A. BAYINDIR: Bugün Nisa suresinin 25.ayetini okuyacağız. Öncelikle Türkiye’nin, diğer İslam ülkelerinin içerisinde bulunduğu bu sıkıntılardan kurtulması için C.Hakkın yardım ve desteğini niyaz ediyoruz. Allah yardım etsin cümlemize. Yanlız bu derste de malesef bütün derslerde gördüğümüz gibi bu derste de göreceksiniz. Bu 25.ayetin tamamını okuyamayacağız ancak yarısını okuyabileceğiz. Burada da göreceksiniz ki adına islam uleması dediğimiz, mezhepler dediğimiz ve müslümanların günlük hayatını doğru sanarak ona göre düzenlediği ilmi kitaplardaki hükümlerin Allah’ın kitabından ne kadar uzak olduğunu malesef göreceğiz. Bu durumda olan islam alemine C. Hakkın yardım etmesi mümkün değil. Şunu da çok net olarak görüyorsunuz ki müslümanların nimetlerinden yararlananlar, ister ilim sahasında olsun ister başka sahalarda olsun bu çalışmalara kulaklarını tıkıyorlar. Ama siz ne kadar ne yaparsanız yapın güneş balçıkla sıvanmaz. Bütün gerçekler ortada ve islam alemi yerini kesin olarak belli etmeden Allah’ın dinine dönmeden C. Hakkın yardımını göremez. Nisa suresinde okumuştuk hepiniz hatırlayacaksınız 13 ve 14 ayetlerde şöyle diyor miras konularını anlattıktan sonra NİSA, 13.. Ayet: “Tilke hududüllah: bu, Allah’ın koyduğu sınırlardır”. Tabi sınırlar sadece burada değil çok sayıda ayette var. “ve mey yütııllahe ve rasulehu: kim Allah’a ve resulüne boyun eğerse”, “yudhılhü cennatin tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha: Allah onu içinden ırmaklar akan ölümsüz olarak kalacağı bahçelere yerleştirir”. “ve zalikel fevzül azıym: bu büyük bir kurtuluştur”.
NİSA, 14.. Ayet: “Ve mey ya’sıllahe ve rasulehu ve yeteadde hududehu: kim Allah’a ve resulüne isyan eder, Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa”, “yudhılhü naran haledn fıha: onu da bir ateşe sokar ki ölmez, çeker”. Burada arap dilini iyi bilenlerin dikkat etmesi gereken bir husus var. “Naren” desi “ennar” demedi. “Ennar” deseydi ahiretteki cehennem anlaşılırdı. Ama “naren” dediği için bu dünyadaki ateş de ahiretteki ateş de her ikisi de anlaşılır. “Haliden fiha” da halid: ölümsüzlük, ölmeden o işin içerisinde olmak demektir. Yani bir ateşe atar ki ölmez ama yanar, süreki ızdırap sürekli sıkıntı sürekli zorluklar içerisinde kalır. Siz çok yakından biliyorsunuz? Şiisi ile sünnisi ile bu mezheplerin tamamı Allah’ın kitabını bir kenara bırakmış ve kendi kafalarına göre hükümler ortaya koymuşlar. Ve bugün de islam alemi bunları Allah’ın hükmü zannederek tatbik ediyor. Böyle bir toplumun azaptan, ızdıraptan, yangından kurtulması imkansız. Bu insanlar bunları söylediğimiz için bize kızıyor olabilirler. Cumartesi günkü dersin sonunda da söyledim biliyorsunuz. Hadi beyler! İşte gördüğünüz gibi biz bir toplantı salonu bile olmayan bir binası olmayan vakıfız. Kira ile bulunduğu binada oturan bir vakıfız. Elinizde namütenai imkanlar var. Müslümanların bütün imkanlarını sonuna kadar kullanıyorsunuz. Çevrenize de alim olarak caka satıyorsunuz. Ondam sonra çıkıp biz sünniyiz, şiiyiz diye övünüyorsunuz, biz ehlibeytteniz diyorsunuz, biz sünni ulemayız diyorsunuz, biz işte geçmişten gelen mirası koruyoruz diyorsunuz. E buyrun hadi hodri meydan! Hadi bakalım Allah’ın kitabı elimizde. Çıkın da cevap verin. Yanlış yoldaysak siz bizi uyarın. Biz sizi uyarıyoruz siz de bizi uyarın. Tabi bizim konumumuzda olmak istemezsiniz. Çünkü şımartıldığınız şeylerden mahrum kalacağınızı düşünüyorsunuz değil mi? C. Hakkın nelerden sizi mahrum ettiğini yakında görürsünüz.
Bu girişten sonra Nisa suresinin 25.ayetini okuyacağız. Bugün ilan ettiğimiz konuda ‘Evlenmede Öncelikler’. Onları göreceğiz Allah nasib ederse. Burada C.Hakk diyor ki;
NİSA, 25.. Ayet: Ve mel lem yestetı’ minküm tavlen ey yenkihal muhsanatil mü’minati” buradaki muhsana kelimesi hür anlamına geliyor. Geçen hafta anlatmıştık. Muhsana: kale gibi korunan demektir. O koruma katmanlarından bir tanesi hürriyettir. Evlilik, namuslu olma, hür olma gibi yerine göre anlamları var kelimenin. Burada hür manasına geliyor. Çünkü aynı ayetin içerisinde muhsana kelimesi evli anlamına da kullanılmış. Birincisi hür manasında kullanılıyor. Siz de çok iyi bilirsiniz ki kelimeler içinde bulundukları cümlelere göre anlam kazanırlar. “Ve mel lem yestetı’ minküm tavlen ey yenkihal muhsanatil mü’minati: içinizden kimin hür (namuslu kelimesi zaten muhsana’nın içerisinde var) namuslu, hür, mümin kadınlarla evlenmeye güç yetiremezse”, “fe mim ma meleket eymaüküm min feteyatikümül mü’minat: o zaman elinizin altında bulunan mümin esir kadınlardan birisi ile evlensin” diyor. Hür mümin kadınşa evlenmeye gücü yetmiyorsa esir mümin kadınla evlensin. Esir mümin kadınla evlensin. Şimdi size bir soru sorayım. Bir kişinin yanında yönetimimde bir esir kadın olsa, kendisi de o kadınla evlenmek istese, bu erkeğin hür kadınla evlenmeye gücü yeter mi yetmez mi? Ne dersiniz? Nasıl yeter? O kadını serbest bırakma yetkisi kimindir? Yanında bulunan. Yani onu hürriyetine kavuşturma gücü var mı? O zaman onu hürriyetine kavuşturup hür olarak alabilir mi? Evlenmede birinci öncelik: hür mümin kadın. Bu yok. İkinci öncelik: esir kadın. Ama sizin yanınızda esir bir mümin var, onunla da evlenmek istiyorsanız sizin onunla evlenmeye gücünüz yetiyor mu? Siz esir olarak alabilir misiniz o kadını? Kendi yönetiminizde bulunan bir kadınla evlenmek isterseniz onu hürriyetine kavuşturmadan evlene bilir misiniz bu ayete göre? Evlenemezsin. Çünkü onu hürriyetine kavuşturmaya gücün yetiyor. Değil mi? O zaman ne diyor; “hür kadınla evlenmeye gücü yetmiyorsa” diyor. Senin yanında esir mümin kadın varsa onu hürriyetine kavuştura bilirsin. Gücün yeter. Peki anlaştın, hürriyetine kavuşma şartıyla benimle evlenecek tamam. Hürriyetine de kavuşturdum. Sonra dedi ki evlenmiyorum. Diyebilir değil mi? O zaman adam der ki; “ben daha niye seni hürriyetine kavuşturdum ki?”. Dönmek de yok bu hürriyetine kavuşturma olayında. Yapabileceği nedir? Hürriyet bedelini mihir yapmak. Resulullah her konuda bizim örneğimizdir. Gerçekten muhteşem bir örnek. Bizim bu çalışmalarımızda devamlı arkadaşlarımız çok iyi bilir: bir ayeti doğru anlayıp anlamadığımızı Resulullah’ın bir uygulaması ile test ederiz. Resulullah, Hayber esirlerinden Safiye ile evleniyor. Safiye, Beni Nadir reisinin kızı. Medine’den sürgün edilmiş olan Beni Nadir kabilesi reisinin kızı. Çocuğu olmamış. İki kere evlilik geçmiş başından. Esir olduktan sonra Resulullah Ona diyor ki; “bak istersen seni hürriyetine kavuşturayım, git memleketine” diyor. “Ama istersen seninle evlenebilirim. Seninle evlenmek istiyorum” diyor. “O zaman hürriyet bedelin mehir olmak üzere benimle evlen” diyor. Evleniyor, evlendiği an mihrini almış oluyor, hürriyetine kavuşuyor. Dolayısıyla Resulullah’ın hür eşi oluyor. Eğer öyle olmasayd, Resulullah Onunla evlenebilir miydi? Yanında hür eşi varken esir bir kadınla evlenemezdi. Bu ayetin birinci hükmü ortaya çıktı mı? Demek ki bir kişinin yanında bir cariyesi varsa, esir bir kadın varsa. Cariye kelimesini kullanmak istemiyorum, malesef insanların zihninde kötü çağrışımlar meydana getiriyor. Ki haklılar. Daha önce ders yaptık biliyorsunuz. Sünni-şii bütün mezhepler cariyenin cinselliğinden yararlanma konusunda ittifak etmişler. Ama onları haklı kılacak bir tek uygulama yok. Bir tane var Mariye konusu, sadece Resulullah’a mahsus olmak üzere helal kılınmış. O zaman hür kadın ile evlenmeye gücü yetmeyen bir kişi kendi cariyesi olmaması lazım bu esir kadınla evlenmesi için değil mi? Ne olacak? Başkasının yanındaki esir kadınla ancak evlenebilir. İşte burada diyor ki; “Ve mel lem yestetı’ minküm tavlen ey yenkihal muhsanatil mü’minati: namuslu hür kadınaları nikahlamaya gücü yetmezse bir kişinin”,fe mim ma meleket eymaüküm min feteyatikümül mü’minat: esir kızlarınızdan birisini alsın” diyor, onunla evlensin diyor. Hür ile evlenebilen esirle evlenemiyor dikkat ediyor musunuz? Hür ile evlenmeye gücü yeten esirle evlenemiyor. Ya o, ya o. İkisi birden olmuyor. Onun için Muminun suresinin 6.ayetinde “illa ala ezvacihim ev ma meleket eymnuhum” ya hür eşleri yada esir olan nikahlı eşleri. “Ma meleket eymanuhum” demesinin sebebi ikisinin arasındaki statü farkından dolayı. Çünkü bütün bu ayetleri okuduğumuz zaman bu net olarak ortaya çıkıyor. Bir insan diyebilir ki bir esirle nasıl evlenebilirim? “”vellahü a’lemü bi ımaniküm ba’duküm mim ba’d” hepiniz birbirinizdensiniz. Yani sen nasıl Adem soyundansan o da senin gibi Adem soyundan. Sen nasıl bir anne babanın çocuğu isen o da bir anne bananın çocuğu. Esir olur diye ne değişti ki. Sen de esir olabilirdin karşı tarafın elinde. Biriniz diğerinizdensiniz. Burada diyor ki; “ “fenkihuhünne bi izni ehlihinne ve atuhünne ücurahünne bil ma’rufi”. “Fenkihuhunne: esir kadınları nikahlayın” diyor. Nikah fiilinin faili hür erkek, mef’ulü de kadın. Dolayısıyla sözleşme o esir kasınla erkek arasında geçecek. Peki onun yanında bulunduğu ailesi? Ki nur suresinin 58-59.ayetlerde esirin yanında bulunduğu aile onun kendi ailesi sayılır daha net ifadelerle. Peki onun yetkisi nedir? “bi izni ehlihinne: ailesinin izni ile”. O ailenin yetkisi neymiş? Sadece izin vermesi evlenmeye. İzin de evliliğin denetimi için şarttır. Bu, esir olmasa da hür kız olsa gene izin ile evlenecek. Gençler bilmez ama yaşlı olanlar bilir: eskiden nikah belgesine ne derlerdi? İzinname derlerdi. Evlenme cüzdanına eskiden izinname derlerdi. Ailesinin izni ile. Ve bugün de mesela denetimsiz evlilik yok. Dünyanın neresinde olursa olsun, kız ile erkek “biz anlaştık evlendik” dediği zaman onu evli kabul etmiyorlar. Mesela hıristiyanlar kilisenin onayını alıyor. Müslümanlar şeriatın koyduğu şartlara göre velinin onayını alıyorlar. Bugün devletler devletin onayını alıyor ama onaysız evliliği hiç birisi kabul etmiyor. İşte burada da o evlilikte de aile sadece onay mercii. O da ne: burada kızı korumak içindir. Onun duygusallığının sömürülmesini önlemek içindir. Resullah’ın hadisi bunlar için de geçerlidir. Diyor ki Resulullah; “eyyuhe mer’etin nikahat bi gayrı izni veliyyiha fe nikahaha batilun fe nikahe batılun fe nikaje batılun fe nikahe batılun: hangi kadın velisinin izni olmadan evlenirse nikahı batıldır”. Burada da aynı şey. Hadiste de aynı: “bi izni ehlihinne”. Bu, hür için de esir için de geçerli. Onun için esirin evlenmedeki kuralları hürden farklı değil. Arkasından da diyor ki; “eyyu mer’eatin” dediği için esir olan olmayan hepsi girer hadisin içerisine. Ondan sonra “fe inteşara” velisi vermiyor? O zaman ne yapar? “Fe sultanu veliyyu mem la veliyye” yetkili makama başvurma hakkı vardır esir olan kızın da. Tıpkı hür kız gibi. Benim bu söylediklerim, şu anda benden duyduklarınız geleneğe tamamen terstir. Yani şii-sünni bütün mezhepler bunu kabul etmezler. Ondan sonra diyor ki; “fe atuhunne ucurehunne bil maruf”. “Fe atuhunne: o kızlara verin” yani o esir kızlara yada kadınlara verin. Neyi? “Ucurehunne: mihirlerini”. Mihir, ucur kelimesi ile ifade edilir hep. Mihirlerini kadına vereceksiniz. Ailesine değil. Yanında bulunduğu kişiye değil kadının kendisine vereceksiniz. Peki hür olanlardan mihri kim alıyordu? Ailesi mi alıyor? Kızın kendisi alıyor. Farketti mi? Hiç bir şey farketmedi. Burada “bil maruf” diyor: marufa göre. Nedir? Maruf demesi, hür bir kadınım mihri ile esir kadının mihri aynı olmaz. Onun için o kişi bir kadın esirle evlenmeye razı oluyor. Tamam mı? Diyor ki burada; “esir kadını ailesinin izni ile nikahlayın”. Nikahın bir tarafı kadın. Kadın kabul etmezse zaten olmaz. Ailenin yetkisi sadece izin vermek. Mihri de kadının kendisine verin diyor değil mi? Ayet çok açık. Herhangi bir yoruma imkan vermiyor. Peki bu mezhepler bunu kabuş ediyor mu? Bakın şimdi Abdurahman Hoca okuyacak size. O kitabı göster önce.
A. YAZICI: Bu kitap, hicri 370 yılında vefat eden Hanefi fakihi ve müfessir Cessas’a ait bir kitap.
A. BAYINDIR: Hanefi mezhebi açısından çok önemli bir kitaptır. En temel kitaplardan bir tanesidir mezhebin.
A. YAZICI: Bu ayeti açıklarken “ve atuhunne ucurehenne” ifadesini açıklarken ayette şöyle ifade ediyor; “yaktadi zahiruhı vucube def’i ileyha”.
A. BAYINDIR: Yani “ayetin metni, bu mihrin o esir kadına verilmesinin vacip olmasını gerektiri” diyor. Bak bunu söyledi mi? Biz ne dedik? Aynısını söyledik. Kadının kendisine verilmesi gerektiğini gösterir. Ayetin ifadesi budur diyor. “Vel mehru vacibul mevladumiha”.
A. BAYINDIR: Halbuki mihir, kadına değil efendisine verilir. Verilmesi vaciptir. Noldu şimdi? Bu hangi dinin mezhebi oldu? Gördünüz mü?
A. YAZICI: Tabi devam ediyor, sebebi var.
A. BAYINDIR: Özrü kabahatinden büyük.
A. YAZICI: “Li ennel mevla vel malukil lil matvi”.
A. BAYINDIR: Diyor ki; “kadınla ilişkide bulunma hakkı efendinindir”. Kim verdi bu hakkı ona? Nerde var bu? Hiç öyle bir hak yokki. Nerde var? Bir ayet göster bana bakayım. Yada hadis göster.
A.YAZICI: “Ellizi ebahahu li zevci abdin nikahi”.
A. BAYINDIR: Diyor ki; “bu kadınla ilişkide bulunma hakkı kendinindi, kendisi bu ilişkide bulunma hakkını bu kadının kocasına devretti, bunu bedava verecek değil ya” diyor.
A. YAZICI: “Fe huvel mustahik kulibedihi kema alel aceleha lil fitneti kanel mevla lil ücreti duneha”.
A. BAYINDIR: Diyor ki; “kendine ait olan o kadının cinselliğinden yararlanma hakkını onun kocasına devretti ya tabi ki bedelini alacak. Tıpkı bunu bir işçi olarak bir başkasına vermesi gibi. İşçi olarak verirse başkasına onun da ücretini alır”. O da aslında yanlış. Neyse. O da yok kuranda bu da yok. Neyi delil alıyor? Bir ayet aldı mı? Hadis aldı mı? Ne dedi? Ayetin metni ne yapar dedi? Bu mehirin o esir kadına verilmesini vacip kılar dedi. E peki vacip kılarsa sen hangi yetki ile Allah’ım emrini yüzde yüz tersine çeviriyorsun da hemen diyorsun ki mehirin aslında efendisine verilmesi vaciptir diyorsun. Tam öyle bir ifade kullandı. O ifadeyi bir daha oku.
A. YAZICI: “Yaktıdi zahirihu vucube def’i mehri ileyha. Vel mehru vacibul lil mevla duneha”.
A. BAYINDIR: Ayetin metni mehirin kadına verilmesini vacip kılar ama aslında efendisine verilmesi vaciptir. Bu ne? Allah’ın kitabını bu derece aşağılayan bir topluluğun bugün ateşin içerisinde olmayıp da başka ne olma hakkı vardır? Görüyor musunuz? Bu sadece örnek olsun diye. Ayrıntılı bilgi edinmek isteyen olursa bizim Cumartesi derslerinde bu konular ayrıntılı olarak işlendi.
A. YAZICI: Tabi bu herşeyi etkiliyor Hocam, fıkıhtaki tüm kölelikle ilgili şeyleri.
A. BAYINDIR: Tüm sistemi altüst ediyor.
A. YAZICI: Esirlerin azad edilmesinin önünde engel oluşturuyor bir anlamda bu tip şeyler.
A. BAYINDIR: Zaten kölelik diye bir sistem oluşturuluyor. Öyle bir şey yok ki. Sadece esirlik var. Ama bak tekrar edeyim. Sünni ve şii bütün mezhepler ittifakla bunu kabul ederler. Ee? Hadi çıkın bakalım beyler çıkın! Çıkın da görelim sizin delillerinizi. Gördünüz değil mi? Allah ne diyor bunlar ne diyor!
Bir ayet okuyacağım, ayrıntısına haftaya gireriz. Ayrıntısına girmeyeceğim ama devamındaki hükümden dolayı okuyacağım. “ve âtûhunne ucûrehunne bil ma’rûfi” bu esir kadınlara mihirlerini kendilerine maruf ölçüler içerisinde verin. Yani onlarla ilgili doğmuş bir yani bunların hakkı şudır diye doğmuş bir örf vardır, bir gelenek vardır. Kuranın koyduğu mesela tam fidye olmaz. Tam fidye verecek olsa zaten hürle evlenecek. Fidyenin aşağısında bir bedel olması lazım. O zamn kuranın koyduğu kriterlere uymuş olur. Çünkü adamın ona gücü yetse zaten hürriyetine kavuşturup evlendirmesi lazım. Peki bu kadınlar nasıl olacak? “muhsanâtin: namuslu olacaklar” yani kendilerini korumuş olacaklar. Kendilerini kale gibi korumuş olacaklar. Hısn: kale demektir arapça. Muhsin: erkek için kendisini kale gibi korumak demektir. Neden koruyacak? Neden koruyacağını da söylüyor Allah: gizli açık zina yapmayacak diyor. “muhsinine gayra musâfihâtin ve lâ muttehızâti ahdân”. “Muhsinin”in ne demek olduğunu söylüyor: açıkça zina yapmayacak, öyle dost hayatı da kimse ile yaşamayacak. Kadın için de burada söylüyor bak; :muhsanatin” korunmuş olacak diyor. Korunma. Erkek için erkek kendini koruyacak diyor, kadın korunmuş olacak. Koruyan kendini koruduğu gibi toplum da onu koruyacak din de koruyacak. Bak dikkat ediyormusunuz din şimdi esir kadını korudu mu burada? İşte oldu muhsana. O efendi denen kişi, yanında bulunduğu erkek bu kadının cinselliğinden yararlanıyorsa buna muhsana kelimesi kullanılabilir mi? Bak hemen görüyor musunuz hemen Abdurahman’ın okuduğu ifadeyi hatırlayın. Korunma nerde burda? Nerde koruma? Noldu? Hani muhsana? Kendi koruyacak, din koruyacak, toplum koruyacak. Ne yaptınız? Kendisinin kendisini korumasına fırsat vermediniz. Bizim cumartesi derslerini dinlerseniz mecburdur efendisinin cinsel isteklerini yerine getirmeye diyorsunuz. Bağıra bağıra efendisi ondan yararlanır. Mecbur. Bütün mezhepler diyor bunu. Bir tanesi iki tanesi değil. Hatta geçen hafta hatırlarsanız şiilerden Tabatabi’den okumuştum. Adam esir olan kocasından karısını istiyor diyor ki bir haftalığına bana göndereceksin. O da göndermek zorundadır diyor. Ve bunu kuran ayetinin tefsiri olarak şey yapıyor. Ki öyle bir şeyin anlaşılması hiç bir şekilde mümkün değil. Allah’ım ayetleri içerisine bunları nasıl sokuşturuyorsunuz? Ama mezhepler böyle oluşmuş malesef. Muhsana olacak diyor değil mi? Muhsana: korunmuş. Cinselliğini koruyamamış bir kadın nasıl muhsana olur? Evlendiği zaman zaten yasal olduğu için meşru olduğu için kimse kendini korumamış kötülük yapmış kadın diye bakmaz ki ona. Ondan sonra ne diyor; “muhsanâtin gayra musâfihâtin: zina yapmayacak”, “ve lâ muttehızâti ahdân: gizli dostlar edinmeyecek”. Bu şart. Hür kadınlar için koşulan şartların aynısı. Maide 5.ayette öyle. Hür kadınlar için Maide 5.ayette şart koşulan özelliklerin aynısı esir kadınlarda da şart koşuluyor. “fe izâ uhsinne: yeni bir koruma altına girdikleri zaman” yani evlendikleri zaman “fe in eteyne bi fâhışetin: o zaman bir fuhuş yaparlarsa”, “fe aleyhinne nısfu mâ alâl muhsanâti minel azâb: diğer evli kadınlara verilen cezanın yarısı verilir”. Haftaya inşallah bu konuya gireceğiz. Şimdi diyor ki Allah; “Zâlike li men haşiyel anete minkum: bu ruhsat, içinizden sıkıntıya girmekten korkanlar içindir”. Yani evlenmezsem günaha girerim, kötü olur diye korkarsan esirle evlen diyor. Yokda bekle, hür kadınla evlen demiş oluyor. “Ve en tasbirû hayrun lekum: ama sabrederseniz sizin hayrınızadır”. “Vallâhu gafûrun rahîm: Allah gafur ve rahimdir”. Yani evlenirseniz de bir problem yok. Allah bundan dolayı size günah yazmayacak diyor. Şimdi bakın birinci tercih neydi? Müslüman hür kadın. İkinci tercih? Mümin esir kadın. Tabi her ikisi de namuslu ve kendisini koruyacak durumda olmak zorunda. Peki üçüncü tercih ne olabilir? Bakara suresinin 221.ayetine geçelim.
BAKARA, 221.. Ayet: Ve la tenkihul müşrikati hatta yü’minne”. Bu ayete vereceğim anlam yüzde yüz mezheplerin dediklerine aykırıdır. Ama bunun kuran hükümleri olduğunu da ben size ıspatlayacağım. “Müşrik kadınlarla imana gelinceye kadar evlenmeyin”. Zaten bu belli. Bunda problem yok. Ama arkasından diyor ki; “ve le emetüm mü’minetüm hayrum mim müşriketin”. Az önce mümin esir kadınla evlenmekten bahsetti ya Allah, onunla evlenmek bir müşrik kadınla evlenmekten hayırlıdır. Hayırlıdır dediğiniz zaman, şu şundan hayırlıdır dediğiniz zaman onlardan birisi şerli mi olur? Mesla diyelim burada iki tane su var. Birisi farklı bir membadan birisi farklı nir membadan gelmiş. Birisi diyor ki; “bu, bundan daha iyidir”. Mesela “bu su bundan daha iyidir” diyor. Bu iyidir, bu kötüdür denir mi? Yok. Öyleyse müşrik kadınla evlenmek haramdır diye bir hüküm çıkar mı burdan? Helaldır ama mümin esir kadını ona tercih edin diyor. Değil mi? “Müöim esir kadını ona tercih edin”. Peki acaba Resulullah’ın hayatında bunun örneği var mı? Resulullah müşrik bir kadınla evlenmiş midir? Bile parmağını kaldırsın. Safiye müslüman oldu ve O esir. Safiye ile müslüman olması şartı ile evlendi Resulullah. Az önce unuttum ben onu. Dedi ki müslüman olma şartıyla evlenirim yada hürriyetine kavuşturayım git babanın evine. Müslüman oldu. Mariye ile evlenmedi. Mariye sonuna kadar esir kaldı. Bildiğiniz bir şey varsa söyleyin. Hatice validemiz risaletten önce, onu saymıyoruz. Cüveyriye? Cüveyriye’nin adı Berre idi. Bu ilk defa burada dile getirdiğimiz bir konudur. Bütün araştırmacılar baksın araştırsın. Siz kolaylıkla İslam Ansiklopedisi’ni açıp bakın. Cüveyriye, Berre adındaydı. Resulullah daha sonra adını değiştirdi. Beni Mustalik savşında Beni Mustalik reisinin kızı esir alınmış. Esirler için ne oluyordu? Ya karşılıklı ya karşılıksız serbest bırakılıyordu. Karşılıksız serbest bırakılırsa problem yok zaten. Değil mi? Ama karşılıklı serbest bırakılacaksa onun karşılığının belirlenmesi lazım. Ee Cüveyriye evet o kabilenin reisinin kızı ama elindeki bütün mallar ganimet olmuş. Artık sıfır. Kendisini esir alan aile ile anlaşıyor. İki kişinin esiri. İki kişinin payına düşmüş. Payına düşme meselesi: isterlerse karşılıksız serbest bırakırlar isterlerse fidyesini alırlar. Onlarla fidye bedeli konusunda anlaşıyor, geliyor Resulullah’a. Diyor ki; “fidyemin ödenmesi konusunda bana yardımcı olur musun?”. Tamam diyor. Veriyor onun fidyesini. O da gidiyor ödüyor ve ne oluyor? Hür kadın oldu. Safiye gibi değil. Hür. Safiye’’yi nikahladı, hürriyet bedeli mehir oldu. Ama bu,veriyor bedelini. İstersen İslam Ansiklopedisi’nden oku. Benim dediğim orta kısımı oku. Çünkü epey bir zaman alır. Şu anda amlattığım yerden itibaren oku. Benimle evlenir misin diyor. Ne oldu şimdi Cüveyriye? Hür kadın oldu. Müslüman olmuş falan değil. Müslüman olman şartı ile evlenirim demiyor Resulullah Ona. Safiye’ye o şartı koşuyor. Müslümam olursan alırım diyor. O da evlenmeyi kabul ediyor ve mihrini ayrıca veriyor. Fidye bedeli değil. Hibe. Ayrıca mihrini veriyor.
A. YAZICI: Hissesi sahabeden Sabit B. Kays ve amcaoğluna düşmüştü esirin. Esaretten kurtulmak için ödeyeceği fidye miktarını Sabit Bin Kays ile tespit ettikten sonra Hz.Peygamber’in yanına gitti ve kendisini tanıtarak fidyesinin ödenmesi hususunda yardımcı olmasını istedi. Bunun üzerine fidyesini ödeyen Peygamber’in evlilik teklifini kabul ederek müminlerin annesi oldu. Bizzat Cüveyriye’ye dayanan başka bir rivayette ise babası esir düşen kızını kurtarmak için Medine’ye geldi ve..
A. BAYINDIR: Dikkat edin bak müslüman olma şartı diye bir ifade geçmeyecek orada.
A. YAZICI: Fidyesini ödedikten sonra Onu Hz.Peygamber ile evlendirdi. Cüveyriye’nin müslüman olmadan önceki adı saliha kadın anlamına gelen Berre idi.
A. BAYINDIR; İsmini değiştirmesi başka. Müslüman olma şartı. Öyle bir olay yok. Bakın bu çok önemli. Niye önemli. Çünkü Resulullah bu konuda da bize örnek olması lazım. Ben bu ayeti doğru mu anladım, Resulullah’ın hayatından da bir müslümana yaptığı uygulamadan da anlamam lazım bunu. Gerçi başka uygulamalar da var. Dikkat ediyor musunuz müslüman olman şartıyla evleniriö demiyor. Ama evleniyor, evlendikten sonra yapılan bu iyilik, bu kadar iyi davranma. İstersen Safiye’ye de bak müslüman olma şartı olduğunu orada görecekler. Orada yazıyor olması lazım. O şart kısmını bul, onu okursun. Bir şart koşmadan evlendiği için bu defa bütün müslümanlar diyor ki “tamam artık biz elimizdeki esirleri serbest bırakalım. Hepsini serbest bırakıyorlar ve Beni Mustalik kabilesinin tamamı müslüman oluyor. Çünkü bu iyilik karşısında hepsi şaşırıp kalıyor. Ne muhteşem bir şey ya şuraya bak. Önemli olan, içten gelerek. Zorlamıyor dikkat ediyor musunuz? Safiye’yi de zorlamıyor Resulullah. O kısmı bulsun okuyacak Abdurahman, göreceksiniz.Ama mesela bunu mezheplerden kabul eden bir tane yoktur.
A. YAZICI: Hz.Peygamber, Safiye’ye müslüman olması halinde kendisi ile evleneceğini, müslümam olmadığı takdirde serbest bırakıp ailesine göndereceğini söyledi.
A. BAYINDIR: Müslüman olursan evlenirim dedi, yoksa serbest bırakırım gidersin ailene.
A. YAZICI; Safiye’nin müslümanlığı kabul etmesi üzerine onu azad etti, hürriyetine kavuşturmasını da mehiri olduğunu söyledi. Medine’ye dönerken bir konak yerinde onunla evlendi. Ertesi sabah sahabelerin yanında bulunan erzaktan düğün yemeği verildi. Buhari’de 3-4 yerde geçiyormuş.
A. BAYINDIR: Bu kadar. Ona da baskı yok. Diyor ki seni serbest bırakırım git babana. Kavmine git. Baskı yok değil mi? Ama istersen evlenirim diyor. Müslüman olursan evlenirim. Çünkü Beni Nadir yani Safiye’nin bulunduğu Beni Nadir kabilesi Medine’de kendisine islam tebliğ edilmiş bir kabile. İslamı gayet iyi bilen bir kabile. O kabilenin kızı bu. Öbürleri gibi değil. Öbürleri bilmiyor ki. Gördünüz mü şimdi bakın. Ayetin metni ile Resulullah’ın uygulaması nasıl uydu birbirine. Allah tavsiye etmiyor ama haram kıldı mı? Haram olmadığı için Resulullah bunu yaptı. Tavsiye edilmemesi başka haram olması başkadır. Resulullah’ın kızı Zeyneb’in ve Saffan Bin Ümeyye’nin onunla ilgili şeyleri istersen anlat istersen oku.
A. YAZICI: Ebu Davud ve Tirmizi’de yer alan rivayetler var bu konuda Hz.Peygamber’in kızı ile ilgili. Resulullah’ın kızı Zeyneb, Ebul As Bin Er Rabi adında birisi ile evli islamdan önce. Daha sonra Bedir Savaşı’nda esir alınıyor Ebuş As. Zeyneb de tabi Mekke’de kendisi de. Nikahı esnasında annesinin verdiği bir takım gerdanlıkları, bir takım paraları maddi karşılığı fidye olarak gönderiyor.
A. BAYINDIR: Bak fidye. Ya karşılıklı yada karşılıksız. Kölelik yok.
A. YAZICI: Resulullah da karşılıksız olarak fidyeyi almıyor duygulanıyor kızının bu yaptığı karşıaında. Daha sonra diyor ki Ebul As’a; “gidince kızımı gönder. Seni serbest bırakıyorum kızım gelsin Medine’ye”. Daha sonra hicretin 6.yılında..
A. BAYINDIR: Ebul As da gidiyor ve Zeyneb’i gönderiyor. Ebul As da Zeyneb’i çok seviyormuş. Ebul As Mekke’nin yakışıklı ve zengin bir delikanlısı. Tüccar. Hem de büyük tüccarlardan küçüklerden değil. Zeyneb Onu çok seviyor, O da Onu çok seviyor. Fakat Zeyneb Mekke’de kalırsa Ona çok kötü davranış yapabilirler.
A.YAZICI: Hicretin 6.yılında Mekke’den kendisine emanet edilen bir takım ticaret malları ile birlikte Suriye’den gelirlken müslümanlar tarafından ele geçiriliyor. Çünkü savaş hali var aynı zamanda. Bu arada ele geçirildikten sonra gidip Zeybeb’in yanında kalıyor.
A.BAYINDIR: Göndermiş ama eşinden boşanmamış dikkat edin. Esir alınıyor ama Ebul As bir yolunu bulup kaçıyor. Kaçtıktan sonra gidiyor doğru Zeyneb’in evine. Geceyi Zeyneb’in evinde geçiriyor. Eskiden bir tane oda vardı, bugünkü gibi değil kü sen falanca odada yat desin. Tek bir oda zaten. Yine rivayetlerde yer aldığıma göre peygamberimiz diyor ki işte tamam ganimetler sizin ama ele geçiren sahabeye, ama verirseniz daha iyi olur. Onlar da emanetleri, kervanda ele geçirilen malları geri vererek Ebul As’ı gönderiyorlar Mekke’ye. O da sahiplerine teslim ettikten sonra müslüman olarak tekrar geri dönüyor. Arada tekrar bir nikah yapılmadan Zeyneb ile birlikte yaşamaya başlıyor.
A. BAYINDIR: Resulullah kızını damadından ayırmıyor. Çünkü kızı da ayrılmak istemiyor, damadı da ayrılmak istemiyor. Hatta sabah namazını kılarlarken-geceyi yanında geçirmiş Zeyneb’in-Resulullah, Allahu ekber diye namaza başladıktan sonra Zeyneb sesleniyor; “ey müminler, Ebul As benim korumam altındadır” diyor. Bu, hukuki olarak da çok önemlidir. Kimse Ona dokunamaz. Selam verdikten sonra Resulullah diyor ki; “benim duyduğumu siz de duydunuz mu?”, “Evet ya Resulallah”, “ben şu anda duydum. Ebul As’ın burada olduğunu bilmiyordum” diyor. Ama diyor müslümanların en zayıfının verdiği güvence geçerlidir diyor. Ebul As’ı çağırıyor gel müslüman ol diyor, olmam diyor. Peki o zaman müslümanlara diyor ki onun mallarını verseniz iyi olur. Bütün esirleri serbest bırakıyorlar, mallarının tamamını buna veriyorlar. O da gidiyor Mekke’ye. Bakın müslüman olmamasına rağmen veriyorlar. Mekke’ye gidiyor, Mekke’de herkesin hakkını verdikten sonra 3 ay sonra müslüman olarak geliyor ve eşinin yanına nikah yapmadan. Peki Zeyneb müslüman. Kocası işte bu durumda. Şirk eğer nikahı ortadan kaldırıyorsa bunlar ayrılmazlar mıydı? Gelip de Zeyneb’in evinde kalabilir miydi? Yada Resulullah’ın kızı eğer ayrı olsaydı birisi ona talip çıkmaz mıydı? Niye bir tane talip çıkmadı? Çünkü evli. Öbürünü anlat.
A.YAZICI: İlgili şeylerden bir tanesi de peygamberimiz zamanında Saffan Bin Ümeyye’nin karısı Velid Bin Muğire’nin kızı ile ilgili bir durum. Bu kadın Mekke’nin fethi sırasında müslüman oluyor tabi. Halid Bin Velid’in kız kardeşi. Peygamberimiz buna birisini göndererek Vehb Bin Umeyr’i göndererek islamı tebliğ ediyor, onunla bir takım konuşmalar yapıyor peygamberimiz arasında. Daha sonra karısı müslüman olmasına rağmen peygamberimiz buna 4 ay mühlet tanıyor. Yani bu kafir, karısı müslüman olduğu halde 4 ay. Tabi müslüman oluyor. O sürede eşinden ayrılmıyor birlikte yaşıyor. Muvatta ‘da yer alan bir rivayet.
A. BAYINDIR: Buna muhalefet eden yok. Resulullah’ın hayayında bir karı kocayı inanç farkından dolayı birbirinden ayırdığına dair hiç bir rivayet yoktur ama ayırmadığına karşı işte gördünüz hem ayetler hem Resulullah’ın uygulaması hem damadı hem Saffan Bin Umeyye ki Mekke’nin fethinden sonraki olay. En son olan. Peki mezhepler ne diyorlar bu konuda? 1-Bir kere müşrik ile asla evlenilmez. Ancak ehli kitabın kadınları ile evlenebilirler erkekler. Kadınlar gayrımüslim ile asla evlenemezler. Bu ayeti bitireyim Vedat onu okuyacak. Ayete bakın kadın erkek ayrımı yok burada dikkat edin. Resulullah’ın kızı kadın değil mi? Kocası ne? Müşrik. E ne oluyor? Peki Saffan Bin Ümeyye’nin karısı müslüman değil mi? Kocası kim? Müşrik. Peki siz bunu nereden çıkarıyorsunuz ya. Deliliniz ne? Bütün mezhepler. Şimdi bakın diyor ki Allah; BAKARA 221: “Ve lâ tenkihûl muşrikâti: müşrik kadınları nikahlamayın” bu,mümin erkeklere verilen emir. “ve le emetun mu’minetun hayrun min muşriketin: mümin bir esir kadın müşrik esir kadından hayırlıdır” diyor. Tamam, hayırlı olması haram olmasını gerektirmiyor. Ondan sonra kadınlara sıra geliyor. Diyor ki burada; “ve lâ tunkihûl muşrikîne: müşrik erkeklere kız vermeyin” diyor. “ve lev a’cebekum: çok hoşunuza gitse bile”. Beğenseniz bile vermeyin diyor. Peki haram mı? “ve le abdun mu’minun hayrun min muşrikin: bir mümin esirle evlendirmeniz bir müşrik biriyle evlendirmenizden hayırlıdır”. Haram diyor mu? Demiyor. Onun için Resulullah bunları ayırmamıştır. Hayırlıdır diyor ama haram demiyor. Demin dediğim gibi. Efendim bunun markası bunun markasından hayırlıdır, bu suyu içmeni tavsiye ederim dersin. Ama bu kötüdür manasına değil ki. Bu da iyidir ama bu daha iyidir değil mi? Gerekçesi “ulâike yed’ûne ilen nâr: bunlar cehenneme çağırır”, “vallâhu yed’û ilel cenneti vel magfireti bi iznih: Allah da kişiyi cennete ve mağfiretine çağırır kendi onayı ile”. Peki şimdi mezhepler ne diyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’na sorulan bir sorudan bahsediyordun. Önce onu anlat.
VEDAT: Karı ve kocadan her ikisi gayrımüslim ise eğer.
A. BAYINDIR; Mesela Avrupa’daki müslüman olanlar var Avrupa’dan gelenler. Kadın müslüman oluyor yada kocası.
VEDAT: Bu durumda fetva.diyanet.gov.tr Diyanet’in resmi sitesi bu konu ile ilgili mezheplerin görüşlerini aktarmış. Gayrımüsliö olan karı kocadan erkek olam eğer islama girerse bunda bir sorun yoktur. Fakat kadın islama girerse yani müslüman olursa mezheplere göre..
A. BAYINDIR; Yanlız orda bir yanlışı var. Erkek girerse kadın ehli kitaptan ise problem yoktur. Ehli kitaptan olma şartı ile. Yanlış yazmışlar. Mezhepler kabul etmez. Yahudi ve hıristiyan olmazsa kabul etmez.
VEDAT; Zahirilere göre kadının müslüman olması halinde evlilik derhal sona erer. Erkeğin bilahare müslüman olması bu sonucu değiştirmez. Erkek müslüman olsa bile sonradan nikah artık düşmüştür. Zahiriler böyle söylüyor. Bunun delili olarak Mumtahine suresinin 10.ayetini gösteriyorlar.
A. BAYINDIR: Onlara da delil olmaz. O ayete de gerekirse vakit yetmez ama neyse.
VEDAT: Şafi ve Maliki ve Hambeliler’e göre nikah akti yapılmış ancak zifaf gerçekleşmemiş ise nikah o anda sona erer. Zifafın gerçekleşmesi durumunda ise kadının iddeti doluncaya kadar erkeğin müslüman olması halinde evlilik devam eder. Erkek müslüman olmazsa evlilik biter. Hanedi mezhebine göre kadının müslüman olması halinde erkek islama davet edilir. Eğer kabul etmezse hakimin kararı ile evlilik sona erdirilir. Mezheplerin görüşü böyle.
A. BAYINDIR: Orada gene bir eksiklik var da. Bu, kadının müslüman olaması halinde doğru. Erkeğin müslüman olması meselesinde bir fark vardır. Şöyle derler Maide suresinin 5.ayetine göre bir erkek ehli kitaptan bir kadınla evlenebilir ama kadın evlenemez. Ayette hiç şey yoktur. Yahudi hıristiyan da müşriktir kurana göre. Hatta onların şirki daha ağırdır ayetlere baktığınız zaman. Çünkü ellerinde bir ilahi kitap olmasına rağmen. O ilahi kitap, kurana iman etmelerini emretmesine rağmen inanmıyorlar. Bir de şu var. Avrupa’daki duruma bakın: bir kadın müslüman olmak istiyor. Ne diyor şeyler; “müslüman olursan ailen biter”. O kadına yapılan en büyük baskı değil mi o? Erkek müslüman olmak istiyor, “ya birlikte müslüman olun yada evlilik biter”. Deliliniz ne? Böyle bir delil yok. Belki bu konuda bana cevap vermeye kalkanlar olur, keşke cevap verseler de kitaplarda oluşan o kirlilikleri de bu vesile ile temizlesek. Çünkü bazı zihinleri karıştıracak ifadeler çıkabilir. Karı kocadan birisi dinden dönse mürted olsa? Olur ya. Müslümanlık bir insana yapışmış bir şey değil li. Adam akşam müslüman sabah kafir olabilir. Kadın da öyle olabilir erkek de olabilir. Bu konuda ne diyor oku bakalım.
VEDAT: Bu da Hukuki İslamiye Islıhatı Fıkhiyye Kamusu. Ömer Nasuhi Bilmen’in. İrtidat ile nikah fesih olur.
A. BAYINDIR: İrtidat dediği, karı kocadan birisi dinden dönerse nikah biter. Otomatik.
VEDAT: Zevc ile zevceden birinin irtidadı aralarındaki nikahın hükme muhtaç olmaksızın derhal feshini icab eder.
A. BAYINDIR: Yani mahkeme kararına gerek kalmaksızın nikah düşer diyor.
VEDAT: Bu fesih, talaktan madut değildir. Binaaleyh bununla talakların adedi azalmaz.
A. BAYINDIR; Boşanmış değil feshedilmiştir.
VEDAT:Zevc ile zevce arasında irtidat sebebiyle husule gelen filkat irtidattam rucuu işe mürtefi olmaz.
A. BAYINDIR; Yani diyelim ki kadın yada erkek dinden döndü, sonra vazgeçti müslüman oldu. Nikah düştü, yeniden nikah gerekir.
VEDAT: Sonra da diyor yeni nikaha lüzum görülür.
A.BAYINDIR: Yeniden nikah yapmak gerekir. Şimdi burada şöyle vakit darldı daha fazla şey yapmayalım. O kısmı sen oku. Kadınların boşama hakkı var kuranda ve Resulullah’ın uygulamasında ama mezheplerin tamamı bu hakkı elinden almışlardır. Sonra, kadınlar kocalarından ayrılmanın yolu olarak dinden dönmeyi bulmuşlar. Hanefi mezhebine göre erkek dinden dönerse öldürülür ama kadın öldürülmez. Gerçi farketmez. Öldürülür dese bile nasıl olsa 3 gün süre var. Döndüğü an nikah gidiyor, 10 dakika sonra müslüman oldum der ama kocasından da kurtulmuş olur. Kadınlar bu yolu kullanmaya başlamışlar. Bu yolu kullanınca bakmışlar ki bu fetva tutmadı, o zaman ne demişler biliyor musunuz? Şuradan okusun.
VEDAT: İrtidat eden bir kadın hem islamiyete rücuu etmeye hem de kocasıyla cüzzi bir mihir mukabilinde tecridi nikah eylemeye mecburdur.
A. BAYINDIR: Dinden dönmüş ya, hem müslümanlığa dönmek zorundasın hem de az bir mehirle (bir bardak su ile) kocana tekrar nikahlanacaksın. Mecbursun. Hiç baskı yok değil mi? Bir Resulullah’ın yaptığına bakın bir de buraya bakın.
VEDAT: İrtidat sebebiyle kocalarından ayrılan kadınlar, nikahlarını tecride icbar edilmedikleri takdirde bir takım kadınların bu bahane ile kocalarından ayrılmaya cüret edecekleri menhuzdur. Binanaleyh böyle bir cürete meydan verilemez. Hatta bazı fukahai kiramın..
A. BAYINDIR; Yani kadınların kocalarından ayrılacakları bir tek kapı kalmış, o kapı da kapatılacak. Diğer bütün kapıları kapatmışlar bir bu kapı kalmış. Ona da müsade edilemez. Güzel de delilin ne kardeşim?
VEDAT: Hatta bazı fukahai kiramın beyanına göre zevcenin irtidadı esasen filkat vücuda gelmez. Bu kavil masiyet kapısını sedde nikahtan kurtulmak için hileye tarisini mene zevciyetin bekasını kolaylıkla temine vesile olacağı cihetle Belh ulaması tarafından müftabih bulunmuştur.
A. BAYINDIR: Diyor ki; erkek dinden dönerse nikahı düşer ama kadın düşerse düşmez demiş Berh uleması. Bu da aileyi koruma açısından çok önemliymiş. Senin dinden dönmen de beni ilgilendirmez, otur oturduğun yerde hadi bakalım! Dinin ne hale getirildiğini görüyor musunuz?
Sıralamayı bir özet yapayım ben size. Çünkü ders çok uzar.
VEDAT: Hocam bir düzeltme yapalım. Burada gayrı müslim ehli kitap diyormuş.
A. BAYINDIR: Ehli kitap demesi lazım orada. Çünkü Diyanet ehli kitap demediyse büyük yanlış yapmış olur. Çünkü bu mezheplerin tamamında ehli kitap ile yani müslüman erkek ehli kitaptan yahudi veya hıristiyan olan kadınla evlenebilir ama müslüman bir kadın asla evlenemez derler. Hepsi ittifak etmişlerdir bu konuda. Dolayısıyla yahudi bir ailenin kadını müslüman olırsa nikahı anında düşer. Çünkü kadının gayrı müslim ile evlenmesi geçerli değil ya bunlara göre ama müslüman olan erkek ise karısı da ehli kitaptan ise devam eder. Değilse gene düşer nikah. Avrupa’daki bir çok ailenin baş sıkıntısı bu. Tromso’ya gittiğimiz zaman orada Sandra Marien vardı. Kendisi müslüman, kocası İbrahim de müslüman. Kocası İngiltere’dendi. Kendisi Norweçli. İkisi de son derece samimi müslümanlar. Dedi ki burada en çok kadınlar müslüman oluyor. Ama onların önündeki problem de eşlerinden ayrılmak zorunda kalıyorlar dedi. Bu da çok ciddi bir problem oluşturuyor. Düşünebiliyor musunuz? İnsanlara deniyor ki müslüman olma. Peki Resulullah’tan bir tane örnek gösterin. Ama aksine bak ne kadar ayet var hadis var değil mi? Uygulamalar var. Resulullah’ın kendi uygulaması var.
Birinci tercih hür mümin namuslu kadın. İkinci tercih mümin esir kadın ama namuslu olma şartı orada da. Üçüncü tercih yine namuslu olmak şartı ile Maide 5 ayette var orayı okuyamadık aynı şartlar var müşrik kadın. Dördüncü tercih müşrik esir kadın. Bütün bunlar. Ama hepsinde de namuslu olma şartı var. Peki zinaya gitmişse kadın yada erkek? Tevbe edip kendini düzeltmemişse Nur suresinin 3.ayetinde “ezzani la yenkihu illa zaniyeten ev müşriketen: zina eden bir erkek ancak kendisi gibi zina eden bir kadınla nikahlanabilir yada müşrik kadınla”. “Zaniyetu la yenkihu illa zaniyeten ev müşrik; zina eden bir kadın da ancak zina eden bir erkek yada müşrik nikahlayabilir”, “ve hurrime zalike alel muminin: bunlar diğer müminlere haram kılınmıştır”. Gördünüz mü sıralamayı. Birincisi: mümin hür mamuslu kadın. İkincisi: mümin esir mamuslu kadın. Üçüncüsü: müşrik hür namuslu kadın. Dördüncüsü; müşrik esir namuslu kadın. Bunların hiç birisi ile zina eden kadın yada erkek evlenemez. Hepsinde mutlaka namus şart kadında da erkekte de. Ama zina etmiş ise zina eden mümin ancak kendisi gibi zina eden yada müşrikle evlenebilir. Kadın da öyle erkek de öyle. Müşrikle müminin evlenmesini yasak gördükleri için Nur suresinin 3.ayetine hiç birisi anlam veremez. Bunu, ne yapalım da ortadan kaldıralım! Kaldıramıyorsunuz da. Bir türlü anlam veremezler 3.ayete. Bir okuyun görürsünüz. Tefsirleri okuyun görürsünüz. Kardeşim, Allah’ın kitabına karşı bu kadar gözünü kapatmış olan, kendini kapatmış olan islam alemi bu ateşten kurtula bilir mi? Çok dikkatli olalım. Mücadelemizi çok ciddi anlamda vermemiz lazım.