Bugün Nisa suresinin on birinci ayetindeyiz. Burada Allah’u Teala şöyle buyuruyor:
يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا
Allah evladınız konusunda erkeğe iki kız payı vermenizi size görev olarak yükler. Burada vasiyet Arapçada görev yükleme manasındadır. Türkçede de öyledir. Yani benim vasiyetimdir şunu şunu yapın dendiği zaman yerine getirilmesi gereken görev olarak anlaşılır. Ama Arapçayla Türkçe arasındaki fark şu; Türkçe ‘de ölüme bağlı olarak vasiyet kabul edilir, ama Arapça da ölüme bağlı değildir. Allah’u tealanın haşa ölmesi söz konusu olamaz. Allah’u teala biz görev yüklemiş oluyor. “يُوصِيكُمُ اللّهُ” Allah size görev yükler. Bazı yerlerde buna vasiyet eder diye anlam verilir. Bazı meallerde böyle geçiyor. Bu hataları bazen biz de yapıyoruz. Şimdi siz kelimenin Arapça manası biliyorsunuz Türkçeye aktarırken o aradaki inceliği kaçırıyorsunuz. Zannediyorsunuz ki okuyucular o farkı biliyor. Yaptığınız hayatı fark edemiyorsunuz. Birileri fark ederse siz de onu düzeltiyorsunuz. Onun için bizim meal çalışmamızda arapça bilenlerde bilmeyenlerde o çalışmaya dahil edilirler. Mesela şu anda Bakara suresinin meali aşağı yukarı bitti. İnşallah yakında basılır. Orada rastladığımız herkesten görüş aldık. Öyle yapınca birisi soruyor; “Bunun manası nedir?” Hemen oradaki hatayı fark ediyorsunuz.
“يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ “ Allah size evlatlarınız konusunda görev yükler. “لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ “Erkeğe iki dişi payı, kız payı yükler. Yani erkek çocuklarınız iki pay alır, kız çocukları bir pay alır. “فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ “. Eğer kızlar kızlar ikiden fazla olurlarsa; “فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ” geriye bıraktığının üçte ikisi kızlarındır. Yani Adamın oğlu yok ikiden fazla kız olurlarsa; geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır. “وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً “ kızı tekse “فَلَهَا النِّصْفُ” kız mirasın yarısını alır.”وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَإِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ “ Ölenin çocuğu varsa anne babanın her birine mirasın ⅙ sı verilir. “فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ “ Ölenin çocuğu yoksa ve anne baba ona mirasçı olmuşsa, annesi mirasın ⅓ ünü alır. Yani ölenin çocuğu yok, anne baba mirasçı olmuş, anne ⅓ alırsa baba da ⅔ alır. Burada ikili birli dağıtım var. Ama çocuğu varsa ikisi de ⅙ yani eşit alır.
“فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ “ Ölenin kardeşleri varsa” فَلأُمِّهِ السُّدُسُ” o zaman annenin payı ⅙ ya düşer. ⅙ annesi alır, ⅚ da babası alır. Tabiki burada ölenin çocuğu yok, kardeşleri, anne ve babası var. Miras anne baba arasında paylaştırılıyor, kardeşlere verilmiyor. ⅙ annesi alır; dikkat edilirse kardeşler ölenin çocuğu gibi oldu. Ölenin kendi çocuğu olsaydı annesi ⅙ , babası ⅙ alacaktı. Gerisini de çocukları alacaktı. Ölenin çocuğu yokken anne ⅙ , baba ⅚ alıyor. Peki o babanın malı vefat edince kime kalacak, kardeşlerine. Ölenin kardeşleri kendi evladı gibi oldu. Yani sanki bunun çocukları var ⅙ sını birini…
Annesi aldı, ⅙ sını babası aldı, ⅚ sını da kardeşleri almış gibi oluyor. Çünkü o babanın mirası da daha sonra bu kardeşlere kalacaktır. “مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ” Ölenin yaptığı vasiyetten veya borçtan sonra. Burada vasiyet ve borç meselesi oldukça önemli. İnşallah onun üzerinde dururuz . “ آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ” Babama niye bu kadar pay verildi. oğluma niye bu kadar pay verildi, kızıma niye bu kadar pay verildi. Bu paylar acaba haklı mı haksız mı, diyebilirsiniz. “لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً” siz bunlardan hangisinin size daha faydalı olduğunu kavrayamazsınız. Size faydasının daha fazla olduğunu siz kavrayamazsınız. Kavrayamayacağımıza göre; “فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ ” Bu paylaşım Allah tarafından yapılmıştır. “ إِنَّ اللّهَ كَانَ “عَلِيما حَكِيمً Allah alim ve hakimdir. Allah bilir ve kararını da yerli yerinde verir.
Bu paylaşımda bazıları kendisini haksızlığa uğramış olarak görebilir Ama buradaki asıl konu şu, hangisi sizin için daha faydalı bunu bilemezsiniz diyor. Yani yaşadığınız sırada size ne kadar faydalıydı, öldüğü zaman sizin faydanız ne kadar eksildi. Siz onu hesap etmeye kalkarsanız işin içinden çıkamazsınız. Demek ki herkes mirastan kaybolan menfaati oranında bir pay alıyor. Ama biz onu hesap edemeyeceğimiz için Cenab-ı Hak kendisi bildiriyor ve diyor ki siz bunu bilemezsiniz. Eğer bir yakınının vefat ettiği zaman onun annesinin, babasının, kardeşlerinin, oğullarının, kızlarının ne ölçüde bir menfaat kaybına uğradıklarını siz bilemezsiniz. Onun için Allah bilir. Siz sadece kendinize göre hesap edersiniz halbuki onu tüm dünyaya göre hesap etmek lazım, tüm insanlığa göre hesap etmek lazım. Bu işin içinden çıkamazsınız. Onun için paylaşım Allah tarafından Allah yapmıştır. “نَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا” Allah Alim ve hakimdir yani hakim demek verdiği kararı doğru verir demektir. Şimdi öncelikle Kuranı Kerim’in diğer ayetlerine bakarak Allah’u Teala’nın yapmış olduğu bu paylaşımın doğruluğunu görmeye çalışalım. Çünkü Allah hakim olduğunu söyledi. Hikmete uygun yani doğru kararı uygun bir paylaşımdır ve kişinin kaybolan menfaatinin karşılanması ile ilgili bir husustur. Şimdi burada tekrar ayetin başına geçiyoruz.”وصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ” Allah evladınız konusunda size görev yükler, “لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ” erkek iki kız payı. Şimdi burada erkeğe niye iki kız payı? Yani kızlara haksızlık yapılmıyor mu diye hep sorulur. Mesela erkek bir takım bazı istisnalar olabilir ama genel olarak baktığınız zaman aileyi devam ettiren kişidir değil mi? O aileyi erkek devam ettirir. Peki kız kimin ailesini devam ettirir? Kocasının ailesini devam ettirir, kendi ailesini değil. Kız Kocasından ayrıldığı zaman hangi ailenin yanına gider? Babasının, yani erkeğe gider. Yani kız kardeşlerin yanına gitmez. Erkek kardeşlerin yanına gider, babasının evine gider. Şimdi babasının evine gidebilmesi için de ortada bir psikolojik ya da hukuki bir gerekçesi olması lazım. Şöyle düşünür, kadın ailesine gitmeyi kendisini gitme konusunda haklı görür. Derki babamın bırakmış olduğu mirasından 2 pay erkek kardeşim aldı, bir pay ben aldım. Burada da Allah da sizi kaybolan menfaat konusunda hangisini daha iyi olduğunu bilmiyorsunuz dediğine göre demek ki benim burada onun yanına gitmeye hakkım var. Erkekte diyecek ki bana iki pay verildiğine göre demek ki bunun bir karşılığı olması lazım. Orada bir psikolojik bir ortam çıkacak. Şimdi kuranı kerimin koyduğu kurallara göre Nisa suresinin dördüncü ayeti kerimesinde; “وَآتُواْ النَّسَاء صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً” kadınlara mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Veren kim Erkek; alan kim kadın. Fakat evlenirken kadın eşine bir şey vermiyor. Evlenirken erkek eşine veriyor. Onun mülkü olmak üzere veriyor. Veren erkeğin kendisi, annesi babası değil. Kolay anlaşılsın diye ben her zaman böyle olur manasına değil de olay anlaşılsın diye şöyle bir şey düşünelim. Bir adam vefat ediyor. Bir tane oğlu var bir tane kızı var. Üç tane dairesi ve 300 bin lira parası var. 100 bin lira kızın Payı, 200 bin lira erkeğin Payı. 2 daire erkeğin 1 daire kızın. Aslan payını aldı erkek. Kız evlendiği zaman onun oturacağı evi temin etme yani mesken temin etme görevi kime ait, erkeğe ait. Kocasının temin ettiği eve gidip yerleşecek. Kız evlendiği zaman eşinden mehir alacak. Diyelim ki eşinden 50 bin lira mehir aldı. 100 bin de babasından kaldı. Parası ne kadar oldu; 150 bin. Eşinin evine gitti babasından kalan ev boş kaldı oraya verebilir değil mi? Bir daireyi kiraya verir. Şimdi erkek kardeş evlensin. Eşine 50 bin lira mehir verdiğin düşünelim. 50 bin lira mehir verdiyse kaç lira parası kaldı 150; Bir dairede oturacak bir daireyi de kira verecek. Şimdi eşitlendi mi. Onun için Allah Teala diyor ki siz bunu anlayamazsınız. Yani bu karmaşık bir hesaptır. Bu dişliler gibi. Birisinde kayıp gibi gözüken taraf öbür dişlinin yerleşeceği bir nokta oluşturuyor, dolayısıyla çark çok daha rahat bir şekilde dönebiliyor. Arada aile arasında bir kenetlenme meydana geliyor. Peki şimdi ikisinin de birer tane apartman dairesi var kirada, ikisi de birer evde oturuyor, ikisinin de parası 150.000 Lira. Peki bundan sonra eşini geçindirme görevi kızın var mı kızı kocası geçindirecek, erkek karısını geçindirecek. Peki, şimdi hangisi karlı duruma geçti.
Şimdi i Kur’an-ı Azimüşşan’a baktığın zaman, Kur’an’ın koyduğu prensiplerle düşündüğünüz zaman kadınlarda pozitif korumacılık ayrımcılığı Kuranı Kerim’de görürsünüz. Ondan dolayı mesela Nisa suresi 34’üncü ayetin de Allah Teala şöyle der; “ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ” İyi kadınlar Allah’a itaat eden kadınlardır. Oraya kocasına itaat diye adlandırılır. Böyle bir şey mümkün değil. Yani kadında Allah’a itaat edecek. Allah’a itaat de birbirleri arasında yani bir objektif kurallarla birbirine bağlı olacaklar, onu da başka bir ayet açıklıyor. Şimdi iyi kadınlar itaatkardırlar. Hiç kimsenin olmadığı yerde kendi namuslarını korurlar. Niye “Bime hafizallah” Allah’ın onları korumasına karşılık. Cenabı Hak her yerde kadınlara çok ciddi korumalara koymuştur, her yerde koymuştur.
İnternet sitemizde kadınlara pozitif korumacılık diye bir yazı vardır. Onu okursanız orada görürsünüz. Daha sonra ellerinden alınmış, o ayrı bir konu. Biz burada Allah Teala’nın vermiş olduğu haklardan bahsediyoruz. Yoksa insanların cehenneme gitme hürriyetlerini kullanmalarından bahsetmiyoruz, kullanabilirler cehennemin kapısı herkes için açık. Erkeklerin ailede üstlenmiş oldukları bir takım başka rollerde vardı. Mesela aile içerisinde her kadın kocasının güçlü olmasını ister. Fıtraten böyledir. Şimdi bir erkek eşine gerektiği gibi harcama yapamıyorsa çoluk çocuğuna karşı harcama yapamıyorsa o ailede huzur olur mu? Mesela bizim Erzurum’da şöyle bir şey vardı. Birbirlerine soru sorarlar; nasılsın? İç güveyden hallice derlerdi. Yani iç güveyden daha iyi. Buralarda hiç duymadım da Erzurum hep duyardım. Yani bunu iç güveyden iyiyim derdi adam. Yani iç güveyi demek öyle bir kötü ki adamı kendisi hali kötü ama iç güveyle ile karşılaştırıldığı zaman çok iyiyim demiş oluyor. Niye iç güveyi eşinin evinde oturuyor ve eşinden maddi destek görüyor. Öyle olduğu zaman evde gereken rolü oynayamıyor. Hâlbuki eş evde gereken güçte olursa ailede düzen olur. Yani bir erkeğin maddi olarak daha iyi olması aslında kadının da lehindedir. Psikolojik olarak daha rahat etmesi açısından kendisini daha güçlü görmesi açısından önemlidir.
Abdurrahman bu konuda Doktora yaptığı için ona da söz veriyorum:
Genelde özellikle tarihselciler şöyle söylüyor. Bu durum İslamiyet’in geldiği zaman ki sosyo kültürel veya ekonomik durumla alakalı olduğunu vesaire. Ama açıkça baktığımız zaman hala günümüzde erkeğin ailedeki ekonomik sorumluluğu toplumdaki sorumlulukları fıtri özellikleri vs. Mesela askerlik görevi ile sorumlu olması, bedel ödemesi veya ödememesi, İslam hukukundaki bazı cezai sorumlulukları ve diğer birçok konuda. Mesela bir kadının işsiz olması gayet normal olabilir
Ama erkek için daha farklı bir durumdur. Erkeğin evine gitmek götürülmesi onun için büyük bir eksikliktir. Bakara Suresinin 109. Ayetinde “وَدَّ كَثِيرٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّن بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّاراً حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ فَاعْفُواْ وَاصْفَحُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Ehli kitaptan çoğu, hak kendilerine apaçık beyan olduktan sonra, nefeslerindeki hasetten dolayı, sizi imanınızdan sonra küfre döndürebilmeyi (fıska düşürmeyi) isterler. Ehli kitap ah keşke, Müslümanlar kitaplarını okumasalar, keşke Müslümanları kitaplarından uzaklaştırmanın yolları bulabilsek derler. Tarihselciler de Müslümanları kitaplarından uzaklaştırmanın yollarını arıyorlar. Eskiden de bunu aramışlardır, Abbasiler, Emeviler… O dönemlerde de başarmışlardır. Bugün de hala aynı şey Bugün de batının bütün gayreti şu Müslümanlar şu kitaplarından bir uzak olsa keşke. Niye bunu yapıyorlar; “حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم” Kendi içlerindeki kıskançlıktan dolayı. Çünkü böyle bir kitaba Müslümanlar uyarlarsa onlara karşı hakimiyet ortaya koyacaklar. Tarihten de görmüşler. “مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ “Bütün gerçek onlar için ortaya çıktıktan sonra böyle hakaret ederler. İşte meseleyi anlamışlar, bizde tabi son derece moderniz ya! Çocuklarımızı gönderiyoruz, hadi git sen Fransa’dan bir fıkıh doktorası yap; sen de git Almanya’da bir tefsir doktorası yap; sen de git Amerika’da bir kelam doktorası yap. Kâfir sana ne öğretecek. İşte bunu öğretecek. Adam onun için müesseselerini kurmuş, ekiplerine hazırlamış. Diyor ki “onu hayal “ederler. Hayal eden kurumunu oluşturmaz mı? Kurumu oluşturuyor, sende gönderiyorsun da benim oğlum İngilizce biliyor, Fransısca biliyor! İyi halt ediyor. Bu bir şey mi yani. Bu batıya özenmenin başkalarına özenmedir. Adam Allah’ın kitabını bilmiyor, tutuyorsun İlahiyat Fakültesine Hoca yapıyorsun.
Burada diyor ki; “فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ” Eğer kadınlar ikiden fazla iseler, o zaman terekenin (mirasın) üçte ikisi onlarındır, Geriye ⅓ kaldı. Bu ⅓ kime verilecek? Geriye kalan ⅓ anne babası varsa ikiye bölünüp anne babaya verilecek. Kalan ⅔ te kızların olacak. İkiden fazla ise dendi, peki bir tane olursa ne olur? Kuranı Kerim’in hikmet metodolojisini bilmezseniz sıkıntı çekersiniz Cenabı Hakk’ın bir yerde eksik bıraktığını bir başka yerden mutlaka burada ikiden fazla dedi Nisa suresinin 176’nci ayetin de Allah’u Teâlâ kardeşleri evlat gibi anlatır. Onu İnşallah daha sonra uzun uzun anlatırız Allah nasip ederse. Nisa suresinin 12. ayetini okurken Orada “Kelale” derler bu son derece önemli bir konudur. Fıkıhta tamamen unutulmuş gibi gözüküyor. Kelale’ yi Kurana uygun anlatan birisine şimdiye kadar rastlandın mı Abdurrahman:
Abdurrahman: Kelale konusu hala güncelliğini koruyan bir konu özellikle Anne bir kardeşlerin mirasçılıklarında mutlaka bir tarafa haksızlık yapılıyor
Abdülaziz: yani bütünlük açısından ele alırsak parça parça olur maalesef öyle yapmışlar şurada bir ceket var ceketin kolunu sökmüşler öbür kolu da kesmişler, ondan sonra arkasını da sökmüşler, kenara koymuşlar bu haliyle ceketin giyilecek hali kalmamış dediğinde sakın ha kâfir olursun derler ama ceketin gidecek hali kalmamış dediğinde sakın ha öyle konuşma itiraza da müsaade etmezler. Kendi hatalarını Kur’an’ı Kerim’e mal ederler.
Bütünlük içerisinde yaklaşmazlar. Burada size daha öncesinde anlatmıştım ama tekrar tekrar anlatmakta fayda var. Bir kimsenin ikiden fazla kızı olursa mirasın 3’te 2’sini alır. Nisa Suresi 176 ayete bakalım. “ فَإِن كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ 2 tane bıraktıysa ⅔ verirler. Yeri geldiği zaman anlatacağız buradaki kardeşler tamamen evlat gibidir. Zaten ayetler arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğumuz zaman gözükür. İki kız kardeşe ne veriliyor burada? Öbür tarafta ikiden fazla ise ⅔ veriliyor. İkisin birleştirdiğiniz zaman iki ve ikiden fazla kızlara ⅔ verirler. Fıkıhta bu böyledir. Yanlış yapmışlar doğru yapmışlar, haklarını yememek lazım. İki ve daha fazla kız olursa mirasın üçte ikisini alırlar. Peki anne- baba yok; mirasın ⅔ ünü kıza verdik, gerisini kime vereceğiz? Kardeşlere, amcaya. Babanın babasına; babanın babasının babasına…Onun oğluna, oğlunun oğluna… Erkek akrabaya verilir ama o kızlara verilmez. İşte az önce Abdurrahman’ın değindiği ayet doğru meal veren yoktur. Geçen de ayetin mealin sormuştum doğru mana verdiniz. Yine soracağım. Sizin vereceğiniz manayı veren bir fakihi ben hatırlamıyorum, bakalım Abdurrahman hatırlayacak mı? Şimdi Nisa suresinin 176. Ayetine bakın.
“يَسْتَفْتُونَكَقُلِاللّهُيُفْتِيكُمْ فِي الْكَلاَلَةِ” (Senden fetva istiyorlar. De ki: Allah, kelâle (annesi, babası ve çocuğu olmayan kişi) hakkında şöyle fetva veriyor) bunun ayrıntısını daha sonra anlatacağım sadece soracağım bir soru var onun için okuyorum. Buradaki kelâle bir adam ölüyor babası yok ve evladı da yok zaten burada Kendisi de söylüyor Cenabı Hak bize bırakmıyor Kendisi anlatıyor إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ وَهُوَ يَرِثُهَآ “Eğer kişinin (erkeğin) ölümünde, onun çocuğu yoksa ve kız kardeşi varsa, o taktirde bıraktığının yarısı onundur.” Nisa 11’i hatırlayın; kıza da erkeğe de velet demişti. Çünkü çoğu evlattır. “
يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ” “Allah size, çocuklarınızın (mirası) hakkında şöyle tavsiye ediyor. Erkeğe, kadının payının iki katı, “göre yükler. Kızda evlattır erkekte evlattır yine diyor ki bir kişi ölse veledi yoksa bu ayette göre kızı olan kişinin veledi var mı var ister bir kız olsun istedik ki iste 3 fark etmez kızı varsa oluyor onu da varsa veledi vardır kızı da varsa veledi vardır orada problem yok bir adamın bir tane oğlun varsa Bütün malını ona verirlerdi kızı olsa vermezler şimdi bu doğrumu değil mi ona bakacağız bir tek oğula bütün mal verilirdi bir tek kıza verilir mi tamam mı Mesela bir tek kıza bütün malı veren bir mezhep hatırlamıyorum hatırlayan var mı Abdurrahman: İmamiyye mezhebi veriyor Tunus’ta bir kanun çıkartılıyor ve bu ayet deli alınıyor Bu ayete göre kız çocuk varsa amca da olsa evde de olsa onlara bir şey verilmiyor Bayındır Şia’nın yapmasında arka tarafta siyasi bir olay var Neyse Var veya yok ama şu anda bu konular doğru değerlendirmiş onu kabul etmek lazım
Herkese Tunus’taki kanunu bir kenara atın bütün fıkıh kitaplarına baktığımız zaman ehlisünnet te kız çocuklarına malın tamamını veren bir mezhep yok. Ama şu ayete bakın bir kişi ölür geriye bir veledi kalmazsa bir tek kızı olanın veledi var mı var, “kız kardeşi varsa “diyor kız kardeşinin mirastan mal alma şartı ne çocuğunun olmaması kızı olduğu zaman çocuğu var mı ondan sonra kız kardeşe bıraktığının yarısını verilir ondan sonra bütün kardeş mirasın tamamını alır ama hangi şartta veledi yoksa bakanız veledi yoksa da kız erkek ayrımı yok. Bir adamın bir tek kızı varsa Bu ayete göre erkek ve kız kardeşleri mirastan pay alabilir mi alamaz erkek ve kız kardeşi alamıyorsa amcası hiç alamaz, değil mi Bilmem kaçıncı derecede ki erkek akrabası hiç alamaz o zaman öbür ayete gittiğimizde bir kişinin sadece bir kızı var diğer mirasçılar yoksa kız Alır Fatma validemiz gibi mesela Resulullah ‘ın amcası vardı ama bütün biraz Kime Kaldı ona kalır mesela Abbas (R.A) Hz. Ebubekir’e gidip de miras talep ettiğine dair bir rivayet gördünüz mü Ben hatırlamıyorum sizden gören var mı işte işe siyaset giriyor ve her şey altüst oluyor Abbasiler döneminde
Dikkat ediyor musunuz; bakın erkek evlat yokken aileyi devam ettirecek tek şey kız evlattır. O zaman mirası o alıyor. Diğer yakınlarına verilmiyor. Hiçbir akraba yoksa reddiye dedikleri bir sistem vardır. Tekrar malın geri kalanı o kıza verilir. وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ Eğer ölenin çocuğu varsa, onun anne ve babasının her biri için, bıraktığı mirasın altıda biri pay vardır.
Mesela anneniz, babanız ve çocuklarınız var. Psikolojik olarak düşünün. Siz çocuklarınızı mı kendinize daha yakın hissedersiniz, annenizi babanızı mı? Çocukları değil mi? Görüyor musunuz çocuklar daha fazla toplama işlemi anne babanın çocuklara yani hangisinin size daha faydalı olduğunu siz bilemezsiniz Annenize babanız sizi büyütüp beslemişti. Şimdi artık siz ona bakar hale geldiniz.
Bugünkü sistemde anne babaya miras olmaz evlatlık varsa biraz hazır ama anne baba alamaz batı hukukuna ele alınır bir tarafı yok. Ona hukuk bile denmez Batı kim ki bize hukuk öğretsin mümkün değil tabii sen kendi kitabını bunu yaparsan herkes senin tepene dikilir. Eğer ölenin çocuğu varsa kız erkek ayrımı olmaksızın annesi babası 1/6 alır daha fazla almaz. Ayet böyle söylüyor ama bakınız kız erkek ayrımı var mı çocukta yok gayet öyle söylüyor ama fıkıhta nasıldır biliyor musunuz bir adamın bir tane kızı var bir Annesi bir de babası var Abdurrahman miras nasıl paylaşılır bana söyler misin:
Abdurrahman: Anne ve baba 1/6 şar alırlar, kız yarısını alır kalanı da baba alır. Hatta bir baba ile bir kız kalmış olsa bu durumda babaya 1/6 verilir kalanı da kıza verilir. Çünkü orada “velet” olarak erkek çocuk anlaşılır. Burada ayet çok açık olmasına rağmen diyorlar ki; annesi ile babası ölenin, çocuğu varsa mirasın 1/6 sını alır. Bu açık mı açık. Şüpheye yer var mı? Yok. Ama ölenin bir kızı varsa bir de babası varsa, Allah 1/6 alır dediği halde bizim fıkıh malın yarısını kıza yarısını babaya verir. Çünkü bir asabelik uydurmuşlar. Dedik ya. Kız, bu ayeti kerimeye göre yarısını alır, peki ayette göre kıza yarısını veriyorsun da niye ayete göre babaya 1/6 vermiyorsun? Halbuki ayetin devamında başka bir şey söylemiyor. Ölenin çocuğu varsa babanın alacağı 1/6. O çocuk ister kız olsun ister erkek olsun. İşte “asabelik” diye bir şey uydurmuşlar ya, kız yarısını alır, baba da 1/6 sını fark olarak alır. Buna feraizde, “farz mael ta’sip” derler. 1/6 sını farz hisse, geri kalanı asabe olarak alır. Neye dayanarak veriyorsun? Bu kadar açık olan bir konuda bile meseleyi ne hale getirdiklerini görüyor musun? Bunu baba da yaparlar da anne de yapmazlar. Çünkü anne kadın. Halbuki bu ayette ölenin çocuğu varsa anne ile baba arasında bir fark yok baba 1/6 anne 1/6 alır, yarısını kız alır. Uzaktan bir erkek akraba varsa asabe olarak o alır. Hiçbir akraba yoksa artanı gene kız alır. Buna da “reddiye” derler. İki ayete yüzde yüz aykırı olarak ölenin amcası varsa, amcasının oğlunun oğlu varsa artanı ona verirler. İki ayete açıkça aykırı ona verirler ama kıza vermezler. Ondan sonra şunu da söylerler; feraiz konusu kuranı kerimde çok açıktır. Burada içtihat olmaz gibi bir ifadeyi de kullanırlar. Peki sizin yaptığınız ne? Sizin gerçekten yaptığınız İçtihat değil ki iftira İçtihat bir şeyi anlamak için gayret göstermektir.”فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ Evet ölen kişinin kardeşleri varsa yani bekar olarak ölmüş veya çocuğu olmadan ölmüş; eğer onun kardeşleri varsa diyor ki annenin Payı 1/6 ya düşer…
Ölenin kardeşleri var, annesi var, babası var. Burada babadan hiç bahsetmedi. Ölenin sadece annesi babası mirasçı olmuşsa anne1/3 alır. Çünkü anne aldığı mirası başka bir aileye götürür. Çünkü anne bir başka ailenin kızıdır. Ama baba o ailenindir. Yarın bu kişin annesi öldüğü zaman annenin mirası annenin tarafına, babanın mirası baba tarafına gider onun için iki pay buraya bir pay öbür tarafa verilir. Miras paylaşımında malların çok fazlaca dağıtılması da önlenmiş olur. Hem insanları hakkı korunmuş olur hem de ailenin devam etmesini sağlamış olur. Ama ölenin kardeşleri varsa bu defa başka aileye gidecek pay düşer. Çünkü anne başka ailenin çocuğudur. Onunkisi 1/6 ya düşer. 5/6 bu ailede kalır. Bu aileyi de temsil eden baba olduğu için ayette açıkça bir şey söylenmemiş 5/6 yı baba, 1/6 yı da anne alır. İşte burada dikkat ederseniz ölenin kardeşleri sanki evli de bu kardeşler onun çocuklarıymış gibi olur. Çünkü ölenin çocuğu olsaydı annesi 1/ 6 alırdı. O zaman baba o çocukların da babası olduğu için o çocukların malını baba aldı, yarın ondan da o çocuklar alacak. Zaten ölmese bile yine kardeşleri ondan yararlanacaklar. Onun için burada malların parçalanması da önlenmiş olur. Gerçekten o kadar muhteşem bir hesap var ki bunun sosyolojik tahlilini birisinin yapması lazım…
Abdurrahman: Eğer baba ve kardeşler yoksa anne burada 1/ 6 dan fazla alınca bu ayetten anlaşılıyor. Yani kardeşlerin bulunması şart olduğu için…
Bayındır: Burada şu çok önemli; “مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ (Bunlar, borcu ödenip ve de vasiyeti yerine getirildikten sonradır)
Yaptığı vasiyetten ya da borçtan sonra. Burada “ya da” kelimesi var. Mealler “ve” mi “veya” mı demiş? Diyanetin ilmihalinde “ve” demiş. Niye “veya” diyemiyorlar da “ve “diyorlar? Çünkü kuranı kerimde olamayan bir vasiyet uydurmuşlar. Ve enteresan bir şey, Bakara suresinin 180. ayetini mensuh sayarlar. Ama burada delil alırlar. Şimdi bu ayet mensuh mu değil mi bir anlayalım. Bakın burada ayeti kerimenin başında Allah’u Teâlâ “yusikumullah” dedi değil mi? Allah size vasiyette bulunur dedi. Bu vasiyette ölüm diye bir şey şart olsaydı haşa sanki Cenabı Hak ölmüş de benim yerime şunu yapın demiş olur ki böyle bir şey söz konusu değil. Yani görev yüklemektir (yusikum). Görev yükleme işi benim yapabileceğim bir şeyi ben sana yüklerim. Burada vasiyete girecek olursam yetişmez. Çünkü öyle şeyler anlatacağım ki söyleyeceklerimi hiçbir fıkıh kitabında bulamayacaksınız. Hepsine yüzde yüz ters şeyler söyleyeceğim ama kuran ve sünnettin yüzde yüz hükümlerin söyleyeceğim. Bunu da anlamak için şartlanmamış olmak yeter alim olmaya gerek yok. Şimdi sizin anlayacağınız şeklide anlamaya başladım mı bir dersten aşağı kurtarmaz vakit de gelmiş onun için şu ayeti bitireyim onan sonra Allah nasip ederse haftaya inşallah. مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ Burada ya o ya o denmiş. Burada “ev” “ve” manasına gelmez değil. “O” ve “o” da denebilir. Çünkü bunlar zaman zaman birbirlerinin yerine de kullanılabilir. Şimdi burada şöyle söylüyor; “babalarınız ve oğullarınız” “siz hangisi menfaat olarak size daha yakındır bilemezsiniz” Mesela şu küçücük bir ayet dikkat ediyor musunuz? O kadar ayrıntılı hüküm içeriyor ki ilgili diğer ayetlerle değerlendirdiğin zaman, psikolojik, sosyolojik, ekonomik… her türlü ihtiyaçları çok güzel bir şekilde karşıladığını gösteriyor. “لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً” “Hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz.” Mirası ben ona göre paylaştırdım diyor Allah’u Teâlâ. Bu sizin faydanızdadır diyor. Biz ona inanıp güveniyoruz, tamam o zaman. Allah ne demişse o. Kendi kafamıza göre bir şey yapamayız. Zaten daha sonra Allah’ ın koyduğu sınırlardır diyor 13. ayette. “لْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ” İşte bunlar, Allah’ın hudutlarıdır ve kim Allah’a ve Resul’üne itaat ederse, (Allah) onu altından nehirler akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere koyar ve bu, “Fevzul Azîm”dir (en büyük kurtuluştur). Bak Allah’ın koyduğu sınırlar diyor. Ondan sonra 14. ayette; “مَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿١٤” “Ve kim Allah’a ve O’nun Resul’üne isyan eder ve O’ nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için “alçaltıcı azap” vardır.” Şu anda İslam alemi bu ateşin içinde yanıp kavruluyor. Allah’ın koyduğu hududu bakın siz kendiniz gördünüz, Müslümanlar çiğnemiş mi çiğnememiş mi?
Kuranı kerim de 12 tane hududullah geçen ayet vardır. Bunlardan sekiz tanesi talak ta geçer. Bu mezheplerin tamamı bir tane sınır bırakmamışlar tarumar etmişler. Talak zaten çok acayip bir şeydir. Tamamen Roma hukukunu İslam gibi sunmuşlar. Üzerine bir iki tane (ayet bulamamışlar) hadis kırıntısı, sahih hadis te bulamamışlar uydurma hadis kırıntısı atmışlar. Nasıl olsa Müslümanlar, kendine Müslüman diyenler yutmaya hazır. Onları sürekli uyuşturucu veriliyor. Bir de mirasta var. İşte gözünüzle gördüğünüz kısımlarda bu sınırlar tarumar edilmiş mi, edilmiş. Bir de oruçta var. Oruçta da tarumar ettiklerini biliyorsunuz. Kim Allah ve Resul’üne İsyan ederse. İsyan eden kim? Bilim adamı kılığındaki insanlar! Vatandaşlar ahirette belki kurtulabilirler. Bu İsyan üniversitelerde ders diye okutuluyor. Mesela ben size anlatıyorum bu isyanı. Ben 1976’da İstanbul’a geldiğimde feraiz ilmini sadece Ali Yavuz biliyor dediler. Onlara ben de biliyorum dedim. Bu sefer Ali Yavuz hocaya sormadılar, o zaman Kadıköy müftüsüydü. Ben de bildiğimi zannediyordum meğerse bildiğim yanlışmış. Meğerse Allah’ın hududunu çiğneyenlerden birisi de biz olmuşuz. Haberimiz yok ki bunu bir ilim diye öğrenmiş gelmişiz buraya. Bir de bir şey bildiğimizi zannediyorduk o zaman. …(KESİK) Ne diyor Allah onu ateşe sokar, halit yani ölmez. Ölmez ki kurtulsun İslam alemi bitmiyor ki, daha önceki ümmetlerin yok olduğu gibi sürekli ateşte kavruluyor şimdi Anladınız mı çektiğimiz sıkıntıların sebeplerinden bir kısmını bak Allah’ın hududunu. Hiç hudut diye bir şey bırakılmamış tarumar olmuş. Bunun alçaltıcı bir azabı da vardır diyor. Şimdi dünyaya dışarıdan bakanlar Müslümanları mı daha aşağı görür diğerlerini mi? Bak Allah ne diyor alçaltıcı bir azap diyor.
Soru Cevap
Derste verilen bir örnekle ilgili bir soru sorulmuş.
Soru 1: Derste bir örnek verdiniz ölen kişinin 300 bin lirası, 3 dairesinin bir kız ve bir erkek çocuğu arasındaki paylaşımı nasıl olması gerektiğini anlatınız. aynı örnek iki erkek bir kız arasında olursa Kur’an’a göre nasıl paylaştırılmalı? Yani bir kişinin 300 bin lirası ve 3 dairesi kalsa, iki erkek ve bir kız çocuğuna nasıl paylaştırılır?
Cevap: Şimdi erkeğe 2, kıza bir. Tabi bunu herhalde kavramak bir zor geldi. Doğru, çünkü bu kısmını anlatmadık. Erkekler iki kişi sayılır, kız bir kişi sayılır ve miras beşe bölünür. Mirası 5’ e böldüğünüz zaman 300 bin liranın 1/5 i 60 bin yapar. Erkekler 120 bin, kız 60 bin alır. Evde ona göre payı edilir. Ev de 5 parçaya bölünecek. 3 daireye beşe bölemeyeceğinize göre orada onları ortak yapacaksınız. Paylaşım o şekilde olur. Yani iki erkek kardeş dört payı alır, bir kız kardeş bir pay alır. Yani toplam miras 5’ e bölünür.
Soru 2: Nisa suresi 12 ayetin sonunda mirasla ilgili Allah’ın koyduğu sınırları çiğneyenler ve isyan edenler için; وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَ”ا onlar ölümsüz olarak cehenneme atılacaklar. denilmektedir.” Bu kişiler bu ayete göre mümin mi değil mi? Bu sınırları tanımayanların durumu nedir?
Cevap: Bana bu işler nasıl öğrendin diye soruyorlar. İşte bu tür sorulardan öğrendim. Vatandaş öyle bir soru soruyor ki cevap verebilirsen ver. Sende kendini zorluyorsun ama Allah yardım ediyor. Sen de orada bir şeyler öğreniyorsun. Güzel bir soru sormuş. تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ. Bu Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ kim Allah’a ve O’nun Resul’üne itaat ederse, (Allah) onu altından nehirler akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere koyar. Cennet bu dünyada da var biliyor musunuz? Rahman suresinde vardır; وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ Rabbinin makamından korkan kimseler için iki cennet vardır.(Rahman 45) Biri bu dünyadaki cennettir. Yani huzur içerisinde olur. Belki giyecek elbise olmayabilir, kalacak yeri olmayabilir, karnında yiyecekler dolduramayabilir, ama içi huzurla dolar. Bir de ahirette alacağı mükafat. خَالِدِينَ فِيهَا kelimesi bu dünyadaki hayatın Cennet hayatı gibi oluşunun bir işareti oluyor. “Haildin” kelimesinin arkasında “ebede” kelimesi yok. Halit demek ölümsüz demektir. Bu dünya ile ilgili olduğu zaman yani yaşadığın sürece bu kişi mutlu yaşar dersin, diye tercüme de edilebilir. Ona da bir imkan verir bu ayet. Tabi ahiretteki cenneti de zaten biliyoruz. Orada da hiç ölüm yok. Ölümsüz bir şekilde orada yaşar. وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ bu, büyük bir kurtuluştur. Aslında mirasta herkesin hakkını verdiğin zaman son derece rahat olursun. Bu dünya cennet gibi olur. Zaten ahiretteki cennet açık ve net bir şekilde belli. وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ Ve kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne isyan ederse وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا O’ nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Mesela mirasta tarafların hakkı verilmediği zaman tüm aile ateşin içinde yanmıyor mu? Bu dünya için düşünün. Ahiret tamam, oradaki ateşi biliyoruz. Tüm aileyi ateş yakıyor.
Hatta birbirlerini öldürecek noktalara geliyorlar. Birbirlerine küsüyorlar aralarındaki birlik ve beraberlik paramparça oluyor. Yine خَالِدًا فِيهَا yani hayat boyu öyle devam eder diye anlam verilebilir “ebeden” kelimesi geçmediği için. Ahiretteki cehenneme de girer bu alçaltıcı bir azaptır her iki ayette de “haliden fiha” kelimesinin geçmiş olması çok önemlidir. “Haliden Fiha” ibaresi bu insanların kafir olmayabileceğini de gösterir Çünkü Allah’ın koyduğu sınırları insanlar iki şekilde aşarlar. Bir o sınırlara İnanmaz aşar o zaman kafir olur. İki, o sınırların doğru olduğuna inanır ama kendine engel olamaz, o zaman da günahkar olur. Ama her iki halde de Allah’ın söylediği şekilde aşarsa kendini bu dünyada da ateşe atmış olur. Dolayısıyla Allah’ın emirlerini çiğnemek bir; o emirleri tanımamak şeklinde olur, bu insanı kafir yapar. İki tanırsın doğru dersin, yani tıpkı iblisin Allah’ın emrini yerine getirmemesi gibi olur. Allah’ u Teala Adem’e secde edin dediği zaman İblis etmedi. Niye etmedi? Ben ondan daha hayırlıyım dedi. Benim yaptığım doğrudur, seninki yanlıştır dedi ve kafir oldu. Adem Aleyhisselam de Allah’ın emrini yerine getirmedi, ağaçtan yeme dedi, yedi. İkisi de Allah’ın koyduğu sınırları çiğnedi. Allah Adem ve Havva’ya sizi bu ağaçtan yasaklanmamış mıydın, dedi. Şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır dememiş miydim, diye uyardığı zaman şeytan gibi cevap vermediler. Biz iyi yaptık demediler. Yarabbi biz yanlış yaptık, biz yanlışını kendimize yaptık. Bizi bağışlamaz ve affetmezsen kaybederiz. Dolayısıyla bir kişi mirasta birisine haksızlık ederse bu dünya hayatını cehenneme çevirmesi yetmez ahirette de cehenneme gider, cezasını çeker. Cezasını çektikten sonra cennete girer, eğer müşrik değilse. Onun için her iki ayette de “Ebeda” kelimesi yok. Yani “halidin” kelimesi tek başına olduğu zaman o suçu işleyen kişinin mümin de olabileceği ortaya çıkar.
Soru 3: Bugün ki hukuka göre anne babaya miras verilmediğini belirtiniz. Fakat yine bugünkü hukuka göre 50 yaşında bekar veya dul olan kadınlara dul veya yetim maaşı ödenirken aynı kritere uyan erkeklere maaş verilmiyor. Buna ne dersiniz?
Cevap: Bu miras ile alakalı bir hadise değil, sosyal yardımlaşmadır yani kadınları kimseye muhtaç etmemek için yapılan bir uygulamadır. Doğru mudur, daha iyisi olur mu, o ayrı bir konu. Tabii ki olur. Yapılması gereken zekattır. Yani bu sosyal ilişkilerin tepeden tırnağa değiştirme mecburiyetimiz vardır. Zekat muhtaç olana verilir. Şu yaşta olana değil. Emeklilik kavramını da tamamen ortadan kaldırmamız lazım. Ve tüm sosyal yardımları Cenabı Hakk’ın koyduğu kurallara uygun bir şekilde zekat kapsamı içine almamız lazım. Zaten zekat geliri bugünkü gelir ile kıyaslanmayacak kadar çok yüksektir. Ama bugünkü uygulamada 50 yaşına giren kadına maaş veriliyor erkeğe verilmiyor. Bu devletin sosyal politikaları ile ilgili bir olaydır. Yani bugünkü anlattığımız konuyla bir alakası yoktur.
Soru 4: İhtiyaç sahiplerine ölen yakınlarımız adına yapılan yardım ve bağışın bir faydası olur mu?
Cevap: Münafikun suresinin son ayetlerinde bakalım, dokuzuncu ayetten başlasak iyi olur.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
İşte İslam aleminin Kur’an’dan uzaklaşmasının sonucu bu. Her Müslüman her gün Kuran okumak zorundadır bunun ayetleri var. Ondan sonra da şunu söylüyor: 10. Ayet:
وَأَنفِقُوا مِن مَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن مِّنَ الصَّالِحِينَ
Ve sizden birisine ölüm gelmesinden, o zaman: “Rabbim keşke beni yakın bir zamana kadar ertelesen de böylece ben sadaka versem ve salihlerden olsam, olmaz mı?” demesinden önce, sizi rızıklandırdığımız şeylerden infâk edin.
Ölmeden harcayın diyor. Adam harcamadan ölürse şunu diyecek: (İşte Kabir azabı dediğimiz bunlardır) Orada eyvah der her şey gitti. Dünya kadar para kazan kazan hep onlara kaldı (mirasçılara) bana hiçbir şey yok. Sonra şöyle der: Rabbim, birazcık bana müsaade etsen olmaz mı? Gidip geleyim beş dakika fazla değil. Sadaka vereyim ben de iyi bir insan olayım, yani salihlerden olayım. Bu adam kafir değil, Kafir ile ilgili hükümler müminun suresinde var. 99 ve 100. Ayet:
حَتَّى إِذَا جَاء أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ 99
لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ100
Onların birine ölüm geldiği zaman: “Rabbim, beni geri döndür.” dedi. (Müminun 99)
Böylece (geri gönderdiğin taktirde) terk ettiğim salih amelleri (nefsi tezkiye edici ameli) işlerim.” Hayır, muhakkak ki onun söylediği söz, sadece (boş) bir kelimedir. Ve beas edilecekleri güne kadar onların arkasında berzah (engel) vardır. (Müminun 100)
Terk ettiğim yerde belki iyi bir şeyi yaparım diyor ama bu öyle değil. Çünkü gereken harcamaları yapmamış eyvah.. Allah ne diyor? “Allah, hiçbir nefsi (hiçbir kimseyi) eceli geldiği zaman asla tehir etmez (ertelemez).” Bitti geri dönüş yok baştan yapsaydın hayatta iken. “Ve Allah, sizin yaptıklarınızdan haberdar olandır.”
Necm Suresi 39 .ayette وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى “Ve insan için, çalışmasından başka bir şey yoktur.” Senin kendi çalışman başkası senin değildir. Efendim çoluk çocuk hayra hasenata harcadı. Harcadıysa onlar sevabını da kendileri alır. Sana sadece duaları gelir. Ali İmran91 de;
أَن الَّذِينَ كَفَرُواْ وَمَاتُواْ وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِم مِّلْءُ الأرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَى بِهِ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ ﴿٩١
“Muhakkak ki, inkâr edip, kâfir olarak ölenlerin hiç birinden, yeryüzü dolusu altını olsa ve onu fidye olarak verse artık asla kabul edilmez. İşte onlar, onlar için “elim azap” vardır. Ve onlar için bir yardımcı yoktur.”
Kişi Allah’ın herhangi bir emrini beğenmeyerek ölmüş ise abdestli namazlı olabilir. Ama şu yanlıştır derse olmaz. Adamın yeryüzünü dolduracak kadar altını var. Ben öldükten sonra bunları şuraya buraya harcayın diye vasiyet etse kurtaramaz. Onun için sen gücün yeterken yap ki sana faydası dokunsun. Çoluk çocuğunun sana yapacağı sadece duadır.
Soru 5: Babam vefat etti. annem ve 2 kız 2 erkek kardeşiz. mirası nasıl paylaşabiliriz?
Cevap: 48 paya bölerler. 6 pay anneye, 7 şer pay kızlara, 14 er pay da erkeklere.
Soru 6: Kadına pozitif ayrımcılık adı altında çıkan yasa gereği en ufak bir tehlikeye karşı kadın polise yaptığı şikayet üzerine erkeği üç buçuk ay evden uzaklaştırma cezası veriliyor. Erkeği bu denli cezaya çarptırma aslında tüm aileyi cezaya çarptırma anlamına gelir. Akabinde boşanmalara sebebiyet verilmektedir. İslam bu şikayeti nasıl değerlendirilir İslam’a göre doğru mudur, değil midir?
Cevap: Bugün kadınları koruma ile ilgili yasaların büyük bir bölümü aileyi mahvetmek ile alakalı maalesef. Batıda aile diye bir şey kalmadı bizde de kalmaması için çok güzel uygulamalar yapıyorlar ve biz de pozitif ayrımcılık adı altında kadını koruyacak yasalar çıkartıyoruz. Dikkat ederseniz bu yasalar çıktıktan sonra kadınlara yapılan şiddet inanılmaz derecede arttı. İnşallah Allah nasip ederse bunları ayrı bir programda ele alacağız. Gerçekten bir Müslümanın sosyal konularda Avrupa’dan bir şey alması kadar utandırıcı bir şey olamaz. Onların Nesine hevesleniyorsunuz? Onlar da ne var Avrupa’nın tek derdi vardır bir tane şeyi vardır, o da sömürüdür. Maddi sömürü, cinsel sömürü vesaire. Tek değerleri sömürüdür. Ondan sonraki diğer şeyler sömürüyü desteklemek için vardır. Başka bir şey yoktur. Bir Müslüman olarak nasıl Batı değerleri kelimesini kullanırsınız onlar da değer mi var?
Soru 7: Biz Türkiye’de yaşıyoruz ve yaşadığımız toplumda İslam kültürü hakim. Bu yüzden de Müslümanız. Fakat Hindistan’da yaşarsak o toplumda bize öğretilen dini benimseyip Hindu olacaktık. Bu da evrensel etkilerin sonucu bir sistemin olduğunu gösteriyor. O zaman dinler İnsanların oluşturduğu kültürlerin bir parçasıdır, denilebilir mi?
Cevap: Evet Ogus Kont öyle diyor, Dukan da öyle söylüyor ama İslam öyle söylemiyor. Bugün Batı’ ya gidenlerin din anlayışı işte bu. Sürekli şikayet ettiğiniz tarihselciler öyle bir din anlayışına sahiptirler.
Şimdi son cümlesini bir kenara atalım. Dini toplumlar oluşturmaz. Dini Allah’u Teala oluştur. Gidin siz Hindu metinlerini okuyun. Mübarek Fudi’ nin bir yazısı vardı. Asıl adı Safiyurrahman el mübarek Fudi diye Hindistanlı bir alim var. Onun ödül almış bir siyer kitabı var. Güzel de bir siyer kitabı. Er rahikıl mahtum. O şahsın Vedalarda Muhammed diye bir makalesi var. Burada okumuştuk. Yani bugün Hindistan’ın o vedalar metinleri de aslında inen bir ilahi kitaptır. Onlarda gelecek Muhammed’e inanın diye hükümler var. Burada Yahya okumuştu. İnternete girerseniz bulursunuz, “Vedalar da Muhammet” diye. Vedalar, Gatalar okuyun bakın, hepsinin ilahi metinler olduğunu göreceksiniz. Şimdi burada şu var, biz işte İslam toplumuyuz diyoruz ama her derste ne kadar yanlışlar olduğunu anlatıyoruz Ondan sonra oralarda da yanlışlar var. Asıl konu şudur. Bir kere siz tabiatı gözlemleyerek evrensel doğruları ulaşırsınız, dünyanın neresinde olursanız olun. Allah’ın varlığı ve birliği konusunda kesin bir kanaat varırsınız. Dikkat edin içinizden tarikatlardan gelenler vardır. Bu Allah’la araya giren Şeyhler aracılar hiçbirinizi tatmin etmemiştir, yanlış mı? Çünkü sizin fıtratınıza terstir. Burada sizin fıtratınıza ters olduğu gibi Hindu’nun fıtratında o yanlış şeyler terstir, Budist’in Fıtratına da. Bu her yerde aynıdır. Doğruları öğrenmek isteyenlere Cenabı Hak mutlaka bir yol açar. Öbürüne gelince bu insanlar Allah’ın emridir diye yanlışlar uyguladığı zaman onu Allah niyetine göre mükâfatlandıracaktır. Onun için ayeti kerimelerde vardır. “Gerçek kendileri için ortaya çıktıktan sonra kafirlik edenler ceza onlaradır. Yani Allah’u Teala hiç kimseye haksızlık etmez. Dolayısıyla herkesin bulunduğu şartlarda dürüst olup dik olması menfaatlerini değil doğruları esas alması onun doğru olması için yeterlidir. Mesela Kuranı Kerim’in ilk iki ayetine bakın; Elif, Lâm, Mim. İşte bu Kitap ki, O’nda hiçbir şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir. Muttakilere yol gösterici. Adam öne muttaki olacak. Yani kendi doğal yapısını korumaya gayret edecek zaman Kuran ona yol gösterecek. Dolayısıyla kuran gelmeden de doğal yapısını korumaya çalışan insanlar Dünyanın her yerinde vardır.
Soru7: Ben bir öğretmenim ve bir çocuk babasıyım. Sorum şu; çocuk veya öğrenci eğitimine Kur’ani bir yaklaşımla bakarsak nasıl bir yol izlememiz gerekir. Mesela Hocamızın sohbetlerini izlediğimde din konusunda insanların asla zorlanmaması gerektiğini öğrendim. Çocukların eğitimi konusunda da bu yolu mu izlememiz gerekir. Kur’an’dan konu ile ilgili ayetler eşliğinde düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz? Bir kez daha vurgulamış, dediğim gibi ben bir öğretmenim ve bugünkü eğitimimizde bir eksiklik olduğu kesin. Onun için sizin tavsiyeleriniz çok önemli yardımcı olur musunuz?
Cevap: Allah razı olsun. Biz insanlara doğruları öğretmek zorundayız ve bunlar yerel değil evrenseldir. Allah’u Teala Kuranı Kerim’de İbrahim Aleyhisselâm’ın işte Ay’ı gördü, bu benim Rabbim. Yıldızı gördü, bu benim Rabbim. Güneşi gördü bu benim Rabbim dedi. Sonra Allah’a yöneldi. Her insanın başından buna benzer olaylar geçer ve kendi araştırmasıyla Allah’ın varlığı ve birliğine ulaşır. Bize düşen o çocuklara doğruları öğretmektir. Çocuklar üzerinde araştırma yapanlarınız bilir. Her çocuk özeldir. Çocukların en dindar oldukları yaş buluğa erme sırasında ki durumlardır. Ama ne zaman buluğa erer artık kendisine yeni bir hayat sürmeye başlarsa orada kişisel menfaatleri ile evrensel menfaatleri çatışmaya başlar. Orada kararını verir. Sen istediğin kadar baskı yap. Eğer menfaatlerini birinci sıraya alıyorsa sen onu yolla getiremezsin. Ama evrensel menfaatleri birinci sıraya alıyorsa senin yapacağın ona destek vermektir. Bir insana inancı konusunda baskı yaparak o insanı yola getirmek doğru değildir. O insanın kişiliğini bozmaktan başka bir şey değil. Dolayısıyla bu öğretmene şunu tavsiye ederim. İbrahim Aleyhisselam ile ilgili Enam suresinde 76 ve devam ayetlerinde “Elestu Birabbikum” olayı var. Bizim doğru bildiğimiz yanlışlar kitabında En’am 76 ve devamı var. Yani bizim ister çocuk ister büyük olsun ayrım yapmadan herkese Allah’ın kitabını okumamız gerekir. Yani Kuranı Kerim bir yağmur gibidir. Yukarıdan aşağı indiği zaman taşın üzerine de yağar toprağa da yağar, bahçeye de yağar. Her tarafa da Yağar. Biz insanlara doğruları anlatacağız öğretmen olarak da şey olarak da onları ne kadar alabilecekse alırlar. Ama siz istediğiniz kadar doğruları anlatın, mesela Musa Aleyhisselâm’ın o kadar doğruları anlattı, o kadar mucizeleri gösterdi ama ilk fırsatta puta taptılar. İnsanların yoldan çıkması engel olamayız. Ama biz elimizden geleni yapacağız. Çocuklarımız için de diğerleri için de.
Abdurrahman Bayındır: Burada bir parantez açmak veya yönlendirmek için sorayım. Yanlış anlaşılmaması için. Namaz eğitimi diye bir eğitim var. Bu o kadar özgür değil. “Ailene namazı emret, ısrarcı ol, sabırlı ol diye. Namaz insanları fuhşiyattan yani cinsel yanlışlardan ve diğer hatalardan uzak tutar diye bir özelliği var. Yani burada özellikle ailede çocuğu yetiştirirken namazın biraz daha üzerinde durulması gerekiyor. Fakat namaz tabi zorla olmaz, sevdirerek, bunu anlatarak yapmak lazım. Yoksa biz biliyoruz ki babası zorladığı için sadece elini yüzünü ıslatarak inip kalkan çocuklarda biliyoruz. Yani bu anlamda demiyorum Tatbiki de.
Yahya: Bu bağlamda çocuğa öğütler babında Lokman suresinde tam bir sayfada anlatılıyor. Çocuk eğitiminde belki en çok dikkat edilmesi gereken hususlar orada sıralanıyor. Yani bir baba çocuğunu karşısına almış onu eğitme babında nelere dikkat etmesi gerektiğini söylüyor. Yani içeriğini uzun uzun anlatmaya gerek yok. Sadece sayfa veya ayet numaralarını vereyim. 31 inci surenin 13 ila 19. ayetleri. Oralar dikkatli bir şekilde okunursa mesele herhâlde büyük oranda açıklığa kavuşacaktır.
Soru 8: Vakıa Suresi ile alakalı. Şöyle sormuş; Vakıa süresinin 10. ayetinde hayırda öne geçenlerden bahsederken bu zümrenin çoğu önceki ümmetlerden Azı da sonraki ümmetlerden buyrulmuştur. Aynı surenin 39 ve 40 ıncı ayetlerinde ashabı yeminden bahsederken çoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerden buyurmuş. Bu ayetleri izah eder misiniz? Onuncu ayette “sabikun” derken çoğu öncekilerden, azı sonrakilerden. Ashabı yemin tarif ederken çoğu öncekilerden birçoğu sonrakilerden.
Bayındır: Vakıa 7. Ayete bakalım وَكُنتُمْ أَزْوَاجًا ثَلَاثَةً ﴿٧
Ve (o zaman) siz üç sınıfta eşleşmişsiniz diyor ayeti kerimede. 8. ayette de
أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ ﴿٨
Kendisini ashabı meymene sahipleri [meymene sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sağından verilen cennetlikler], (ama) ne ashabı meymene!
Kendini meymene ashabı zannedenler. Yani hep kolaylık her şeyin iyi tarafını gösteriyor. İnanların önünü açıyor. Şom ağızlı değil. Böyle kolaylık tarafını gösterenler. Onlar ne güzel insanlardır şeklinde tercüme edebiliriz.
وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ ﴿٩
Ve ashabı meşeme [meşeme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) solundan verilen cehennemlikler], (ama) ne ashabı meşeme!
Bazıları da vardır ki hep olumsuz hep işin kötü tarafına bakar. Onlar da ne kadar kötüdür. Birileri de vardır ki hep eşleşmiş guruplar. Bazı gruplar hep kötüleri görür. Bazı gruplar vardır hep insanların önünü açacak rahatlatacak tarafları görür.
وَالسَّابِقُونَالسَّابِقُونَ﴿١٠
Ve sabikunlar (hayırlarda yarışıp ileri geçenler), sabikunlar.
Birileri de hep en önde olmak ister. Problem çözme hayırda yarışma ben en iyisini yapmaya çalışacağım diye yarışırlar.
أُوْلَئِكَ الْمُقَرَّبُونَ ﴿١١
İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip (Allah’a yaklaştırılmış) olanlardır.
İşte bu üçüncüsü Allah’u Teâlâ yakın olanlardır.
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ ﴿١٢
(Onlar), Naim cennetlerindedirler
ثُلَّةٌ مِّنَ الْأَوَّلِينَ ١٣(Onlar), evvelkilerden bir ümmettir.
وَقَلِيلٌ مِّنَ الْآخِرِينَ ﴿١٤
Ve (onların) birazı sonrakilerdendir.
Yani en önde ben olacağım diyenler daha sonra gelenler içerisinde azmış. Biz en son ümmetiz değil mi? Bizden önce âdem A.S kadar ne kadar insanlar gelmiş geçmiş. Mesela Ali İmran suresinin bir ayetinde “Nice nebiler var ki kendisi ile beraber kendilerini Allaha adamış insanlar onlarla savaşmışlardır. Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşememişlerdir. Zayıflık ta göstermemişlerdir. Bir yere oturup kalmamışlar.” Biz gelemeyeceğiz sen git dememişler. Devamlı mücadele etmişler. Devamlı ileriye gitmişler. “Allah sabredenleri sever.” “Onların sözleri sadece şu olmuştur. Ya rabbi günahlarımızı affet, ayaklarımız sabit kıl ve kafirlere karşı bize yardım eyle.” Bu ayetler nereye karşı söyleniyor? Uhud savaşında Resulullah ile beraber gevşeklik gösteren Müslümanların tavırları karşısında söyleniyor. Siz böyle gevşeklik gösteriyorsunuz ama önce nice nebilerin yanında böyle idi. Onların bizden daha çok olduğu bu ayetten de anlaşılıyor. O zaman biz şöyle yapmalıyız. Bir tek kişi en önde olacaksa biz olmalıyız dememiz lazım.
آتَاهُمُ اللّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الآخِرَةِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ Ali İmran 148
Allah da onlara hem dünya nimetini hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, güzel davrananları sever.
Demek ki bizim zamanımızda sıkı görünce kaçan insan çok olacak. Bir iş yapılacaksa herkes tamam der. Ama az bir sıkıyı gördü mü çoğu kimse yok olur.
Tekrar ediyorum. Hepimiz kendimiz için şunu söyleyelim. Dünyada tek başıma olsam da ben Allah’ın dinine hizmeti en önde yürütmeye çalışacağım dememiz lazım.