekilde büyür. İşte biz Müslümanlar olarak bu krizi fırsata dönüştürmek zorundayız. Bakın İslam âleminde neler var? Çeşitli Müslüman gruplar reddedilerek ellerin tersiyle itiliyor. Tamam, kardeşim bunlar yanlış yapıyor olur. O yanlış yapıyor da sen doğru mu yapıyorsun? Allah’ın dinine tamı tamına uymadıktan sonra… O şu konuda uymuyor, sen bu konuda uymuyorsun. O zaman gelin siz Allah’ın kitabının etrafında birleşin. O insanlara da Allah’ın kitabını doğru bir şekilde anlatın. Onların içerisinde elbette ki yanlış da ısrar edenler olacaktır. Ama Allah’ın kitabının bir özelliği vardır. En iyi kir çözücüdür. Siz kendinize bakın. Allah’ın ayetleri ile karşılaştığınız zaman çok ciddi bir iç muhasebe yaşamadınız mı? Ya din bu mu, acaba bu ayeti yanlış mı anladık, diye bir sürü şeyler yaşamadınız mı? Çünkü Allah’ın kitabı iyi bir kir çözücüdür. İnsanların zihinlerinde ki yanlışları dağıtır. Sizi kendinize getirir. Sizi örnek bir insan haline getirir. İşte biz bunları yapmak zorundayız. Dolayısıyla biz asla Allah’ın kitabından ayrılmamız lazım. Yani bugün gerçekten inanılır gibi değildir. Yani ben size her defasında anlatıyorum. Şiisiyle, sunnisiyle Kurana muhalefet konusunda tam bir ittifak vardır. İhtilaflar Kurana uygun kısımlardadır. Ama muhalefette sadece isimlendirme farkı vardır. Allah’ın kitabı hep dışarıda kalmıştır. Kitaba uymak yoktur. Kitabı kendine uydurmak vardır. Bazıları zanneder ki sunni, resulullahın sünnetine uyan mezheplere denir. Değil. Sunni kelimesi düzenden yana demektir. 4. asırda kullanılmaya başlamıştır. Yerleşik düzenden yana olanlara verilen isimdir. Biz her derste yanlışları anlatıyoruz. Bu derste de anlattık. Biriniz çıkında şurada şunu yanlış söylediniz desin. Elbette ki bir sürü yanlışımız vardır. Yani biz yanlış yapmıyor değiliz. Ama bugün büyük bir kitlenin temsilcileri konumunda olan insanlar çıkıp da kendilerini savunamıyorlar. Kendilerini anlatamıyorlar. Tam bir dağılma içerisindeler. O da neden? “Lemyekunillezînekeferûminehlilkitâbivelmuşrikîne” “Ehli kitaptan Allah’ın ayetlerini görmezlikten gelenler ve müşrikler” “munfekkîne” “çözülecek değillerdi” (Beyyine 1) Müslümanlarda ehli kitaptır. O kadar ayeti görmezlikten geliyorlar ki… Kendileri tabii ki en üst dindar… Dindarlıkta cennetin en üst makamını hiç birisi kimseye vermez. Zaten nasıl olsa Resulullah da onları ahirette kurtarmak için bekliyor. Kimden kurtaracaksa? Keyiflerine diyecek yok. Zaten annelerinin karınlarındayken onların Müslüman olduğu yazılıymış. Cehenneme gitme ihtimalleri de yok. Öbürlerinin de cennete gitme ihtimali yok. Ohh. Alan razı, satan razı… Ne biçim bir dinse? “minehlilkitâbi” “elinde kitap olanlar” dersek eğer Kuranı Kerimi kitap olarak alan kişilerde girer oraya… “Ayetleri görmezlikten gelenler” “vel müşrikine” “ve müşrikler” “munfekkîne” “çözülecek değillerdi” “hattâteé’tiyehumulbeyyineh” “onlara o beyyine gelinceye kadar”Beyyine nedir? “Rasûlumminallâhiyetlûsuhufemmutahherah”“Allah’tan gelen bir elçi ki tertemiz sayfalar okuyor.” “Fîhâkutubungayyimeh” “İçerisinde sağlam hükümler vardır.”(Beyyine 1-3) Bir İslam toplumunda Allah’ın kitabı okunduğu zaman parçalanma kaçınılmazdır. Şuanda İslam alemi onu yaşıyor. Parçalanma… Zihinler allak bullak… Neden? Çünkü o kir çözücü olan Kuranı Kerim insanlara okunuyor. Bütün kirler parçalanıyor. Arkasından çok sağlam bir yapı inşallah ortaya çıkacak. İnşallah bu şekilde Allah’ın dinini bütün dünyaya anlatacağız. Cenabı Hakk cümlemize bu dine sıkı sıkı sarılma nimetini nasip eylesin. Allah’ın kitabına sıkı sıkı sarılmaya kesin kararlı olursanız hata yapsanız, yanlış yapsanız bile Cenabı Hak mutlaka o hatayı size gösterir. Ve vazgeçersiniz. Allahu Teala o samimiyetten ayırmasın.