A. BAYINDIR: Bugün Ali İmran suresinin 169.ayetinden itibaren okuyacağız. İnsanların Allah’a inanıp güvenelerinin ne demek olduğu, nasıl inanılmaz zaferler elde edildiğini birlikte göreceğiz. Allah’a inanmak dediğimiz zaman insanlar zannediyor ki Allah diye bir varlığı kabul etmek ona inanmaktır. Allah’a inanmak demek Allah’a tamı tamına güvenmek demektir. Eğer Allah’ın herhangi bir sözüne her hangi bir emrine karşı birazcık güvensizlik hissederse bir kişi inanmıyor demektir. Bugün bakıyoruz ki kendine müslüman diyen insanların çoğusu Allah’a güvenmiyorlar. Mesela Allah’ın bir ayetini okuyorsunuz, “tamam başüstüne ama işte şartlar bu” falan filan.. Bu, C. Hakka güvensizliktir. 169.ayette Allah şöyle diyor:
ALİ İMRAN, 169.. Ayet: Ve la tahsebennellezıne kutilu fı sebılillahi emvate: Allah yolunfa öldürülmüş olanlara ölüler demeyin”. Yani siz Allah yolunda mücadele ediyorsunuz, ölümü de göze almak zorundasınız. Dolayısıyla Allah yolunda mücadele eden kişi hiç bir zaman dünyayı birinci sırada tutmaz. Birinci sırada Allah’ın rızası olur. Peki sen Allah’ın rızasını birinci sırada tutarsan ne olur? Diyor ki: ALİ İMRAN, 169.. Ayet: Ve la tahsebennellezıne kutilu fı sebılillahi emvate: Allah yolunda öldürülmüş olanları ölüler olarak hesap etmeyin”. En kazançlı yatırımı onlar yapmıştır. Siz ne kadar dünyayı ahirete tercih eden insanlar düşünün, ne kadar zengin olursanız olun ömrünüz bir noktada bitecek. Ne kadar itibarlı olurdanız olun bir gün o itibar sona erecek. Yani dünyayı bir numaraya alan kişilerin hiç bir zaman hayal edemeyecekleri kazancı Allh rızasını bir numaraya alan kişiler elde ediyor. İşte diyor ki; ALİ İMRAN, 169.. Ayet: Ve la tahsebennellezıne kutilu fı sebılillahi emvate: Allah yolunda öldürülmüş olanları ölüler demeyin”. Peki nedir ya rabbi? “bel ahyaün ınde rabbihim yürzekun: onlar diri kimselerdir, rableri katında kendilerine rızık verilir”. Yani yemeleri içmeleri temin edilir. Allah’ın bir kanunu vardır biliyorsunuz. “Men cae bil hasaneti fe lehu aşru emsaliha: kim bir iyilik yaparsa ona on katı verilir”. Şimdi siz Allah için canınızı verdiyseniz bunun karşılığı ne olacak? En az 10 kat can olacak. Verdiğiniz can olduğu için karşılığında can olarak alacaksınız. Bir de onun ahiret tarafı var. O zamam demek ki bir ölüyor ama 10 diriliyorsunuz kendiniz açısından. Burada 10 da yok, sonuna kadar diri kalıyorsunuz.
ALİ İMRAN, 169.. Ayet: “Ve la tahsebennellezıne kutilu fı sebılillahi emvate: Allah yolunda öldürülenleri ölüler olarak hesab etmeyin”, “bel ahyaün: aslında onlar diridirler”, “inde rabbihim yürzekun: kendilerine rızık verilir”. Yani yemeleri içmeleri tam böyle şey var. Peki nasıl oluyor?
ALİ İMRAN, 170.. Ayet: Ferihıyne bi ma atahümüllahü min fadlihı: Allah’ın kendi ikramından onlara verdiği ile son derece mutlu olmuşlardır”. Çok mutlu hale geliyorlar. İnsan dünyalığı ne için ister? Mutlu olmal için değil mi? Cennetten önce mutluluğu bunlar bulmuş oluyorlar. “ve yestebşirune billezıne lem yelhaku bihim: henüz onlara katışmamış olanlara da(yani arkalarında kalanlara da)müjde vermek isterler”. “lem yelkahu bihim min halfihım: arkalarından onlara yetişmemiş olanlara yani ölmemiş olanlara müjde vermek isterler” yaşıyor ya bunlar, her şeyi hatırlıyorlar işte. Uhud savaşında şu şöyle oldu şunu şöyle yaptık, falan yaşıyor, filan yaşıyor. Hepsini hatırlıyorlar. Ne demek isterler: “ella havfün aleyhim ve la hüm yahzenun: üzerlerinde ne bir korku var ne de üzüleceklerdir”. Yani korkulacak üzülecek bir şey yok diye müjdelemek isterler. Ölümden korkmayın, öldürülmekten korkmayın, hiç korkulacak bir şey yok. Müjde vermek isterler.
ALİ İMRAN, 171.. Ayet: Yestebşirune bi nı’metim minellahi: Allah’ın verdiği nimetleri müjdelemek isterler”, “ve fadlin: ve ikramını ayrıca”. “ve ennellahe la yüdıy’u ecral mü’minın: bir de Allah’ın müminlerin ücretini zayi etmediğini onlara bildirmek isterler”. İşte bunu ancak Allah’a tam olarak güvenen kişiler elde edebilir. İnanıp güveneceksiniz. Zaten güvenmemek kadar kötü bir şey yoktur. İşte burada diyelim 80 sene evvel, 90 sene evvel diyelim daha kesin olsun. Bizim hangimiz vardık bu dünyada? 90 sene sonra hangimiz kalacağız? 90 sene dediğiniz ne ki bir kişi için yani. Gidin Süleymaniye’nin bahçesine, oradaki bir ağacın ömrü kim bilir kaç tane 90 senedir. Küçücük bir ömür için isterse 900 sene olsun, bir gün bitecek işte. Bunu zaten veren Allah. Her şeyi borçlu olduğumuz Allah’a karşı cimrilik yapılır mı? Her şeyi o veriyor. Ona güvensizlik olur mu?
Biliyorsunuz Bakara suresinde de benzeri ayetler vardır. 23.sayfayı açarsanız 154.ayette diyor ki Allah: BAKARA, 154.. Ayet: Ve la tekulu li mey yuktelü fı sebılillahi emvata: Allah yolunda öldürülmüş olanlara ölüler demeyin”, “bel ahyaün: onlar diridirler”,” ve lakil la teş’urun: ama siz onların nasıl bir hayat sürdürdüklerini anlayamazsınız”. O zaman bu bizim anlayabileceğimiz bir dirilik değil. Bunu gördükten sonra tekrar okuduğumuz ayetlere dönelim. Size birkaç tane soru soracağım.
ALİ İMRAN, 169.. Ayet: Ve la tahsebennellezıne kutilu fı sebılillahi emvate bel ahyaün ınde rabbihim yürzekun: Allah yolunda öldürülenleri ölüler olarak hesab etmeyin, rableri katında kendilerine rızık verilmektedir”.
ALİ İMRAN, 170.. Ayet: Ferihıyne bi ma atahümüllahü min fadlihı: Allah’ın ikramından onalara verdiğinden dolayı mutludurlar”, “ve yestebşirune billezıne lem yelhaku bihim min halfihim: arkalarından kavuşmamış olanlara da müjde vermek isterler”, “ella havfün aleyhim ve la hüm yahzenun: onların üzerinde bir korku yoktur, üzülecek de değildirler”. Peki şimdi böyle bir insan: ölmüş ve bu şekilde olan insan(soru) gelip de savaşanlarla beraber olur mu? Olmaz tabi. Bunlar bizim anlayamayacağımız bir hayat sürdürüyorlar. Yok efendim yeşil sarıklılar gelmiş de bilmem şurda şunu yapmışlar da bunlar bunu yapmışlar da! Biliyorsunuz bir çok şeyler uçma kaçma oluyor. Bir çok kültürlerdeki yalan ve hurafeler başka taraflara geçiyor, isim değiştiriyor ama hikaye aynı. Şamanizm, şu, bu farketmez. Bu hikayeleri uyduran, şeytan ve avaneleridir. Orada gider şamanlara uydurur, burda gelir başkalarına uydurur, bir başka yere gider başkalarına uydurur. Hikaye aynı hikaye ama isimler değişir.
ALİ İMRAN, 171.. Ayet: Yestebşirune bi nı’metim minellahi ve fadli: Allah’ın nimetlerini müjdelemek isterler” zaten gelseler müjde verirler. Derler ki; “bak biz ne kadar güzel yerlerdeyiz, gel sana göstereyim” diyecek ama gösteremeyecek tabi. Yani böyle bir şey mümkün değil. Dolayısıyla Allah’ın kelamına herhangi bir şey katmak yada ondan herhangi bir şeyi çıkarmak kendimizi ne yapmak olur? Allah’ın yerine koymak olur. Allah’ın sözüne bir ilave yada çıkarma yapamayız. Herhangi bir yerfe konuşurken sizin sözünüze birisi bir şey katsa kabul eder misiniz? E peki nasıl Allah’ın sözüne katma ve çıkarma yapıyor bu insanlar? Allah anlayamazsınız dediyse tamam ya rabbi anlayamam. Bitti. Ama bunun sana faydası şu: Allah yolunda öldürülmekten korkmayacaksın. Zaten Allah’ın onayı olmadan da hiç kimse ölmüyor. Okumuştuk burada: ALİ İMRAN, 145.. Ayet: Ve ma kane li nefsin en temute illa bi iznillahi kitabem müeccela: hiç bir nefsin Allah’ın izni olmadan ölmesi söz konusu değildir”. O zaman biz Allah yolunda ölümü göze aldığımız zaman tamam. Sonra efendim sıcak savaş falan. Zaten bir müslümanın hayatının tamamı mücadeledir. O mücadelelerin tamamında yanlız Allah rızasına odaklanmak lazım. Yanlız Allah rızasına kilitlenmek lazım ve orada C. Hakka güvenimizi hayatımızın her döneminde göstermemiz lazım.
ALİ İMRAN, 172.. Ayet: Ellezınestecabu lillahi ver rasuli: Allah’a ve resulüne icabet eden” yani çağrısına karşılık veren. “mim ba’di ma esabehümül karhu: kendilerine o yara isabet ettikten sonra . Hala Uhud savaşındayız biliyorsunuz. O yara neydi? Galipken mağlup hale gelmişlerdi, çok sayıda müslüman şehid olmuştu ve Resulullah da yaralanmıştı aldığı bir kılıç darbesiyle. Ve dağa doğru çıkıyorlardı, çok büyük bir perişanlık yaşadılar. Mesela burada 165.ayet hemen sağ tarafa bakalım. Burada ne diyor; ALİ İMRAN, 165.. Ayet: E ve lemma esabetküm müsıybetün kad esabtüm misleyha kultüm enna haza: başınıza o musibet geldi ki bunun iki katını karşı tarafa siz vermiştiniz”. 70 kişiyi öldürmüş 70 kişiyi de esir aşmıştınız. “Kultum enna haza: bu nereden geldi dediniz”, “kul hüve min ındi enfüsiküm: bunun sebebi sizsiniz”. Emri dinlemediniz. İşte bak burada ondan sonra diyor ki; “innellahe ala külli şey’in kadır: Allah her şeye bir ölçü koymuştur”. Zaferim de ölçüsü var, yapsaydınız olurdu. Yemek yapıyorsunuz, yemeği iyi pişirmiyorsunuz, “yemek niye yenmiyor?”. Kardeşim iyi pişirseydin. Aynı şey. Burada da kazanılmış zaferi kaybettiysen başka yerde suçlu arama. Suçlu sensin. Allah kural koymuş. Sen mümin isen yardım sözü vermiş ama yardımı da hak edeceksin. Öyle şey yok. Haketmeyene yardım da yok. Bakın bir sayfa daha geri çevirin ALİ İMRAN, 152.. Ayet: Ve le kad sadekakümüllahü va’dehu: Allah size verdiği sözü yerine getirdi”. Ben size yardım ederim diye sözleri var ya. “iz tehussunehüm bi iznih: Allah’ın izniyle onları kılıçtan geçiriyordunuz”. Etkisiz hale getiriyordunuz. Türkçe karşılığı etkisiz hale getirmek daha uygun olur. Hislerini ortadan kaldırıyordunuz. “hatta iza feşiytüm ve tenaza’tüm fil emri: dağıldınız, o konuda birbirinizle tartışmaya girdiniz”, “ve asaytüm mim ba’di ma eraküm ma tühıbbun: istediğiniz zaferi Allah size gösterdikten sonra isyan ettiniz” bitti. Yani hiç bir zaman gevlemek yok. Tam neticeyi alıncaya kadar mücadeleye devam. Ondan sonra ne olacak? Ondan sonra başka iş başlayacak. Bir adam iflas etmiş, maddi sıkıntıları var. Oğlu babasına sormuş; “baba bu ne kadar sürer?”, “40 gün oğlum” demiş, “ondan sonra alışırız” demiş. Yani ondan sonra gevşemek yok, yine devam edeceksin. İşte burada diyor ki(tekrar ayetimize dönüyoruz): ALİ İMRAN, 172.. Ayet: Ellezınestecabu lillahi ver rasuli: Allah ve resulünün çağrısına kulak veren kişiler”, “mim ba’di ma esabehümül karhu: o yara onlara isabet ettikten sonra” yani Bedir’de o yarayı aldılar. Ebu Sufyan ordusu geri çekilmişti biliyorsunuz. Niye geri çekildi? Bak orada galip gelmişken, halbuki beklenen; Ebu Sufyan ordusunun Medine’ye saldırmasıdır. Çünkü şehri savunacak kimse kalmadı. C. Hakkın sözü var. Allah sözünden caymaz. Müslümanlar cayıyor ama Allah caymaz. Ama bir de müslümanlarda gerçekten müslümanlık yok. Hakikaten yok müslümanlık. Çünkü Allah’a güvenmiyorlar. Allah’a tamı tamına güvenmek lazım. Allah bak burda diyor ki 151.ayette. Bu gene şeyle ilgili. Az önce okuduğum ayetin bir öncesi yani. Allah size vaadini gerçekleştirdi diyor ya. “Onları etkisiz hale getiriyordunuz”dan bir önceki ayet. O 152.ayetti, bu 151.ayet. Bu ayet, savaş devam ederkenki durumu ifade ediyor. ALİ İMRAN, 151.. Ayet: Senülkıy fı kulubillezıne keferur ru’be bi ma eşraku billahi ma lem yünezzil bihı sültana: şu kafirlerin kalplerine korku salacağız” diyor. Niye? “Allah herhangi bir belge indirmediği halde Allah’a ortak koştukları için”. Yani İblis’in ortak koşmasını hatırlayın. Dün akşam Yahya televizyonda anlatıyordu o ilgili ayetlerin hepsini. İblis’e bakarsanız mesela ilk ortak koştuğu zaman C. Hakkın emirlerine bir milyon derseniz 1 tanesine karşı çıkmıştır. Bir milyon tane emir var diyelim yani, bir tanesine karşı çıktı. Bir tek emirde kendini Allah’tan üstün gördü. Yani Allah’a güvensizlik gösterdi. O bir tek emirde İblis güvensizlik gösterdiği için kovuldu. E peki sen kovulmayacak mısın? Bugün ben müslümanım diyen insanlar, bakıyorsunuz ki Allaj’a hiç güvenleri yok. Dini kendi kafalarına göre dizayn ediyorlar , haşa bu dinin rabbi haline geliyorlar. Bakıyorsunuz ayetler arasında sıralama yapıyor. Efendim tedricilik vardır! Bugün birisiyle konuşuyorum, “bu faiz savunulabilir mi?”, “Hocam biliyorsun Mekke’de faiz haram değildi”. Sana ne Mekke’den? “Tedricilik vardır”. Ya kardeşim senin elinde bu kitap var. Allaj diyor ya Bakara 159’da: BAKARA, 159.. Ayet: İnnellezıne yektümune ma enzelna minel beyyinati vel hüda mim ba’di ma beyyennahü lin nasi fil kitabi: biz bu kitapta insanlara açıkladıktan sonra/bu kitaba koyduktan sonra Allah’ın açıklayıcı ayetleri ve ana yolu gösteren ayetlerini gizleyenler/üstünü örtenler/görmeyenler/görmezlikten gelenler”. Şimdi o ayetler burada varsa, var mı kuranda? Öyleyse Mekke devri, Medine devri, tedricilik öyle saçma sapan, ancak İblis’e yakışan sözlerle kimse kendisini savunmaz. İşte bu müşrikliktir. Haşa Allah zalim mi ki İblis’i müşrik saysın da seni saymasın? C. Hakka güvensizlik göstereceksin, sonra da ben müminim diyeceksin. Öyle yağma yok. Diyor ki Allah burada: ALİ İMRAN, 151.. Ayet: Senülkıy fı kulubillezıne keferur ru’be: o kafirlerin kalbine korku salacağız”, “bi ma eşraku billahi ma lem yünezzil bihı sültana: Allah kendilerine bir şey indirmeden” bak ellerinde bir belge olması lazım. Senin elinde bir delil var mı? Sen şimdi Mekke’deki ayetlerden sorumlusun, Medine’dekinden değil? Efendim bu sıralama olmuştur: var mı delilin? Delil olmadan kendilerini Allah’ın yerine koyan insanlar aynı konumdadır. İşte bunlar diyor Allah’a ortak koştukları için onların kalplerine korku salacağız. Şimdi Uhud’a gelelim. Uhud savaşında bu durumda olanlar kimdi? Mekkeli müşrikler değil mi? Kalplerine korku salacağım dedi. Ne zaman saldı? Savaşı tam kazanmışlarken kenara çekildiler, şehire saldırmaları beklenirken saldırmadılar, yavaş yavaş gitmeye başladılar. Baktım tarihçiler de bu ayeti görmemişler. Anlaşılamayan bir sebepten dolayı Mekke yolunu tuttu diyorlar Ebu Sufyan ordusu. Nasıl anlaşılamayan? Allah diyor işte burada; “Kalplerine korku salacağım” diyor. Peki tamam onların kalplerine korku saldı da bir de müslümanlarım görevi var. Nebi ve resul farkını biliyorsunuz değil mi? Bak şimdi diyor ki 172.ayette: ALİ İMRAN, 172.. Ayet: Ellezınestecabu lillahi ver rasuli: Allah ve resulünün çağrısına kulak verenler” Allah ve resulünün çağrısı denince ne aklınıza gelir? Allah’ın sözü yani ayet. Bu konuda ayet olması lazım. Yani nebi sıfatıyla değil resul sıfatıyla MuhammedSAV’in çağırması gerekir. Nisa suresinin 104.ayetini açalım. Çünkü evet onlara korku saldı ama önce de salmıştı kalplerine korku? Müslümanlar nasıl gevşeklik gösterdilerse geri döndüler. “Ve lekad sedakakumullahu vadeh” dedi, kalplerine korku salmanın hemen arkasından söyledi “size verdiği sözü yerine getirdi” diye. Ama siz gereğini yapmadınız yenildiniz. Burada tamam, kalplerine korku saldı, onlar geri çekildiler ama müslümanlar da burada vazifelerini yapmaları lazım. Bak diyor ki burada:NİSA, 104.. Ayet: Ve la tahinu fibtiğail kavm” yani savaştığınız tarafın arkasından takip etme konusında gevşeklik göstermeyin diyor. “in tekunu te’lemune: siz elem çekiyorsunuz”. Tamam, Resulullah yaralı, çok sayıda müslüman yaralıydı, sıkıntılar içerisindeydi. “fe innehüm ye’lemune kema te’lemune” onlar da eziyet çekti. Onlar da savaşın başında adamlarını kaybettiler. “ve tercune minellahi mala yercun: sizn Allah’tan bir beklentiniz var” bak kalplerine korku salmış. Onlar bunu beklemiyordular ki. Size bir nefes alma fırsatı verdiler. O zaman “ve la tehinu” nedir? Allah’ın emri değil mi? Gevşeklik göstermeyin düşmanı takipte dediğine göre ne yapmaları gerekirdi? Takip etmeleri gerekirdi. Bir başka ayet daha şey yapalım. MUHAMMED, 35.. Ayet. Burada diyor ki Allah. Bu da “Fe la tehinu”, o da “fe la tehinu”: gevşeklik göstermeyin. “ve ted’u ilis selmi: barış çağrısında bulunmayın”. Hadi barışalım demeyin. Niye? “ve entümül a’levne: çünkü siz daha üst durumdasınız”. Daha üst olmanın şeyini söyledi Allah. Sizin Allah’tan bir beklentiniz var, onların yok. “İnyensurkumullahu fe la galibe lekum” Onu da söylemişti Aliİmram suresinde: “Allah size yardım ederse hiç kimse size galip gelemez” demişti 160.ayette. Aynı konu ile ilgili aynı sayfada. ALİ İMRAN, 160.. Ayet: İy yensurkümüllahü fe la ğalibe leküm: Allah size yardım ederse kimse size galiğ gelemez”. ““ve entümül a’levne” bu işte. O zaman Allah’ın yardım etmesi için ne yapmak lazım? Onun emrine uymak lazım. Onun için “ve entümül a’levne” o: üstün olan sizsiniz. Niye? Çünkü Allah size yardım etmeyi vaad ediyor. Başkasına vaad ettiği yok ki. O zaman barış çağrısı da yapamazsınız karşı tarafa. Karşı taraf barış çağrısı yapabilir ama sen yapamazsın. Müslüman olarak sen barış çağrısında bulunamazsın ama karşı taraf bulunursa kabul edebilirsin. Savaş sırasında biz barış çağrısı yapamayacağız düşmana. Çünkü o bizim zayıflığımızı gösterir. Allah’a güvensizlik olur işte bu. Tamam mı? “Ben inanıyorum!”. Öyle şey yok. Allah’a güvenmeden inanmış sayılmazsın. “Öyle diyorsun ama Hocam işte adamların ordusu var, şusu var busu var”. Peki siz Uhud’da olsaydınız ne yapacaktınız? Komutan yaralanmış: yanağına zırhın çengeli yapışıyor, sahabeden biri onu çıkarayım derken dişi kırılıyor. Peki burası ne oldu o zaman? Buradaki acıyı düşünün. Ama o acıya rağmen, o kadar yaralı sıkıntılı müslümanlar, bu şartlarda takip edilir mi? Edilir. Gevşeklik göstermeyeceksin, barış çağrısı yapmayacaksın, o zaman C.Hakk sana zafer verecek. Tamam? Karşı taraf da propagandaya başlamış tabi. Şimdi tekrar aynı ayetlere gelelim. Diyor ki burada Allah;
ALİ İMRAN, 172.. Ayet: Ellezınestecabu lillahi ver rasuli:Allah ve resulüne icabette bulunan”. Ne demek? Ayetin emrini yerine getiren demektir. Çünkü nebimiz de o emre uymak zorunda. O da ı uymak zorunda. Onun için O da her şeye rağmen düşmanı takibe koyulmuştur. Yani Bedir’de yaptığı hatayı burada yapmıyor. “mim ba’di ma esabehümül karhu: o yara onlara isabet ettikten sonra”. Çünkü bunların üstün olmalarının tek sebebi nedir? C.Hakkın yardımıdır. Aynı şey hepimiz için söz konusudur. Her konuda öyledir. Siz Allah yolunda gayret gösterin, C.Hakkın yardımı mutlaka sizinle beraberdir. Hiç korkmayın. Allah’a karşı suç işlemeyin yeter. Yürüyün. Karşı taraf barış çağrısında bulunursa hemen peki dersin. Çünkü biz insanları öldürmek için uğraşmıyoruz. İnsanların zihnindeki yanlışları öldürmeye çalışıyoruz. O insanları kurtarmaya gayret ediyoruz. “lillezıne ahsenu minhüm vettekav ecrun azıym” şimdi bunlar geldiler. Allah’ın emrine uyduk, Resulullah’ın ordusuna katıldık. O da yetmiyor. Bak arkasından ne diyor: “lillezıne ahsenu minhüm: onların içerisinde samimi davrananlar/en güzelini yapmaya çalışanlar” elinden geleni yapanlar diyelim türkçe karşılığı. “vettekav: ve kendilerini koruyanlar”. Gereken koruma tedbirini alacaksın. Allah bana yardım edecek diye öyle sallapati olmaz. Gerekeni yapacaksın. Mesela Resulullah ne yapmış? Bugünkü Zulhuleyfe, hacca-umreye gidenler bilir.Medine’den çıktığınız zamam ihram giyinilen yer var. Oranın biraz yakın çevresine kadar, işte Hamraul Esed denen yere kadar düşmanı takip ediyor. Düşman da tabi ileride, onlar da geri gelmeye çalışıyorlar. Onlar da (biraz sonra ayeti okuyacağız) müslümanlara korku salmaya çalışıyorlar. Müslümanları korkutmak istiyorlar. Resulullah orada birkaç gün kalıyor. 5000 noktada ateş yakıyor gece. Ne demektir? Müslümanlara takviye geldi. 5000 noktada ateş yaktığı zaman gece bunlar 5000 ateşin etrafında toplanan kaç bin kili olduklarını varın hesap edin. Ama diyorki bu ateşler sürekli yanacak diyor. Şimdi bu büyük nir gayret gerektiriyor mu? Öyle şey yok. Bak tedbirini de alacaksın. “Vettekav” diyor. Koruma tedbirlerini alacaklar. Öyle şey yok. Gevşeklik yok. “Ecrun azıym: işte bunlara büyük ücret vardır/karşılıkları büyük olacaktır”. Çok büyük oldu. Bunlar çekip gittiler Mekkeliler. Perişan vaziyette. En azından Medine’yi kurtardılar. Gayet güzel bir şey işte.
Şimdi onların propagandasını anlatan ayet: ALİ İMRAN, 173.. Ayet: Ellezıne kale lehümün nasü: insanlar onlar için şöyle diyorlar”, “innen nase kad cemeu leküm”. Mekkeliler’in propagandistleri gelmişler propaganda yapıyorlar. Müslümanların moralini bozmak istiyorlar. Diyorlar ki; “onlar toplanmış geliyorlar, geri dönmüşler”. Gidiyorlar, diyorlar ki; “ya biz ne yaptık! Hani galip gelmiştik? Ne oldu? Geri gidiyoruz hiç bir şey elde edemedik. Bir tane adamlarını esir de alamadık. Medine’ye de giremedik. Elde avuçta hiç bir şey yok. Nasıl galip geldik bu savaşta biz de anlamadık. O zaman geri dönelim”. Kalplerinde de korku var. Onun için bu defa müslümanları da korkutmak için diyorlar ki; ALİ İMRAN, 173.. Ayet: Ellezıne kale lehümün nasü innen nase kad cemeu leküm”: “etraftan kabileler de duymuşlar hepsi toplaşmışlar size geliyorlar. Müslümanlara doğru geliyorlar”. “fahşevhüm: onlardan korkun”. Vallaha korkulur bunlardan diyorlar. “fe zadehüm ımana: bunların bu sözü imanlarını arttırıyor”. “ve kalu hasbünellahü ve nı’mel vekıl: Allah bize yeter, ne güzel vekildir”. Şimdi bu tarikatlarla ilk mücadeye girdiğim günler aklıma geldi. Onlarla görüşmeyi yazılı hale getirmiştim. Baktım ki bir takım kötü davranışlar içerisine girmeye başladılar, beni korkutacaklar akıllarınca. Bir takım şeyler yaptılar. Ondan sonra ben de dedim ki; “hodri meydan! Hadi buyurun. Ben de şimdi sizinle görüşmeleri yayacağım”. Elimde tutuyordum. Belki düzelirler, bakarsın ki vazgeçerler. İyi niyetlidirler falan. O kadar ayet okuduk, bunlar kendilerini müslüman zannediyor falan filan. Mehmet Hoca o günleri iyi hatırlar. Müftülükteydi o sıra. Orada bir çok şeyler yapmaya çalıştılar, ondan sonra hodri meydan dedim. Hemen fotokopi ile dağıttım. O kadar çok dağılmıştır ki o Türkiye’de yurt dışında. Fotokopi kolay ya. Kitap olmaktan daha kolay. Zaten 30 küsür sayfaydı. Fazla da bir şey değildi. Hadi bakalım. Böyle C.Hakka güvendiğiniz zaman karşı taraf sizin gözünüzde gerçekten küçülüyor. Hiç nir şey olmuyor. Bir gün Allah-selamet versin-İstanbul müftüsü, Süleymaniye Camiinde onlarla ilgili konuşuyoruz. İstanbul müftüsü geldi dedi ki; artık şey yapma dedi, söyleyeceğin her şeyi söyledin dedi. Ona geliyorlarmış rüca ediyorlarmış artık konuşmasın diyr. Bana cesaret edemiyorlar. Benim de çok yakından tanıdığım çok baba adamlar, çok etkili adamlar. Ama bana gelmeye cesaretleri yok. Demişler ki; “ya işte, söyleyin de artık vaazları kessin. Yoksa bizim efendi şu şu hallere girmiş falan” diye. Neyse ben de dedim ki; “Hocam ben çok üzüldüm bu habere ya!”. Birisi çok bunalıma girmş de doktorlar bir yerde ıstırahat etmesini söylemişler. Dedim “Hocam çok üzüldüm. Bu adamlar Türkiye’de kalıyorlarsa yazıklar olsun bana hiç bir şey yapamamışım” dedim. Birkaç gün sonra çıktılar. Mücadele tek kişi, on kişi, yüz kişi önemli değil. Allah rızası için mücadele verdin mi Allah sana gerejen desteği verir. Bak diyor ki; ALİ İMRAN, 173.. Ayet: Ellezıne kale lehümün nasü innen nase kad cemeu leküm fahşevhüm” insanlar bunlara diyor ki; “herkes size karşı. Bunlardan korkulur. Aman dikkat edin ha benden söylemesi”. “fe zadehüm ımana: onların bu sözleri onların inancını artttırır sadece” başka hiç bir şey yapmaz. “ve kalu: şöyle dediler”; “hasbünellahü ve nı’mel vekıl: Allah bize yeter, ne güzel vekildir”. Yani Allah’ın koruması kâfi, başka şeye ihtiyaç yok. Ama bakın dikkat edin başaksına ihtiyaç yok derken Resulullah en küçük tedbiri ihmal etmedi. Orada 5000 bin tane ateşin sürekli yanması: siz çöl şartlarını düşünün. Oraya odun temini, onaları sürekli yakılı halde tutmak çok ciddi bir iştir. Canlarını dişlerine takıp sonuna kadar da çalışıyorlar. Öyle haşa Allah’ı bekçin, Allah’ı vekilin, öyle değil yani. Son vazifeni son âna kadar yapacaksın. En küçük gevşeklik yok. O zaman Allah’ın yardımı gelecek. ALİ İMRAN, 174.. Ayet: Fenkalebu bi nı’metim minellahi ve fadlil: böylece ordan Allah’ın niğmeti ve ikramıyla geri döndüler”. Yani oradaki yenilgi halibiyete dönüştü. Bu defa artık müslümanların çevre kabileler arasında itibarı sarsılmadı. Çünkü o yenilgi söz konusı olsaydı Medine’ye bile giremezlerdi. Çünkü Medine’deki yahudiler şımarır, bunları sokmazlardı oraya. Çevredeki islama düşman olan kabileler bunları fena halde perişan etmeye çalışırlardı. Fenkalebu bi nı’metim minellahi ve fadlil: böylece ordan Allah’ın niğmeti ve ikramıyla geri döndüler”. Tekrar zaferi kazanmış gibi oldular. “lem yemseshüm suüv: hiç bir kötülük de onlara dokunmadı”, “vettebeu rıdvanellah: Allah’ın rızasının peşine düştüler” yani Allah’ı razı edecek davranış içerisine girdiler. “vallahü zu fadlin azıym: Allah büyük ikram sahibidir”.
Dip not? Onu da sen oku. Hepsini ben mi okuyacağım.
F.ORUM : Özetle 173.ayetin dipnotunda diyordu ki; Ebu Sufyan gelmiş, seneye görüşürüz demiş. Peygamberimiz de inşallah demiş. Bu insanlar toparlanıyorlar, korkun, çok kötü geliyorlar demesi bir yıl sonraki olayla ilişkilendirilmiş.174.ayetin dipnotunda da bu defa bununla bağlantılı olarak şöyle söyleniyor: “Hz. Peygamber’in komutasındakş birlik, Ebu Sufyan ile bir yıl önce sözleşilen yerde onları bir hafta kadar bekledi. Ancak bir miktar asker ile yola çıkan Ebu Sufyan’ın savaşmaktan korkarak geri dönmesi üzerine müslümanlar da kârlo alışverişler yaparak tekrar Medine’ye geldiler.
A.BAYINDIR: Burada devam ediyor C.Hakk. Diyor ki;ALİ İMRAN, 175.. Ayet: İnnema zalikümüş şeytanü yühavvifü evliyaehu” size gelen var ya diyor size gelenler, o şeytandır diyor. Kendi dostlarına karşı sizi korkutuyor. Tabi size dost olarak görünür, yakınınız görülür. Şeytan ben şeytanım diye gelmez ki. Dört dörtlük müslüman olarak gelir. “fe la tehafuhüm ve hafuni in küntüm mü’minın: onlardan korkmayın” diyor Allah. Gelmiş propaganda yapmış, şöyle olmuş, böyle olmuş korkmayacaksınız. “Eğer inananıp güveniyorsanız benden korkacaksınız” diyor. Allah’a inanıp güveniyorsan Allah-tan korkacaksın. Başkasından korkmayacaksın.
ALİ İMRAN, 176.. Ayet: Ve la yahzünkellezıne yüsariune fil küfr” müslümanların içerisinde olamasına rağmen kafirlerin içinde dönüp dolaşan insanlar var. Onlar diyor seni üzmesinler. Bu ayetleri hep görüyor, bazen ben de kendi kendimi suçluyorum. Bazı şeylere insan üzülüyor. Niye üzülüyorsun? İşte bu tür ayetler biraz teselli oluyor.”Ve la yahzünkellezıne yüsariune fil küfr: küfür içerisinde oradan oraya koşup duran kişiler seni üzmesinler”, “innehüm ley yedurullahe şey’a: onların Allah’a herhangi bir zararı olmaz” Allah’ın dinine bir zararları olmaz, korkma. Bundan daha büyük moral olur mu? Onun için hedef Allah rızası olmalı. C.Hakkın rızasına kilitlendin mi dünya da onun ahiret de. Onum verdiği şeyden daha güzel hiç bir şey olamaz. “yürıdüllahü ella yec’ale lehüm hazzan fil ahırah: “Allah onların ahiretten bir payının olmamasını istiyor. Onlara ahiretten pay vermemek istiyor. “ve le hüm azabün azıym: onlar için büyük bir azab var”.
ALİ İMRAN, 177.. Ayet: İnnellezıneşteravül küfra bil ımani: bazıları da imanı verip küfrü alıyorlar”. “ley yedururlahe şey’a” bakıyorsunuz ki sizin içinizde yıllarca adam bulunuyor mücahid olarak. İyi ne güzel diyorsunu hoş falan, bakıyorsunuz öyle bir noktada sizi terk ediyor ki Allah Allah diyorsun bu adam niye böyle yaptı? İşte ondan da korkmayacaksın. Ne diyor Allah; “imanı verip küfrü alanların da Allah’a bir zararları olmaz. Onlar için de elim bir azab vardır”.
ALİ İMRAN, 178.. Ayet: Ve la yahsebennelezıne keferu ennema nümlı lehüm hayrul li enfüsihim: kafirler de kendilerine süre tanımamızım kendilerinin lehine olduğunu hesap etmesinler”, “innema nümlı lehüm li yezdadu isma: biz onlara süre tanıyoruz ki günahları artsın”. Yani aslında Allah süre veriyor, verdiği süreyi bunlar günahla değerlendiriyorlar. Peki, öyleyse öyle. “ve lehüm azabüm mühın: onlara da alçaltıcı bir azab vardır”. Şimdi şöyle bir düşünün Medine’yi. Mekke’yi düşünün. Mekke’de küçücük bir gurup var müslümanlar. Öyle ki orada kendi başlarına hareket edemiyorlar. Bir gurubu canını kurtarıyor Habeşistan’a gidiyor. Diğer gurubu Medine’ye gitmek zorunda kalıyor. En sonunda Resulullah da Medine’ye gitmek zorunda kalıyor. Böyle bir ortamda mesela şu anda Suriye’den Türkiye’ye gelenleri düşünün. Birer sığınmacı. Bunların Türkiye üzerinde bir etkisini düşüne bilir misiniz? Türkiye’ye yük dersiniz değil mi? Yoksa Türkiye’nin yönetimi üzerinde etkileri olacak falan kimsenin aklından hayalinden de geçmez. Bunlar Mekke’de kendi doğup büyüdükleri yerden kovulmuş insanlar. Canlarını kurtarmış insanlar. Ama bu insanlara Allah 1 buçuk sene sonra Bedir’de zafer veriyor, 3.yılda Uhud’daki yenilgiyi zafere dönüştürüyor. Ondan sonra Beni Kaynuka ve Beni Nadr kabileleri ki Medine’nin zengin kabileleri. Yahudiler. Onları Medine’den çıkmak zorunda bırakıyor. Onlardan bir sürü mal kalıyor müslümanlara. Sonra 5.yılda Mekkeliler Medine’ye Hendek savaşı için geliyorlar. Büyük bir moral çöküntüsüyle geri dönmek zorunda kalıyorlar. Ondan sonra müslümanlar Beni Kureyza’yı da alıp Medine’nin tam hakimi oluyorlar. Topu topuna 5 sene. Ne ki? 5 sene ya! Siz 5 sene içerisinde dükkanınızı daha dekorasyonunu tamamlayamıyorsunuz yani. Bunlar 5 sene içerisinde şehire hakim oluyorlar. Şehire hakim olmak bir kenera çevre kabilelere hakim oluyorlar. 6.sene Mekke’ye kadar gidip orada Mekkeliler ile Hudeybiye antlaşması yapıyorlar. Dönüşte Hayber’i alıyorlar. Ki Hayber son derece zengin bir bölge o dönem için. Sonra Mekke’yi alıyorlar 8.sene. Ya bu nedir? İşte C. Hakkın verdiği şeyler. Siz Allah rızasına kilitlenir başka her şeyi bir kenera atarsanız, Allah’ı birinci sıraya koyarsanız elbette ki Mekke’deki müslümanlar gibi sıkıntılardan geçersiniz. Elbette ki Bedir, Uhud, Hendek gibi çeşitli sıkıntılardan geçersiniz. İlla öyle olacak değil. Mesela İbrahimAs’ın yaptığı bir savaşı kurandan bilmiyoruz. Yani öyle bir şey yok. Yani sıcak savaş manasına. Bedir, Uhud, Hendek gibi ama ömrü tamamen mücadele ile geçiyor. Yani illa sıcak çatışma falan değil. Zaten sıcak çatışma mecbur kalınmadan yapılmaz. Düşünün bakın Bedir’e müslümanlar savaş için mi gitmişlerdi? Birden bire Mekke ordusunu karşılarında buldular. Mecburen savaştılar. Peki Uhud? Mekke ordusu oraya kadar gelmiş, orada mecburen çıktı savaştılar. Hendek gene aynı. Peki Hayber’e niye gittiler? Çünkü Hayber’deki yahudiler Mekke’dekilerle anlaşarak o Medine baskınını birlikte hazırlamışlardı. Onun cezasının verilmesi gerekiyordu. .Hakedene cezasını vermezsen olmaz. Onun için C. Hakkın verdiği son derece önemli ve büyüktür. Ona göre hareket etmemiz lazım.