Bismillahirrahmanirrahim,
Bugün Kuranı Kerimin 52. suresindeyiz. Tur Suresi. Bu sure Mekke’de inmiş surelerden. Toplam 49 ayet var. Her surenin başında yer alan Besmeleyi kısaca biliyorsunuz anlatmaya çalışıyoruz. Bismillah Allah’ın adıyla bazıları buna Allah’ın adına diye mana veriyorlar. Allah’ın adına olmaz biz yaptığımız her işi kendi adımıza yaparız. İyi yaparsak Allah bize sevap verir kötü yaparsak günah verir günah yazar. Allah’ın adına dediğiniz zaman kendinizi Allah’ın vekili gibi yapmış olursunuz. Allah’ın adıyla Errahmanirrahim. Rahman ve Rahimde burada Allah’ın sıfatları. Allah’ın isimleri ama sıfatlarını haber veren isimleri yani Allah’ın özelliklerini bize bildiriyor. Rahman da rahim de Rahmet kökünden geliyor Ermerhamet. Bunların her birisinin bağlantılı olduğu yer ana rahmi. Ana rahmi biliyorsunuz ananın merhametinin bir simgesi gibi, bu aynı rahimden gelen insanlar birbirlerinin akrabası olur, dostları olur. İşte bu şeyden bir merhamet, bir sevgi, bir şefkat manası anlaşılıyor.
Şimdi merhamet acıma duygusu diye tercüme ettik Türkçeye. Acıma duygusu gücü yetmeyen insanlar içindir, yani gücünüz yetmiyordur insana acırsınız, gücünüz yeterse ne yaparsınız (Bir katılımcı:Yardım ederiz) yardım edersiniz. Allah-ı Teala’ nın her şeye gücü yettiği için Allah’ın merhameti yaptığı yardımdır, iyiliktir, ikramdır. Efendim yardım etmiyor, o kadar dua ediyorum duamı kabul etmiyor. Aslında düşünseniz o yardım etmemesi bile sizin için çok büyük bir yardımdır. Çünkü siz o şekilde imtihan veriyorsunuz, manevi makamlarınız orda yükseliyor. Şimdi düşünün bir sıkıntıya girdiniz Cenab-ı Hakk’a el açtınız söylediğiniz her şeyi yerine getirdi, imtihan olur mu o zaman. Borca girdiniz “Yarabi işte borculuyum” ertesi gün para nasip etti ödediniz, hastalandınız “Yarabi hastayım” şifasını lufetti, eviniz işte kötü durumda “Yarabbi” dediniz ev verdi. Ne oldu o zaman burası cennet olur değil mi yani dünya olmaktan çıkar. Halbuki bu dünyada hangimizin daha başarılı olduğumuzu yarattığı şartlarla denemeye tabi tutuyor. Başarılı olanlar Cennete olmayanlar da Cehenneme gidecek. E şimdi yani şöyle anlayalım. Bir öğretmen öğrencilerine bol not verse çalışana da veriyor çalışmayana da. Öğrenci çok memnun olur o anda değil mi, ama bu öğrenci ne öğrenir, boşu boşuna mezun olur. Hiçbir işe yaramayan bir diploma alır gider. Bir öğretmen de vardır ki notu kıttır, öğrenciyi çalıştırır ve öğrenciye çok iyi şeyler öğretmeye gayret eder. Evet öğrenci büyük sıkıntılar içersinde olur ama neticede bir şeyler almış olarak öğrenim hayatını bitirir. İşte o sıkıntı mı bizim için daha faydalı yoksa rahatlık mı? Sıkıntıyı çeken kişi o anda sıkıntıyı çok rahatsızlık gibi görebilir, ama esasında alacağımız sonuç önemlidir. O sebeple ben dua ettim Allah kabul etmedi, işte Cenab-ı Hak bizi unuttu. Haşa böyle diyenler falan vardır. Hangisinin senin için daha faydalı olduğunu nereden biliyorsun.
Müslümanları biliyorsunuz şeyde Peygamberimiz SAS zamanında çok büyük sıkıntılardan geçtiler sürekli baskılar altında yiyecek yok, giyecek yok, barınacak yer yok, evlerinde şeyleri yok, huzur ve güvenlikleri yok, sürekli baskılar var dışarıda rahat dolaşamıyorlar ama o ortam içerisinde tıpkı bir paslı demiri alın ateşe sokun ateşten çıkarın balyozun altında onu sürekli dövün ve kendinizin o demirin yerinde olduğunu düşünün her darbe yedikçe oy anam dersiniz değil mi, ama bu her bir darbe o demirdeki bir işe yaramaz parçayı dışarıya atar sonra o demir haslanır, daha önce hiçbir işe yaramayan o demir dövüldükçe daha has bir hale gelir ve ondan çok güzel şeyler yapılmaya başlanır. İşte Peygamber SAS ve Ashabı o sıkıntılar içersinde çok büyük başarılar elde etmişlerdi. Ama sonra dünya Müslümanlara gülmeye başladı dünyanın en zengin insanları olmaya başladılar hazineler doldu taştı. O kadar çok malları oldu ki bütün Müslümanlara şeyler dağıtılmaya başladı, hazineden paylar dağıtılmaya başlandı ve artık Araplar hiç çalışmıyor gelirleri yiyorlardı o zaman ne oldu bunlar. Hz Ebubekir’den sonra kargaşa çıktı. Hz Ömer’i ne yaptılar, öldürdüler değil mi, Hz Osman öldürüldü, Hz Ali öldürüldü, Peygamberimizin torunu Hz Hüseyin öldürüldü. Müslümanlar birbirlerini yediler, hangisi daha hayırlıydı mal mülk sahibi olmaları mı yoksa olmamaları mı? (Katılımcılar: Olmamaları). Onun için Cenab-ı Hakk’a güvenimizin tam olması lazım.
Allah-u Teala’ya güvenimizin tam olması lazım hangisi bizim lehimize. Bazı günahlar vardır ki az parayla işlenmez çok para lazım. Bazı günahlarda parasız işlenmez. Cebinizde o para olmadığı zaman o günahlardan denemeye tabi tutulamazsınız elinizde imkan olduğu zaman o imkanlara sabır gösterebilmek şey yapmak sabır gösterebilmek yani o imkanların sizin önünüze açtığı günah işleme fırsatlarını kullanmamak kolay değildir. Hz Ömer’in bir sözü naklediliyor “Cenabı Hak bizi çok sıkıntılarla denedi sabrettik ama varlıkla denedi imtihanı kaybettik”. Şimdi neticeye gelelim Cenâb-ı Hakk’ın ikramı yani Allah’ın rahmeti Allah’ın ikramı demektir, iyiliği demektir. Çünkü onun her şeye gücü yetiyor ama bize ait olan rahmet ve merhamet acıma duygusudur. Ah keşke imkânım olsaydı şuna yardım etseydim dersiniz. İmkânınız olduğu zaman yardım edersiniz. Dolayısıyla Allah’a ait olan Rahmet Allah’ın ikramıdır. Şimdi bu rahmet kökünden iki kelime türetilmiş birisi rahman birisi rahim. Rahman kelimesi insanlar için kullanılmıyor yani rahman sıfatı insanlar için kullanılmıyor, yalnız Allah için kullanılan bir sıfat. Ama rahim kelimesi insanlar için de kullanılıyor. Mesela Peygamber SAS için Allah Tealâ “bil mu’minine raufun rahim” diyor “o peygamber müminlere karşı şefkatli ve merhametlidir”. O zaman rahim kelimesine öyle bir mana vermek lazım ki insanlar da o kapsama girebilsin, yani insanlarında yapabileceği bir şey olsun bu sebeple biz şöyle bir anlam verdik, her defasında tekrarlıyoruz ve bana göre beni şahsen tatmin ediyor bu anlam. Rahmana iyiliği sonsuz diye anlam veriyoruz, iyiliğinin sonsuz olması bir insan için düşünülebilir mi, her insanın yapabileceği iyiliğin bir sınırı vardır en çok sevdiğiniz kişiye bile belli sınıra kadar gücünüzüz yettiği kadar iyilik yaparsınız ondan sonra yapamazsınız. Ama iyiliği sonsuz olan yalnızca Allah-u Teala’dır. Rahim kelimesine de ikramı bol diye bir anlam verdik. İnsanlara ikramı bol denir değil mi bu adamın ikramı boldur tamam işte. İkramı iyiliği sonsuz ikramı bol Allah’ın adıyla. Ben zannediyorum ki Bismillahirrahmanirrahim tam Türkçeye bu şekilde çevrilir, iyiliği sonsuz ikramı bol Allah’ın adıyla, şimdi bu sözü duyduğunuz zaman içinizde bir zihninizde bir tatmin hissedebiliyor musunuz yani bir rahatlama oluyor mu? İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla. Şimdi bunun yerine mesela burada Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla deniyor şimdi rahman Arapça, rahim Arapça, Allah’ta zaten Allah-u Teala’nın ismi, Türkçe olan sadece adıyla kelimesi o zaman bir tercüme olmuyor değil mi, Rahman ve Rahim olan Allah adıyla.
1-Vet Tuur. “Tur’a andolsun”. Allah’ın bir şeye yemin etmesi o şeyin önemine dikkat çektiğini gösterir. Tur Musa AS’ın vahiy aldığı, ondan sonra, kırk gün Cenab-ı Hakk’ın hitabına mazhar olduğu yerdir. Tur’a and olsun ya da Türkçe de Tur hakkı için bu kelime de kullanılır Türkçede, tabi bu o hak bir hakkı olduğu manasına değil sadece önemine dikkat çekmek anlamına.
2-Ve kitabim mestur. Satırlara yazılmış yazı, kitap hakkı için
3-Fi rakkim menşur. Yayılmış ince malzemeye şimdi bu rak kelimesi ince deri anlamında olabilir, diğer işte kağıtta olur, çünkü kelimenin anlamı ince. İnce olan deride olur, kağıtta olur, başka şeyde olur, zaten yazılar o tip şeylere genellikle yazılır. Cenab-ı Hak burada da yazıya dikkat çekiyor. Allah-u Tealâ’nın sünnetinde yazı çok önemlidir. Şimdi Allah’ın sünneti ne demek olur mu böyle bir şey, Allah’ın sünneti diye bir kavram olur mu. Sünnet yol yöntem demektir. Peygamberin de sünneti olur Allah’ın da sünneti olur. Bir de bizim kendi aramızda kullandığımız terim olarak sünnet vardır o ayrı bir manada yani Cenab-ı Hakk’ın belirlediği yöntemde yazının çok büyük önemi var. Mesela bir ayeti kerimede şöyle diyor ki, o ayet gelecek Hadid Suresi’nde Hadid 57/22.Ma esabe min musiybetin fiyl’ardı ve la fiy enfusikum illa fiy kitabin min kabli en nebreeha “Başınıza bir müsibet gelmesin” musibet derken iyi şeyi mi anlarsınız, kötü şeyi mi, kötü. Ama Arapça’ da ikisi içinde kullanılır, başa gelen şey Ma asaba min hasenetin ma asaba min seyyietin yani başa gelen iyilik içinde kullanılır kötülük içinde kullanılır zaten musibet Arapçası musi Arapça kullanımında kötülük manası yok Türkçe kullanımında kötülük manası var Arapça’da musibet iyi içinde kullanılır kötü içinde kullanılır, ama Türkçede sadece kötü için kullanılıyor. Çünkü Arapçadır bu kelime musibet, (bir katılımcı: ceza gibi oluyor değil mi) ceza gibi evet cezada karşılıktır, Arapça’da karşılık demektir, ama Türkçe de o manada değil. Türkçede de o manada ama bildiğimiz ceza da bir karşılıktır ama bu kötü karşılık için kullanılır Türkçe’de. Şimdi ma esabe min müsibe yani başa gelen her şey öyle diyelim, ne olursa olsun iyi, kötü, küçük, büyük. Fiyl’ardı ve la fiy enfusikum ister şu toprak üzerinde olsun yeryüzünde, ister kendi içimizde vücudumuzun iç yapısında, dış yapımızda nerde olursa olsun, illa fiy kitab mutlaka bir onun kaydı düşülmüştür, belgesi hazırlanmıştır, bir belgeye kaydedilir. men kable en nebreeha o musibeti yaratmadan önce yani her olayın oluşumundan önce mutlaka bir yere bir kaydı düşülür. Ondan sonra peki bu bir anda olan olayları düşünün, sadece şu Eminönü’nde olan bir anlık olayları düşünseniz bildiğiniz rakamların hepsi biter. E Türkiye’de düşündüğünüz zaman daha büyük, dünyayı düşünürseniz çok çok daha büyük, ya bu kadar çok kayıt oluyor mu, olur mu, olur inne zalike ‘alellahi yesiyr “ bu Allah’a kolaydır”. Siz kendiniz gibi düşünmeyin her şeyi. Şimdi bu bakımdan Cenab-ı Hakk’ın kayıtsız hiçbir şeysi yok. O zaman bizde bundan ders almalıyız. Yaptığımız şeyleri mümkün mertebe bir yere kaydetmeliyiz. (Katılımcı: ). Zaten bak şimdi yapacaklarınız kaydedilmiş oluyor şimdi tekrar söyliyim diyor ki yaratmadan önce kaydediliyor, önce kayıt, sonra iş, yapılacaklar kaydediliyor yaratmadan önce kayıt düşüldüğü için. Yapıldıktan sonra kayıt değil yapılmadan önce kayıt. (katılımcı: ……dolayı) o konu başka evet şimdi. Yani bu yazı konusuna Cenab-ı Hakk özel dikkat çekiyor. Burada da yayılmış ince malzemeye yazılmış, satır satır yazılmış kitap hakkı için diyor.
4-Vel beytil mamur “Ve Beytil mamur hakkı için”. Şimdi beyti mamura Cenab-ı Hak burada dikkati çekiyor. El beytül mamur diye bir yer var. İmar edilmiş beyt, imar ömürden geliyor. Mesela tamir kelimesi ordan gelir, bir yeri tamir ettirirsiniz niye, ömrünü uzatmak için değil mi, bıraksanız içinde durulmaz tamir edersiniz biraz daha durulur. Şimdi Tevbe 9/18 “innema ya’muru mesacida Allah men amene billahi…” diye ayeti kerime vardır. Allah’ın mescitlerini şu şeyler ömürlendirirler. Allah’a ve ahiret gününe inananlar. Allahın mescitlerinin ömrü içerisinde ibadet yapılmasıyladır, mescidin binası çok güzel olmuş, ne olacak, namaz kılınmadıktan sonra içinde, neye yarar? Şeyler Mekkeliler öğünüyorlardı biz işte Kabe’nin hizmetçileriyiz, hacılara su veriyoruz, şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz. Onun üzerine bu ayet inmiştir.Yani mescidi tamir, işin maddi tarafıyla değildir, esas orayı şenlendirmektedir.
Beyt mamur oda bir yer Peygamber SAS hadisinde Kabe’nin dik üstünde yedince kat semada bulunan altıncı kat semada olduğunu da söyleyenler de var orda bulunan bir mescit Kabe’nin eşi. Hergün yetmişbin melek orayı ziyaret ediyor orada ibadet ediyor ve o bir ibadete giden bir daha da gelmiyor, arkasından bir başka yetmişbin daha. Hadisi şerifte öyle işte burada bir mescit meleklerin ibadet yaptığı mescit. Peygamber SAS miraça çıktığı yer orası. Miraç ile ilgili ayeti kerimeyi hatırlayın. Hangisiydi İsra 17/1.Subhanellezi esra bi abdihi leylen minel mescidil harami ilel mescidil aksa.. “Bir gecede kulunu Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın bir eksiği kusuru yoktur”. Peki bu ayeti kerimeyi miraçla ilgili olarak mı biliyoruz. İsra denir değil mi, İsra. Şimdi bizim gelenekte Mescid-i Aksa derken anlaşılan nedir. Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dır yani Süleyman AS yaptırdığı mabettir. Kulu Muhammedi SAS bir gecede Mescid-i Haram’dan yani Kabe’den alıp Kudüs’te ki Mescid-i Aksa’ya çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın eksiği kusuru yoktur. Böyle anlam verilir ve denir ki İsra Kur’an’la sabittir birde miraç vardır o neyle sabittir deniyor İsmail Hoca, o da hadisle sabittir deniyor. Acaba bu doğru mu, şimdi öyle bir yanlış anlayışımız var ki bizim. Kur’an-ı Kerim birinci kaynak sünnet ikinci kaynak diyoruz. Yani bir teklikten çokluğa doğru yani teklik olması gerekirken çokluğa doğru bir hareket içerisindeyiz. Sanki bu Allah’ın payı bu Peygamberin payı gibi bir şey var. Halbuki Peygamber Kur’an’a tabidir. Allah-ı Teala diyor ki Araf 4/7 Ittebiû mâ unzile ileykum min rabbikum… “Rabbinden sana ne vahyediliyorsa sen ona uy”. Peygamber tabidir, tabi edilen tabi olana ayrıca hüküm verilmez tabi olan neye tabi olmuşsa onunla aynı kategoride değerlendirilir. O zaman Peygamber SAS’in hadisleri Kur’an’la birlikte ancak ele alınabilir. Peygamber şu sahayı Allah’ta bu sahayı değerlendirdi demek olmaz, böyle bir şey olmaz. E şimdi Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya kadar İsra Kur’an’la Miraç’ta hadisle sabittir deniliyor. Şimdi bakalım öyle mi onu Beyt’ül Mamur’dan hareketle şey yapıyoruz. Şöyle dikkatle dinleyin. Diyor ki Allah “kulu Muhammed’i Mescid-i Haram’dan El Mescid’ül Haram’dan bir gecede El Mescid’ül Aksa’ya götüren Allah-u Teala’nın eksiği kusuru Allah-ı Teala bütün eksiklilerden noksanlıklardan uzaktır.” Niçin götürdü. li nuriyehu min âyâtinâ, “Muhammet’e ayetlerimizden gösterelim diye”. Peki Peygamberimiz madem Mescid-i Aksa’ya gitti orda hangi ayetleri gördü yani Peygamberimize mahsus başkalarının görmeyeceği şeyi görmesi lazım, ne gördü öyle bir şey var mı kitaplarda. Siz öyle bir şey okudunuz mu, ne gördü Kudüs’te. (Katılımcı:Peygamberlere imamlık yaptı ) o bizim hayalimizde Kuran’ı Kerim’de ne var. Ya imamlık yapmak için oraya gitmesine lüzum yok ki, o bir ayet değil ki, imamlık yapması şeyde de yapar, Mescid-i Haram’da da yapar.(katılımcı: ). O bir şey değildi hangi ayetlerdi gösterdi orada, yani olağan üstü bir takım belgeler güzellikler, sonra El Mescid-ül Aksa en uzak mescit demektir aksa kelimesi. Bugün Mescid-i Aksa diye insanların kabul ettiği Süleyman Mabedi hala yapılmış değildir, şeylerin Yahudilerin ağlama duvarı sadece ayakta duruyor. O mabet miladi 70 yılında yıkılmıştı zaten Peygamberimiz SAS zamanında yoktu, yeri çöplüktü. Böyle bir mabet yoktu şimdi hadislere yerleştirmişler hatta Buhari’de bile var. Mekkeliler inanmamışta Peygamberimizin karşıdan gelmiş, işte bakmış şeyi pencerelerini saymış bilmem (27.oo) göstermiş falan, sondan sonrada tamam demişler ya böyle bir muhabbet yok, bugün bile yok. Bugün Mescid-i Aksa dedikleri bir yer var. Hz Ömer’in yaptığı yermiydi o, yok daha sonra Abdülmelik bin Mervan. (katılımcı: ) Kubbetül Sahra’yla karıştırılıyor. Abdülmalik bin Mervan’ın yaptığı bir yer var hicretin 92.senesinde onun yaptığı bir yer var, oraya Mescid-i Aksa deniyor ki Süleyman mabedi hala yıkık. Peygamber zamanında sadece bir duvarı duruyor, işte şeylerde görüyorsunuzdur. Yahudiler ağlama duvarı var olarak kullanıyorlar. E onlar ağlama duvarı diyor, bizimkiler Burak duvarı diyorlar, Burak getirmişler orda bağlamışlar, kapı oluşturmuşlar, kapının halkasına bağlıyorlar, halkada iz yapıyor, bilmem ne yapıyor, artık niye bağlıyorsa ben anlamıyorum tabii. O hadislere Kur’an-ı Kerim ışığında bakacaksın, ondan sonrası kolay. Onun için ben iki ayrı saha olmaz.
Şimdi arkadaşlar şu konuda çok uyanık olmamız gerekiyor. İsa AS bu dünyadan ayrıldı. Ayrıldığı zaman Pavlus diye bir adam vardı hayatta. Miladi 10 yılında Tarsus’ta doğmuş bir adam. Tarsus’ta olduğu için İsa AS’la görüşmemiş yoksa onunla çağdaş, aşırı bir Hıristiyan düşmanı, İsevi düşmanı, sonra İsa AS vefatından sonra efendim İsa bana Şam’da bana gözüktü işte efendim (katılımcı: ) yok yok rüyasında değil Şam’da gözükmüş tabii büyük bir nur şeklinde gözükmüş işte bana dedi ki niye bana düşmanlık ediyorsun sende gel işte onu vaftiz etmiş bilmem, Hıristiyanlığa almış falan diye ondan sonra da İsa AS’ı tanrı olarak ilan eden kişidir bu. Kendi sözlerini İncil’in içersine yerleştiren bir kişidir. Ben İsa’nın kulu ve resuluyüm diyen bir insandır ki, bugünkü İncil’de var, yani İsa AS’ın çağdaşı olan bir adam İsa AS’a inanan samimi Müslümanların olduğu bir dönemde, havarilerin yaşadığı bir dönemde, kendi sözlerini İncil’in içerisine sokabilmiştir. Bugün elimizdeki İncil’in 13 bölümü, yanlış hatırlamıyorsam Pavlusun. Pavlus’un Romalılara mektubu, Pavlusun Korintillere mektubu, Pavlusun işte şuraya mektubu, buraya mektubu, hep İncil’in bölümleridir ve bunları da kendisini de İsa’nın elçisi sayılıyor ya Allah’ın Vahyi kabul ettirmiştir. Bugün Hıristiyanlar kabul ediyorlar ki Pavlus’tan önce İsa AS sadece insan kabul ediliyordu. Allah’ın Elçisi kabul ediliyordu. Allah bir tek kabul ediliyordu. Üçlü diye bir olay yoktu. Kutsal ruhta Cebrail’di. Bunu hepside kabul ediyor ama Pavlus’tan sonraki inancı bugün Hıristiyanlar yaşatıyorlar bile bile. Peki acaba bizde kaç tane pavlus olmuş bu soruyu mutlaka sormamız lazım, bizdeki pavlusların Kur’an-ı Kerim’e bir şey sokuşturmaları mümkün olmamıştır. Çünkü Allah-u Teala onu korumayı üstlendiği için olmamıştır. O Pavlus İncil’e sokuşturmuştur ama Kur’an’a herhangi bir şey sokuşturulmamıştır. O zaman bizdekiler de hadis diye kitaplara sokuşturabilirler. Bazıları vardır ki siz onun uydurma olduğunu hemen anlarsınız bazıları vardır ki o kadar usturuplu konmuştur ki, kolay kolay anlayamazsınız ve yutabilirsiniz. Şu sözü hiç unutmayalım bir deli bir kuyuya bir taş attığı zaman kırk akıllı çıkaramaz arkasından ne diyoruz, bu taşı bu kuyuya akıllı bir adam atarsa kırk bin akıllı orda taşı bile fark edemez. Delinin attığı taşı hemen fark edersiniz, çıkarılması gerektiğini anlarsınız, çıkarmakta zorlanırsınız, o ayrı bir konu, ama akıllı bir adam oraya o taşı attığı zaman, bu buraya lüzumlu dersiniz tartışma çıkar aranızda, buna çok dikkat etmek lazım. O zaman buna katılmamanın en kestirme yolu Sünneti Kur’an’a tabi sayarak ayeti kerime gereği Kur’an’la ile birlikte değerlendirmek, asla ayırmamaktır. Kur’an ile birlikte değerlendirdiğimiz zaman bu müslümanlarda oluşan pavluslardan kurtulabiliriz. Çünkü Peygamber SAS diyor ki “Sizden önceki ümmetleri adım adım karış karış takip edeceksiniz onlar bir kertenkele deliğine girseler sizde gireceksiniz. Yahudi ve Hıristiyanlar mı ya Resulallah, ya kim olacak” diyor, işte buyurun. O zaman burada asıl dikkat etmemiz gereken din dışılığı din gibi bize takdim eden usta insanlardır. Pavlus çok usta ve çok zeki bir adam havarilere rağmen kendi sözlerini şey yapmış ve bugünkü Hıristiyanlık Pavlus’un eseridir. Ve bunu bütün hıristiyanlar kabul ediyor. Fakat siz Hıristiyanlara Pavlus’un belirttiğinin dışında bir inancı kabul ettiremezsiniz.
Müslümanlarda da bugün o var. Kuran-ı Kerim’in çok açık hükümlerini insanlara gösteriyorsunuz. Ama insanların zihinleri şartlandığı için çok zorlanıyorlar. Şimdi burada bizim talebeler var bak burada epeyce talebelerimiz var, işte burada da Yahya’da bizim talebelerden. Şimdi bunlara sorun bakalım, bunlar neler çekiyorlardı benim derslerimde hepsi, ölüp ölüp diriliyorlar, şimdi söylediklerim onlara çok akıllı ve mantıklı geliyor Kur’an-ı Kerim’den de ayetleri getiriyoruz, fakat yetişmişliklerine çok ters düşüyor. Bir kere ilk sene çok büyük şaşkınlıkla geçiyor. İkinci sene yavaş yavaş bu hoca galiba haklı diyorlar. Haklı olduğumuza inandıkları ikinci senenin son dönemi oluyor ben üç ve dördüncü sınıflara derse giriyorum, ilk sınıflara girmiyorum o zamanda bitmiş oluyor fakülte. Şimdi açık ayetleri gösterdiğiniz halde insanlar kabul etmekte zorlanıyor. Bunlara çok dikkat edin, şimdi burada bakın tekrar dönüyorum geriye. Şimdi, ayette diyor ki Allah Subhanellezi esra bi abdihi leylen minel mescidil harami ilel mescidil aksa.. “Bir gecede kulunu Mescid-i Haram’dan alıp Min-el Mescid-i Haram Mescid-i Aksa’ya en uzak mescide götüren Allah’ın hiçbir eksiği yoktur.” Niçin götürdük li nuriyehu min âyâtinâ “Ayetlerimizden ona gösterelim” diye. Kur’an-ı Kerim’de tespit ettiğimiz bir metot vardı, neydi o ayetler birbirine benzer şekilde müteşabil, her bir ayetin bir müteşabil yani benzeri var ve bunlar kaçarlı sıralamalı halindeydi, ikişerli bunu bir yerde açıklıyordur. o zaman bu ayette min ayatina diyorsa Allah işte bunu bir yerde açıklıyordur, orda bırakmaz şimdi şuraya bakın Necm Suresi’nde açıklıyor mesela diyor ki evet Necm Suresi’nde 53/13 Ve lekad reâhu nezleten uhrâ şimdi Necm Suresi’nin ilk bölümünde Peygamber SAS Cebrail’i ilk görüşü anlatılıyor, yani vahyin ilk gelişi anlatılıyor onüçe kadar. Onüçüncü ayetten itibaren de Peygamberimizin Cebrail’i kendi asli suretinde, kendi şeklinde ikinci görüşünü söylüyor. Ve lekad reâhu “O Muhammed SAS Cebrail’i gördü”, nezleten uhrâ Cebrail’in bir başka inişinde demek. Cebrail yüksekçe bir yerden gene inmiş, nerede gördü İnde sidretil muntehâ, sidretil münteha, sidretil münteha neresi 7.gök, gökte bulunan bir yer, orada bir ağaç işte nasıl olduğunu Allah bilir. Bu sidretül müntayı’da zaten kendisi anlatıyor 53/NECM-15: İndehâ cennetul me’vâ. onun yanında da meva cenneti var. Yani kalınacak bir cennet var, rahat edilecek cennet var. Şimdi Peygamberimiz oraya gitmişse, orayı görmüş demek, oraya gitmiş değil mi, miraç dediğimiz zaman onu kastetmiyor muyuz zaten peki orası hadisle mi sabitmiş. Bu ayet değil mi okuduğum bu arada Cennetül Meva var. 53/NECM-16: İz yagşes sidrete mâ yagşâ Sidreti kapsayan kapsamış orda da bir, Sidrenin üzerinde de demek ki bir örtü varmış artık nasılsa o, 53/NECM-17: Mâ zâgal basaru ve mâ tegâ. Peygamberin gözü bir başka tarafa da kaçmadı, görmemesi gereken yere de şey yapmadı yani ne emredilmişse oraya baktı, sağa sola da bakmadı, (katılımcı: 37:57 ) gelecek gelecek gelecek şimdi, yoksa atladık mı ha ha tamam 53/NECM-18: Lekad reâ min âyâti rabbihil kubrâ. “işte orada rabbinin en büyük ayetlerinden gördü” bakın Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya ayetlerimizden göstermek için diyor, ayetleri nerde görmüş peygamber sidretül müntehada görmüş peki sidretül müntehada görmüşse bu mescit nerde olmalı, çünkü Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya “ayetlerimizden gösterelim diye” gittik diyor. çünkü şurda “Ben burdan İstanbul’a şu iş için gittim” dediğiniz zaman işi İstanbul’da mı yaparsınız başka yerde mi? El Mescidül Haram’dan el Mescidül Aksa’ya ayetlerimizden göstermek için, deyince ayetler nerde gözükür. El Mescidül Aksa’nın olduğu yerde gözükür değil mi. E şimdi siz bunu Kudüs dediğiniz zaman hiç kimsenin burada Peygamberimiz şunu gördü, şunu gördü dediği yok. Herhangi bir kitapta bunu bulamazsınız ama işte Allah ayette “Sidretül Müntehanın yanında, Allahın en büyük ayetlerinden gördü o peygamber “ diyor öyleyse o mescit nerde olmalı Sidretül münteha da olmalı açık değil mi? İşte ordaki Mescidin adı da el Beytül Mamur. (Katılımcı: 39:47 ) Kıble konusu ayrı bir konu kıble Beyt-i Maktis. Kıble ayrı bir konu bu İsra ve Miraç olayı ayrı bir konu o zaman bu ayetle mi sabitmiş yoksa hadisle mi, ayetle.
Hadislerde peygamberimizin Cennet’i Cehennem’i gördüğünü anlatıyor Peygamberimiz Cennet’i gördü, “bak cennet orda” diyor değil mi Cennetül Meva Sidre’nin yanında o zaman görmüş olması mantıklıdır. Bu iki irtibatı kurduğunuz zaman haa Peygamberimiz böyle diyor, Allah’ta böyle demişti ya, tamam dersiniz. Şu Allah’ın sahası şu Peygamber’in sahası demezsiniz. İşte İsra ayetle sabit Miraç hadisle sabit, öyle saçmalık olur mu, yani şimdi yeryüzündeki Kudüs ayetle sabit olacak, gökyüzündeki şey hadisle sabit olacak insanın yaptığı Mescid-i Aksa ayetle sabit olacak. Hiçbirimizin bilmediği Beyt’i Mamur hadisle sabit olacak. İsteyende onu reddedecek. Şu hadis sahihtir, bu değildir falan filan gibi. Ama, tekrar ediyorum derseniz ki Allah emretmiş sana vahyedilene uy diye. Peygamber’in sözü ancak Allah’ın sözüyle birlikte ama ondan sonra değerlendirilir, önce Kur’an sonra O, derseniz işte bu güzellikler ortaya çıkar. Şimdi hemen bize diyorlar ki, bunu sizden önce kimse demiş mi? Evet. Kim demiş Allah demiş, yok yok ulemadan, tövbe estağfurullah, yahu ben Allah’ın sözünü birisine tasdik mi ettireceğim, falan adam onaylarsa tamam, kuruldan geçmesi lazım haşa, demek ki sizden başka kimse görmemiş mi, yahu görmüş veya görmemiş bu benim problemim değil ki, yani bizi ilgilendiren, beni ilgilendiren bir olay mı, görmüş veya görmemiş, elimizdeki kitaplarda yok, elimizdeki kitaplarda olmaması, kimsenin görmediği manasına gelir mi? Gayet normal, hangi kitap o dönemin yerleşik anlayışına uygunsa, insanlar onu benimser öbürünü de tu kaka ederler. Tıpkı bugün bizim kitaplarımıza yaptıkları gibi. Şimdi Mustafa bey bizim kitapları satmak için uğraşıyor, şurada topantancılar var, kitap toptancıları, dolaşıyor dolaşıyor hiç kimseye bir tane kitap bırakamıyor, öyle değil mi sonra bir yere giriyor sahibi orda yokmuş, çalışanına beş tane kitap bırakıyor, beş tane değil mi, çalışanına beş tane bırakıyor diyor ki bak bunu satılırsa ben sana uğrar gelir parasını alırım, satılmazsa kitapları geri alırım, dursun burada diyor. Ertesi günün noldu, hatta o akşam, o akşam hemen Mustafa beye telefon geliyor gelin bu kitapları alın buradan, gelin bu kitapları buradan alın diyorlar.
Şimdi ben bunu şunun için anlatıyorum, bunu anlatmamın sebebi şu bakın, bugün basın ve yayın sahasında çok büyük gelişmeler var insanların hoşgörü anlayışında da çok büyük gelişmeler var, ama bu şartlar altında bile biz, işte bir üniversitede profesörlük yapıyoruz, İstanbul müftülüğünde uzun süre itibarlı bir meslekte bulunduk, şu anda bir vakfı yönetiyoruz falan. Bizim kitaplarımızı satılmak üzere koskoca toptancılar çarşısında, bir tek kitapçıya bırakamıyoruz. E o zaman eskiden bunları yazmış olan ulema belki yazdıklarını bir tane adama bile gösterememiştir, evinde çürümüş kalmıştır, evet dayak yiyor işte İbn-i Fehmi’ye bir tek talakla ilgili Kur’an’a uygun bir iki söz söylemiş diye zavallı hapislerde can verdi ya. O zaman eskiler söylememiş denmez, mutlaka söylemişlerdir ama bize intikal etmemiştir. O zaman bizim için önemli değil, bizim için nasıl olsa elimizde Allah’ın Kitabı var ya daha başkasına ne lüzum var. Allah’ın Kitabı’na güvenimiz olması lazım. Bizim Allah’ın Kitabı’na güvenimiz çok ciddi manada sarsılmış vaziyettedir Müslümanlar olarak şurdaki insanlar olarak demiyorum, Allaha şükür buradaki insanlar o işin şuurundalar. Müslümanlar olarak ciddi bir şekilde sarsılmış vaziyettedir.
Geçen hafta ben size bahsettim, bir sohbette ayetlerden bahsediyorum, adam dedi ki ya ben dedi bir kere bir Kur’an mealini okudum da şok oldum bir sürü, yanlışta diyemiyor, bir sürü şeyler gördüm, baktım bu olmayacak hemen tefsirlere mefsirlere baktım da rahatladım, yani Allah’ın sözünü birilerine onaylatmak istiyor, bu tefsir şunu kabul etti bunu kabul etmedi demek istiyor. Biz bu anlayışta olduğumuz sürece çok sürünürüz. Allah’ın sözünü bir başkasına onaylatamayız. Herşeyi Allah’ın sözüne göre değerlendiririz.
Evet şimdi buraya Beyt-i Mamur kelimesinden geldik ki zaten önümüzde Necm Suresi gelecek orda bir kere daha bundan bahsederiz, tekrarında fayda var çünkü zihinlere anca bu şekilde yerleşebilir. Ama çok enteresan bir şey onu da Yahya bana söyledi evvelki gün. Bir televizyon kanalına çıkmıştık geçen senenin İsra gecesi, bazen televizyoncular yanılarak çağırıyorlar, bilerek çağırdıklarına inanmıyorum, bazen yanılarak çağırıyorlar, şimdi İsra üzerine Miraç gecesi bir televizyon kanalına çağırdılar işte Müslümanlara ait bir kanal. Orda işte hocam ben şimdi bir takım şeyler sorarım dedi ki şeyinde televizyonunda aynı zamanda yayınlarından sorumlu olan yetkilisi, ben ona dedim ki aklına ne geliyorsa sor, hiçbir şeyi şey yapma, yok hocam yok mok değil, herşeyi sor. Çıktık, işte orda burada olduğu gibi anlatmaya çalıştım İsra ve Miraç ayrımı yoktur her ikisi de Kur’an-ı Kerim’de sabittir birisi Kur’an da birisi sünnette değildir işte ayetler diye anlattım. Şimdi Yahya o akşam dinlememiş ertesi gün Yahya’ya gelmiş demişler ki “senin hocan miracı inkar etti”, ya ayetle sabit olduğunu orda ispat ediyoruz. Senin hocan miracı inkar etti diyorlar. E bu tip şeylere alışacağız başka çaresi yok.
Vet tur ve kitabül mestur fi rakkim mensur vel beytil mamur işte el Beytül Mamur Mescid-i Aksa’dır. En uzak mescit. 7 kat gökteki en uzak mescit. O zaman bakın taşlar nasıl oturuyor. Mescidi Haram’dan çevresini bereketli kıldığımız işte Cennet orda bundan daha bereketli olur mu El mescidül Aksa’ya ayetlerimizden bir kısmını göstermek için götüren Allah Teala’nın bir eksiği kusuru yoktur. Tamam Kabe’den almış Cenab-ı Hak Peygamberimizi El Beytül Mamur’a götürmüş ve El Beytül Mamur Kabe’nin bir eşi oraya hergün yetmişbin melek geliyor ibadet yapıyor, ve ertesi gün bir başka yetmişbin geliyor ve oranın çevresinde Allah işte Sidretil Müntehada ayetlerden göstermiş gösterdiği ayetleri peygamberimiz gelmiş bize anlatmış hadislerde bunlarda var. (Katılımcı: 49:21 ). Evet şimdi Enes hoca diyor ki …(49:21) Ma zagal basaru ile li nuriyehu min âyâtinâ birbiriyle uyuşuyor çünkü görme gözle olur değil mi, burda şu da net bir şekilde ortaya çıkıyor efendim miraç bir rüya şeklinde mi oldu yoksa vücutta mı oldu. Bir kere sadece ruhla olana tek başına ruha insan denmez tek başına cesede de insan denmez Kur’an-ı Kerim’de ikisi birleştiği zaman insan olur. Uhre cesettir. Şimdi burada Allah’u Teala şey dediğine göre abd kelimesini kullandığına göre esra bi abdihi kulunu götürdü rüya görmede kulunu götürdü kelimesi kullanılmaz, kulunu götürdü diyor, göstermek için. Bu da gözde olur ondan sonrada basar olur rüyadaki o manevi göze basar denmez Ma zagal basaru, basar kaymadı ve ma tega görmemesi gereken yere de bakmadı, o zaman bu ayetler üzerinde düşündüğünüz zaman bunun etten kemikten olan vücutla olması gerekir peki bu yolculukta miraç denilen bir yolculuk miraç kelimesi de zaten zatül meariç diye orda da anlatmıştık miraçta. Bugün Araplar asansöre miraç diyor hatırlarsanız Araf Suresi 7/40 ebvabus semavat bir tabir geçiyor Kur’an-ı Kerim’de gök kapıları ve ordandan miraçları var asansörleri var, o göklere çıkan Cenabı Hak asansörler yapmış bir hadisi şerifte de bu miraçtan bahsediyor Peygamberimiz “bir alet bir miraça bindirdiler beni ki diyor güzelliğini tarif mümkün değil” diyor o zaman o miracın içerisinde Allah bilir tabii belki dünyaya göre bir kişinin yaşama şartlarına uygun oksijeni, şusu busu, mutlaka olmalı, o şekilde götürmüş, dolaştırmıştır. Yani ayetleri birleştirdiğiniz zaman hiçbir problem kalmıyor ama ayırdığınız zaman yok efendim rüyayla gitmiştir bedenle gitmiştir bir sürü lüzumsuz tartışmalar şimdi tekrar edeyim burada Allaha şükür Arapça bilen hocalarımız var, epeyce var, Mâ zâgal basaru ve mâ tegâ rüya için söylenebilir mi İsmail hoca Arapça’da mümkün değil böyle bir şeyin rüya için kullanılması, basar diyor göz şu ne bir tarafa kaydı ne de aşırıya gitti rüyada insan kendi iradesinde değil ki bakmadı etmedi denmez, rüyada ki bir kişi için. Bir de abd kelimesini Allah kullanılıyor dolayısıyla bu ayetler miracın vücutla olduğunu çok net bir şekilde bildiriyor. Ha o televizyon kanalında bazılarını çok rahatsız eden bir cümle daha kullanmıştım. O da şuydu Miraç bir mucize değildir. Bundan dolayı rahatsız olmuşlardır, olur mu efendim peygamberler mucizeyi niye gösterirler, peygamberliğinin belgesi olsun diye. Peygamberimiz Miraça giderken belgesi olması için o kafirlerin de bir yerden onu seyretmeleri lazım, bu peygamberimiz için gösterilen bir şeydir. O’na Peygamber’in kendisine gösteriliyor, ama mucize başkalarına gösterilir peygamber başkasına gösterir Peygamberliğinin belgesidir. Bu onun için bu olay bir mucize değildir. Ama işte ayetler üzerinde çalışmadınız mı onu da söylüyorsunuz, Müslümanların zihinleri allak bullak oluyor bakıyorsunuz zihnen bir noktaya şey yapıyor, oturtamıyorsunuz, ben bu işi anlamam diyorsunuz, zaten ben bu işi anlamam dediğiniz an ip kopuyor ve her şey bitiyor. Ben bu işi anlamam dediniz mi, kopyacıların artık arayıp da bulamadıkları bir nokta, ondan sonra o araya istediğinizi sokuşturabilirsiniz.(Katılımcı: 54:32 ) Peygambere mucize gösterilmez. Peygamber mucize gösterir. Evet Allah Peygamber’e ayetlerinden gösteriyor ama bu peygamberliği ispat olayı değil ki, peygamberin kendine güvenini artırması manasına diyorsanız o manada düşünülür. Kendini güçlendirmek için çünkü Allah-ı Teala bir çok ayette Peygamberimizi güçlendiriyor, bu çok önemli, bizim güçlü olmamız çok önemlidir, sizin güçlü olmanız çok önemlidir, bu gücüde ancak Allah’ın gösterdiği şeyden alabilirsiniz.(Katılımcı: 55:15 ). Mucize ha herkes yapabilir manasında mucize, ama mucize teriminin bir anlamı var o anlamı değiştirirseniz olmaz, mucize teriminin anlamı bir peygamberin peygamberlik belgesidir bu anlamda bir mucize olması mümkün değil, çünkü onu bir başkasına gösteremez onu Peygamberimiz SAS, sadece anlatır. Anlatmayla da mucize olmaz, göstermeyle olur mucize. (Katılımcılar:Kur’an’ı Kerim’de mucize 55:52 ayet olarak ). Şimdi şimdi Kuran-ı Kerim de mucize kelimesi geçmiyor da, biz o mucizeye verdiğimiz bir anlam var, bu bir terimdir tamam mı, o şey anlamda, dün de Yahya’nın söylediği anlamda, insanların aciz kalmaları anlamında, Cenab-ı Hakk’ın gücü ve kudretini kavrama anlamında her şey mucizedir, Allah’ın yarattığı hangi şeye bakarsanız bakın Allah’ın gücü ve kudreti karşısında hayran kalırsınız, bu Allah’ın gücü ve kudreti açısından bir ayettir ama biz mucizeyi Allah’ın gücü ve kudreti açısından değerlendirmiyoruz. Burada belirtilen ayet Allah’ın gücü ve kudretiyle ilgilidir. Bizde terim olan mucize o kişinin peygamberliğinin belgesi olması açısından mucizedir. Mesela Kur’an-ı Kerim mucizedir, hem Muhammed SAS’in Peygamberliğinin belgesi olması açısından mucizedir, çünkü bunu okuyan bir kişi bir insanın bu kitabı yazamayacağını kesin olarak anlar. O zaman bunu getiren ancak Allah’ın Peygamberi olabilir der. Bu Peygamberliğin en sağlam delili olur. İkincisi de burada geçen her bir ayet Allah-u Teala’nın gücünün ve kudretinin delilidir. Muhteşem, işte Peygamberimize gösterilen Allah’ın gücü ve kudretidir o manada mucize diyorsanız, dersiniz ama söz mecaz anlamda olur, hakiki anlamda olmaz. Peygamberimiz o Miraç başkasına kendisinin peygamberlik belgesi olarak gösterecek durumda olmadığı için, o anlamda mucize değildir. Evet (Katılımcı : 57:50 ) tabi, mesela Yasin Suresi’ nde de diyor Allah-ı Teala Peygamberimize Yasin 36/1-2-3 Yasin vel kuranil hakim inneke leminel mürselin “Yasin Hakim olan Kur’an hakkı için” yani “her şeyi yerli yerinde belirten sen gerçekten peygamberlerdensin” çünkü kendine güvenmesi gerekiyor. Kendine güvenmek demek büyüklenmek manasına değil, inancına güvenmek demektir, yaptığı işe güvenmek demektir, onun için bu çok önemlidir. Siz de müminler olarak tek başınıza ayakta kalacak durumda olmalısınız, efendim falancadan dolayı Müslüman oldum derseniz buna Müslümanlık denmez, şu inançta olmanız lazım, bana bu dini öğreten hocalarım dahil yeryüzünde herkes kafir olsa, ben asla olmam, diyecek kadar bir kanaat sahibi olmamız lazım ki gerçek imana ermiş olalım. İşte Peygamber SAS’e Cenab-ı Hak bu konuda sürekli takviye yaptı, bizde kendimizi sürekli beslemek zorundayız, ancak Kur’an’la beslersek o gücü bulabiliriz aksi takdirde bulamayız. İşte Kur’an’la okuduğumuz zaman, Kur’an’la izah edildiği zaman, ha siz kendi kendinize okuduğunuzda benim şurada İsra’yı anlattığım gibi manaya ulaşamazsınız, bu normaldir çünkü o ayrı bir şey ister seviye ister, ama sizin için lazım olan doğru bilgileri alırsınız yani kaynağından alındıktan sonra içine mikrop katılmış su değil, kaynağından duru ve temiz bir su içersiniz. O suyun şeyini kimyasal yapısını bilip bilmemenizin hiçbir şeyi yok, bilmeseniz de vücudunuza çok faydalıdır bilseniz de faydalıdır, ha o vücudun kimyasal yapısı bilen kişi daha başka güzellikleri size anlatır. Evet.
1-2-Vet tur,ve kitabim mestur. “Tur’a yemin olsun,satıra dökülmüş kitaba”
3-Fi rakkım menşur yayılmış ince malzeme üzerinde, ince deri, kağıt gibi diğer şeyler
4-Vel beytil ma’mur “Beytil Mamur’a and olsun”
5-ves sakfil merfu’ “Ve yükseltilmiş tavana” yani göğe anlamına
6-Vel bahril mescur mescur dolu manasına da gelir dolu denizlere ya da kaynatılmış denizlere, şimdi kıyamet zamanında dağlar yürütülecek şeyden, Allah Teala dağları niçin yerleştirmiştir bu dünyaya bizi sarsar diye çünkü içte bir mağma tabakası var bir sıvı tabaka var, dağları kazık gibi bu toprağın üzerine Cenab-ı Hakk çakmış ki toprak sağlam dursun, insanlar rahat yaşasın üzerinde, dağlar kalkınca mağma tabakası nereyi zayıf bulursa ordan dışarı çıkacak en zayıf nokta hangisi olur o zaman, denizler olur işte denizlerden lavlar çıkar dışarıya. E dağlarda yürütülüyor o zaman vel bahrül mescur kaynatılmış deniz son derece uygun düşüyor, ha onu düşünmezde şu andaki durumu düşünürseniz dolu denizler iki manaya da gelir her ikisi de uygun ama burada kıyamet olayı anlatıldığı için kaynatılmış manası daha uygundur evet, beynel ….. evet doğru, ha iyi hatırlattın, onu da okursak tam anlaşılmış olur illeş şemsül küllü rad değil demi illeşşemsü küllü rad güneş kabuk bağladığı zaman, yani şimdi şöyle bir kor ateşi düşünün, o ateş bir müddet sonra ne yapıyor dışında bir kül tabakası oluşuyor ve ne oluyor ateşi ne yapıyoruz göremiyorsunuz ateş içerde kalıyor değil mi, işte güneşte bir gün öyle olacak illeşemsül küllü rad Tekvir 81/2 Ve izen nucûmun kedarat ateş, bunların üzerine düşünmek lazım,ben sadece dikkat çekiyorum, ben yeteri kadar düşünmüş değilim onun için bazı noktalara dikkat çekeceğim, siz inşallah düşünürsünüz, düşünmüş olanlarınız varsa önümüzü açarsınız, yıldızlar dağıldığı zaman yıldızlar nerdeydi birinci kat semada o zaman güneş ayrı bir şey verdiğine göre Allah Teala yıldızların dışında güneş sadece bir kabuk bağlıyor yıldızlar dağılıyor hatta bir başka ayette ves semavati matriyatun…… gökler bir şey gibi, bir kağıt gibi, şöyle dürülüyor ve Cenab-ı Hak onu bir tarafta tutuyor, demek o dürülme sırasında, mesela bir kağıdın üzerinde yıldızları yapıştırıldığını düşünün. Yıldızlar orda dağılıp bir yerde toplanıyor olabilir, bunlar yedi kat gök, şimdi bütün bunlar oluyor bizim anlayışımıza göre dünya ne oluyor burada dünya zaten adından bile bahsedilmez değil mi, çoktan kaybolmuş olabilir. O zaman bizim astronomideki hareket varsayımımız yanlış, şu anda astronomi dünyayı kainatın merkezi saymıyor, bunu saymak lazım çünkü onu yaratan Allah diyor ki işte bu gökler her şey bitmiş TEKVÎR 81/3: Ve izelcibâlu suyyiret. “dağlar yürütüldüğü zaman” dünya bir yere gitmemiş olduğu yerde kalıyor, merkez duruyor bir yerde, güneşte bir yere gitmemiş o da duruyor, belki güneşe bağlı olan gezegenlerde duruyor olabilir, evet dağlar yürütüldüğü zaman yani dünyanın üzerindeki bol şekil değişiklikleri oluyor dağların baskısı kalktığı zaman az önce söylediğimiz sağdan soldan o volkanların oluşması şey yapar, o zaman TEKVÎR 81/-4: Ve izel ışâru uttılet. on aylık böyle hamile develer serbest bırakılıyor çünkü Araplar deve o duruma geldiği zaman gözlerine kıyamıyorlar çok dikkatli bir şekilde koruyorlar. O zaman hiç aklınızda bile olmayacak yani sizde o deveyi meveyi mi düşüneceksiniz her şey birbirine karışmış, demek ki insanlar hala hayatta, ondan sonra devam ediyor, TEKVÎR 81/-5: Ve izel vuhûşu huşiret dağlar yürütüldüğü zaman dağlardaki bütün vahşi hayvanlar nereye geliyor? Nerde boşluk bulursa oraya. Artık orda kurt kuzu hepsi bir arada yani birinin birine bakacak hali yok ki herkes kendi can derdine düşmüş. TEKVÎR 81/-6: Ve izel bihâru succiret Artık ondan sonra denizler kaynatılmaya başlamış, lavlar tabi bütün bunlar ölür. O tsunami denen olay mutlaka oluyordur succiretten o rahat anlaşılır çünkü alttan şey gelince bir su gelince karaya gelir orda büyük tabakalar oluşur, bütün artık mahlukat ölür ama dünya duruyor yerinde. Sonra yeni bir şekil veriyor Allah Teala göklere, yere farklı bir gök oluşuyor, farklı bir yer oluşuyor bu farklı yerden önce bitki tabakası oluşuyor Kaf Suresinde onu anlatmıştık sonrada insanlar, toprak ana rahmi görevi görüyor bütün bu değişiklikler demek toprakta çok ciddi bir kimyasal değişiklik ortaya çıkıyor artık, toprak ana rahmi görevi görüyor ve insanlar sahip oldukları vücutlarından kalan parçacıklar onların tohumu oluyor ve her insanın tohumundan kendi vücudu oluşuyor, 33 yaşındaki gibi, böyle küçük bir çocuk olarak artık değil, yani Adem AS yaratılması gibi yeniden bir yaratılma. Ondan sonra da TEKVÎR 81/-7: Ve izen nufûsu zuvvicet. işte burası çok önemli ayetleri birleştirdiğiniz zaman Ve izen nufûsu zuvvicet çok rahat anlayabiliyorsunuz, birleştirmediğiniz zaman bizim müfessirlerin sıkıntısına girersiniz, nefisler birleştirildikleri zaman, nefis dediğinizde nefisler dediğinizde ne oluyor 2 tane nefis en az ,yani ikişer ikişer, orda da bir ikişerli bir sistem var. Vücudumuza ana rahminde üflenen bir ruh var, o ruh üflendiği zaman kişi halki ahar oluyor, yeni bir yapıya kavuşuyor. O ruh işte her zaman okuduğumuz ayeti birde bu açıdan okuyalım 39/ZUMER-42: Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ enfus kelimesi bak nefisler burada da aynı şey var . Allah nefisleri vefat ettirir. hîne mevtihâ Allah nefislerin ölümü sırasında, ölen de nefis vefat ettirilen de nefis o zaman burada bir şey var ölmemiş nefsi de vefat ettirir uykusunda burada bir vefat var bir ölüm var ikisi ayrı ayrı zikredilmiş. o zaman vefat ölüm manasına da kullanılır ama asıl sözlük anlamı bir şeyi bir yerden çekip almak ve onun işini orda bitirmek onu şimdi mesale vafi, kafi kelimelerini kullanırlar, yani tam anlamına işi bitmiş şimdi nefisleri Allah vefat ettirir ne zaman nefisler öldüğü zaman. Allah Allah şimdi öldüğü zaman vefat ettiriyor, ölmediği zaman da vefat ettiriyor. O zaman burada iki şey olması iki tane nefis olması lazım değil mi? nefisleri öldüğü zaman vefat ettiriyor. Bir ölen nefsi olacak bir vefat ettirilen nefis olacak ölmeyen nefsi de vefat ettirir. Bir ölmeyen nefis olacak bir vefat ettirilen nefis olacak. Arapça bilenler için bunu özellikle söylüyorum, çok dikkat edin ayetin bu kısmı çok önemlidir, maalesef müfessirler bu inceliğe çok dikkat etmemişlerdir. Onun için ilişkiler çok bozulmuştur. Yani ayetin metni çok açık, tekrar Arapça bilenler için tekrarlıyorum 39/ZUMER-42: Allâhu yeteveffel enfuse Allah nefisleri vefat ettirir, şimdi vefat eden bir nefis var onu şuraya bir koyduk, ne zaman vefat ettirir Hayne mevtiha nefsin ölümü sırasında. Veletli lem temut ölmeyen nefside vefat ettirir fi….. uykusunda o zaman uyuyan nefis bir daha vefat ettirir, biri uyuyor biri vefat ediyor fe yumsikulletî kadâ aleyhel mevte ölümüne karar verdiği bu nefsi tutar, ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâ belli bir süreye kadar serbest bırakır yani bu ruhtur ikincisi biri beden biri ruhtur. Uyuduğumuz zaman Allah ruhumuzu alıp götürüyor bir yere, öldüğümüz zamanda alıp götürüyor bir yere. Ölen de nefis uyuyanda nefis. Ve her ikisinden alınan ruh. O zaman bu ölen nefis çürüdü değil mi yeniden oluştu yeniden oluştuğu zaman artık uyuyan nefis gibi oldu. Canlı bir beden var artık orda ruhun gidebileceği bir yer var o zaman Ve izen nufûsu zuvvicet. Nefisler eşleştiği zaman aynı kelimeyi Allah-ı Teala ana rahmi içinde kullanıyor, ana rahminde de nefisler eşleşiyor neyle ruhla eşleşiyor o zaman insan oluyor. Fatır Suresi’nde olması lazım yanlış hatırlamıyorsam. 35/FÂTIR-11: Vallâhu halakakum min turâbin ). evet bu ayeti kerimeye de maalesef yanlış anlamlar verilmiştir. Şimdi bizi yeni dinleyenler çok değişik değerlendiriyor ama eskiler nasılsa çoğunuz alıştınız bizim bu uslûbumuza. Vallâhu halakakum min turâbin Allah sizi topraktan yaratmıştır hepimiz topraktan değil mi topraktan gelen gıdalardır anamızın babamızın vücudunda bizim tohumumuzu oluşturan besleyen ve büyüten summe min nutfetin o gıdalardan oluşuyor o nutfe yani meni summe cealekum ezvâcâ sonra sizleri çiftler yaptı bu ana rahmindeki çift, karı koca değil, ana rahminde ki çift, yani ruhla bedeni ana rahminde birleştirdi. Ve izen nufûsu zuvvicet dediğiniz zaman Yani ruh gelip vücuda girdiği zaman, o zaman ne olacak? o zaman artık sorgu sual başlıyor, 81/TEKVÎR-8: Ve izel mev’udetu suilet öldürülmüş kız çocuğu soruluyor hangi suçla öldürdünüz diye sorgu sual başlıyor
7- İnne azâbe rabbike le vâkı’un. Senin rabbinin azabı mutlaka olacaktır. Bir azap mutlaka oluşacaktır
8- Mâ lehu min dâfiin onu engelleyecek kimse yoktur. Bu kıyamet koparken olan bir azap, ciddi bir sıkıntı mesela şey depremini hatırlayın Sakarya depremini o depremi çekmiş olanların bundan daha büyük azabı olmaz herhalde değil mi, hepimizin şeyini altüst etmişti hayatını.
9- Yevme temurus semau mevra : “o gün gök iyice çalkalanacaktır “ az önceki o olaylar gerçekten her şeyi altüst ediyor.
10-Ve tesirul cibalu seyra: “dağlar da tümüyle yürütüleceklerdir”. O gün yazık o yalan söyleyip duranlara, eğer onlara Allahın ayetlerini gösteriyorsunuz bütün gerçekleri gösteriyorsunuz ya. Boşver kardeşim ya git Allah’ını seversen başka uğraşacak şeyin yok mu diyor. Aslında yalanlıyor gibi gözüküyor ama yalan söylüyor, çünkü bütün gerçekleri görüyor.
12-Ellezine hum fi havdıy vel’abun: “onlar dalmışlar bir şeye oyalanıp duruyorlar “ işleri güçleri oyun eğlence, dalmışlar gidiyorlar.
13-Yevme yude’une ila nari cehenneme de’a: “o gün şöyle itile kakıla Cehennem ateşine atılırlar” başka ayeti kerimede böyle yüzüstü bir ayaklarından tutuluyor bir kafalarından saçlarından tutuluyor yüzüstü atılıyorlar cehenneme.
14- Hâzihin nârulletî kuntum bihâ tukezzibûn İşte buna karşı yalan söyleyip durduğunuz ateş bu, hani hep söyleyip duruyorlar, hani Allah niye azap etsin kardeşim, azap edecekti niye yarattı, yani siz her şeyi Allah’tan istiyorsunuz buna hakkınız var da Allah sizden hiçbir şey isteyemeyecek öyle mi? “Yarabbi, şunu ver, şunu ver” akşama kadar söylüyorsunuz ama bir emir verdiği zaman hep beni görüyorsunuz, başkalarını görmüyorsun. Şimdi bazı ailelerde gözükür, şöyle sofraya oturursunuz “ee oğlum bir su getirir misin, kardeşim getirsin, e sen getir, hep zaten beni görürsünüz” ve o anda da babasından bir şeyler istiyordur. “Baba bak bana şunu almadın bunu almadın” falan diye, yahu benden bir şey istediğin zaman ben veriyorum da ben bir şey istediğim zaman hep beni görüyorsun aynen onun gibi. Bugün kafirler de öyle Allah bize her şeyi versin ama sakın emir vermesin e canım sen aklın yok mu, ya birisinden gidiyorsun küçücük bir şey Allah için bin bir türlü arzusunu yerine getiriyorsun, her şeyini borçlu olduğun Allah’ın emrini yerine getirmen gerekmez mi, sen bunu anlamıyor musun? Evet “işte bu ateş, siz buna karşılık yalan söylüyordunuz”.
15-E fe sıhrun haza em entüm la tubsırun: “yoksa gözünüz görmüyor mu“ ateşi göremiyor musunuz
16-Islavha “girin bakalım bu ateşe, orda kızarın” fasbiru ev la tasbiru “dayanın bu ateşe isterseniz dayanmayın” paşa keyfiniz bilir kalacağınız başka bir yer yok sevaun aleykum sizin için fark etmez dayansanız dayanmasanız da önemli değil dayansanız bir mükafatı yok, dayanmasanız bir cezası yok, zaten her şeyiniz burada innema tüczevne ma kuntum ta’melun: “sadece yaptığınızın cezasını çekersiniz” başka bir şey değil.
17-İnnel müttakıyne “birde kendini koruyanlar var” fi cennetiv ve neıym: “ şimdi adam her şeyi yapıyor, ne yapayım canım çekti diyor ya Allah bunu haram kılsaydı arzusunu yaratmazdı diyor öyle değil mi, peki . Bir de kendini koruyanlar var. Allahın emrine göre hareket ediyor, ya kardeşim benimde çok canım çekiyor, ben de çok yapmak istiyorum, ama ne yapayım Allah yasaklamış, hele bir haram olmasaydı görseydin, baksaydın ki ben senden daha fazla yaparmıydım yapmazmıydım ama ne yapayım Allah yasaklamış elimi kolum bağlayan o. İşte o zaman kendini koruyor. İnnel müttkıyne fi cennetiv naıym bir de Allah canımızın istediği şeyleri yasaklamıştır fıtraten hoşlanmadığımız şeylere yasak koymamıştır onu zaten kimse yapmaz, zaten kimse yapmaz ama insanların yapmaya arzulu olduğu şeyleri yapmaya yasak koymuştur. Canın çok istediği halde Allah emrettiği için yapmayacaksın. Şimdi birkaç kere örnek vermiştim. Şu Ankara da bir grup var bir mahalle toptan yani % 80 den fazlası şey yapmış İslam’a yönelmiş gayet güzel bir şey, buraya her zaman geliyor bu akşam göremiyorum kimse onlardan. Şimdi birisi geldi buraya daha yeni tövbekar olmuş hocam dedi şöyle akşamdan akşama küçük bir duble içki alabilir miyim dedi, diyor ama böyle bakıyorsun ki adamın hücreleri istiyor, çünkü ömrü onla geçmiş, Orda anlattılar biz rakıya ekmek doğrar yerdik en büyük zevkimiz oydu, Ankara’ nın en meşhur sarhoşlarıyız falan diyorlar. Şimdi onların mahallelerinde içki satışı %90 azalmış. Şimdi dedim ki Allah haram kılmış dedim. Haramsa içmiyorum dedi madem Allah yasaklamış içmeyeceğim dedi ama bu bir irade beyanı. Allah yasakladığı için yapmamak, canımız istediği istemediği için değil. Bazılarına Doktor diyor ki artık içki içemezsin, o zaman tövbe edeyim. Ha gene anlamı olur elbette yani anlamı olmaz değil, ama asıl anlamı canın çok çektiği zaman yapabilmektir. Çok istiyorsun imkânların da var ama sadece Allah’ın yasakladığı için yapmıyorsun, işte iman budur. Muhteşem bir şey. İşte böylece kendilerini koruyanlar fi cennetin ve naim Cennet’ler içerisinde ve nimetler içerinde olacaklardır.
18-Fakihine bima atahum rabbuhum “Rablerinin onlara verdiği şey sebebiyle son derece mutludur “ ve vekahum rabbuhum azabel cehıym: “rableri onları o ateşin azabından cehennemin azabından da korumuştur.”
19-Kulu veşrabu heniem “Yiyin için afiyet olsun artık yasak yok” bitti tehlike geçti. bima kuntum ta’melun: bedava değil yaptıklarınıza karşılık siz bunu hak ettiniz siz bu mükafatı hak ettiniz
20-Muttekiine ala sururim masfufeh “sıra sıra dizilmiş koltuklar böyle kurulmuşlar” bizim burada ki gibi üst üste oturmak yok. ve zevvecnahum bi hurin ıyn : “Onları iri gözlü hurilerle eşleştirmişizdir”. Şimdi bu tür ayetleri Mecit bey itiraz edecektir, etmeyecek misiniz.(Katılımcı: 1:24:04dünyadaki eşinizle kala…) Şimdi şimdi şimdi bu şimdi bakın cennete sadece erkekler gitmeyecek burda zevvecnahu eşleştirmiş dediğimiz zaman erkek kadın herkes söz konusu. Eşleştirdiği zaman erkek kadın, geçen haftada anlatmaya çalıştım, zevc kelimesi hem kadın, hem erkek için kullanılır, ama Araplar kadına zevce diyorlar fasih Arapçada olmamasına rağmen bizim zihinsel arka planımız zevceyle şartlandığı için bu kelimeleri görünce hemen erkeklere şey yapıyoruz, mana açıyoruz. Halbuki bunlar hem kadın için hem erkek için söz konusu. Cennet’e giden sadece erkekler mi herkes gidiyor mü’min olan herkes kadın erkek o zaman her ikisi için uygun olması lazım. Bir de Allah-ı Teala bir harf koymuş burada gene Arapça bilenler için söyleyeyim, orda zevvecnahum bi ba harfi celile ama bizim evlilik manasında olanda harfı celile yoktur yoktur “fe lemmâ kadâ zeydun minhâ vetaran zevvecnâ kehâ .Zeyd işte zeynepten ayrıldığı zaman Zeynebi boşadığı zaman, “seni eşleştirdik Zeynebe” burada ba harfi celile yok yani o mefuhul Ahzab suresi 33/37 eşleşmiştir evlilik manasında olanlar bu şekilde Kur’an-ı Kerim de, ama hurilerle ilgili ayetlerde devamlı ba harfi celile ile birleşmiştir.
O zaman bir de Gılman var, Gılmanlar var şimdi etraflarında da erkek hizmetçiler dolaşıyor o zaman bu huriler yakın hizmetçi. Yani şöyle bir lokantayı canlandırın şeyde o lüks lokantalardan sizin hemen masanın etrafında yakınınızda kafayı kaldırdınız, bir emriniz mi var diye hizmetçiler var. O yakın hizmeti yapanlar huriler şimdi bugün efendim, işte günah bakmayın,makmayın diyorsunuz , işte mini etekli şuysu göğüsleri gözüküyor günah bakmayın o zaman günah yok o zaman mini etekli de olur her şey olur. Nasıl olsa kadının kocasından da endişesi yok bugünkü gibi kaparlar maparlar bir endişesi yok böyle bir şey olmayınca herkes mutlu buradan bir istekte bulundunuz mu mutfağa diyor ki beyefendiye çorba diyor o zaman kadın erkeği de içine alacağı için ve zevvecnahum bi hurin ıyn bu öyle mi olacak Allah bilir bu benim düşüncem, ama şu kesin evlenme manasına olan zevvecna kelimesi olduğu zaman ba harfi olmadan kullanılıyor, huriler olduğu zaman ba harfi celile kullanılıyor, burada bir mana farkını Cenab’ı Hakk bize bildiriyor. Tabii muttakiler de sadece erkekler değil ki, cennete gidecekler sadece erkekler değil ki, dolayısıyla bu manayı verirken hem erkek için hem kadın için uygun olacak şekilde vermemiz lazım. Bu bir zorunluluk.
21-Vellezine amenu vettebeathum zurriyetuhum bi imanim elhakna bihim zurriyetehum ve ma eletnahum min amelihim min şey’kullumriim bima kesebe rahin:
Vellezine amenu vettebeathum zurriyetuhum şimdi müminler oraya geliyor bir de soyları da arkalarından gelecek. Çoluk çocuk şimdi bir yere tek başınıza gittiğiniz zaman dersin ah şimdi hanımda burada olacaktı ki çoluk çocuk burada olacaktı ki hep beraber şöyle ,işte Allah onu veriyor soyları,soylarından gelen imanla onları takip etmişlerse yani imanı varsa şirke düşmemişse, onlarda onlara tabi onlara da o makama gelirler.
elhakna bihim zurriyetehum onların soylarını onlara katarız. İşte sizden biri vali olursanız vali konağına çoluk çocuk hep beraber taşınırsınız, oranın en şerefli adamı sizsiniz ama sizin istifade ettiğiniz şeylerden diğer tüm yakınızda istifade eder.(Katılımcı : 1:29:41) O başka karıştırıyorsun onla ilgisi yok başka bir konu o soy olarak fark etmez kimin soyundan geliyorsa
ve ma eletnahum min amelihim min şey’ yani şu akrabaları buraya getirdi diye bu adamın makamında düşme yok ama o makama kadar çıkarırlar fakat dediğimiz gibi oranın asıl ağası orayı hak edendir.
kullumriim bima kesebe rahin: “Her kişi yaptığına karşılık rehin alınmıştır”. Yani rehinin bugünkü anlamı neydi ipotek herkes ipotekli. Allah koymuş Şimdi herkes yaptığına karşılık ipoteklidir o şeyi borcunu tam öderde ipotekten kurtulur doğru cennete gidersin.
22-Ve emdednahum bi fakihetiv ve lahmim mimma yeştehun: Onlara meyveler arzu ettikleri etler, bakın et ve kemikten oluşan bir vucut, aynen işte açıklıyor burada nasıl acıkıyorsak orda da acıkacağız. Her şeyiyle, ve günde 2 vakit yemekten bahsediyor ayeti kerime MERYEM-19/62: Lâ yesmeûne fîhâ lagven illâ selâmâ, ve lehum rızkuhum fîhâ bukreten ve aşiyyâCennet’teki rızıkları sabah ve akşam olacak şimdi biri de diyor ki öğlen ne yapacağız, her şey var ama ana sofralar sabah, akşam kurulacaktır,ayette öyle diyor. Ben şimdi o ayeti gördükten sonra artık 2 vakit yemek yemeye başladım cennette öyle olduğuna göre şimdiden şey yapalım.
23-Yetenazeune fiha ke’sel “orda kadeh tokuşturacaklar “Mustafa abi orda kadeh tokuşturacaklar ama şey değil bak buradaki gibi değil burada kısa bir zevk arkasından büyük bir sefalet büyük bir sıkıntı la lağvun fiha ve la te’sim: orda ne öyle lüzumsuz lakırdılar ne de günaha girme var, öyle eve de taksi getirmeyecek sarhoş olma yok, boş laf yok çünkü sarhoş olma yok. (Katılımcı: )Ankaralıların içi rahat evet
24-Ve yetufu aleyhim ğılmanil lehum “etraflarında da erkek hizmetçiler dolaşıyor” söyle bak bir isteğiniz var mı efendim. keennehum lu’luum meknun: sanki bunlar şeyde gizli inciler gibi o kadar güzel giyimli inci taneleri saçılmış gibi güzel bir görünüm var
25-Ve akbele ba’duhum ala ba’dıy yetesaelun Birbirine dönmüş soruşturuyorlar.
26-Kalu inna künne kablu fiy ehlina muskikıyn: yahu hatırlıyor musunuz dünyada ailemizin içerisinde tir tir titriyorduk. Acaba cehenneme mi gideriz diye korkup duruyorduk. Ahiretimiz iyi olur mu endişemiz vardı. Allah bize ikramda bulundu. Yarrabi sana şükür.
27-Fe mennellahu aleyna ve vekana azabes semum: o insanın içine işleyen o azaptan bizi korudu.
28-İnna kunna min kablu ned’uh “biz bundan önce hep Allah yalvarıyorduk aman yarabbi bizi muhafaza et diye innehu huvel berrur rahıym:Ya işte Allah bak ya hakikaten çok ikramı var çok çokta merhametli bizi korudu hamdolsun diyecekler
Cenab-ı Hak cümlemize nasip eylesin böylece burada bitirmiş oluyoruz.