“Euzebillahimineşşeytanirracim bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin, vel akibetü lilmüttakin, vessalatu ves selamu ala rasulina muhammedin ve ala alihi vessahbihi ecmain.”
Bugün Nisa Suresinin 43. ayetine geldik. Bu ayette Allahu Teala şöyle diyor:
“Ya eyyühellezine amenu latekrabus salate ve entum sukera. Sarhoş olduğunuz zaman namaza yaklaşmayın. Hatta ta’lemu ma tekulun, ne dediğinizi bilinceye kadar.” Sarhoşluğunuz geçinceye kadar demiyor. “Ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” Çünkü biliyorsunuz, Allahu Teala namazı, onu zikir için kılmamızı emrediyor. Zikir de doğru bir bilgiyi zihnimize getirmek, onu zihnimizde harekete geçirmek ya da ağzımızdan telaffuz etmektir. Namaz kılarken hem ağzımızdan zikir olan Kur’an çıkıyor, hem de onun anlamını zihnimizde düşünüyoruz.
Şimdi diyeceksiniz ki, biz Arapça bilmiyoruz, düşündüğümüz falan yok. Ama esas yapmamız gereken odur. Yani her insan namazını kendi diliyle kılmalıdır. Kendi diliyle kılmazsa zikir olmaz. Bu mümkün değil. Onun için Allahu Teala, yezkurunallahe kıyamen ve kuuden ve ala cunubihim” diyor. “Ayakta, otururken ve yanlarınız üzerinde,” yanlarınız üzerinde dediği de ruku ve secde halindeyken “Allah’ı zikredin.” (Ali İmran 3/191) Yani kıldığımız namaz bir çeşit Kur’an’ı anlama eğitimidir. Musa (a.s.)’a da Taha Suresinin 14. ayetinde, “Ve akımissalate li zikri” diye emir vermiştir. “Benim zikrim için namazını kıl.” Zikir, Allah’ın indirdiği bütün kitapların ortak adıdır. Çünkü o kitaplardaki bilgiler, doğruluğu tartışılamayacak bilgilerdir. Allah tarafından verilmiş olan bilgilerdir. Böyle olunca, sarhoş olan kişi ne dediğini bilecek noktaya gelmeden namaz kılmaz. Çünkü ağzından çıkanın manasını düşünemez.
Şimdi burada şu var: İçki içmenin haramlığı başka bir şey, sarhoş kişinin namaz kılıp kılmaması başka bir şey. Yani bir insan bir haram işledi diye bir farzı terk edecek değil. Bazen de haramı işlememiş olabilir de başka şeylerden sarhoş olabilir. Onun için sarhoşken namaza yaklaşmama hükmü bu gün hala devam etmektedir. Burada bir nesih söz konusu değildir.
“Ve lacunuben, cünüb olduğunuz zaman da namaza yaklaşmayın.” Cünüb, işte bir kimse eşiyle ilişkiye girdiği zaman ona cünüb denir. Mesela cunb kelimesi vardır, kenar anlamına gelir. Cünüblük de yani bir insanın eşiyle ilişkiye girmeyi arzu ederse onun insanlardan uzak kenar bir yerde, kimsenin görmediği bir yerde yaptığı için orada yapılan eylemle ortaya çıkan sonuca da cünüblük denmiş. “Cünübken de eşinize yaklaşmayın, illa abiri sebilin, yolda gidiyor olursanız o başka, yolculuk halindeyseniz başka. Hatta tağtesilu, yıkanıncaya kadar. Cünüb olduysanız yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Ve inkuntum merda, eğer hastaysanız.”
Şimdi ayetin bu kısmını lütfen çok dikkatle dinleyin. Burada son derece önemli bir şey ortaya çıkacak. “Ve inkuntum merda, hastaysanız, ev ala seferin, veya yolculuk halindeyseniz, ev cae ehadun minkum minelğaid, ya da biriniz tuvaletten gelmişse, evla mestum munnisae, ya da eşlerinizle ilişkiye girmişseniz, bütün bu durumlarda, felemtecidu maen, su bulamazsanız, feteyemmemu saiden tayyiba, temiz toprağa yönelin.” Said, toprağın üste çıkmış olan bölümüdür, taş olur, çakıl olur, kum olur, işte toprak cinsi her şey olur, ne varsa. “Femsehu bi vucihikum ve eydikum, onunla yüzlerinizi ve kollarınızı meshedin.” Şimdi eydikum, ellerinizi, kollarınızı diye şey yaptık, yanlış anlam verdik. “Ellerinizi ve yüzünüzü meshedin.” Yani şöyle elini vuruyor yere, bileklere kadar. Dirseklere kadar sahih bir rivayet yok. Gerçi Hanefi mezhebinde dirseklere kadar deniyor da. Ama esasen elini vurup böyle bileklere kadar, ondan sonra bir daha vuruyorsunuz, yüzünüzü tamam. Bu kadar! Yani birkaç saniyelik bir iş. Hemen cünübken de abdestiniz olmadığı zaman da bunları yapıyorsunuz.
Bakın burada dikkat edin, eşinizle birlikte olduysanız, bu cünüblük değil mi? Tuvaletten geldiğimiz zaman ne? Abdestin bozulması. Abdestin bozulması sadece tuvalette yapılan şeylerledir. Tuvalet dışı şeylerle değil. Yani insanın önünden arkasından tuvalette neler çıkıyorsa işte onlar abdesti bozar. Hanefi mezhebindeki kanın abdesti bozmasının hiçbir sağlam rivayeti yoktur. Hiçbir tane sahih rivayeti yoktur. Hanefi fıkıh kitaplarında şu yazar: “Galen nebiyyu (s.a.v.) el vuduu kulli min sailin. Nebi (s.a.v.) dedi ki, akan her kandan dolayı abdest gerekir” derler. Pekiyi bunu ondan kim duymuş, kim nakletmiş? Hiçbir yerde yoktur. Hanefi fıkıh kitapları dışında bir yerde bulamazsınız. Kur’an’ı Kerim’de de onun sahih olduğuna dair en küçük rivayet yoktur. Dolayısıyla kan, kesinlikle abdesti bozmaz.
Mesela kadınlarda büyük bir problemdir. Normal durumlarda bir yaşlık gelir. İşte onun abdesti bozucu olduğunu söyler Hanefiler. Kesinlikle bozmaz, hiçbir kadın ondan dolayı tuvalete gitmez. Tuvalette yapılan, işte idrardır, büyük abdesttir ve yellenmedir. Abdesti bozan bunlardır.
Onun için ayeti kerime öyle diyor: “Ev cae ehadun minkum minelğaid, sizden birisi tuvaletten gelirse.” Şafi mezhebinde kadına dokunmak abdesti bozar. Yani bir insan kendi eşine dokunsa abdesti bozulur. Bunun da en küçük bir delili yoktur. En küçük bir delili yoktur. Şafiler burada “ev lemestumun nisae”yi delil almaya çalışmışlardır. “Lamestum”e, lemestum şeklinde anlam vermişlerdir. İşte, kadınlara dokunduğunuz zaman. Kardeşim güzel de eğer, “lamestumun nisa”ya bir erkeğin kadına sadece elinin dokunması şeklinde anlarsanız, o zaman siz cinsel ilişkiyi nereye koyacaksınız? Ona dair hiçbir şeyiniz yok. Onun için dikkat ederseniz, işte eskiden tartışılırdı, işte bir Hanefiden kan geldiği zaman Şafiyi taklit edebilir diye. Niye taklit ediyorsun ya sen Hanefi değil, sen Müslümansın kardeşim. Ne demek Hanefi? Efendim bir Şafi kadına dokunursa, bilhassa mesela Kabe’yi tavafta problem çıkar, bir birimize dokunduk biz abdestimiz… O zaman biz Hanefileri taklit edelim. Hiç gerek yok. Hiç gerek yok.
Şimdi bütün bunlarda asıl dikkatinizi çekeceğim kelime geldi. “Felemtecudu maen” diyor. “Su bulamazsanız.” Şimdi bakın, şuraya dikkat edin! Tekrar okuyayım da “felemtecudu maen”e kadar. Esas dikkatinizi çekmek istediğim kısmı iyi anlamaya çalışalım. Şimdi diyor ki ayette: “Ve inkuntum merda, hastaysanız, ev ala seferin, yolculuk halindeyseniz, ev cae ehadun minkum minelğaıd, biriniz tuvaletten geldiyse, ev lamestumun nisae, kadınlarla birlikte olduysanız, felemtecidu maen, su bulamazsanız, feteyemmemu saiden tayyiben, temiz olan toprağa yönelin.” Su bulursak ne yapacağız? Bu ayette yok. Şu bulursak ne yapacağız Ya Rabbi? Maide 6. ayette var ama o çok sonra inmiştir. Yani şimdi siz Maide 6. ayetin inmediği ortamda düşünün kendinizi. Ayeti doğru anlamak için. Maide 6. ayet çok sonra inmiştir.
Şimdi ne yapacağız? Bakın, işte Maide 6. ayette olduğu gibi işte, ellerinizi dirseklere kadar yıkayın, yüzünüzü yıkayın, başınızı meshedin, ayaklarınızı meshedin diye bir ifade yok burada. Hiçbir şey yok. Şu bulamazsanız. Pekiyi su bulursak ne yapacağız? Ne yapacağız? “Feteyemmemu saiden tayyiben, temiz olan toprağa yönelin” diyor. “Su bulamazsanız, temiz toprağa yönelin. Femsehu bivucuhikum ve eydikum, o temiz toprakla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. İnnallahe kane afuvven ğafura, Allahu Teala affeder ve çok mağfiret eder, sizin eksiğinizi, kusurunuzu giderir.”
Şimdi burada, bu günkü dersimizin başlığı olarak çıplak ayağa mesh konusunu koymuştuk. Çıplak ayağa ya da meshler üzerine mesh ya da çoraplar üzerine mesh. Bunlar üzerine mesh yapılır mı, yapılmaz mı? Şimdi bu ayeti kerimede abdest kelimesinden bahsedilmedi, cünüpken yıkanın dendi ama abdestten bahsedilmedi. Bir de bakın, az önce o Şafi ile ilgili söylediğim sözde bir eksiklik kalmasın diye burada tekrar zikredeyim. Çünkü biliyorum içinizde bu konuşmaları çok dikkatle dinleyenleriniz var. Bazen böyle niyet ediyorum, konuşma sırasında kaybolup gidiyor. Şu iki şeye dikkat edin, hani dedim ya az önce, Hanefilerin zaten hiçbir delili yok. Sahih bir hadiste, kan gelirse abdest bozulur diye bir şey yok. O sadece şey var, kadınlarda adet dışı kanamalar bazen çok miktarda olabiliyor, onlarla ilgili hadisi şerif var. O da şey değil, yani bu günkü anlamdaki bizim anladığımız manada bir abdest bozması değil, o sadece yıkanmak, temizlenmek manasınadır. Yani o özür dolayısıyla olandır. Onu burada anlatmayayım, çünkü o konuya girersem bu gün anlatmak istediğimi anlatamam.
Ama Hanefilerin bir delili yoktur dedik, Şafilerin de hiçbir delili yoktur dedik. Bu şeyi tekrar şey yapayım da yarın her hangi bir soru karşısında sıkıntıya girmeyin. Şu birinci ayette “cünübken yıkanıncaya kadar” dedi. “Cünüpken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın” dedi. Tamam onu anladık. Pekiyi, “yolcuysanız başka” dedi. Pekiyi yolcuysak ne yapacağız? Tekrar söylemesi gerekmiyor mu? Bak dikkat edin ayete, diyor ki ayette: “Vela cunuben illa abiri sebilin hatta tağtesilu, cünüpken yolculuk halinde olduğunuz durum hariç yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın.” Pekiyi tamam anladık. Yolculuk halinde olduğunuz hariç diyorsun ya, Ya Rabbi o zaman ne yapacağız? Değil mi? O sorunun cevabı gerekiyor. Yani yolcu değilsek yıkanacağız, anladım. Pekiyi yolcuysak ne yapacağız? Şimdi aşağıda cünüblüğü tekrar sayıyor, cünüblüğün ne demek olduğunu açıklamış oluyor. “Ev lamestumun nisae, kadınlarla birlikte olduğunuz zaman” diyor. Onun ne demek olduğunu ayrıca açıklıyor. Ondan sonra da yolcu halindeyseniz teyemmüm edin diyor. Yani birinci bölümde açıklamadığını ikinci bölümde açıklıyor.
Dolayısıyla eğer siz ikinci bölümde derseniz ki, “ev lamestumun nisae” işte kadına şöyle elini dokunduğun zaman teyemmüm et derseniz, o zaman cünüblüğün hiçbir hükmü kalmaz. Ne bu ayette kalır, ne de Maide 6. ayette kalır. Yani Şafi mezhebi açısından. Onun için de Şafilerin de bu konuda en küçük bir delilleri yoktur.
Sonuç olarak ne kadına dokunmak abdesti bozar, ne kan abdesti bozar. İkisi de bozmaz. Mesela Şafi ailelerini şimdi ben düşünüyorum, mesela karı koca el ele bile tutuşamayacak şimdi zavallılar, abdestimiz kaçar diye.
Şimdi abdestte ne yapacağız? Bakın şöyle bir şey var. İslam’da bir devamlılık söz konusu. Şimdi Fatih’le Erdem Bey şey yapıyorlar, Hilal Tv’de biliyorsunuz Kök Programında tasdik konusunu incelediler, onu işlediler. Bizde öyle bir anlayış vardır ki sanki İslamiyet’ten öncesi harap. Geçmişi olmayan bir din. Dolayısıyla Yahudilere ve Hıristiyanlara yaklaşımı, sizin kitabınız tahrif edilmiş şeklinde. Tahrif edilmiş şeklinde yaklaşırsan, onların sana inanmaları gerekmez. Yani öyle bir görevleri doğmaz.
Şimdi biz şeyden biliyoruz ki, İbrahim Suresi 37. ayette, tamam 14. sure 37. ayet. Şimdi bu İbrahim (a.s.)’la beraber, oğlu İsmail (a.s.) Kabe’nin temellerini yükselttikten sonra şöyle dua ediyorlar, İbrahim (a.s.) şöyle dua ediyor: “Rabbena inni eskentü minzürriyyeti bivedin ğayrizizerin indebeytikel muharrem. Ya Rabbi soyundan bir kısmını,” yani Hacer validemizle oğlu İsmail’i, “bitkisiz bir vadiye yerleştirdim. Ama senin kutsal beytinin, Kabe’nin yanında. Rabbena li yukimussalah, Ya Rabbi namazı tam kılmaları için.” Yani buraya koydum ki o namazı tam ikame etsinler. Çünkü biliyorsunuz ki namaz Adem (a.s.) dan beri bütün ümmetlere emredilen beş vakittir. Her hangi bir değişiklik olmamıştır. Ne vakitlerinde değişiklik olmuştur, ne rekatlarında, ne uygulamada. Şeyde de, Araf Suresinde de Allahu Teala şöyle diyor. Namaz kılarken nasıl bir durumda olmamıza dair Araf 31. ayette diyor ki: Ya beni adem, ey ademoğulları.” Dediği zaman Adem (a.s.)’dan zamanımıza kadar gelen bütün insanlar bu işin içine girer. “Huzu zinetekum inde kulli mescidin, her secde yerinde ziynetinizi takınınız.” Ziynet, süs, kirli olan şey süs olmaz değil mi? Bir insanın dışarıda gözüken organları, eli, mesela biz şimdi Türkiye’de yaşıyoruz da ayakkabısız, çorapsız dolaşamıyoruz. Ama siz şeye gidin, Arabistan’a gidin, çorap giymek çok zordur, ancak kışın giyebilirsiniz. Ve insanların ayaklarını, ellerini rahatlıkla görebilirsiniz. Yüz de gözüken organlardandır. Şimdi “huzu zinetekum” dediği zaman hem elbisenizin temiz olması lazım, hem o görünen organların temiz olması gerekir. Dolayısıyla namaz nasıl Adem (a.s.)’dan beri farz kılınmışsa abdestin de aynı şekilde farz kılınması gerekir.
Mesela bir rivayet vardır: Rasulullah (s.a.v.) abdest almış, organlarını bir kere yıkamış, demiş ki: “Haza vuduil ahiril salata illa bihi. Bu Allah’ın namazı kabul etmeyeceği abdesttir.” İşte sonra iki kere yıkamış, “haza vudui ve vuduil enbiya imin kabri, bu benim ve benden önceki nebilerin abdestidir demiş.” Bu demektir ki bütün nebiler abdest alıyordu. Ondan sonra da üç kere yıkayınca, onunla bu abdesti aldığınız zaman şöyle şöyle olur diye bir takım şeyler söylemiş Rasulullah (s.a.v.). Yani tam kamil abdestin üç kere yıkamak olduğunu ifade etmiş.
Şimdi bakın tekrar bu bilgilerden sonra, Nisa 43. ayete tekrar dönelim. Hatta Nisa 43’e dönmeden önce Enam Suresine bir bakalım. Allahu Teala Enam Suresinde 90. ayette Allahu Teala on sekiz tane nebi sayıyor, babaları, kardeşleri oğulları diyerek bütün nebilere işarette bulunuyor. Yani bu da saydığı ilk kişi Nuh (a.s.), babaları deyince Adem (a.s.)’a kadar çıkıyor, oğulları deyince Rasulullah (s.a.v.)’e kadar geliyor. Ondan sonra kardeşleri deyince işte adını bilmediğimiz birçok rasul ve nebi devreye giriyor. Ondan sonra diyor ki: “Ulaikel lezinehed Allah, işte onlar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kişilerdir. Febihuda humuktedih, sen onların hidayetine uy.” Bu Mekke’de inmiş olan bir suredir.
Şimdi bütün bunları birleştirdiğiniz zaman İbrahim (a.s.), İbrahim Suresi 37. ayette, ya rabbi namazlarını dosdoğru kılsınlar diye Mekke’ye bıraktım diyor. Elbette ki onun soyundan gelenler, Allah duasını kabul etmiş, onun soyundan gelenler elbette ki namazlarını dosdoğru kılıyordu. Hepsi değil. Ama Mekke’de mutlaka beş vakit namazı gereği gibi kılan insanlar olmalıydı. Mutlaka olmalıdır. Bunu tespit ettiniz mi Fatih?
Fatih Orum: Ebu Zer-el Ğıffari öyle söylüyor.
Abdülaziz Bayındır: Ebu Zer-el Ğıffari öyle söylüyor, doğru! Müslim’de vardı bu konuda galiba hadis, şimdi unuttum. Evet Ebu Zer-el Ğıffari daha önce namaz kıldığını söylüyor. Şimdi, ama biz geçmişi olmayan bir din anlayışıyla mesela akla hayale gelmedik kötülükleri Mekke toplumuna yükleriz. Sanki İslam’ın buna ihtiyacı varmış gibi. Onlar İbrahim (a.s.)’ın soyundan gelen, son derece saygın konumda olan insanlar. Onlarla ilgili yani Kureyş Suresi indirilmiş.
Evet, şimdi bütün bu bilgiler ışığında şu ayeti düşünün bakalım, ne cevap vereceksiniz? Burada diyor ki: “Eğer” diyor “hasta olursanız.” Yolculuk dışında, evde hastasınız ya da hastanede hastasınız. “Ya da yolculuk halinde olursanız.” Tamam. “Ya da biriniz tuvaletten gelirse.” Ondan sonra, “eşinizle ilişkiye girdiyseniz.” Bütün bu durumlarda, “felemtecidü ma, su bulamadıysanız.” Hasta olan da su bulur da bulamamış sayılır, kullanamaz mesela. “Bulamadıysanız,” o zaman ne yapacaksınız? “Temiz bir toprakla teyemmüm edin.” Pekiyi bulduysak ne yapacağız? Abdest alacağız. Değil mi? Çünkü Rasulullah (s.a.v.)’in bildirdiğine göre hepsi de abdest alıyordu yani. Hepsi de abdest alıyordu. Namazdan önce hepsi de abdest alıyordu.
Şimdi bu ayette bu ifade ediyor. Ondan sonra diyor ki: “Bulamazsanız temiz toprağa yönelin ve teyemmüm edin” diyor. Pekiyi teyemmüm, acaba teyemmüm önceki ümmetlerde yok muydu? Mesela bakıyoruz, var. Önceki ümmetlerde de teyemmüm var. Sadece Müslümanlarda değil, mesela Yahudilerde teyemmüm var. Bizim sitede bu konuda yapılmış bir çalışma var. Orada bunların hepsini bulabilirsiniz. Yani Yahudilerde teyemmüm var. Ama Yahudiler bir çok şeyleri Müslümanlardan gizliyorlar. Maide Suresinin 15. ayetinde Allahu Teala diyor ki: “Ya ehlel kitabi kadcaekum rasuluna yubeyyine lekum kesiran mimmakuntum tuhfune minel kitab. Ey ehli kitap, size elçimiz geldi, o kitaptan gizlediğiniz bir çok şeyi ortaya çıkarıyor.” Dolayısıyla burada öyle anlaşılıyor ki, Yahudiler o yapmış oldukları teyemmüm konusunu Müslümanlardan gizliyorlardı. Onun için buraya bu ayeti kerime, ama normal abdesti gizlemiyorlardı, bu ayeti kerime su bulunmadığı zaman neler yapılması gerektiğini söylemiş oluyor.
Pekiyi bir de şimdi buna göre Rasulullah (s.a.v.) ve bütün ashab abdest alırken ayaklarını yıkıyorlardı. Çünkü Yahudilerde de abdest alırken, neyse artık gösteremedik buradan, olmadı. Yani Youtube’da görebilirsiniz zaten, Yahudiler abdest alırken ayaklarını yıkıyorlar. Pekiyi Kur’an’ı Kerim’de abdest tarif edilmediğine göre Müslümanlar ne yapmaları gerekir? Ayaklarını yıkamaları gerekir. Yani Yahudiler nasıl abdest aldıysa öyle abdest almaları gerekir, değil mi? Çünkü Enam Suresi 90. ayette, onlara uy diye emir aldı zaten Allahu Teala’dan, ta Mekke’deyken aldı bu emri. Mecburen onların yaptığı gibi yapacak.
Şimdi Maide Suresinin 6. ayetini de açalım arkadaşlar. Maide Suresi en son inen sure olarak bilinir. Biliyorsunuz burada 3. ayet vardır, Rasulullah (s.a.v.)’in Arafat’ta olduğu sırada indiği rivayet edilir. “İşte bu gün sizin dininizi tamamladım.” Ya da geri dönüş yolunda indiği rivayet edilir. Şimdi Maide Suresinin abdestle ilgili okuyacağım şu ayetinin Nisa Suresinden sonra indiği zaten ayeti okurken de net bir şekilde anlaşılır.
Bakın şöyle diyor Allahu Teala: “Ya eyyuhellezine amenu, müminler, iza kumtum ilessalati fağsilu vucuhekum, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi yıkayın.” Artık burada ayrıntı veriyor. Niye? Çünkü artık biz Müslümanlar olarak ibadetlerimizi yaparken kalkıp da Yahudi’nin, Hıristiyan’ın kitabına bakamayız. Rasulullah zamanında oluyordu. Ayetler tamamlanıncaya kadar onlara uyuyordu. Ama Maide Suresi 3. ayetinde ne dedi Allah? “Elyevme ekmeltu lekum dinekum” dedi. “Bu gün sizin dininizi olgunlaştırdık, mükemmel hale getirdi. Mükemmel hale getirdim” diyor. Ne demek? Artık başkasına bakmanıza gerek kalmadı diyor, değil mi? Mükemmel hale getirmiş olması için artık tutup da benim Tevrat’a, İncil’e bakmama gerek kalmayacak. “Ve etmemtu aleykum ni’meti, size olan nimetimi tamamladım.” Nimeti tamamlamış olmak, bize nimeti tamamlamışsa, bizden önce olanlar da varsa bunun bize tamamlanması ifadesiyle, yani bize yeni bir şey vermediyse size tamamladım kelimesinin bir anlamı olur mu? Olmaz değil mi? “Verazitu lekumul islame dina, bu islama da sizin için din olarak razı oldum.” Yani sizin dininiz budur diyor.
Şimdi bakın şurada az önce söylediğim tamamlama kelimesine belki bazılarınızın zihni tam olarak oturmamıştır, biraz sonra oturacak. Tamamlama kelimesi zihninizin bir tarafında dursun, şimdi bakın!
Diyor ki: “Ya eyyuhellezine amenu, müminler, iza kumtum ilessalati, namaza kalktığınız zaman, fağsilu vucuhekum, yüzünüzü yıkayın.” Yani yüzlerinizi yıkayın, tabii herkesin bir tane yüzü var, yani yüzünüzü yıkayın. “Ve eydiyekum, ellerinizi, ilelmerafik, dirseklere kadar.” Bileklere kadar değil, dirseklere kadar. Ondan sonra, “vemsehu biruusikum, başınızı da mesh edin.” Başımıza mesh ederken de su gerekiyor değil mi? Yani ıslak elimizle mesh ediyoruz. Onun için az önce su bulamazsanız meselesi mesh için de geçerlidir. “Başınıza mesh edin. Ve erculekum” diye harekelemiş, “ve erculukum” diye de rivayet var. Fark etmez nasıl harekelerseniz harekeleyin. “Ve erculekum ilel ka’beyn, topuklara kadar da ayaklarınıza mesh edin.” Bu ayetin meshedin dışında anlaşılmasına en küçük ihtimal yoktur. Yani Mesih dışında hiçbir anlam verilemez bu ayete.
Ama siz artık gayet iyi biliyorsunuz ki, cariyeleri yataklarına atmak için ayetlerin anlamlarını değiştirmişler. Maalesef! İşte burada da bir siyasi ihtilaf ortaya çıkarmak için, tamamen siyasetin müdahalesi. İnşallah yapılacak çalışmalarla ortaya çıkar. Ben şahsen bize gelen bu mezheplerin, bize gelen bu kitapların orijinalliğinden hakikaten ciddi anlamda şüphe duyuyorum. Yani çünkü bu ayette tutup ta başınıza meshedin, ayaklarınızı yıkayın anlamı vermek asla mümkün değil. Pekiyi nasıl veriliyor? Şimdi öyle bir şey ki insanlar, tamam doğru ama diyorlar. Yav kardeşim doğruysa, ama ne? İnsanlar Allah’ın rızasının önüne başka rızaları koyuyorlar. Ya şimdi öyle dersek alem bize ne der? Ne derse desin. Ne derse desin.
Şimdi bakın diyor ki burada: “Ayaklarınıza meshedin.” Şimdi Sünniler de ayaklarına meshediyor, Şiiler de. Ayaklarına meshetmeyen yok. Ama birisi çıplak ayağa meshediyor, birisi giyili ayağa meshediyor. Ya eğer çıplak ayağı yıkamak şartsa, ayaklarınızı yıkayın deniyorsa mesh yıkamanın yerine geçer mi? Hiç mümkün mü? Eğer mesh, yıkamanın yerine geçiyorsa, şimdi bazı hanımlar yüzlerini ne yapıyorlar? Peçe örtüyorlar değil mi? O zaman beyler lütfen, peçenin üzerine meshedin diye bir fetva verin de göreyim sizi, haydi! Madem yıkamanın yerine geçiyor. Nereden çıkarıyorsunuz?
Şimdi meshedmek ne demek sözlük anlamıyla? Dokunmak demektir. Pekiyi şimdi ben size söyleyeyim. Lütfen hepiniz ayaklarınıza dokunun! Haydi şey yapmayın! Dokunun, dokunun! Hanginiz ayakkabınızı çıkardınız? Çıkaran var mı? Ayakkabınızı çıkardınız mı hiç? Öyle bir ihtiyaç duydunuz mu? Pekiyi ayakkabınız olmasaydı da ayaklarınıza dokunun deseydim neye dokunacaktınız? Çoraplara. Çorap olmasaydı? Çıplak ayağa. Bitti!
Şimdi Allahu Teala, ayaklarınızı meshedin dendiği zaman ayakkabılıysa ayakkabıya, çoraplıysa çoraba, çıplaksa çıplağa. Siz tutmuşsunuz, şeyler diyor ki, Şiiler diyor ki, çıplak ayağa meshedilir, çoraba ve ayakkabıya meshedilirse olmaz, caiz değildir diyor. Çıplak ayağa meshetmenin de şartı var, öyle başını meshettikten sonra elinde kalan ıslaklıkla meshedeceksin, ayrı bir su alıp meshedersen olmaz yine. Şimdi Sünni mezhepler de diyor ki, meshler üzerine mesh olur. Hanefi mezhebinden Ebu Hanife’nin iki talebesi İmam Muhammed ve Ebu Yusuf ki daha sonra da Ebu Hanife’nin onlara katıldığı rivayet edilir. Bir de Hanbeliler çoraplar üzerine mesh edileceğini kabul ediyorlar. İşte bazı ufak tefek şartlar koşuyorlar, giyilen çorap deriyi göstermemeli, yani şeffaf olmamalı. Bir de ayağına giydiğiniz zaman sen giderken haydi sana gülü güle dememeli çorap yani senen beraber gelmeli. Benim burada işim var sen git dememeli yani. Onun için zaten ayakta duran çorap diye tercüme edilir kitaplarda. Ama bize çocukken öğrettiler, çorabın kendisi ayakta duracakmış, ne işi varsa? Ben o kadar öyle bir çorap aradım ki! Erzurum’da şey yaparlar, kışın çobanlar böyle ayaklarına çok kalın tiftikten yapılmış şeyler giyerler, çoraplar giyerler. Onları kaç kere kaldırmışımdır, tak diye düşmüşlerdir, hiçbir tanesi ayakta durmamıştır. Ondan daha kalın çorap nasıl oluyor diye düşünüyordum. Daha sonra baktım ki öyle değilmiş o. Kişinin ayağında durması, yani şu an ayakta durmayan bir tek çorap yok. İşte yürürken de onunla birlikte yürünebilmeli, bazıları işte dört bin adım yürünmeli diyor. Şimdi dört bin adım derken çoraplara meshedilmez diyenler diyor ki, çorapları çıkar da yürü! Yav çorap diyor, ayakkabı demiyor kardeşim, lütfen yani! Şey ayakkabını çıkar da çorapla yürü diyorlar. Allah, Allah yav! Ona çorap denmez ki, ona ayakkabı denir. Çorapla yürüyorsan, çorap nerede giyiliyorsa orada yürüyeceksin demek.
Şimdi bakın, şimdi bu duruma göre Rasulullah (s.a.v.)’den ayaklarını yıkadığına dair rivayetin gelmesi gerekir mi? Gerekir değil mi? Meshettiğine dair de rivayet olması gerekir. Pekiyi böyle iki şey olduğu zaman buna ne diyoruz? Nesih diyoruz, değil mi? Nesih!
Şimdi bakın, burada diyor ki Allahu Teala ayetinde: “Ve in kuntum merda,” daha devam ediyor, ve in kuntum cunuben, cünüpseniz iyice temizlenin.” Öbür ayette de “cünüpseniz yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın” dedi. Zaten bunun başlangıcında da “namaza kalktığınız zaman” dedi. “İza kuntum ilessalah.” Yoksa Kur’an okuduğunuz zaman, falan değil! Abdest sadece namaz için gerekir, başka bir şey için değil. Yok efendim, Kur’an’a el vuracağım, abdestsizim, e vur! Ne olacak? Bir gayri Müslime Kur’an versen, al oku, hiç çekinmeden. Bir müslümana abdestli misin diye sorarsın. Tövbe estağfirullah yani. Ya bir delilin varsa söyle! Bunların hiç birisinin maalesef delili yoktur. Gerçi abdest konusunda böyle bazı çok zayıf delillere dayanırlar ama şey böyle Kur’an’a dokunma konusunda.
Evet şimdi diyor ki: “Eğer cünüb olursanız iyice temizlenin. Hasta olursanız, yolculuk halinde olursanız ya da sizden birisi tuvaletten gelirse ya da kadınlara dokunmuşsa, su da bulamadıysanız temiz toprağa yönelin.” Toprağın üst kısmındaki temiz olanlara yönelin, taş olur, çakıl olur, ne olursa olur, toprak cinsinden ne olursa olur. “Femsehu bivucihukum ve eydikum minhu. Yüzünüzü ve ellerinizi onunla meshedin.” Ondan sonra diyor ki bak burada bir şey söylüyor Allah. Çok dikkat edin! Bu ayette ilave bir hüküm getirildiğini Allah bize bildiriyor. “Mayuridullahu liyecale aleykum min harac. Allah size bir sıkıntı yüklemek istemiyor.”
Şimdi kış günü ayaklarınızı yıkıyorsunuz. Bu bir sıkıntı mı? Buradan kuzeye doğru gidin, mesela ben çocukluğumdan hatırlıyorum. Erzurum’da yün çorap giyerdik, kalın öyle buradakiler gibi değil, annem örerdi, Allah rahmet eylesin. Zaten ördüğü gün de o çorabı yırtardım. O çorabı mestin içerisine giyerdik, mest olduğu zaman yırtılmıyordu da. Mestin içerisine giyerdik, mestin üzerinde de ayakkabı var. Bizim evle okulun arası en fazla yirmi dakikadır yürüyerek. Ben okula gittiğim zaman birinci derste ayaklarımızın üşümesinden dolayı dersi dinleyemezdim. Ayaklarım sızlardı. Gerçi buluğa erdikten sonra da ayaklarımın üşüdüğünü hatırlamıyorum. O ayrı bir şey, bu daha küçükken olan. Şimdi o zaman abdest alırdım yani mestler içerisinde abdest alarak sadece mesti giyiniyorsun başka bir şey yok. Sabahleyin evden çıkarken ayağında biraz rutubet mi kalıyor ne oluyorsa, bu ayağımın ön kısmıyla bacağımın başlangıç kısmındaki o geçiş bölümü var ya yarım daire, orası çatlardı. Ve böyle yarım santim derinliğinde yarıklar oluşurdu. O soğuktan.
Bak bütün bu şartlara rağmen. Ve şimdi siz biraz daha kuzeye doğru gidin, mesela Swalbard’ta biz gözlem yaparken kışın, arabayı çalıştırıyorduk kaloriferini, sırayla çıkıyorduk, beş dakika duramıyorduk dışarıda. Beş dakika duramıyorduk, koşa koşa içeriye giriyorduk. Bir kesrinde bir gözlem yerinde gözlem yapalım diye ne beş dakikası yani yarım dakika bile duramıyorduk yani. Şöyle aletler çalışmıyor bazı arkadaşlar telefonları ile çekebiliyorlar, parmakları telefona yapışıyor. İçeri giriyorlardı ki telefondan ayıklasınlar. E şimdi biraz daha kuzeye çıkıyorsunuz. Swalbard dedim değil mi az önce, Tromso’ydu az önce söylediğim. Swalbard’a gittiğiniz zaman, ben oğlumun kayak elbiseleriyle gittim bana bir şey olmadı. Öncekinde normal elbiseyle, biz Erzurumluyuz, bir şey olmaz diye gittik, tabii baktık ki Erzurum merzurum sökmüyor. Swalbard’a giderken kayak elbiseleriyle gittim. Ben pek bir şey hissetmedim de bizim Servet Saim Yeprem Hocaya sormuş tam bu gözlem sırasında, hocam burası kaç derece sence? Valla ben derecesini bilmem ama ben derecesini söylerim, bana göre eksi seksen demiş.
Yani şimdi öyle bir yerde adamın abdest alması, Müslümansın abdest alıp namaz kılacaksın değil mi? Şimdi işte bakın ne diyor Allah? “Allah size bir sıkıntı vermek istemez” diyor. Pekiyi, “velakin yuridu liyudahhirakum, sizin tertemiz olmanızı istiyor,” bir! Şu cümle çok önemli: “Veliyutimme ni’metuhu aleykum. Size olan nimetini tamamlamak istiyor.” O zaman bu ayette bir önceki ayette olmayan bir şey var mı ki? Bir şey olmasa, size olan nimetini tamamlamak ifadesi kullanılır mı? Haydi söyleyin bakalım. Önceki şeyde, az önce okuduğumuz Nisa 43’de olandan farklı bir hüküm olmasa burada, “size olan nimetini tamamlasın” diye bir hüküm olur mu? Olmaz! Demek ki farklı bir şey var. Şimdi orada ayakların yıkandığını siz görmediniz, ben sizin yerinize gördüm resimde. Neyse internette yayınlandığı zaman görürsünüz. Ama Google’da araştırırsanız, Yahudilerin abdesti ve ayaklarını yıkadığını görürsünüz orada. Yahudilerin bu gün de yıkadıklarını görürsünüz.
“Le allekum teşkurun, belki şükreder görevinizi yerine getirirsiniz.” (Maide 5/6)
Şimdi bütün bu durumlarda tamam ama mesela şu deniyor: Efendim ama acaba hadislerde Rasulullah ne yapmış? Yav kardeşim, Rasulullah (s.a.v.) Kur’an’a uymakla görevlidir. “Ahkum beynehum bima enzellah” diyor. “Onların aralarında Allah’ın indirdiğiyle hüküm ver” (maide 5/49) diyor. Rasulullah’ın bütün söz ve uygulamaları Kur’an’dan çıkardığı doğru hükümlerdir.
Şimdi çok enteresandır, bu konuda çeşitli rivayetler var. Mesela Osman (r.a.)’la ilgili rivayetler var. Bizim zamanımızda da bunları okuduğumuzda görürdük. Onunla ilgili aynı kişiden gelen iki tane rivayet var. Ata Bin Zeyd, o da Humran’dan şey yapıyor. Yine Humran’dan Müslim Bin Yesar’ın rivayeti var. Aynı zattan geliyor. İki tane rivayet. İkisi de Ahmet Bin Hambel’de geçiyor. Bakayım, yanlışlık olmasın. Yok, ikincisi İbni Ebi Şeybe’nin Musanneb’inde geçiyormuş, Ahmet Bin Hanbel’de değil. Şimdi aynı kişinin yapmış olduğu iki rivayetten birisinde, Osman (r.a.) halife, bir yerde abdest alıyor, birincisinde diyor ki: “İki ayağını üç kere topuklarına kadar yıkadı.” Aynı konuyla ilgili gelen ikinci rivayette diyor ki: “Başına ve ayaklarının üst tarafına mesh etti.” Aynı kişiden gelen iki ayrı rivayet. Birisinde diyor yıkadı, üç kere, birisinde diyor, mesh etti.
İbni Abbas’tan gelen rivayetler, iki rivayet var. Ebu Davut et Taisi’den gelen bir rivayet var. Yine İbni Ebu Şeybe’nin Musannef’inden gelen rivayet var. Şimdi birincisinde diyor ki: “İbni Abbas ayaklarını yıkadı, terlikliyken ayaklarını yıkadı” diyor. Ayaklar terlikle yıkanır mı? “Terlikliyken ayaklarını yıkadı” diyor. İkinci rivayette de şu var: İbni Abbas diyor ki, “ben diyor ayaklarımı yıkamam. Ama insanlar diyor, illa ayaklarımızı yıkayacağız diye inat ediyorlar” diyor. “Ben Kur’an’ı Kerim’de meshden başka hiçbir hüküm bulamıyorum” diyor. Ayakları mesh dışında hiçbir hüküm bulamıyorum diyor.
Şimdi çok enteresan bir şey daha var. Tabii bu konuda çok fazla rivayetler var ama ben fazla, vakit bayağı ilerledi. Rasulullah’ın ayakkabılarına ve ayaklarına meshettiğine dair rivayetler var. Çoraplarına meshetmiş, terliğin üzerine meshetmiş, ayakkabısının üzerine mesh etmiş, mest üzerine mesh etmiş, çoraplar üzerine meshetmiş. Yani çıplakken ayağına meshediyor, çorap varsa çoraba meshediyor, terlik varsa terliğe meshediyor, ayakkabı varsa ayakkabıya meshediyor. Az önce meshedin dedim ya, ayaklarınıza dokunun, herkes dokundu ne giydiğine bakmadan, ne giydiğinize bakmadan hepiniz dokundunuz değil mi?
Şimdi, Buhari’de çok ilginç bir rivayet geçiyor. Bakın şimdi bu rivayet Abdullah Bin Amr rivayeti, Amr Bin El As’ın oğlu Abdullah. Hicretin yedinci yılında Mekke’den Medine’ye gelmiş babasıyla beraber. Mekke’den Medine’ye gelmiş hicretin yedinci yılında. Şimdi diyor ki, o rivayette şöyle diyor. Bu Buhari rivayeti: Mekke’den Medine’ye gelirken diyor işte, Rasulullah (s.a.v.) bizden geride kaldı, namaz vakti de yaklaştı diyor. Ya da namaz vakti daraldı. Abdest alıyorduk, ayaklarımıza meshediyorduk. Bütün sahabe. Buhari rivayeti. Bütün sahabe ayaklarımıza meshediyorduk diyor. Rasulullah arkadan en yüksek sesle bağırdı, o topukların ateşten çekeceği var diye. İki kere ya da üç kere bağırdı diyor.
Şimdi “o topukların ateşten çekeceği var sözünü” şöyle diyorlar. İşte efendim ayaklarını meshetti kelimesine, öyle yıkıyorlardı ki mesheder gibi yıkıyorlardı ayaklarını diye mana veriyorlar. Yav kardeşim mesh başka, mesh dokunmaktır. Üzerinden suyu gezdirmek değildir. Ayaklarını meshetti, pekiyi ayaklarını mesheden kişiye, kişilere o ayakların ateşten çekeceği var denir mi? Eğer ayaklarını yıkaması gerekiyorsa ne demesi gerekir Rasulullah’ın? Beyler ayaklarınızı yıkayın. Sonra o kadar sahabe var, burada belki birkaç kişi. Belki bu insanların ayaklarında pislik olabilir. Başka şey de olabilir. Yani başka bir sebeple Rasulullah bunu söylemiş olabilir. Başka bir sebepten dolayı söylemiştir. Ama çok enteresandır, Buhari bunu, bu bölüm başlığına şunu koymuş: “Babu gastin ricneyni vela yumsehu alel kademeyn” Diyor ki: “Ayakları yıkama bölümü, ayaklara meshedilmez.” Mesh edilmez diyor başlıkta, altında da diyor ki; İşte şeyden geliyorduk, ki bu Veda Haccında olması gerekir bu rivayetin. Çünkü Abdullah Bin Amr hicri yedinci yılda Mekke’den Medine’ye gelmiş. Veda Haccında olmuş olması lazım! Çünkü bir sefer diyor. Savaştan geliyorduk demiyor, Mekke’yi fetihten geliyorduk demiyor. O sefer de Hac seferi, Hac yolculuğu. Veda Haccında olmalı ki normaldir. Veda Haccında artık Maide Suresi inmişti. Dolayısıyla dönüşte her birisinin ayaklarına meshetmesinden başka bir yol yoktu.
Tekrar ediyorum, Buhari diyor ki, yaptığı rivayette diyor ki, ayaklarımıza meshederdik. O da o Mesh meselesini yok öyle yıkardık ki efendim şey yapmıştır diye anlıyorlar. Ve başlığa da demiş ki, ayakları yıkama ama ayaklara meshetmeme başlığı. Altına koyduğu rivayet de ayaklara mesh ederdik hadisi. Nasıl oluyor? Bütün sahabe. Ve Rasulullah arkadan geliyor, bunların mesh ettiklerini görüyor. Eğer meshetmeleri yasaksa “o topukların ateşten çekecekleri var” denir mi? Topuklardan başka bir yer kuru kalmadı mı? Mesheden kişi zaten topuklarıyla ilgilenmez. Eğer yıkamaysa sadece topuklar mı yıkanmadı? Ne demek oluyor? Yıkamaysa her tarafını yıkayacaklar. Mesh ise sadece üzerine elleriyle meshedecekler. Ali (r.a.)’dan da aynı şekilde rivayetler var. Bir rivayette diyor yıkadı, bir rivayette meshetti.
Şimdi bütün bunlar, bakın Osman(r.a.)’dan gelen rivayetler bir birini nakzediyor. İbni Abbas’tan gelen rivayetler bir birine ters. Ali (r.a.)’dan gelen rivayetler ters. Pekiyi bunlar hepsi eksi artı bir birini götürdü diyelim. Geriye ne kaldı? Bütün sahabenin davranışını gösteren Buhari rivayeti kaldı değil mi? E beyler hani siz hadise uyardık diyordunuz, ne oldu? Hesabınıza gelmediği zaman, yok mesh dedi ama ğasli kastetti. O zaman ayette Allahu Teala milletle dalga mı geçiyor? Bir ğasl kelimesini söylüyor ayette bir de mesh kelimesini söylüyor. O zaman o ayeti de haydi şöyle tefsir edin. Başınızı şöyle çok az bir suyla yıkayın, öyle deyin bari. Ondan sonra da ayaklarınızı az bir suyla yıkayın deyin bari. Ne oluyor yani? Ne oluyor?
Görüyor musunuz arkadaşlar, siyaset müdahale ettiği zaman din ne hale geliyor? Niye? Çünkü iki tane ayrı mezhebe ihtiyaç var. Birisine Şii diyeceksiniz, birisine Sünni diyeceksiniz. Efendim meshsiz olmuyor, ikisi de meshedecek, o zaman birisi çıplak derisine yapsın, birisi çorabına, ayakkabısına. Yav çıplak derisine meshedenleri anlarım. Onlarda da anlaşılmayan şudur: “Ayaklarınıza meshedin” derken ayakkabılarınızı çıkarın demiyor ki, çoraplarınızı çıkarın demiyor ki. Sonra siz neye dayanarak diyorsunuz ki yok efendim yeni bir su alır da ayaklarını meshederse olamaz, illa başını meshettiği suyla edecek. Nereden çıkarıyorsunuz onu? Yok, iki ayrı mezhebe ihtiyaç var. Birisi ayaklarını şey yapacak, çıplak ayağa meshedecek, öbürü çoraba veya mestler üzerine meshedecek, o zaman iki tane ayrı mezhep oluşacak. Birisi de ayağını yıkayacak tabii, çıplakken yıkayacak. Pekiyi nasıl oluyor? Ondan sonra üç gün mesh müddeti vardır, ondan sonra meshle ilgili çeşitli deliller ortaya konuyor.
Mesh ile ilgili, yani ayaklara meshin caiz olduğuna dair rivayetlerde, Rasulullah terliklere meshederdi hadisini alıyorlar. Çoraplara meshederdi, terliklere meshederdi. Terliklere mesh meselesini nasıl çıkarıyorsunuz? Çünkü na’leyin kelimesi geçiyor.
Şimdi sonuç, mesh konusunda bir nesh vardır. İki tane nesh vardır. Ama gerçekten, inşallah bunu Fatih’ler anlatacaklar, Allah nasip ederse Hilal Tv’de. Nesh konusu Kur’an’ı Kerim’in en temel, olmazsa olmaz konularındandır. Ama bu gün usulü fıkıhta da usulü tefsirde de geçen nesh yok. Öyle bir nesh yok. Onların anlattığı türden bir nesh yoktur. Düşünebiliyor musunuz, işin temelini kaybetmişler? Yani Allahu Teala’nın Kur’an’ı Kerim’de bildirdiği türden bir nesh yok. Mesela misliyle mesh diye bir kavram yok, hiç rastladın mı sen? Halbuki ayet diyor ki, böyle. Hayırlısı ile nesh diye bir kavram yoktur. Hiç şey yapmaz. Sanki Kur’an’ı Kerim havaya konuşmuş. Yav siz bu metotla nereye varacaksınız kardeşim, söyleyin bana? Neyse ben nesh konusuna girmeyeceğim. Buradaki neshi anlatacağım. Burada müthiş bir nesh var. Bir, önce Nisa 43’de misliyle bir nesh var. Yani su bulunduğu zaman abdest alınacağına bir işaret var. Oradan da Enam Suresi 90. ayette de öncekilere uyun emri var. Su bulunmadığı zaman yapılması gerekeni misliyle neshetmiş. Tevrat’ta olmasına rağmen demek ki unutulmuş. Kur’an’ı Kerim onu ifade ediyor. Çünkü bazı şeyleri unutulmak değil, gizliyorlardı Yahudiler Müslümanlardan. Maide Suresinin 15. ayeti onu gösteriyor. Sonra Allahu Teala Maide Suresinin 6. ayetiyle, en son inen surede ayakları yıkama hükmünü kaldırmış, çok açık ve net olarak, hiç kimsenin şüphe etmeyeceği şekilde ayakların mesh edilmesini emretmiştir.
Şimdi bakın, ayakların meshedilmesini emrettiği için Rasulullah (s.a.v.) çoraplıysa çorap üzerine meshetmiş, ayağında ayakkabı varsa ayakkabı üzerine meshetmiş. Namaz kılarken de ayakkabılarını çıkarmıştır, hiç problem değil yani. Çıkardığı zaman efendim mesh bozuluyor mu? Yav kardeşim, abdesti bozan şey tuvalete gittiysen bozulur, yoksa niye bozulsun? Yani ayakkabıyı çıkarmak abdesti bozuyorsa evine girerken de abdestinin bozulması lazım!
Evet şimdi sonuç olarak, ayakların, çıplak ayağa meshetmek, çoraplar üzerine meshetmek, çoraplar üzerine meshi Hanbeliler ve Hanefilerin, Hanefiler kabul eder ama bazı şartlar koşulur oraya… Yok, o incelik değil, o fazla ona girmeye gerek yok da şeffaf olmamalı dedikleri deriyi göstermemeli. Yani baktığınız zaman deriyi görmemelisiniz, o manada şeffaf olmamalı. Bir de ayağınızdan çıkmamalı diyorlar. Yani şimdi siz çorabınıza meshetseniz, Hanefi mezhebine göre de Hanbeli mezhebine göre de caizdir. Hiçbir sakıncası yoktur. Şafi ve Malikilerin bir takım farklı görüşleri var, ayrıntıya girmeye gerek yok. Çıplak ayağa meshettiğiniz zaman, mestler üzerine meshettiğiniz zaman, ayakkabınızın üzerine meshettiğiniz zaman Kur’an’ı Kerim’in bu konudaki hükmünü tamamen yerine getirmiş olursunuz, Rasulullah (s.a.v.)’in uygulamalarına tamamen uymuş olursunuz. Ayakları yıkama hükmü vardı, Maide Suresinin 6. ayetiyle de neshedildi. Çünkü oradaki var olan bütün önceki ilahi kitaplarda olandı.
Şimdi sonuç olarak demek ki abdest alırken artık ayakları yıkamamıza gerek yok. Çoraba meshederken, efendim abdestli mi giydim, abdestsiz mi giydim diye her hangi bir şey düşünmenize gerek yoktur.
Pekiyi, böylece bir ara verelim.