Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillahirabbilalemin velakibetülilmuttakin vesselatuvesselamü alaresuluna Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bu gün Allah nasip ederse Nisa suresinin 110. Ayetinden itibaren okuyacağız. Bu ayetler vesilesi ile tövbe ve istiğfar konusu üzerinde duracağız. Biliyorsunuz tövbe dönüş yapmak demektir. Türkçemizde bu dönüş yapma kelimesi kullanılır. “falanca kişi dönüş yapmış denir” yaptıklarını bırakmış, terk etmiş, yeni bir hayat kendisi için belirlemiş. Tövbe dönüş yapmak, istiğfar da o zamana kadar yaptıklarını görmemesi için, üstünü örtmesi için Allah’tan istekte bulunmaktır, Allah’a yönelmektir. Tabi kişi tövbe eder, dönüşü yapar, istiğfarda bulunursa Allah-ü Teala onun tövbesini ve istiğfarını kabul edeceğine dair Kur’an-ı Kerim’de söz veriyor. Tövbe dönüş yapmak, Allah-u Teala (men cae bihaseneti felehu aşru emsaliha -bir iyilik yapana onun on katı) Allah dönüş yapana Allah da ona karşı döner. Onun için tövbe kelimesi hem Allah için kullanılır hem insanlar için kullanılır. Tabe aleyh-Allah da ona döndü, onun yüzüne baktı, onunla ilgilendi anlamlarına geliyor.
Tövbe mutlaka bir dönüş yapmayı gerektiriyor, istiğfarda yaptıklarından dolayı bağışlanma isteğini gerektiriyor. Dönüş yapmak çok ciddi bir karardır. Dönüş yapmak için önceki yaptıklarınızın yanlışlığını anlamanız lazım sonra ondan dolayı pişmanlık duymanız lazım dönüş yaptıktan sonra da iyi şeyler yapmak lazım. O iyi leyler yaparak dönüş yaptığınızı ispatlarsanız ondan sonra Allah-u Teala sizin tövbenizi kabul ediyor. Yoksa lafla ben dönüş yaptım demek ile olmaz. Biliyorsunuz sigara bırakma olayı var ki benim açımdan çok iyi bir örnek gibi gözüküyor. “ben sigarayı bıraktım diyor iyi güzel birisi de demiş ki sigarayı bırakmak o kadar kolay ki ben günde yirmi kere bırakıyorum. Öyle yirmi kere bırakmak tövbe etmek değil. Yaptığı her suçtan sonra pişmanlık duymak ama suç işlemeye devam etmek tövbe değil, tövbe yapmak için dönüş yapmak lazım. Biliyorsunuz insanlar yaptıkları günahın sıkıntısını kendi içlerinde hissederler Müslüman olsun kafir olsun, yaptıkları yanlışın farkındadırlar, Allah-u Teala’ya da inanamayan hiç kimse yoktur. Bu defa araya aracılar girer ‘hamili karat yakınımdır’ şeklinde gibi. Bakarsınız ki insanları o tövbe etme ihtiyacını istismar ederler. Batıda günah çıkarma olayları var, İslam aleminde de ne var; tövbe almak var değil mi; gidiyor tövbe alıyorlar. Tövbe almak diye bir şey yoktur, tövbe etmek vardır, Allah yönelmek vardır. Maalesef biz ne kadar ne yaparsak yapalım; insanlar dine uymak yerine dini kendilerine uyduruyorlar tabi ki bunun hesabını ahrette verecekler. O tövbeyi verende biliyor ki böyle bir şey olmaz, tövbeyi alanda pek ala biliyor ki böyle bir şey olmaz.
Bir de biliyorsunuz çok kolaycılıklar var her türlü pisliği yapıyor. Hocalarda söylüyor diyor ki; hacca, umreye gittin mi sıfırlarsın, gidelim bir motoru sıfırlayalım da gelelim diyorlar, ondan sonra oraya gittiği zamanda yapacağı üç kağıtçılıkları düşünüyor, geldiği zaman da yeni üçkağıtçılıklar peşine düşüyor. Ondan sonra, biliyorsunuz bir kısım hocalar çıkıyor şunu yaparsan şu kadar sevap alırsın, bunu yaparsan bu kadar sevap alırsın; geceler uydurulmuş kandil geceleri, gerçi artık kandil kalmadı şimdi herkes floresan kullanmaya başladı ama daha hala kandil diyorlar, kandil geceleri uydurulmuş. Ondan sonra şunu yaptığın aman sıfırlıyorsun, bunu yaptığın zaman sıfırlıyorsun gibi bir sürü yalanla insanlar aldatılıyor ama o aldananında hesabına geliyor. Aslında pek ala biliyor ya tutarsa diyerek yanlışlara devam ediyor.
Şimdi önce Nisa Suresinin ilgili ayetlerini okuyalım, sonra konumuza geçeriz. Allah-u Teala burada şöyle diyor; -estaizü billah- “Ve men ya’mel sûen – kim kötü bir şey yaparsa, ev yazlim nefsehu– ya da kendisini kötü duruma düşürürse (birisinde başkasına bir şey yapıyor, öbüründe kendisini kötü duruma düşürüyor) summe yestagfirillâhe-sonra da Allah’ın o suçunu bağışlamasını isterse yani Allah’ın o suçunu örtmesini isterse, yecidillâhe gafûran – Allah’ı Gafur bulur”. Diyelim ki elinizde kırık var onu sarıp sarmalıyorsunuz. Düzgün hale getiriyorsunuz, bir müddet sonra da iyileşiyor; o örtü, o sargı onu iyileştirecek olan şey bir mağfiret –kişinin üzerine giymiş olduğu elbise de o anlama gelir; sıcaktan da soğuktan da insanların kötü bakışlarından da korur- işte Allah-u Telanın mağfireti de kişiyi cehennem azabından koruyan, günahlarını örten, günahları işlememiş gibi muamele görmesine sebep olan işlemdir, Cenabı Hakkın o şekilde yapacağı muameledir.
“Ve men yeksib ismen fe innemâ yeksibuhu alâ nefsihî.-kim bir ism yaparsa onu tamamen kendi aleyhine yapar” (vedat isim neydi, ism?)
Yahya Şenol: İsm kelimisi; kişiyi hayırdan ve hayırlı şeylerden uzaklaştıran veya hayrı elde etmesini yavaşlatan şeydir, anlamına geliyor.
Abdülaziz Bayındır: Türkçe karşılığı nedir?
Yahya Şenol : ”Mahrum kalmak, mahrumiyet” diye belki çevrilebilir.
Abdülaziz Bayındır : Mahrumiyet; yani kişiyi mahrum bırakan şeydir. İşlenen her haram bir mahrumiyete sebep olur. Mesela; iblis biliyorsunuz Allah’ın bir emrini yerine getirmedi, yerine getirmediği zaman ne oldu; bulunduğu yerden mahrum kaldı, değil mi? Mesela; Adem (as) ne yaptı? Allah-u Teala dedi ki ”şu ağaçtan yeme” yedikten sonra ne oldu; o bahçeden çıktı. O bahçeden çıktığı zaman sıkıntılı bir duruma geldi. Onun için Allah-u Teala ne diyor Tövbe Suresinde “la tegrabe hazihişşecerate fetekuna minezzalimin” değil mi? “fela uhrecekuma minelcenneti feteşka” şimdi diyor ki iblis için “bu senin ve eşinin düşmanıdır”. Ayeti bir oku.
Yahya Şenol: Taha suresi 117. Ayet “Fe kulnâ yâ âdemu inne hâzâ aduvvun leke ve li zevcike fe lâ yuhricennekumâ minel cenneti fe teşkâ.-bu senin ve eşinin düşmanıdır, sakın sizi bu bahçeden çıkaramasın”
Abdülaziz Bayındır: Nasıl çıkaracak; o çıkaracak değil ki; bahçeden çıkmanızı gerektirecek suç işletmek, ondan sonraki ağaçla ilgili olan…
Yahya Şenol: “İnne leke ellâ tecûa fîhâ ve lâ ta’râ. Ve enneke lâ tazmeu fîhâ ve lâ tadhâ.”
Abdülaziz Bayındır : Mahrumiyetle ilgili, bahçe ki; bu bahçenin içerisinde ne susuzluk çekersin, acıkmazsın, susuzlukta çekmezsin, sıkıntıya girmezsin, güneşin ışığı, güneşin rahatsız edici ışıkları altında da kalmazsın. Serin serin ağaçların altında dolaşırsın, suyun da bol, gıdan da bol, istediğin şeyi istediğin kadar yersin, sadece konmuş bir yasak var; şu ağaçtan yemeyin; o ağaçtan yersen ne olursun; sıkıntıya girersin ve mahrumiyet olur. Şimdi Adem (as) o ağaçtan yedi ism’in tam sözlük anlamı neydi; sevaptan yavaşlatan şey, geri bırakan şey daha doğrusu, sevapta kişinin elde edebileceği iyi şeyler, iyilikten uzaklaştıran, güzel şeylerden uzaklaştıran şey. Şimdi Adem (as) ile Havva annemiz bu ağaçtan yediği zaman ne yaptı; haram işledi değil mi? Yani; Allah’ın yasağını çiğnedi -haramın Türkçe karşılığı odur- konan yasağı çiğnedi. Yasağı çiğnediği zaman Allah’ın kuralı neydi, koyduğu kanun; “bir kötülük yapan kişi, onun dengi bir kötülükle cezalandırılır.” O zaman; zaten Allah uyardı da ‘bak sizi bu bahçeden çıkarmasın’ dedi. Orada o haramı işleyince o bahçeden çıktılar, çıkınca ne oldu, bunları ne yapmış oldu şeytan; bir kısım hayırlardan mahrum bırakmış oldu; yani haram ne yaptı, mahrumiyet doğurdu. İşlenen her haram bir mahrumiyet doğurur. O bahçeden dışarı çıktıkları zaman bir sürü sıkıntılarla karşı karşıya kaldılar. Orda her şey serbest, yeme içme, efendim suyu var, gölgeliği var, her şeyi var. İşte ism bu ism; yani kişiyi mahrum eden şey. Bir haram işlediğiniz zaman mutlaka arkasından bir mahrumiyet yaşarsınız. İşte bu mahrumiyetten kurtulabilmek için dönüş yapmak lazım, dönüş yaptığınız zaman da yetmez; kendinizi düzeltmeniz lazım, düzeltmeden olmaz. Yoksa sigarayı bırakmak zordur diyorlar, neresi zormuş günde yirmi defa bırakıyorum, diyen gibi olur. Şimdi çok kimse vardır ki; -mesela geçen sosyal medyada vardı hatırlarsınız- birisi camiden ne çalıyordu çalıp ayrıca dua edip çıkıyordu. Camiden çalıyor ya rabbi beni affet diyor ama çaldığını da alıp götürüyor. Bunun manası şudur; yaptığının yanlış olduğunu biliyor. “ya Rab affet” diyorsa onu çalmaz götürür yerine koyar ondan sonra ya Rab affet der. Aldı götürdü, pişman oldu; getirir verir. Mesela; bundan birkaç sene evvel Ankara’da birisi bir eve giriyor, hırsızlık yapıyor, bakıyor eşyaların arasında bir çocuk oyuncağı; kendi kızı da varmış. Şimdi orda başlıyor düşünmeye; benim kızımın oyuncağı gitse kızım ne olur, diye üzülüyor pişman oluyor götürüyor çaldığı her şeyi o eve teslim ediyor ve özür diliyor. Ondan sonra da karakola gidip teslim oluyor ‘ben böyle bir suç işlemdim2 diyor. Şimdi bu ne yapmış oluyor; tövbe, bu yaptığınızdan dönüş yapıyorsunuz. Gidip o aileye de diyor ki ‘bak ben getirdim her şeyi, suçluyum beni affedin’ diyor. İşte Cenabı Hakkın koyduğu yasaklara karşı suç işleyen kişiler, işlenen o haramdan dolayı elde edilen bir mahrumiyet var, o mahrumiyete sebep olan işlemin adına ism deniyor. Yani; kişiyi şeyden mahrum ediyor ama bu günahların bir özelliği vardır; bir kere yaparsınız sıkıntı çekersiniz, iki kere yaparsınız sıkıntı çekersiniz, üçüncü kere alışkanlık meydana gelir zevk almaya başlarsınız Yine buna ben en çok sigarayı örnek veriyorum çünkü; sigara içenler hem zevkle içerler hem de bu pisliği boğazımıza bağladık derler. Hem pislik olduğunu söyler hem de içmekten büyük bir zevk alır.
Şimdi şu ayetleri tekrar okuyalım; diyor ki Allah-u Teala “Ve men ya’mel sûen ev yazlim nefsehu ” insan yapabilir yani kötülük yaparsın, kendine karşı da yanlış bir davranış yaparsın. Şu vücudumuz da Cenabı Hakkın bir emanetidir, ona karşı da iyi davranmamız lazım. “summe yestagfirillâhe ” sonra Cenabı Haktan bu hatalarını örtmesin isterse; “yecidillâhe gafûran rahîmâ” Cenabı Hakkı Gafur bulur; Allah affeder, affetmekle de kalmaz ve bir de Rahimdir. Zaman zaman söylüyoruz; Rahim kelimesi ana rahminden alınmıştır; ana rahmi bir çocuğun bütün ihtiyaçlarını karşılar değil mi; oradaki bir ceninin başka bir şeye ihtiyacı olur mu; dışarıdan yani. İşte Cenabı Allah da Rahim’dir sen yeter ki Allah’a dön Allah-u Teala senin ihtiyaçlarını da karşılayacak imkanları sana yaratır. Tövbekar ol o tarafa doğru yönel, işlediğin suç ne olursa olsun tövbe edip Allah’a doğru yönelmek gerekiyor. “Ve men yeksib ismen fe innemâ yeksibuhu alâ nefsihî. ” Kim bir ism yaparasa; neydi ism; kim yaptı ism demiştik; Adem (as) yaptı değil mi? Zararını kim çekti; kendiler çekti, Adem de yedi Havva da yedi değil mi; ikisi de yedi. Kim bir ism yaparsa kendi aleyhine yapmış olur, zararı kendisi görür. Onun için bir kişinin kendinden daha büyük düşmanı olamaz. Hani derler ‘kendim ettim, kendim buldum; gül gibi sararıp soldum’ türkülerde var ya kendin edersin, kendin bulursun. “Ve kânallâhu alîmen hakîmâ” Allah-u Teala neyi yaptığınızı bilir, sizinle ilgili de doğru kararlar verir. İşlediğiniz suça denk cezalar verir. “Ve men yeksib hatîeten ev ismen “ bir kimse bir hata yaparsa, hata neydi, Yahya?
Yahya Şenol: Hata kelimesi, tabi ki ism kelimesi ile biraz bağlantılı ama üç farklı şekilde bunun meydana gelebileceği söyleniyor Arapça olarak: Birincisi; -özellikle şeyden okuyayım Rağıp El İsfehani’nin Müfredat elfazılKuran” sözlüğü var, Kuran-ı Kerim sözlüğü, burada Kuran-ı Kerim’de geçen kelimeler Arap dilinde ve Kuran’da ne anlama geliyor; onların yer aldığı sözlük-
Abdülaziz Bayındır: Bunun Türkçesi de var yani, gerçekten en çok yararlandığımız sözlüktür ki her bir kelimeye bir tane ayet örneği veriyor.
Yahya Şenol : Diyor ki; hata sözlük anlamında; bir yerden bir yere sapmak, kişinin istemediği bir şeyi yapması, anlamına geliyor fakat bu üç farklı şekilde olabilir; nasıl olur: Birincisi; gerçek manada kelimenin ilk manası ile hata; güzel olmayan bir şeyi kişi yapmayı istiyor ve ardında da onu yapıyor, yapılması güzel olmayan bir şey var, kişi onu yapmayı aklında geçiriyor, istiyor ve netice de onu yapıyor. Bu yaptığı şey, bunun sonucunda ortaya çıkan şeye hata deniyor Türkçede yanlış kelimesi kullanılıyor
Abdülaziz Bayındır: Mesela; Adem (as)ın yaptığına hata denir mi? Dedik ya “Rabbi biz yanlış yaptık”
Yahya Şenol: Bilebile yapmadığı için…
Abdülaziz Bayındır: Bile bile yaptı ya!
Yahya Şenol: Yok yani kötü olduğunu, belki iyi bir düşünce ile…
Abdülaziz Bayındır : Yok yok. Allah-u Teala söyledi, dedi ki; yaparsan -hem az önce ayeti okundun ya orda işte; sıkıntısı çekmezsin, bunun dışında güneşin altında kalmazsın- bile bile yaptı daha farklı bir şey elde edebilmek için yapmıştı.
Yahya Şenol : Bu manada mesela İsra Suresinin 31. Ayetinde bu kökten kullanılan bir kelime var; anne karnında veya doğmuş olan çocuğun öldürülmesiyle alakalı Cenabı Hak buyuruyor ki “inne katlehum –o çocukların öldürülmesi; kâne hıt’en kebîrâ-büyükbir hatadır”. Ortada yapılması güzel olmayan bir davranış var; çocukların öldürülmesi, kişi de bunu istiyor bu fiil yapmak istiyor; bu hataya bile bile düşüyor, neticede bunu yapıyor. İşte buna hata deniyor, en çok yapılan ve kelimenin birince manası bu. İkinci bir hata da şöyle söz konusu olabilir; kişi güzel bir şey yapmak istiyor, ortada güzel bir şey var onu yapmak istiyor, niyeti muradı bu ama bunu fiiliyata dökerken istemeyip yanlış bir şey yapıyor, hiç istemediği bir şey ortay çıkıyor. Bu da bir hata ama burada niyet neydi; güzel bir davranış ortaya koymak. Bunu yaparken yanlış bir şeye sebebiyet veriyor bu da diyor netice de bir hata.
Abdülaziz Bayındır : Mesela suyu içerken elimden düşürdüm, ortalık berbat oldu; aslında niyetim suyu içmekti; hata yani değil mi?)
Yahya Şenol: Evet kişini genellikle elinde olmadan yapılan bir şey olduğu için birinci olarak söylenenden farklı, bunlar kişiyi sorumlu kılmıyor, bunlardan dolayı Cenabı Hak bize dua ettiriyor biliyorsunuz; amenerresulü diye bildiğimiz Bakara Suresinin son ayetinde “rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ” işte bu kelime yani “Ya Rabbi unutursak yada hata edersek -istemediğimiz halde bir şeyler yaparsak- bizi de bundan sorumlu tutma Ya Rabbi” bu da bir hata. Bir de üçüncü çeşit hata var; kişi kötü bir şey yapmayı murad ediyor, niyeti kötü bir şey yapmak ama istemeden de iyi bir şey yapıyor, hiç istemediği halde iyi bir şey yapmış oluyor. Burada da bir hata var ama burada hata nerede; düşüncede kötü bir şey yapmak niyeti ile atağa kalkıyorsunuz, neticede istemediğiniz halde kötü bir şey çıkıyor ama niyet kötü olduğu için bu da bir hata, bu da kişiyi vebal altında bırakabiliyor.
Abdülaziz Bayındır: O zaman hata kelimesi bütün günahları içerebiliyor değil mi?
Yahya Şenol : İçerebiliyor. Birinci manada kötü bir şey olduğunu bilerek yada isteyerek yapıp o kötü şeyi, kötü niyetle kötü bir şeyi yapmak kişiyi vebal altında bırakıyor; o bir günah ve bundan dolayı Allah ceza veriyor ama iyi bir şey yapmak kastı ile hareket edip kötü bir şeye mahal vermek, bu kişiyi vebal altında bırakmıyor.
Abdülaziz Bayındır: Hatta niyetinde dolayı sevap bile alıyor. Mesela hiç istenmeyen bir şeydir; -Allah göstermesin- bir kere çocukken bizim köyde olmuştu, çok üzülmüştük. Annesi çocuğu emziriyor o arada uyuya kalıyor memesi çocuğun nefes almasını engelliyor, çocuk boğuluyor. Şimdi burada annenin çektiği ızdırap tarif edilemez herhalde değil mi? Bundan dolayı bir günah almaz ama çocuğu emzirmeden dolayı bir sevap alır. Evlatlık yoktur biliyorsunuz İslamiyet’te çünkü evlatlık dediğiniz kişinin ne annesisiniz ne de babasısınız. Annesi de başka babası da başka; dolayısı ile onlara evladım, oğlum, kızım demeyi Cenabı Hak yasaklıyor. Ahzab Suresinin 5. Ayetinde diyor ki; ”onları babalarının adıyla çağırın –babaları dediği zaman Arapçada annede dahil edilir ona- en doğrusu budur. Eğer babalarını bilmiyorsanız sizin din kardeşiniz ve dostlarınızdır. Veleyse aleykum cunahum fimahta’tum bihi-hata ederek düşünmeden söylerseniz olabilir.” Mesela ben zaman zaman kardeşlerim hepsi benden küçük olduğu için bazen oğlum derim, kızım derim hiç öyle bir adetim yoktur ama –gerçi onlar bundan rahatsız olmaz da- sonra hemen hatırlar kusur bakma derim, arkadan, zannediyorum ki oğlumdur kızımdır o şekilde hitap ediyorum olur, her insanda olur bu tür şeyler.
“Velakinma teammedet gulubukum- kalplerinizin kastettiği hariç” yani bile bile söylersen o zaman günah olur. Dolayısı ile Kuran-ı Kerim’de hata kelimesinin geçtiği her yere aynı anlam verilemiyor. Bazen hatayı günah anlamında kullanıyor, günahın her çeşidi onun içerisine giriyor, bazen de bizim Türkçedeki anlamda hata ettik yani bilmeden yaptık, bilerek yapılana da Türkçede hata denir. Şimdi şunları yaptım bakalım hatalı bir şey yapmış mıyım? Bu niye böyle yaptı, aaa öyle mi yapmışım, tüh falan, dersiniz, ben bilmeden oldu demezsiniz. Türkçede de buna benzer şeyler vardır.
Yahya Şenol: Mesela Bakara suresinin 81. Ayetinde “ve ehatat bihi hatietihu” diye bir ibare geçiyor “vela enkesebet seyyieten ve evhate bihi hatiete”; kişi kötü bir şey yapıyor fakat daha sonra bu hataları onu çepeçevre kuşatıyor, gittikçe tabiri caizse pisliğin içine batıyor. Böyle olduğu zaman sorumlu olmayacak mı; bu işi bile bile yapıyor ve gittikçe de derinlere batıyor. “Veulaike eshabunnar- onlar cehennemlik olacaklardır.” Bu tür hatalar bile bile yapılan, kötü olduğunu bile bile yapılan hatalar kişiyi vebal altında bırakıyor.
Abdülaziz Bayındır: İstersen şu ayeti okuyalım vakit biraz geçti. Aslında son derece önemli bir konu inşallah başka zamanlarda da şey yaparız. Bu günkü dersimizle ilgili ayeti kerimede Allah-u Teala diyor ki ” Ve men yeksib hatîeten – bir kimse bir hata yaparsa” –o hata Yahya’nın anlattığı üç şekilde de olabilir- “ev ismen-ya da mahrumiyeti gerektirecek bir günah işlerse, summe yermi bihî berîen –sonra hiç alakası olmayan birisine atarsa” yani ben şunu elime aldım, birdenbire elimden düştü, buralar ıslandı. Birisi kim yapmış diye sorduğunda; Yahya yaptı dediğim an, kasten yapmamışım ama Yahya yaptı dediğim an, o ne olur; günaha girer. O derken, benim söylediğim söz girer, sen değil; ben günaha girerim, sen değil. O davranış günaha girer o manada söyledim. Şimdi burada ister kişiyi hak mahrumiyetine götürecek olan bir davranış olsun ister hata olsun onu alakası olamayan bir kişinin üzerine atarsa “fe kadihtemele buhtânen –hem bir yalan suçu işlemiş olur; ve ismen mubînâ;” açıkça ism yani o hata kişiyi bir takım şeylerden mahrum etmez ama onu başka birisi üzerine attığın an Cenabı Hak seni bir çok haklardan mahrum eder. Ondan dolayı dikkat ederseniz günah işleyen insanların yüzleri davranışları hareket biçimleri hep farklı olur; içleri rahat etmez; sıkılıyorum, bunalıyorum, biraz dolaşayım şu bu falan derler. Ama eğer siz günah işlemezseniz ya da olur ya insan oğlu günah işleyebilir yani insansın hata yapabilirsin. Mesela Ali İmran suresinde vardı ayetin başını hatırlatın “vellezine iza fealu fahişeten ev zalemu enfusekum zekerullahe festağferu lizunubikum-yani, o iyi mümlier bir çirkin bir davranış işler ya da kendilerini kötü duruma düşürecek bir davranışları olur da hemen arakasından Ya Rabbi ben hata ettim, benim günahımı affet derse; onu terk ettikten sonra affet derse; vemen yağfere lizunubikum… Allah’tan başka onu affedecek kimdir? Yani öyle tövbe almak falan birtakım şeyler olmaz.
Şimdi burada vakit biraz daraldı, başka ayetlerde okuyacaktık ama isterseniz 39. Zumer suresini açın, buradan 53. Ayeti okuyalım “Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh -günah işlemiş kullarıma söyle Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz.” Şimdi burada Arap diline mahsus bir ifade tarzı var, Arap dilinin özelliklerini bilmeyenler buna doğru anlamlar veremiyorlar, inşallah burada doğru anlamlar verilmiştir. Verilmemiş maalesef şuraya bakar mısınız? “De ki; Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım” bunu diyen kim olur ilk önce Resulullah olur, ne denmiş oluyor o insanlara; kullarım demiş oluyor. Önce Arapçada iltifat denen bir ifade tarzı var yani Türkçeye tercüme ederken bunlara çok dikkat etmek lazım, dikkat etmeyince birçok kimse haklı olarak anlayamıyor, çünkü; her bir dilin kendine ait bir özelliği vardır; o özelliği dikkate almazsanız hiçbir şey anlaşılmaz. Mesela dileyim bir Fransız ‘sava bien’ der ‘güzel gidiyor’ der, yani ‘iyiyim’ manasına onu tercüme edersen bir Türk hiçbir şey anlamaz ondan. Bütün dillerde bunlar vardır Arap dilinde de iltifat sanatını kaldırmak lazım şöyle mana vermek lazım “kul-Ya Muhammed yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim nefislerine karşı aşırı davranmış kullarıma söyle deki Allah’ın”; kullarıma söyle diye tercüme etmek lazım, kendilerine karşı aşırı davranmış kullarıma söyle “lâ taknetû min rahmetillâhi –Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin“ yani siz ne kadar günah işlerseniz işleyin; günahınız ne olursa olsun Cenabı Hak onu bağışlar. Mesela en ağır günah şirktir, onu da bağışlar. Ashabı kiramın çoğu müşrikken ne oldu; tövbe edip mümin oldu. “innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ-çünkü Allah bütün günahları bağışlar innehu huvel gafûrur rahîm -o çok bağışlayandır sadece bağışlamakla kalmaz, merhamet de eder. Yani ana rahmi gibi iyilik ve ikramlarda da bulunur. Durumunuzu da daha iyi hale getirir. O zaman, Ve enîbû ilâ rabbikum – tövbe ile inabe aynı şey olmuş oluyor “Rabbinize dönün, Rabbinize yönelin” başka tarafları bırakın. Onun için ya Rabbi beni affet demen olmuyor, günahtan vazgeçmek ve Cenab –ı Hakka, Allah’ın rızasına yönelmek gerekir. “ve eslimû lehu -ona teslim ol” onun için başka ayetlerde de “illamen tabe feamenu ve amelssaliha..” yada “illellezine tabu ve eslahu” dönüş yapan ve kendini düzelten, dönüş yapan inanan ve iyi iş yapan yani sadece dönüş yetmiyor. Mesela şimdi ben sigarayı bıraktım olmaz; tamamen bırakacaksın, bir daha da hiç eline almayacaksın, içmeyeceksin ondan sonra da sağlığını düzeltecek, kendini iyileştirecek davranışlar içerisine gireceksin, o zaman Cenabı Hak sana yardım eder. “Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu –Rabbinize yönelin ve ona teslim olun, min kabli en ye’tiyekumul azâb -o azap size gelmeden önce bunu yapın”. O azap ne zaman gelir; mesela Nisa suresinde Cenabı Hak bunu anlatıyor, diyor ki; “innemet tövbete alallahi ellezine yağmelunessue bi cehaletin summe yetubune mingarib- Allah’ın kabul edebileceği tövbe kendine hakim olamayarak suç işleyen kişinin yaptığı tövbedir.” Vakit geçirmeden dönüşünü yapacaklar. “yetubullahialeyhim-Allahu Teala işte onların tövbelerini kabul eder.” “vekanellahu alimen hakima-Allahu Teala her şeyi bilir ve kararlarını doğru verir.” Demek ki kendine hakim olamadan, zaten niye kendine hakim olamamak; işlenen günahların tamamı kişinin vücut yapısına fıtratına terstir. İnsanın vücut yapısına terstir işlenen günahların tamamı. Vücud yapısına ters olduğu için günahlar o günahın karşılığında önce bir sıkıntı çekersiniz; yav yapmasam etmesem keşke, kendimi tutamadım yaptım… Kendini tutacaksın. İşte; son anda hakim olacaksın Cenabı Hakkın Allah’ın emri neyse onu kesinlikle yapacaksın, yasağı neyse onu asla işlemeyeceksin, kesin karar verdiğin zamanda Allah arkasında sana yardım eder. Şimdi burada da çok büyük bir yanlış yaparlar, az önce olduğu gibi, istersen oraya verilen yanlış meali kimin meali o?
Yahya Şenol : Diyanet.
Abdülaziz Bayındır: Diyanet vakfı mı, Diyanet İşleri Başkanlığı mı? Vakıf, tamam vakıf meali. Okur musun. Bakın hatta ondan bir önceki ayeti, istersen iki öneki ayeti oku daha rahat anlaşılsın meal. Şimdi vella…minnisaikum… ayeti var ya;
Yahya Şenol : Nisa Suresi 15 ve devamı; “Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin. İçinizden fuhuş yapan her ki tarafa ceza verin eğer tövbe eder uslanırlarsa artık onlara ceza verip eza etmekten vazgeçin.”
Abdülaziz Bayıdır : Tamam bak “veintabe ve eslaha” yani o fuhuş yapan kadın ve erkek dönüş yapıyor ve kendilerini düzeltiyorlar artık bir defa o defteri kapatmış oluyorlar.
Yahya Şenol : “Çünkü Allah tövbeler çok kabul eden ve esirgeyendir. Allah’ın kabul edeceği tövbe ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tövbe edenlerin tövbesidir.”
Abdülaziz Bayıdır :Ne anladınız?
Yahya Şenol : Bilmeden kötülük edip…
Abdülaziz Bayıdır : Bilmeden kötülük etmek günah olur mu? Yani az önce insanlar, zina etmiş olanlar bilmeden mi yaptılar? Gerçekten bu hiç affedilecek bir yanlış değil. Bununla ilgili Kur’an-ı Kerim’de zaten ayrıca ayette var. Bu bilmeden kelimesi evet “bicehaletin” kelimesi var ama mesela bizim Türkçemizde de var “ya bir cahillik ettik”; bir cahillik ettik diyen kişi bilmeden yaptım demiş mi olur? Bilmeyen insanlar gibi davrandık demiş olur, değil mi? Kur’an-ı Kerim’de de buna çocukluk etme anlamı veriliyor; mesela Yusuf (as) hani kadınlar onu elde etmeye çalışıyorlar; çok yakışıklı, çok güçlü. O zaman oradan uzaklaşmak için Cenabı Hakka diyor “Ya Rabbi! bunların teklif ettiklerini yapmaktansa hapsi tercih ederim” diyor. Hapse giriyor biliyorsunuz, orda diyor ki “ve illa tasrif an keydehunne affı ileyhunne-Ya Rabbi! Sen bunların tuzağını benden salmazsan; onlara karşı çocukluk yaparım” çocukluk yapmak ne demek; çocuk gibi davranırım. Büyük bir adam çocuk gibi davranır mı? Yani kendime hakim olamam, tamam mı? Ondan sonra “ve ekunminelcahilin-cahillerden olurum” yani Kuran-ı Kerim öyle bir kitap ki gerçekten sözlük olarak rahatlıkla kullanıyorsun. Demek ki; çocukluk yapmak, büyük bir adamın çocukluk yapması ayıp değil midir? Ya şimdi çocukluk yaptık dediği zaman suçunu itiraf etmiş oluyor. Bile bile yaptım demiş oluyor dolayısı ile işte burada da bilmeden değil, kendini tutamayarak, kendine hakim olamayarak -çocuk kendine hakim olamaz- kendine hakim olamayarak suç işleyen kişi; kendine hakim olamayarak kelimesi çok önemli. Çünkü bilmediğiniz bir konuda kendinize hakim olamam diye bir şey yoktur ki mesela düşünün günde beş vakit namaz kılmak farz; diyelim ki Norveç’te birisi Müslüman olmuş ama namaz diye bir ibadet olduğunu bilmiyor, bu adam bundan dolayı günahkar olur mu? Bilmiyor ki ama namaz kılma emredilmiş ‘ya işte tembellik ediyoruz’; bu günahtır, tembellik etmek buradaki cahilliğin karşılığıdır, bile bile yapmıyor görüyorsunuz.
Bakın tövbe ile ilgili her iki ayette de affedilmez hatalar yapılmış, yani anlamıyorum, yani bu kadar da büyük hataları nasıl yapabiliyorlar hakikaten aklım ermiyor. Ben daha önceden bunu okuyarak değil, elinizdeki meallerde de hep aynıdır, farklı yazan var mı? Farklı meal veren var mı hiç, bakın bakalım Nisa 17. Ayete? Cahillik olmaz ki; işte kendine hakim olamamak mesele evet Türkçede mecaz olarak ‘cahillik ederiz’ deriz ama onu herkes anlamaz. Ortama göre ancak anlaşılabilir.
Evet şimdi ondan sonra devam et.
Yahya Şenol : ”Allah’ın kabul edeceği tövbe ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tövbe edenlerin tövbesidir.”
Abdülaziz Bayındır : Bilmeden tövbe olmaz ki; önce öğrenecek, kendine hakim olamayarak suç işleyen kişinin tövbesidir.
Yahya Şenol : “Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da ilerinde birine ölüm gelip çatınca; ben şimdi tövbe ettim, diyenlerle kafir olarak ölenler için kabul edilecek tövbe yoktur. Onlar için azı bir azap vardır.”
Abdülaziz Bayıdır : Tamam kafir olarak ölenler de, aslında kafir –biliyorsunuz- örten demektir. Kafir bir de suçu bile bile işler; ayetleri görmek istemez. Bu gün Müslümanların çok büyük bir bölümü Kur’an-ı Kerim’e göre kafirdir. Çok büyük bir bölümü, öyle az-buz değil yani, ayeti okursun görmezlikten gelir, duymak istemez, işte bu kafirliktir. Öldüğü zaman şeyi görür dua eder “rabbirciun”; Müminun suresi 99. Ayeti “Ya Rabbi biz geri çeviriniz” çok nazikleşiyor artık o kadar saygı gösterir ki “lealli ameli salihan fima taraktuh-terkettiğim dünyada belki iyi iş yaparım.” Artık gitti “kelle inna kelmetun –onun söylediği boşadır” artık gitti. Evet ölmeden yapacaksın bu tövbeyi, öldükten sonra bitti artık. Yani kafir değilsin bütün ayetleri biliyorsun tamam; günah işliyorum diyorsun, ölmeden tövbe yapmadan gidersen ahrette bunun hesabını verirsin. Eğer bir ayeti bile görmezlikten geliyorsan, bir tek ayeti bile olsa kafir olarak ölürsün, anlarsın ahrette ama iş işten geçmiş olur.
Şimdi bu Zümer Suresinin ayetini devam edelim. Diyor ki Allah-u Teala bakın “Kendilerine karşı aşırı davranış gösteren kullarıma söyle, de ki; Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin”. Bazıları Allah beni artık affetmez falan filan diyor; yok ya artık etmez diye bir şey yok, ölmeden önce tövbe ettin mi kurtulursun, işlediğin günah ne olursa olsun, ne kadar büyük günah işlemiş olursan ol; kurtulmakla da kalmazsın kendini düzelttin mi Allah-u Teala o günahları sevaba da çevirir. Bu da Furkan Suresi 68’de var, orada okursunuz, şimdi vakit yetmeyecek ama o sevaba çevirme işi piyasayı çalıp çırpan rüşvettir, yolsuzluktur, haksızlıktır; şimdi bütün bunları yapan kişiler hemen kısa yoldan işi götüreceklerini zannediyorlar. Bir kere burada böyle bir şey yaptıysanız, bir; suçunuzu itiraf edeceksiniz, Cenab-ı Hakka karşı bir daha bu suçu işlememeye karar vereceksiniz, iki; kimin malına dokunmuşsanız götürüp onların haklarını iade edeceksiniz, onlardan özür dileyeceksiniz, sonra da Ya Rabbi beni affet diyeceksiniz. Yoksa git sen haksızlık yap, şunu yap bunu yap gel Ya Rabbi beni affet de, böyle şey yok. Ha bulamadın, başka çaren yok; o zaman tutarsın onun yerine fakir fukaraya dağıtırsın şeyini sonra da Ya Rabbi beni affet dersin, o zaman Allah affeder.
Şimdi diyor ki burada Cenabı Hak “Ve enîbû ilâ rabbikum – ve Rabbinize yönelin, ve eslimû lehu – ve ona tümüyle teslim olun“. Allah ne diyorsa o, deyin; kendi kafanıza göre şey yapmayın. Tamam elbette kurban olayım Allah’a, elbette yapmamız lazım ama biliyorsunuz konjoktör müsait değil, şartlar uygun değil. Şartlar uygun olsa zaten imtihan olmaz ki; elbette ki önünüze bir takım terslikler çıkacak, ortam tabi ki uygun olmayacak ki Allah’ın rızasını tercih ettiğinizi gösteresiniz. Yoksa ortam uygunsa ne olacak yani; herkes yapar bunu. “min kabli en ye’tiyekumul azâb -o azab size gelmeden önce” yani ölmeden önce bunu yapın. “summe lâ tunsarûn -sonra yardım görmezsiniz”. Ha, günahınız sevabınızdan çoksa cehenneme girmeden cennete giremezsiniz, zaten bir ayeti bile görmezlikten geldiyseniz bir daha da cehennemden çıkamazsınız.
“Vettebiû ahsene mâ unzile ileykum-size indirilmiş olan şeyin en güzeline uyun”. Bize indirilenler ne; gökten rızık indiriliyor değil mi, peki indirilenlerin en güzeli ne; kitap, ona uyun ya da şimdiye kadar indirilmiş kitaplar var, o kitaplar içerisinde en son bu artık, buna uyacağız. “min kabli en ye’tiyekumul azâbu-o azap size gelmeden önce” bu Kur’an-ı Kerim’e uyacaksınız, uymadan yok öyle kendi kafanıza göre yok; falan yerden tövbe aldım, bilmem ne yaptım yok. “min kabli en ye’tiyekumul azâbu bagteten ” hiç beklemediğiniz bir anda bakarsın ki ölmüşsün; ne zaman öleceğimizi biz bilebiliyor muyuz. Bakarsın ki birden bire ölmüşsün gitmişsin; o zaman her dakika öleceğimiz düşünerek tövbe edip kendimizi düzeltmemiz lazım. “ve entum lâ teş’urûn-farkına varamazsınız” birden bire ölüm gelmiş; “En tekûle nefsun ” öldükten sonra başlarsınız konuşmaya; “yâ hasratâ-vay benim başıma gelenler”; çünkü vücut ölüyor, ruh kalıyor bütün bilgi ruhta vücutta değil; “vay benim başıma gelenler der”; “alâ mâ ferrattu fî cenbillâhi -Allah tarafında ne kadar yanlışlar yaptık, Allah’a karşı ne kadar yanlış şeyler yaptım, ne kadar aşırılıklar yaptım; “ve in kuntu le mines sâhirîn–ben gerçekten bu işi hep hafife alıyordum” basit görüyordum; “Ev tekûlu-şöyle de diyebilirsiniz öldükten sonra; “lev ennallâhe hedânî le kuntu minel muttakîn–ne yapayım Allah beni yola getirmedi”. Şimdi bu kaderciler var ya Allah beni yola getirseydi ben de doğru yolda olurdum; kardeşim! Allah sana akıl verdi, izan verdi, bu dünya imtihan içindir -“evtegule” evtegulu diye okudum- şöyle diyor nefis “evtegul-şöyle de diyebilir “Ev tekûle hîne terâl azâbe-o azabı gördüğü zaman; lev enne lî kerraten fe ekûne minel muhsinîn-keşke bir kere daha gidebilsem dünyaya da iyilerden olsam”; o zaman bütün bunlar başınıza gelmeden önce “Belâ kad câetke âyâtî– hayır sizlere ayetlerim geldi; fe kezzebte bihâ -o ayetler karşısında yalan söyledin”. Efendim şartlar uygun değil, yapamıyoruz; yapabilirsin, edebilirsin ama sen menfaatini tercih ettin. Sanki sen Allah’tan daha iyi düşünüyorsun, ya tamam ama işte bulunduğumuz… Ya kardeşim seni yaratan Allah, bulunduğun ortamı yaratan Allah, emri veren Allah. Sana düşen tek şey o emre uymaktır. Ya ama biliyorsunuz, biliyorsunuz-miliyorsunuz yok. Hiç kıvranmaya gerek yok. Millete karşı dindar gözüküp alttan alta işler çevirirseniz daha da büyük günah işlemiş olursunuz. Çünkü o zaman insanları ayrıca kandırma günahı da işlemiş olursunuz. “Belâ kad câetke âyâtî fe kezzebte bihâ-ayetler karşı yalan söyledin; vestekberte – kendini büyük gördün” nasıl kendini büyük gördün; tıpkı iblis gibi. Ne diyor Allah-u Teala “neden emrettiğim halde secde etmedin?” ya Rabbi ortam uygun değildi, “beni ateşten yaratın, onu çamurdan yarattın”; ben şimdi secde edersem sana karşı yanlış yapmış olurum, senin değerini düşürürüm, tövbe estağfirullah. Ne yapmış oluyor; kendini Allah’tan büyük görüyor değil mi? Bu günde öyle.
Mesela bir çok kimse faize gırtlağına kadar battı, ne güzel Müslümanların hakim olduğu memleket. Bir müddet sonra faizden dolayı tamamı batıp gidecek ülkenin. Cenabı hak tövbe etmelerini nasip etsin bu işe sebep olanların ve faize girenlerin tamamı derhal vazgeçmeleri lazım, derhal. Bu işin sağı solu yok ya tamam ama işte ihtiyaç kredisi, işte şu ev almam lazım, araba almam lazım. Kardeşim adam işini yapmak için evini satıyor sermaye yapıyor. Onun ihtiyacı senden daha çok. Ne oluyor yani Cenab-ı Hak bilmiyor da sen biliyorsun öyle mi?
Şimdi tutturmuşlar kredi kartına taksit, yapılandırma; görürüz durun bakalım. Tövbe etmezseniz bakın söylüyorum o kararı alanlara; tövbe etmezseniz bunun çok ağır cezasını görürsünüz haberiniz olsun. Bu Allah’la ve Resulu ile savaştan başka bir şey değildir. Tövbe edeceklerine iyice batıyorlar. Bakın Cenabı Hak Onbeş Temmuz’da çok büyük bir yardım etti tıpkı Bedir’de Müslümanlara yardım ettiği gibi. Eğer böyle yanlışlar devam ederse Allah o kadar ağır bir ceza verir ki bir daha altından kalkılamaz. Her şey Cenab-ı Hakkın elindedir, emrindedir. Çok dikkatli olmak lazım gerçekten o kredi kartını falan duyunca sinirlerim tepeme çıkıyor; ne oluyor ya! Piyasada daralma varmış; daralmanın tek sebebi faizdir. Allah-u Teala diyor ki “yemhakullaherriba ve…ssadakat” faiz ekonomileri daralttır, diyor Allah. Rahatlamak mı istiyorsun, bırakacaksın faizi. İyi ama sen Allah’dan daha mı iyi biliyorsun piyasayı; o zaman kendini büyük görürüsün Allah’tan, böyle şey olmaz.
“Belâ kad câetke âyâtî fe kezzebte bihâ -sana ayetlerim geldi” ne diyor Cenab-ı Allah; “feinlemtefalu…-faizcilikten vazgeçmezseniz Allah ve Resulü ile savaştığınızdan haberiniz olsun” Allah ve Resulü ile savaşan kişinin savaşı kazanma şansı var mı?
Evet; 28 Şubatçılara aynen şunu söylemiştim, yetkililerine baş örtüsü konusunda; ‘siz Allah’la savaşıyorsunuz, Allah’la yapılan savaşta kazanan sadece Allah!tır.’ Ne oldu netice? “fe’zenubihablilahi verasulih” diyor, sen şimdi bu ayeti görmeyeceksin, Allah faiz daraltır diyor; sadakalar genişletir diyor; onu da görmeyeceksin. O zaman ne demektir biliyor musun kendini Allah’tan büyük görmek demektir. İşte “istekbartu” diyor; “ve kunte minel kâfirîn- o zaman kafirlerden oldun”, ayeti görmeyenlerden oldun. Onun için Cenab-ı Hak şeyde diyor ki “yemhakullaherriba– Allah faizli ekonomiyi daraltır, ..sadakat-sadakaya dayalı, zekata dayalı ekonomiyi artırır, geliştirir; innallahe la yuhibbe keffarin esim.- Allah, günaha giren kendini mahrum eden ve nankörlük yapan Allah’ın ayetlerini görmeyen hiç kimseyi sevmez Allah. Çok dikkatli olmamız lazım; derhal tövbe edip bu yanlış yoldan çıkmamız lazım. Herkes için söylüyorum bunu; yok efendim benim ihtiyaç kredisi… zaten hocalar maşallah cehenneme gitme yarışı içerisindeler, herkes fetva vermeye başladı son zamanlarda. Herkesin tövbe edip aklını başına alması lazım.