Bu günkü dersimiz Tegabun suresinin 5. ayetinden itibaren devam edecek. Biliyorsunuz dersleri iki bölümde yapıyoruz. Birinci bölümde kuran ayetlerini okuyoruz. İkinci bölümde Sorulara cevap vermeye çalışıyoruz. Bu hafta da Cevat Hoca yine yazı bırakmamış. Biliyorsunuz iki hafta bizi meşgul etti. Bu hafta gene epey sorular göndermiş. Fakat sorulardan anladığım önceki cevaplardan tatmin olduğu şeklinde inşallah yanlış anlamamışımdır. Zaten şu anda bizi dinlediğinden de eminim. Yanlış söylüyorsam tekrar sorusunu sorar. Hatta anında bile sorabilir internetten. Sorularını sormak isteyenler süleymaniyevakfı@hotmail.com adresinden sorabilirler.
Tegabun suresi elimizdeki mealde 557.sayfada.
“E lem ye’tikum nebeullezine keferu min kablu fe zaku ve bale emrihi ve lehum azabun elim: size daha önce kafir olmuş kişilerin haberi ulaşmadı mı? Onlar yaptıklarının vebalini tattılar ve onlar için ayrıca acıklı bir azap vardır”(TEĞABUN 5).
Geçen hafta zaten bu kafir kelimesinden hareketle bir tv programındaki konuşmalara intikal etmiş, bir çok şeyler anlatmaya çalışmıştık. Kafir kelimesinin üzerinde gene de durmakta fayda var. Kafir inkar eden değil görmezlikten gelendir. Nankürlük eden. İnkar kelimesi de o manada elbette sözlük manasıyla aynı manaya geliyor da halk arasında yerleşen farklı bir manası var. Sanki kafir Allah diye bir varlığı bilmiyormuş gibi algılanıyor o açıdan öyle söyledim. Onun için kafiri tam anlayabilmek için görmezlikten gelen diye mana vermek gerekiyor. Şimdi mesela şu binanın çatısı altındayız. Ensar vakfı bize bu imkanları tanımıştır. Allah razı olsun bu vakfın yöneticilerinden. Ve yardımcı olanlardan. Şimdi biz burada girişimizde çıkışımızda bu vakfı tanımasak, vakfın yöneticilerini tanımasak, onlara karşı nankörlük etsek bizi bir daha buraya bırakırlar mı? Bırakmazlar! Ondan sonra derler ki kusura bakmayın buraya kadarmış. İşte kafirlik o dur. Görmezlikten gelmek, verilen nimetin kıymetini bilmemek,nimeti vereni tanımamak, tanımazlık etmektir. İşte aynı şekilde yaşıyoruz bu dünyada. Sahibi olduğumuz her şeyi Allah vermiş. Neye sahipsek hep Allah’ın vergisi. İnsan burada Allah’ı görmezlik eder, Allah’a karşı nankörlük ederse Allah da ne yapar bu dünyayı bize dar eder. Önce kendi içimizde sıkıntılar başlar, sonra çevrede bir de bakmışsınız ki artık yaşayamaz hale gelmişizdir. Ahirette acıklı bir azabı vardır sadece bu dünyanın sıkıntısı değil.
“E lem ye’tikum nebeullezine keferu min kablu: bundan önce kafir olmuş olanların haberi size gelmedi mi, duymadınız mı?”. Mesela en azından biz Mekkeli müşrikleri biliyoruz. Peygamber(sav)’i oradan çıkmaya zorlamışlardı hatta öldürmek için karar almışlardı. Ne oldu? Bir buçuk sene sonra Peygamberimizin Medine’ye hicretinden bir buçuk sene sonra Bedir savaşına gitti bütün güçlerini orada bıraktılar geriye 70 tane ölü,ellerindeki bütün mallarını oraya ganimet olarak bıraktıktan sonrada öyle perişanlıkla da geriye dönmüşlerdi. Ondan sonraki sene de Uhud’dan perişan döndüler. Daha sonra Hendek’ten perişan döndüler. Sonra da öyle zor duruma,düştüler ki aradan altı sene geçtikten sonra, hatta beşinci senesi Hendek savaşından geri döndükten sonra aç kaldıkları için ülkelerinden kaçmak zorunda bıraktıkları Medine’de onu yok etmek için üç kere savaş açtıkları Muhammed(as)’a elçi göndererek yardım istemek zorunda kalmışlardı. İşte dünya giderek daralmıştı onlar için. Artık yaşanmaz hale gelmişti. Peygamber Efiendimiz de, çünkü Yemame emiri müslüman olmuş onlara buğday vermiyor. Peygamberimiz de haber gönderdi bunlara buğday ver diye. Sonra da Peygamberimiz Mekke’ye yardım gönderdi. 500 altın gönderdi fukaraya dağıtılsın diye. Dünyanın çürümüş derilerini satın aldı yüksek fiyatla. Ne yaptı? Onları içten fethetti içten. Sonra da iki sene sonra da Mekke’yi onlara teslim etmek zorunda kaldılar. Hadi bakalım, işte böyle. Burada en zoru şu, bunu siz zaten yakından yaşıyorsunuz. Bu işin en zor tarafı şudur: Allah’ın kitabını kendi nefsimizde hakim kılmadır. Allah’ın kitabına öncelikle kendimizin uyması gerekiyor. Buna uyarken hiç bir yere mesaj göndermeye gerek yok. Allah’tan başka memnun edeceğimiz hiç bir mevki makam yoktur. Allah’ı razı ettiğimiz takdirde zaten herşey önümüze açılacaktır. Bu tohumu oluşturmak zordur. Tohumu bir kere toprağa ekipte yeşertmeye başladığınız zaman birden bire zaten her tarafı sarar. Peygamber(sav)’de öyle yapmıştır. Demek ki en zor şartlar altında bile doğru gittiğiniz takdirde çok başarılı olacaksınız. Önemli olan doğruları yanlız Allah için kabul edip yaşayan insanlar olmalıyız. Neden yanlız Allah için? Çünkü insanların her biri herşeyden menfaatlenmenin yolunu ararlar. Herşeyi menfaatlerine çevirmek isterler. Kendi menfaatlerine çevirecekleri en kıymetli şey de dindir. Hele dinden menfaatlenmeye başlarsanız muhteşem bir menfaat gelir. Çünkü karşılığında ahireti veriyorsunuz ya. Çok dikkatli olmak lazım. Onun için Allah’tan başka razı edeceğimiz hiç bir mevki, makam, kimse yok. Öyle olursanız her zaman dimdik olursunuz, her zaman gönlünüz rahat olur, her zaman başarılı olursunuz. Başarıya kilitlenmiş olursunuz çünkü yardımcınız AllahTeala’dır.
Evet. “Size o kafirlerin haberi gelmedi mi? Onlar yaptıkları suçlarının vebalini tattılar. Onlar için acıklı bir azap vardır”.
Şimdi, dün bir tv kanalı geldi bizi birşeyden haberdar etti. Amerika’da bir kitap yazılmış. 2040 Amerika İslam Cumhuriyeti diye. O kitabı yazanın maksadı bir takım yerleri uyarmak olabilir. Şimdi dünyanın her tarafında ciddi islam baskısı başlamış vaziyette. İslamın dışında doğru din yok. İslam en doğru din değil tek doğru din. Çünküben doğru derseniz doğruların da olması lazım değil mi? Şu doğru şu da. İslamdan başka doğru din yok ki en doğru diyesiniz. O zaman söylenecek söz nedir? Tek doğru din. İslam tek doğru dindir. Dolayısıyla şimdi bana dün sordular. Sorduklarının bir kısmını yayınladılar, bir kısmını yayınlamadılar. Efendim 2040’da Amerikan İslam Cumhuriyeti olurmu? Eğer islamı geleneksel şekilde değil kuranda anlatıldığı şekilde anlatırsak Amerika da, Rusya da, Çin de, Japonya da dünyanın tamamı da müslüman olur. Yani müslüman olur değil de müslümanlığın hakimiyetine girer. Yani islam dini oradaki bütün inançlardan üste çıkar. Bunun anlamı onlar herhangi bir islami kuruluşun emrine girer değil, burada da onu yanlış anlamamak lazım. Tarihte bu yaşanmıştır. Bir yerin islam olması demek benim hakimiyetime girmesi demek şeklinde anlaşılmıştır, bu çok yanlış. Onların kendisi müslüman olur, kendileri hakimiyetlerini kurarlar. Gidipte savaşla insanlar müslüman edilmez ki. Bazı kimseler tıpkı Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te olduğu gibi müslümanları yok etmek için harekete geçerlerse tabiki müslümanlar da kendilerini savunacaklardır. O ayrı bir konu. Ama islam hiç bir zaman savaşla yayılacak bir din değildir. Çünkü insanlar zorla dine getirilmezler. İslam dininin farkı şu; müslüman olamak için Allah’tan başka kimsenin onayına muhtaç değilsiniz. Hiçbir dini kuruluşun emrine girmek zorunda değilsiniz. Hıristiyanlıkta olduğu gibi. Allah’tan başka kimseye boyun eğmeniz gerekmiyor. Yani hürriyetin doruk noktasına ulaşıyorsunuz, kişiliğinizi fark ediyorsunuz, insanlığınızı fark ediyorsunuz. Tam bilimsel din. Bunun dışındaki dinler hurafelere boğulmuş vaziyettedirler. Dolayısıyla doğru islamı insanlara anlatırsak hepsi müslüman olmaz elbette. Ama hepsi bu dinin doğru olduğunu kabul eder ve müslüman olanlar onlar üzerinde hakimiyetlerini kurarlar. Tekrar ediyorum; bunun manası Türkiye Cumhuriyeti efendim dünyanın en büyük devleti olur değil. İslam dünyanın her tarafına hakim olur. Yani bu bir siyasi hakimiyet değil karıştırmamak lazım. Bu bir devletin diğer devletleri hakimiyeti altına alması değil. İnsanların gönlünde Allah’ın hakim olması demektir. Öyle olunca da çok rahat bir şekilde islamiyet bütün dünyaya yayılır. İşte çok büyük bir imkan var elimizde doğru dini insanlara anlatmamız lazım. Doğru din de yanlız Allah’ın kitabında olan din, Allah’ın peygamberinin gösterdiği dindir, başkası değil. Doğru anlattığımız takdirde bu dinin karşısında direnecek hiçbir şey yoktur. Bu din temiz hava gibidir. Her insan ondan hoşlanır. Bu din dup duru tertemiz su gibidir, her insanın ona ihtiyacı vardır. Bu din bozulmamış gıda gibidir, hiç kimse onu reddedemez. İnanmayan insanlar bu dinden bu dünyada yararlanır mutlu yaşarlar. İnanan insanlar hem dünyada mutlu olurlar hem ahirette mutlu olurlar. Her bakımdan da çok başarılı olurlar. Dolayısıyla buradaki en büyük yük müslümanların üzerine düşüyor.
“E lem ye’tikum nebeullezine keferu min kablu: bundan önce kafir olanların haberi size ulaşmadı mı?”
“Fezaku ve bale emrihim: yaptıklarının vebalini tattılar”
“Ve lehum azabun elim: onlar için acıklı bir azap daha var”. Onu da ahirette göreceklerdir. Yani hem dünyaları gitti hem ahiretleri.
“Zalike bi ennehu: bu şundan dolayı”
“Kanet te’tihim rusuluhum bil beyyinati: elçileri onlara çok açık belgelerle gelmişti”. Açık belge: reddedilemeyecek, doğruluğu üzerinde tartışılamayacak belgeler. Bizim peygamberimizin belgesi neydi? Kuranı kerim! Kuranı kerim elimizde var değil mi? Bazıları ne diyor? Biz kurana uzağız diyor. Doğru onlar kurana uzak. Ama biz değiliz elhamdulillah. Biz kurana uzağız diyor bazıları. Tamam bizde uzak olmayın diyoruz onlara. Kuranı kerim bizde, dolayısıyla insanlara kuranı kerimi anlatırsak bu gün peygamberimiz(sav) bu dünyada olsaydı ne yapardı? Kuranı anlatırdı! Peygamberimiz yok bize düşen görev nedir? Kuranı anlatmak bitti. İki sene evveldi, büyükçe bir camide bu kutlu doğum haftası dolayısıyla bir ilçenin müftülüğü bana vaaz teklif etti. Tamam dedik. Teklif etmeye de lüzum yok biz zaten bunu havada kapıyoruz da kimse yaptırmıyor. Şimdi, müftü bey imama demiş ki; Abdulaziz Bayındır Hoca vaaz edecek cemaate duyur. İmam da duyurmuş. Anladığım kadarıyla sakın gelmeyin diye duyurmuş. Gelenleri de hazırlamış. Malesef öyle. Çünkü hayatımda öyle birşeyle hiç karşılaşmadım. Şimdi gittim, ben o camiye giderdim. Normal vakit namazında arkada iki üç saflık boş yer kalır tamamen dolar. E şimdi özel program hazırlamış gittim önde iki üç saf cemaat var. Burada bir şey var, neyse. Şimdi çıktık, kuranı kerimden birşeyler anlattık. Anlatırken birisi kalktı; ne kuran kuran diyorsun hiç hikaye yok mu? Aynen böyle. Ne hikayesi anlatacağız dedim. Peygamberimiz(sav) buraya gelseydi, bugün benim yerimde o konuşsaydı ne anlatacaktı diye sordum adama? Kuranı anlatacaktı! Tamam bende onu yapıyorum. Öbür taraftan bir başkası kalktı bir şeyler söyledi, beri taraftan, neyse. Yatsı namazı oldu. İmam namazı kıldırdı. Namazın arkasından bir kaç kelime söyledi, hurafeleri şey yapacak şekilde ve hiç beklemeden çıktı gitti. Son derece ayıp bir tavır yani. Biz gelmişiz, insan oturur bir hoş geldiniz der falan. Zaten ne hiç hoşeldin dedi. Ondan sonra birisi geldi ddi ki; ya hocam sizi dinledik dedi. Cemaatten haberi olmayanlar da var.
-Arkanızdan da imam konuştu sizin bütün dediklerinizin tersini söyledi, şimdi kime inanacağız dedi.
Dedim sen aklını kullan hangisinin doğru olduğuna karar veremiyormusun?
-Veriyorum ama herkes veremez.
Sanane herkesten sen kendin ver kararını gerisine karışma. Bir de bu var yani. Herkes kendini akıllı başkalarını akısız kabul ediyor. Ben anlıyorum ama başkası anlıyor mu? Sen bir anla. Herkesin kendisi akıllı başkası akılsız. Bu da çok şaşırtıcı bir şey. Neyse. Şimdi, Peygamber(sav) gelse ne yapardı? Onu sorun kendinize. Kuranı kerimi anlatırdı. Çünkü AllahTeala diyor ki ona;
“Ya eyyuherresulu belligma unzile ileyke min rabbik: ey elçi rabbinden sana indirilmiş olan ne ise sen onu tebliğ et”. İndirilen ne? Kuran değil mi?
“Fe in lem tef’al: bunu yapmazsan”
“Fe ma bellagte risaletehu: Allah’ın elçilik görevini yerine getirmiş olmazsın”(MAİDE 67).
O zaman doğru dini anlatmak istiyorsak Allah’ın kitabından anlatacağız. Allah’ın kitabından anlatılan bir dine de hiç kimse karşı çıkamaz. Sadece menfaatleri zedelenenler karşı çıkar. Az önce söylediğim şekilde hemen anında cevaplarını alırlar. Çünkü yanlış olduklarını çok iyi bilirler. Sadece menfaatleri zedelendiği için karşı çıkarlar. Onlar da olacak ne yapalım.
“Kanet te’tihim rusuluhum bil beyyinat fe kalu e beşerun yehtunena: elçiler onlara açık delillerle gelince dediler ki; şimdi bize bir beşer mi yol gösterecek?”. Bizim gibi bir adam bize yol gösterecek, olurmu öyle şey!
“Fe keferu: kafir oldular”. Yani görmezlikten geldiler o peygamberi.
“Ve tevellev: yüz çevirdiler”
“Vestegnallah: Allah da onlardan mustağni oldu”. Tamam yapıyorsanız yapın, serbest. AllahTeala kümseyi yola gelmeye zorlamaz ki.
“Vallahu ganiyyul hamid: Allah’ın hiç bir şeye ihtiyacı yok”. İnsanların müslüman olmasına ihtiyacı yok. O ihtiyaç insanların kendi ihtiyacıdır. “AllahTeala ne yaparsa doğrusunu yapar”.(TEGABUN 6)
Şimdi bunlar, Allah’ın elçisi geliyor elçi olduğunu belgelerle ıspatlıyor fakat bu insanlar bu Allah’ın sözünü söylüyor demiyorlar. O sözü o elçiye mal ediyorlar,sen böyle diyorsun diyorlar. Hani kedi yavrusunu yemek istediği zaman ne yaparmış? Önce fareye benzetirmiş ondan sonra yermiş. Şimdi bunlar Allah’ın sözü diyemiyorlar sen söylüyorsun diyorlar. Size geçen hafta söylemiştim şimdi yeni bir kavram duyduk; sen diyor birşey söylemek istediğin zaman haşa haşa Allah’a söylettiriyorsun diyorlar. Bir hedef sapması içerisinde şeyyapıyor. Bunlar olacak, bunlardan uzaklaşma imkanı yok. Siz hep görürsünüz konuştuğunuz kişiler tarafından aldığınız tepkilerde. Siz Allah’ın ayeti dersiniz o cevabında sen böyle diyorsun der. Ya ben değil Allah’ın ayeti. Yoo sen! Hani anlatmıştım bu bizim tenkit ettiğimiz cemaatlerden birisi bir prefosörü göndermişti. Belki bir ay olmuştur. Şimdi konuşurken sana bir ayet okuyayım dedim. Yoo okuma okuma dedi ben biliyorum. Neyi biliyorsun dedim. Neyi okuyacağını biliyorum. Neyi okuyacağım dedim. E ben biliyorum biliyorum. Neyi biliyorsun? Peki neyse. Açtım bir ayeti kerime okudum o senin yorumun dedi. Tamam dedim. Gittim diyanetin hazırladığı meali getirdim açtım ondan okuyayım dedim. Oda diyanetin yorumu. Peki o zaman hangi meali istiyorsan ondan omuyayım. Burada var bak en az 40-50 tane meal var yani bunlardan bir tanesini söyle dedim ondan okuyayım. O da onların yorumu dedi. Şimdi Allah’ın sözü diyemiyor. Allah’ın sözü derse Allah’ın sözü karşısında onun hareket tarzı olmaz. Bak hep öyle yapıyorlarmış. Raif Bey bak dikkat et, sen bazen şikayet ediyorsun ya bana. Yani sen değilsin onların karşılarında hep öyleymiş. Bak ne diyorlarmış;
“E beşerun yehtunena; sen mi kaldın bize yol gösterecek olan” diyorlarmış. Yani bir insan mı bize yol gösterecek? Çünkü önce insan sözüne çeviriyorlar onu. Senin yorumun dedi mi artık Allah’ın ayeti olmaktan çıkıyor değil mi? Önce insan sözü ondan sonra reddediyorlar.
“Zeamellezine keferu en len yub’asu: o kafirler zannettiler ki tekrar diriltilmeyecekler”.
“Kul bela ve rabbi: de ki evet, rabbime yemin ederim ki”
“le tub’asunne: elbette tekrar diriltileceksiniz”.
“Summe le tunebbeunne bima amiltum: sonra yaptıklarınız elbette size haber verilecektir”(TEGABUN 7).
Şimdi, diyorlar ki efendim dinin bilimle ne alakası var. Yani bunu hıristiyanlığa karşı söyleyenler için tamam. Çünkü hurafeyi çektiğin zaman hıristiyanlık diye birşey kalmaz, bugünkü hıristiyanlığı kastediyorum. Ama Allah’ın dini her bakımdan ilimdir. Ve kesin bilgiye bağlı şeylerdir. Onlardan bir tanesi de ahiret inancıdır. Efendim sen ahiret inancını nasıl ıspatlarsın? Bu öldükten sonra dirilmektir değil mi? Siz hayatınız boyunca hep görmüyormusunuz tabiatın ölüp de yeniden dirildiğini? Sürekli bunu görmüyormusunuz? Ölü tabiat yeniden dirilmiyor mu? Öyle ise ölü insanlarda yeniden dirilir işte. Toprağa ekilen tohum gibidir insan da. İnsanın bitkiden farkı ne? Tek farkı insan ağızdan beslenir, bitki kökten beslenir. Tek fark o. Ağızdan beslendiği için her tarafa gider. Kökten beslendiği için bir yere gidemez. Yoksa ikiside sulanmış topraktan gelen gıdalarla beslenirler. Ama insan dolaştığı için her taraftan yiyecek alır. O bitki belli bir bölgeden alır yiyeceğini o kadar. İnsanın hayvandan da bir farkı var. Hayvanlar da ağızdan beslenir ama hayvanlar belli iklim şartları dışına çıkamazlar. Belli sınırlar dışında yaşayamazlar. Ama insan öyle değil. Ekvator bölgesinde yaşayan insan gider kutupta belli bir süre sonra oraya adapte olabilir. Bir başka farkı da olayları, çevresini değerlendirip ona göre davranışını ayarlar. Bu tür farkları var. O zaman siz, mesela yok olan bir hayvan türünün bir müddet sonra yeniden başladığını görüyorsunuz. Yok olan tabiatın yağmurların yağmasıyla yeniden hayat bulduğunu görüyorsunuz. O zaman ölen insanlar da toprağa atılmış bir tohum gibidir. Onu yaratan ben bunu tekrar yaratacağım diyor. Burada bir tek şey kalıyor o da ruh. Ruhun varlığını da her insan hissediyor. Aklın varlığını hissettiği gibi. Ondan sonrası kolay.
Evet kafirler zannettiler ki tekrar diriltilmeyecekler. Çünkü bu bir zan deniyor. Herbirisi aslında öyle bir beklenti içerisinde. Çünkü kafirlerin ahiret konusunda kesin kez olmaz deme imkanları yok. Neden zan? Çünkü ahirette C.Hakka verecek hesapları var. Yani Allah’a karşı kendilerini suçlu göreceklerini biliyorlar. Yani suçlarını çok iyi biliyorlar. İnkar ederek kurtulacaklarını zannediyorlar. İnkarla kurtulma olmaz. Onun için Nebe suresinde var “amme yetesaelun aninnebein azim ellezihum fi hi muhtelifun: onlar neyi soruyorlar birbirlerine? O büyük haberi mi? Ki o konuda ihtilafa düşmüşlerdir”(NEBE 1). Çünkü hiç bir insan istemez hayatın ölümle bitmesini,her kesin içinde sonsuz yaşama arzusu vardır. Bu arzu burada tatmin olmuyor. Ahirete inanmayanlar bunu başka bir şekilde tatmin etmeye çalışıyorlar. İşte eserlerimle yaşayayım diyor, reenkarnasyon diyor, bir takım şeyler diyor. O zaman ahiretin olmayacağı konusunda hiç kimse kesin konuşamaz. Ama verecek hesabı olunca kendi yaptıklarını da bildiği için, o zaman şüpheler içerisine girecekler.
Zeamellezine keferu en len yub’asu: kafirler tekrar dirilmeyeceklerini zannettiler”.
“Kul bela ve rabbi le tub’asunne: de ki evet, rabbime yemin ederim ki elbette tekrar diriltileceksiniz”
“Summe le tunebbeunne bima amiltum: sonra yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz bunlar size elbette haber verilecektir”.
“Fezalike alallahi yesir: bu Allah’a kolaydır”(TEGABUN 7).
“Fe amınu billahi ve resulihi: Allah’a inanın”. Kafirlerin herbirisi C.Hakkın varlığını bilir de Allah’a güvenmek inanmak zordur. Peki Allah’a nasıl inanacağız? Allah’ın var olduğunu bilmek çok kolay bu zor bir şey değil. Allah var tamam. Ama Allah’ın bize emir verdiğini kabul etmek zor. Allah olmalı bütün isteklerimizi yerine getirmeli, ama bize asla emir vermemeli. İnsanların büyük çoğunluğunun arzu ettiği Allah inancı budur. Ama peygamber olursa, peygamber Allah’ın emirlerini getiriyor. O zaman bir kimsenin Allah’ın peygamberi olduğununda ıspata ihtiyacı vardır. Bu sebeple peygamberler mucize getirirler. Öyle bir delil getirirler ki onu gören insanlar bu kişinin Allah’ın peygamberi olduğu hususunda en küçük şüpheye düşmezler. Hiçbir şüpheleri olmaz. İşte bizim peygamberimizin peygamberlik delili de kuranı kerimdir. Kuranı kerim meydan okuyor hadi bakalım bu Allah’ın kitabı değilse buna benzer bir sure yapın getirin. Getiremezseniz o zaman bilin ki artık emin olursunuz ki bunu getiren Allah’ın elçisidir. Bu Allah’ın kitabıdır. Artık buna uymanız lazım. O zaman da yakıtı insanlar ve taş olan cehennem için hazırlanın.
“Fe amınu billahi ve resulihi: öyleyse Allah’a ve rasule inanın ve güvenin”. Madem bu Allah’ın kitabıdır buna emin olursunuz, çünkü siz hayatınıza dikkat edin, ben hemen her yerde bunu tatbik etmişimdir. Her defasında da başarılı oldum elhamdulillah. İnsanlara kuranı kerimi yorumsuz bir şekilde anlatırsanız o insanlar bunun Allah’ın kitabı olduğunu çok çabuk kavrıyorlar. Ama bazıları tutuyor kendini anlayışlı muhatabını anlayışsız kabul ederek kendi kafasına göre açıklamalar yapıyor bulandırıyor, karşı taraf da bir şey anlamıyor. Öyle değil. Saf ve duru bir şekilde karşı tarafın anlayacağı dille Allah’ın kitabını dosdoğru anlatırsanız karşı taraf bunun insan eseri olmadığını çok çabuk kavrıyor.
Size anlatmıştım. Eyüp de bizim müftülükteki arşivde doktora yapan Amerikalı bir hanım. Ona biraz da kuranı da tanıtmıştık buradayken. Bir kaç sene sonra gelmişti. Washington’da bir üniversitede öğretim üyesiymiş. Konuştuk, dedi ki; orada kilise islamiyeti tanımak için programlar başlattı. Aylık kurslar düzenledi. Ben de o kurslarda islamı anlatıyorum. Öyle deyince ben güldüm. Yani sen islamı ne biliyorsun ki ne anlatasın diye. Ne anlatıyorsun dedim. Kuranı anlatıyorum, başka hiçbir şey anlatmıyorum dedi. İnanırmısınız dedi üçüncü dersten sonra papazların tamamı müslüman olmaya karar verdi. Niye? Çünkü işte beklenen kitap bu, bu kitap Allah’ın kitabı. En küçük şüphe yok. Bu kitap Allah’ın kitabı kanaatine vardıktan sonra artık istediğini yap. İster kabul et ister etme. Bizim işimiz orada bitiyor. Yani inanmak yada inanmamak kişinin kendi kararıdır. O kunuda kimsenin baskı yapma ihtimali yoktur. Ondan sonra da dedi kıvranmaya başlıyorlar: ya müslüman olusak bugüne kadar papazlık yaptık bundan sonra ne iş yapacağız. Bunu kime anlatırız. Nasıl karşılanırız falan. Dönem sonunda iki üç kişinin dışındakilerin hepsi vazgeçiyorlar dedi. Belki bazıları da gizli gizli müslümanlığını devam ettiriyor.
Onun için Allah’ın kitabı ile insanlara gittiğinizde o insanlar bunun Allah’ın kitabı olduğu konusunda kesin kanaate varırlar. Yeter ki kendi dilleriyle doğru anlatalım. Yani bir de anlatan kişi olması lazım. Efendim ben verdim okusun! Herkes okumayabilir. Bir anlatan kişinin olması lazım. Ondan sonra bu kanaate vardıktan sonra kendi davranış biçimini kendisi belirler. Ama AllahTeala diyor ki;
“Fe amınu billahi ve resulihi: Allah’a ve elçisine inanın”. Muhammed(sav)’e. Artık bundan sonra elçi yok.
“Ve nurillezi enzelna: indirdiğimiz bu nura da”. Herkesin önünü aydınlatır bu kitap, içini aydınlatır, kafasını aydınlatır, önünü aydınlatır.
“Vallahu bima ta’melune habir: AllahTeala yapmakta olduğunuz herşeyden haberdardır”(TEGABUN 8).
“Yevme yecmeukum li yevmil cem’i: Allah toplanma günü için hepinizi toplayacaktır”. İnsanlar aynı günde bir araya getirilecek ve bu topraklar üzerinde. Yani yeryüzünde. Çünkü o zaman dağlar yok olmuş olacak. Onların yerleri düzlük olacak. Denizler doldurulmuş olacak. Yeni bir yapıya bürünecek dünya. Ve bu dünyada hesaplar görülecek cennetlik cennete, cehennemlik de cehenneme gidecek.
“Zalike yevmut tegabun: bu tegabun günüdür”. Şimdi sureye adını veren kelime bu. “Gadin” kelimesi vardır: aldatma. Ticarette vardır, türk ticaret kanununda da vardı, şimdi hala aynı kelime kullanılıyormu bilmiyorum. Kullanılıyor bugün de değilmi aynı kelime. Yani çünkü kanunları zaman zaman sadeleştiriyorlar. Gabniyesir vardır, gabnufahiş vardır. Yani fahiş surette aldatma, az aldatma. Tegabun de insanların birbirini aldatmasıdır. Ve insanlar ahiret konusunda da hani halk arasında bir argo tabir vardır; bile bile lades derler ya. Ahiret konusunda da insanlar öyledir. Kendi kendilerini aldatırlar. Kendileri bir hayal uydurur ve ona inanırlar. Onun peşinden giderler. Aslında onun yalan olduğunu hepsi bilir. Uydurma olduğunu hepsi bilir. Ama kendi hayat biçimlerine o uygun geldiği için öyle yaparlar. Tıpkı her insan doğru sözlü olamanın, iyi olmanın çok güzel olduğunu bilir ama yalancılığın çok kötü olduğunu bilir ama insanlar arasında yalan söylemeyen çok azdır. Yani doğruyu bilmek ile yapmak arasında çok büyük fark vardır.
” İşte bu bir tegabun günüdür”. Yani kimin kimi aldattığının ortaya çıkacağı bir gündür. O gün işte herkes birbirini suçlamaya başlayacak. İşte sen beni aldattın,sen beni bu hale getirdin, sen olmasaydın ben bu duruma gelmezdim. Ya rabbi bunlarabiki kat ceza ver ahirette. İşte şeyttanı suçlamaya çalışacaklar. Şeytan diyecekki niye beni suçluyorsunuz ki siz kendinizi suçlayın ben sadece size şunu yapın dedim siz de yaptınız, yapmasaydınız. Şey gibi işte, hapisaneye gidin bir dolaşın bakın bir tane suçlu bulamazsınız. Herkes bir başkasını suçlar. Beni falan yaktı,beni filan yaktı diye. Ama herkes kendi suçlu olduğunu da bilir. Hani cehennemde de Mülk suresindeki, üç sayfa sonra. Üç sayfa çevirirseniz. Mülk suresinin 7. Ayeti kerimesi. 6’dan başlayalım.
“Ve lillezine keferu bi rabbihim: rabbine karşı nankörlük edenler için vardır”. Yani AllahTeala’yı tanımazlıktan gelenler.
“Azabu cehennem: cehennem azabı” vardır. Sizmisiniz Allah’ı tanımazlıktan gelen, hadi bakalım. Şimdi bunların kafirlikleri nasıl olmuş? Asıl bizi ilgilendiren kısım o.
“Ve bi’sel masir: ne kötü hale gelmedir o”(MÜLK 6). Ne idiler ne oldular. Dünyada ağalardı, beylerdi. Dışarı çıktıkları zaman itibarları yüksekti. Esip savuruyolardı. Şimdi ne hale geldiler.
“İza ulku fiha semiu leha şehikan ve hiye tefur: cehenneme atıldıkları zaman hir homurtu işitirler cehennemde”(MÜLK 7). Cehennem kaynıyor. Kaynama var her tarafta.
“Tekadu temeyyezu minel gayz” hani o bazen bir kapta şey kaynatırsınız. Ağızını da kapattınız mı neredeyse çatlayacak gibi olur. O buhar öyle şey yaparki. Cehennem de öyle. O kaynamadan neredeyse ikiye ayrılacak.
“Kullema ulkiye fiha fevcun: cehennemin içerisine her bir bölük atıldığı zaman”. Bölük bölük atılıyorlar çünkü insanlar bu dünyada suçu da bölük bölük işlerler. Yani kendi aralarında birbirlerine dayandıkları bir suçlular gurubu vardır. Kendilerinin özel doğruları vardır. Ona göre şey yaparlar ve birlikte cehenneme giderler. Kendi liderleriyle beraber.
“Seelehum hazenetuha: cehennem bekçileri onlara sorar”
“E lem ye’tikum nezir: size bir uyarıcı gelmedi mi diye”(MÜLK 8)
“Kalu bela: evet derler”
“Kad caena nezirun: gerçekten bize bir uyarıcı geldi”. Yani başımıza bu olayların geleceğini önceden öğrenmiştik.
“Fe kezzebna: ama biz yalana sarıldık”.
“Ve kulna ma nezzelallahu min şey”. Bakın Allah yoktur falan diye bir kelime yok dikkat edin. Allah birşey indirmemiştir, Allah niye bunu söylesin ki. Bana gelen de Allah indirmemiştir diyemiyor, çünkü kurana inandığını söylüyor. Sen yorum yapıyorsun diyor. Allah bir şey indirmemiştir. Çünkü asıl insanları sıkıntıya sokan o, Allah’ın kitabı.
“İn entum illa fi delalin kebir: siz çok büyük bir sapıklık içerisindesiniz”(MÜLK 9). Allah niye bizden bunu istesin ki, niye bunu emretsin ki. Böyle dedik diyeceklerdir.
“Ve kalu: ve şunu söleyeceklerdir”
“Lev kunna nesmau ev na’kılu: bile bile kendimizi aldattık”. Yanlış yaptığımızı çok iyi biliyorduk. Ah keşke söz dinleseydik. Yada aklımızı çalıştırsaydık. Ve aklımızı çalıştırsaydık değil. Yada aklımızı çalıştırsaydık. O söz sana ulaşmamış olabilir ama aklını çalıştırdın mı yanlışı kavrarsın.
“Ma kunna fi assabis sair: bu cehennemliklerin içinde elbette olmayacak”(MÜLK 10). Ah kafam ah diyecek ama ne işe yarar ki değil mi? İşte aldanmanın hiç bir işe yaramadığı şey. Evet akılları başlarına gelecek ama çok geç. İşte tegabun günü o gün. Birbirlerini nasıl aldattıklarını o gün öğreneceklerdir. Ama çok kötü olacak.
“Fe’terafu bi zenbihim: suçlarını itiraf ettiler”. Zaten suçlu olduklarını biliyorlardı ama dünyada hiç itiraf etmiyorlar. Hep başkalarını suçluyorlardı. Siz böyle yapıyorsunuz, siz böyle yaptığınız için biz müslüman olmuyoruz. Birazcık modern olun canım falan. Yani biraz taviz verin, biraz uyun falan. Ben şimdi son günlerde çok garip bir kaç şey duydum da. Birisi, neyse demiyeyim vazifesini, diyecektim vazgeçtim. Hiç böyle birşey söylememesi gereken bir görevde birisi. Ya demiş bir arkadaşa. Ya o televizyon programında çok katı kardeşim hiç geri adım atmıyor, böyle şey mi olur. Aynı cümleyi bir kaç yerden duydum. Benim için söylemişler. Çok katı hiç geti adım atmıyor. Ya güzel atalm da Allah’a ne cevap vereceğiz. Değil mi? Yani ben istemezmiyim insanların beni alkışlamasını? Net peki. Hayır ben öyle duydum da. Şimdi
“Fe’terafu bi zembihim: herkes suçunu biliyor”. Zaten “Vettu lev tud..ledhşnun: bunlar ister ki sen ona yağcılık yapasın, o da sana yağcılık yapsın”. Körler sağırlar birbirini ağırlar, oh ne güzel.
“La tetafu bi zembihim: suçlarını itiraf ettiler”. Zaten suçlu olduklarını biliyorlardı orada itiraf ettiler.
“Fe suhkan li ashabis sair: o çılgın ateşin ashabı, oranın halkı defolsun gitsin”(MÜLK 11). Bunu söyleyen AllahTeala. İşte demek ki aldanma o zaman tümüyle ortaya çıkacaktır. Öyleyse hiç kendimizi kandırmayalım. Herkes ne mal olduğunu gayet iyi bilir. Bir çokları derki; efendim ben namaz kılıcam ah keşke, ah işte vakit bulamıyorum. Niye eğlenceye vakit buluyorsun? O başka. Peki hangisi? E canım ona da sıra gelir. Ne demek? Her şeyin bir zamanı var. Allah zamansız emir mi verdi? Herkes kendini çok iyi bilir. Efendim şu fakire, şu muhtaca biraz yardım yaparmısın? Ya bizim dünya kadar ihtiyacımız var. Bitmez ki. Sen karnını doyuruyorsun, bir daha doyuruyorsun. Üstüne bilmem şunu yiyeceğim. Fazla oldu birde şunu yapayım da eritsin. Ya biraz da yürüyelim. Halbuki yarısını da aç kalanlara verseydin hiç bunlara ihtiyaç kalmayacaktı. Herkes kendini gayet iyi bilir. Onun için kendi kendimizi aldatmayalım ve doğru davranalım. Aklımızı kullanalım. Herşeyi çok iyi bilmeyebiliriz, bilgi eksiğimiz olabilir. Ama aklı kullanırsak şimdi yanılsak bile biraz sonra hatamızı C.Hakk bize bir şekilde bize gösterir. Ve Allah’ın kitabını mutlaka okuyalım. Şimdi insanların kuranı kerime yöneldiği bir zamanda ne kadar çok kuranı kerimi okur öğrenirsek o kadar büyük olur ve bu devirde çok ciddi bir sıçrama eşiğinde bulunuyoruz. Herkes elinden geldiği kadar kuranı kerimi anlamıyla özümsemeye çalışsın ve yaşasın. Yaşamazsak onun da pek bir faydası olmaz.
Bismillahirrahmanirrahim
Şimdi dersimizin ikinci bölümüne geçtik. Bu bölüm soru cevap şeklinde biliyorsunuz. Öncelikle yazılı olarak gelen sorulara cevap vermeye çalışıyoruz. Sizler de eğer sorularınızı birşeylere yazarsanız daha iyi olur, çünkü henüz mikrofonla sorularınızı alacak kadar bir teknik gelişme içerisine giremedik. İnşallah yakında o da olur. İnternetten gelen bir soru da; çok borç altındayım bankadan faizli kredi alabilirmiyim diye soruyor bir dinleyicimiz.
Faiz kuranı kerimin en ağır yasaklarındandır. Faizli borç aldığınız zaman daha da ağır sıkıntılara girersiniz. Burada daha önce de anlattığım bir olayı tekrar anlatayım. Aradan epey zaman geçti. Avrupa’ya büyük ölçüde ihracat yapan bir tekstilci dostum var. Yapardı diyeceğim şimdi. Bilhassa Fransa’ya büyük miktarlarda ihracat yapıyordu. Bir gün telefon etti dedi ki; hocam Fransa’dan bir buçuk milyon dolar param gelecek fakat şuanda cebimde para yok, gümrükteki işleri yapabilmek için 20 milyar liraya ihtiyaç var,20 milyar gibi küçük bir paraya ihtiyaç var. Bunu bankadan faizli olarak alabilirmiyim? Bunu mutlaka yapmam lazım. Ben dedim AllahTeala haram kılmış kardeşim. Zaten durup dururken kimse faizli kredi almaz. Alır mı? Durup dururken kim faizli kredi alır? Tabi ki ihtiyacı olduğu zaman alacaktır. Bunu Allah Teala haram kılmıştır kardeşim dedim. Dinlememiş almış. Sonra, birkaç sene sonra bir sene mi iki sene mi, ne kadar zaman geçti bilemiyorum bana telefon etti. Hocam dedi çok zor durumdayım küçücük bir zekata ihtiyacım var. Nedir? Otuzbin dolar kadar. Bilmiyor gibi çok küçük paraları bulmakta ne zorluklar çekiyoruz. Ama zamanında bizim Süleymaniye Vakfına otuz dolar vermemişti. Hatta üç dolar da vermemişti. Otuz sent de vermemişti. Ama defalarca gitmiş gelmiş ve oradan çokca istifade etmişti. Bir kısım zenginlere de duyrurum buradan. Evet, çünkü bana fetva soran zenginlerin 100 de birinin zekatlarının 100’de birini bizim vakfa verseler vakıf Türkiye’nin en zengin vakfı olur. Ve insanı bayağı da üzüyor bu iş. İstemiyoruz ama onlarda bize yardım etmeyi büyük günahlardan sayıyorlar. Evet yani bu şaka falan değil büyük günahlardan sayıyorlar. Neyse o defteri kapattık. Yani bizim vakıftan 30 bin dolar kadar küçük bir zekata yardımcı olmamızı isteyen bu kişi 30 sent bile vermemişti. Neyse o işin başka tarafı.
Şimdi hocam dedi işte dedi , o bir kere sana demiştim alma demiştin ya. O aldığım kredi büyüdü zamanında ödeyemedim. Kırk senedir mercedes ile dolaşan adam çıkardı akpili gösterdi, bununla işte eve gidip geliyorum. Ondan sonra iş yerlerimi sattım. Makinaları sattım, arabalarımı sattım. Herşeyi sattım ama faizin faizine yetişemiyorum. E şimdi dedim, senin bir köşkün vardı? Evet var gene orada duruyorum. Onu sat. E birbuçuk milyon dolarlık köşke 700 bin dolara razı oldum vermediler. Kaç verdiler? 400 bin dolar. Sat dedim 400bin dolara. Sat kurtul. Ve sattı kurtuldu. Şimdi yavaş yavaş kendisini doğrultmaya çalışıyor. Onun için faiz bir kanserli sivilceye benzer. Çok küçük gibi gözükür ama vücudu götürür. Çon dikkatli olmak lazım.
Şimdi bu fasıldan öbür fasıla geçiyoruz.
Trabzon’dan Cevat Demirtaş’ın sorduğu sorular. Şimdi şöyle girmiş:
Sayın hocam İskele Sancak programında hurafe ile ilgili açık oturumdaki duruşunuzdan dolayı sizi tebrik ediyorum.
İyi böyle düşünceleri de varmış, sağolsun. Bazıları hiç taviz vermiyorsun diye tenkit ediyor.
Program boyunca Hac suresi 11’den 15’e kadar olan ayetleri anlamaya çalışılsaydı toplumun aydınlanmasına ve hurafenin anlaşılmasına, açıklığa kavuştırulmasına vesile olacaktı. Ama arkadaşlar ayetlerin üzerinde durulumasından pek memnun olmadılar.
Hakikaten Hac suresi 11’den 15’e kadar olan ayetler hurafeler konusunda son derece önemlidir. Fakat yani tarih boyunca öyle şeyler yapılmış ki müslümanların bu günü asırlarca süren mücadeleyle hazırlanmış adeta. Hac suresinin 15. Ayetinin anlaşılmaması için gereken herşey yapılmış. Önce lutfen, şimdi ben o gün orada Hac suresinin mealini verdim de bilen arkadaşlar dediler ki; oradakiler Hac suresinin 15. Ayetinin mealini bilselerdi sana ne cevap vereceklerdi acaba falan diye. Şimdi siz lütfen elinizdeki meallerden bir açarmısınız.
334 bende. 334. Sayfa, 22. Sure. Bakın ben şimdi buradan onuyacağım sizde kendinizdeki meallere bakın.
“Her kim ona Allah dünyada ve Ahirette asla yardım etmez zannediyorsa hemen göğe ip uzatsın”.
Göğe ip uzatabilirmisiniz? Göğe kim ip uzatabilir? Helikopter de, helikoptere uzatırsın göğe uzatamazsın ipi.
“Hemen göğe bir ip uzatsın sonra nefesini kessin. Baksın ki hilesi öfkesini giderecek mi?”.
Göğe ip uzatmanın hile ile ne alakası var. Zaten olmaz ki, kimse uzatabilir mi göğe ip? Nefesi kesecekmişsin. Ne olacak nefesi kesip? Şimdi bu 15. Ayet.
Şimdi muhterem arkadaşlar, dostlar. Hurafeleri asıl anlatan bu ayetler o hale getirilmiş ki hiç bir şey anlamazsınız. Hangi meale bakarsanız bakı. Arapça türkçe hangi tefsire bakarsanız bakın. Hiç bir şey anlamazsınız. Ve işin daha da berbadı şu; arkasından gelen ayet;
“Ve kezalike enzelnahu ayatin beyyinat: onu açık ayetler şeklinde indirdik”(HAC 16).
Şimdi bir kafir getiripte bu meali size gösterse, sizin açık ayetiniz bu mu? Milleti kandırıyorsunuz dese ne cevap vereceksiniz? Ne cevap verilecek? Şimdi buna şöyle anlam verirler gelenekte; kim Allah kendisine bu dünyada ve ahirette asla yardım etmez kanaatindeyse.(Salondan müdahale edildi hoca ona cevap veriyor) İki tane manası var öbürünüde söyleyeceğim biraz sabırlı ol. İki tane mana veriyorlar ikisininde ayetle alakası yok.
“Kim bu dünyada ve ahirette Allah kendisine asla yardım etmez kannatindeyse tavana bir ip atsın, halkasını boğazına geçirsin, ayaklarını yerden kessin intihar etsin”.
İntihar etti, ondan sonra ne yapsın?
“Bir de dönsün baksın ki hilesi kinini giderecek mi”.
Eğer elinizde başka mealler varsa bunu görürsünüz. Bu vardır. Sizin elinizdeki öyle yazıyor değil mi? Kimin meali o? Hasan Basri Çantay’ın meali. Bir başkası da şöyle yapar; Hac suresinin ilk ayetinden buraya kadar Peygamberimizden hiç söz eden bir ifade olmadığı halde şöyle meal verirler;
“Kim Allah’ın peygambere bu dünyada ve ahirette yardım etmeyeceği kanaatine varmışsa” ki bu hangi kafir manasına söylerler: mesela Ebu Cehil.
“Allah Muhammed’e (sav) dünyada ve ahirette asla yardım etmeyecek diye kanaate varmışsa” ne yapsın? Bu defa o tavana bir ip atıp intihar etsinmiş. “Ondan sonra dönsün baksın ki hilesi kinini giderebilecek mi?”. Ebu Cehil böyle bir kanaate varsa Allah dünyada ve Ahirette Muhammed’e asla yardım etmeyecek, Ebu Cehil kin mi duyar yoksa ziyafet mi verir millete.
Ya Allah’ın kelamını niye böyle anlamsız şekilde şey yapıp da, çünkü hurafelerle şirkle asıl ilgili olan ayet bunlar ve maalesef, sadece bu değil siz biliyorsunuz hemen her derste bu tür şeylere dikkatlerinizi çekiyoruz. Her derste çekiyoruz. O kadar çok ki şurada bizim aşağı yukarı 20 kadar arkadaşla,bu tür araştırmalar yapıyoruz. Allah lutfeder de 200-300 kişi olursa belki biraz ayıklama yapabiliriz. Çok fazla, asırlarca yerleşmiş yanlışlar var.
Peki ayetin manası ne? Yukarıdan aşağıya 11’den başlayarak hızla devam edelim.
“Ve minennasi men ya’budullahe ala harf: insanlardan kimi Allah’a kıyıda ibadet eder”‘
“Fe in ashabehu hayrunıtmeenne bihi: eğer işleri iyi giderse(kar elde ederse, para,kazanırsa) son derece mutlu olur”. Allah beni çok seviyor der.
“Ve in asabethu fitnetun: Çünkü Allah insanları sıkıntıyada sokar”. Başına bir sıkıntı geldi mi, kıyıda ibadet ediyor ya
“İn kalabe ala vechihi: hemen gerisin geri döner”. Bu defa Allah’ı şikayete çıkar yada Allah üzerine baskı kurdurmaya çalışır haşa. Şimdi bakın nasıl olacak göreceğiz.
“Hasıred dünya vel ahireh: dünya da gitti ahireti de”
“Zalike huvel husranul mubin: asıl zarar işte o dur”(HAC 11). Ne yapar işleri kötüye gittiği zaman? Hemen
“Yed’u min dunillahi ma la yedurruhu ve ma la yenfauh: Allah ile kendi arasında olduğuna hayal ettiği kendisine fayda da sağlamayacak zarar vermeyecek birini yardıma çağırır”. Mesela ne yapar? İstanbul’da Eyüp Sultan’a gider. Ölmüş bir insan. Sana ne faydası dokunur ne zararı dokunur.
-Efendim bu Allah dostu!
E tamam sende çalış sen de dost ol. Allah’ın dostuysa sana ne?
– E Allah Onu seviyor!
Çalış seni de sevsin… Ölüden yardım istenir mi? Ondan sonra
“Zalike huved dalalul baid: bu çok derin bir sapıklıktır”(HAC 12). Akıllı bir insan gidecek ölmüş birisinden yardım isteyecek. Ya ne kadar saçma bir şey. Yaşayandan gidip istiyorsun bir şey veremiyor ölen ne verecek. Ondan sonra ondan işi görülmeyince hemen bu defa başka birisine bir Allah dostu bulalım da der.
Bu defa bir başkası”.”Le men”, önceki “ma” idi. “Ma” cansız. Bu da “men: kişi”. Canlı biri.
“Yed’u le men darruhu akrabu min nef’ıh: bir kişiyi yardıma çağırır ki zararı kesin ama faydası var mı henüz belli değil”. Çünkü o der ki; “gel önce elimi öp. Benden bir el al. Şöyle bir gir cemaate”. Çünkü kendi bir şey yapacakmış gibi hava verir orada.
“Le bi’sel mevla: ne kötü dost bu”. “Mevla”. Mevlana derler, hani efendimiz derler. Ne kötü dost.
“Ve le bi’sel aşir: bu topluluk ne kötü bir topluluktur”(HAC 13). Çünkü kendi cemaatine katar. Sanki oraya girdi mi Allah ona yardım edecekmiş gibi haşa.
“İnnallahe yudhılullezine amenu ve amilus salihat: Allah inanan ve iyi iş yapanları sokar”
“Cennatin tecri min tahtihel enhar: içinden ırmaklar akan cennetlere sokar”.
“İnnallahe yef’alu ma yurid: Allah istediğini yapar”(HAC 14). Yani ne isteyeceksen Allah’tan isteyeceksin ondan sonra geliyor.
Şimdi az önceki verilen manaya bakın bir de şu manaya bakın;
Hac Suresi 15. ayet: “Men kane yezunnu: kim bir kanaate varmışsa”. Şimdi bu insan ibadet ediyordu işleri bozuldu. Oraya baş vurdu, buraya baş vurdu işleri bir türlü düzelmiyor. İşte az önce soru soran kişi gibi. Yanlız Allah’tan isteyecek. Öyle Allah’ın haram kıldığı yollara asla baş vurmayacak.
-Çok sıkıştım!
Zaten sıkıştığın zaman yaparsın. Hayır, yanlız Allah’tan.
Şimdi, yaşanmış bir örnek vereyim de size. Örnek sahibi burada yok inşallah şımarmaz, tanıdık birisi. Bundan aşağı yukarı bir, bir buçuk ay kadar onu da otuzbin dolar kadar paraya ihtiyacı var. O da bana telefon açtı. Saat 12. Bana telefon açtı. Saat bir buçukta da mutlaka ödenmesi gerekiyor, oradan müşteriye gitmesi gerekiyor. Saat yarıma doğru falan iki tane bankadan telefon geliyor. Senin sadece bir imzana otuzbin dolar 16 aylık verelim diye. Borcuda otuzbin dolar, onların teklif ettikleti de. O da diyor ki asla hayır. Etraftakiler şaşırıyor. Ne demek ya çok büyük bir imkan. Hayır Allah’ın haramını ben alamam diyor. Şimdi diyor ki ondan sonra bir kaç dakika içerisinde bu otuzbin dolar toparlandı ödedik faize girmeden. Allah seni imtihan eder son noktaya kadar. C.Hakkın yardımı son anda gelir. O kadar. Tabi ki zor duruma girmezsen bu imtihandan nasıl geçeceksin ki?
– Ne yapayım, Eyüp Sultana da gittim gene olmadı, falan efendiye gittim gene olmadı canım artık Allah bizim yüzümüze bakmıyor belli, tamam mümkün değil. Allah ahirette de yüzümüze bakmaz.
Tam bir bunalıma girmiş insan. İşte Allah teala diyor ki;
“Men kane yezunnun: kim bir kanaate varmışsa”
“En len yensurehullahu fid dünya vel ahireti: Allah dünyada da ahirette de ona asla yardım etmez” kanaatine varmışsa, artık bunalmış adam. Tamam artık herşey bitti.
“Fel yemdud bi sebebin iles semai: bir sebebe dayansın”. Ki o sebep Allah diyor ki;
“…amenustainu bis sabri ves salah: sabırlı olun ve namaz kılarak Allah’tan yardım isteyin”(BAKARA 153). O sebebin ne olduğunu Allah bildiriyor. Ne yapsın ellerini? Göğe açsın, Allah’tan istesin. Orada ip diye bir kelime yok. O kelimelere de mecazi manalar vererek ip yapıyorlar. Ellerini semaya açsın, Allah’tan istesin. Ama sebebe dayanarak; namaz kılsın, sabırlı olsun, ellerini Allah’a açsın.
“Sümmel yakta: ve derhal ilişkileri kessin”. Öyle şuna buna gitmeyi bıraksın. Buradaki “sümme” sonra manasında değildir. Sümme bazen derhal manasına da gelir.
“Sümme kane minellezine amenu ve tevasav bis sabri ve tevasav bil merhame”(BELED 17) ayetinin başında olduğu gibi.
“Derhal ilişkiyi kessin”. “Fen yenzur: o zaman baksın bakalım”,”hel yuzhibennekeyduhu” “keyd” çare manasına; “baş vurduğu bu çare gerçekten giderip gidermediğini görsün”
“Ma yagiz: kendisini sıkıntıya sokan şeyi”(HAC 15). Bıraksın şunu bunu sabırlı olsun, yanlız Allah’a elini açsın o zaman görecek. Bu soruyu soran kardeşimiz de aynı şekilde, bizi dinliyor O da aynı şekilde yapsın. O zaman baksın ki gidiyor mu gitmiyor mu? Şimdi burada anlaşılmayan bir taraf var mı? İntihar mintihar ne? Allah insana,intihar mı tavsiye eder haşa? Maalesef.
O zaman şu ayet son derece uygun düşer: “Ve kezalike enzelnahu ayatin beyyinat: işte böylece onu açık ayetler şeklinde indirdik”(HAC 16). Açık mı? Bak herşeyi anlatıyor. İşte hurafeler hep böyle zamanlarda ortaya çıkar. İnsan sıkıntıya düşünceye kadar sağa sola baş vurmaz ki. Sıkıntıya düştü mü oraya buraya, haşa sanki Allah’ı şikayete haşa, yada Allah’ın üzerine baskı kurdurmaya çalışıyor. Allah tabiki seni imtihan edecektir. Yanlız Allah’a güven, elini ona aç, sabırlı ol burası dünya. İstediğin herşey hemen olsa bura cennet olur. Sabırlı ol, namaz kıl ve namazda Allah’tan yardım iste. Bak bakalım problem halledilecek mi halledilmeyecek mi? Önce bir kere içine rahatlık gelir. Sonra da yavaş yavaş işlerin halledildiğini görürsün. Şimdi bu böyle. Ondan sonra Cevat Hoca’nın diğer sorularına geçiyoruz.
Vakit de doldu gibi gözüküyor ama dur bakalım, hızlı yapacağız. Cevat Hoca zaten hep burada hep dinliyor devamlı. Yok canım Trabzon’da. O Trabzon’da yapacağını yapıyor sağolsun. Buraya gelmemesi daha iyi. Oralarda boş durmuyor çünkü.
Şimdi, Sayın Hocam diye yazmış. İnsanlar ya mümin ya kafir olarak ölür. Müminun suresi 99-100. ayetlerini siz açıklarken günahkar müminlerin geriye dönmek istediklerini söylediniz.
Burada Cevat Hoca yanlış anlamış. Biz öyle demedik. Yani ayet de öyle değil. Müminun suresindeki o ayetler tamamen kafirlerle ilgilidir. Müminlerle ilgili olan Munafikun suresinin son ayetleridir.
Halbuki bu ayetler Araf 37, Enfal 50, Enam 93, Nahl 28 numaralı ayetlerle beraber okuduğumuzda geriye dönmek isteyenlerin kafirler veya müşrikler olduğunu anlıyoruz. Neyse bunu Cevat Hoca yanlış anlamış. Yani bizim öyle birşey söylememiz mümkün değil. Dolayısıyla o ayetlere gerek yok.
“İman edenlerin melekler canlarını almaya geldikleri zaman aralarındaki geçen konuşmayı Nahl 32, Fussilet 39, Yasin 26 numaralı ayetlerde görüyoruz”. Tamam. “Bir de insanların kabirde sual edildiği veya kabir azabına uğradığı ifade ediliyor. Ahiret ve berzah alemi ile ilgili bildiğimiz gibi Ancak Allah bilir. Bir de bu hayatı yaşayanlar bilir. Dünyada bu ölümlü hayatı yaşayıp tekrar dirilenler veya uyananlar veya bir yarım gün kaldıklarını ifade ediyorlar Bakara 259, Kehf 19 numaralı ayetlerde. Doğru. Mahşer gününde dirilenler ise, burada ayet numaralarını vermiş, aynı şeyi söylüyorlar”. O da doğru “C.Hakk bize bu hayatı yaşayan insanların lisanı ile bir saat ,yarım gün veya bir gün veya bir gece kaldıklarını Naziat suresi 46 numaralı ayette bir gece veya bir kuşluk vakti kadar kaldıklarını söylüyorlar. Yasin suresinde yattığımız yerden bizi kim kaldırdı O Rahmanın vadettiği gündür peygamberler doğru söylemişlerdir diyerek hayatta iken peygamberlerin söylediklerini hatırlayan ve uykudan uyandığını bilen, kabir sualinden kabir azabından hiç bahsetmemeleri böyle bir şey olmadığını ifade etmez mi? Bu ayeti açıklarsanız memnun olacağım” demiş. Hızlı okudum çünkü yavaş yavaş açıklama yapmak için.
Şimdi, falan ayeti filan ayeti açın dediğimiz zaman iyi anlaşılmıyor. O zaman en iyisi böyle konuşayım. Ama gene bir iki tane ayet okuyacağız tabi.(Salondan bir şey söylendi anlaşılmıyor 1:20:42 ile 1:20:51arası). Bu cemaate de cevap veriyoruz bak, başkalarına da veriyoruz. O itiraz reddedilmiştir. Buradaki cemaate de cevap veriyorum. Şimdi Cevat Hoca gibi bunlar da soru sordular mı cevap veriyoruz.
Şimdi, Peygamber(sav)’in hadislerinde kabir azabı var biliyorsunuz. Eğer bir hadisi şerif Peygamberimizin ağızından çıkmışsa mutlaka o hadisle ilgili bir ayet kuranı kerimde vardır o kesin. Yani Peygamberimiz kuranda olanı zaten bize açıklar. Biz onu bulamamış olabiliriz, o ayeti kerimeyi bulamayabiliriz ama dikkatle takip ettiğiniz zaman bir gün bulursunuz. Tabi bunu bulacak olanlar da bu işin uzmanlarıdır, herkes bulamayabilir.
Kafirlerle ilgili olarak Muminun suresinin 99. Ayetinde AllahTeala şöyle diyor;
“Hatta iza cae ahedehumul mevtu kale rabbirciun: onlardan birisine ölüm gelip çattığı zaman der ki ya rabbi beni geri çeviriniz”(MUMİNUN 99). Çevir demiyor, çeviriniz. Birden bire çok saygılı hale geliyor.
“Lealli a’melu salihan fima teraktu: belki terk ettiğim yerde (dünyada) güzel bir iş yaparım” diyor. Niye bunu söylüyor kafir? Demek ki işlerin hoş olmadığını anlamış. Bunu söyleyen onun ruhu. Vücut ölmüş. Nereden anlıyoruz? Ayetten. Çünkü ölüm geldiği zaman böyle diyecektir diyor. Ölen ruhlar nereye gidiyordu? Allah tarafından alınıyor ve geriye tekrar gönderilmiyordu değil mi?
“Ve min veraihim berzahun ila yevmi yub’asun: bunların arkalarında bir engel vardır”(MUMİNUN 100).
Tekrar dünyaya dönemezler. Ne zamana kadar? ”
Yeniden dirilecekleri güne kadar”. Demek vücut henüz ölmüş yeniden dirilmemiş. Bizim kabir azabı dediğimiz kesit de bu arada olmuyormu zaten. Ölüm ve yeniden diriliş arası. Öyle değil mi? İşte bak Allah ayetinde öyle diyor? Beni geri çeviriniz de güzel şeyler yapayım diyor. Peki müminler geri çeviriniz diyor mu acaba? Onlardan da diyen var. Ama hepsi değil. Bak şimdi onu da Münafikun suresi hemen aynı sayfanın sağına bakacağız. Yani kuranı kerimi bugün okuduğumuz yerde. Şimdi AllahTeala bakın 9. ayette müminlere hitab ediyor. Öbürü kafirlerdi bu müminler.
“Ya eyyuhellezine amenu: müminler”.
“La tulhikum emvalikum vela evladukum an zikrillah: mallarınız ve evladınız sizi Allah’ın zikrinden, kurandan engellemesin”. Allah’ı anmaktan engellemesin yada ibadetten engellemesin.
“Ve men yef’al zalike fe ulaike humul hasirun: bunu kim yaparsa zarar eder”(MÜNAFİKUN 9). Onlar kaybederler. Zarara uğrarlar.
“Ve enfiku mimma razaknakum: size rızık olarak verdiğimden de harcayın”.
“Min kabli en ye’tiye ahadekumul mevtu: sizden birine ölüm gelip çatmadan önce”
“Fe yekule rabbi: şöyle demek zorunda kalmasın,ya rabbi”. Bu mumin ama Allah’a karşı vazifelerinde kusur yapmış. Ne diyecek?
“Rabbi”. Öbürü de rabbi diyor.
“Lev la ahharteni ila ecelin karib: bana birazcık müsade etsen ya rabbi” diyor. Öbürü tam müsade istiyor, kafir değil mi? Rabbirciun diyor; yarabbi beni geri çevir diyor. Terkettiğim dünyada belki güzel bir şey yaparım diyor. Ama bu mümin öyle demiyor. Ya rabbi bana biraz azcık müsade versen şöyle bir gidip gelsem, kısa.
“Lev la ahharteni ila ecelin karib: kısa bir süre bana müsade etsen de “Fe assaddaka: zaten üç beş kuruşum var onu da sadaka versem”. Artık o senin değil ki. Artık o mirasçıların. Sana hiç bir şey vermezler. Zaten gidemezsin.
“Fe assaddeka: sadaka versem”
“Ve akun mines salihin: ve iyilerden olsam”(MÜNAFİKUN 10). Bu da müminin sözü. E peki bakın, şeyin sözüne rastlamadık yani vazifelerini yapmış olan. Onlar son derece rahat, dünyanın sıkıntısından kurtulmuş daha niye geri gelsin ki. Bu nerede oluyor? Bu da kabir dediğimiz alemde oluyor. E şimdi Peygamber efendimizin hadisleri de bu alem ile ilgili bize bilgiler veriyor. Şimdi bunlar orada bir rahatsızlık duymasalar ya rabbi geri gideyim de iyilerden olayım dermi? Der mi? Yada öbürü geri gideyim de terkettiğim dünyada iyi bir insan haline geleyim der mi? Demek ki gördükleri bir takım sıkıntılar var.
Şimdi, ölüm uyku gibi, bunu kuran bir çok ayette söylüyor. Cevat Hoca’nın da işaret ettiği, uyku gibi. Uyku sırasında insanlar çok kötü rüyalar da görürler değil mi? Uyandığınız zaman ya çok şükür rüya imiş dersiniz. Bir de şu vardır; sabaha doğru da ızdırap çeken hastalar bile rahatlar. Allah’a şükür sabaha doğru biraz rahatladım. Hatta sıkıntıda olursunuz akşamdan yatarsınız, gece hiç uyku tutmaz ama sabaha doğru biraz uyumuşum dersiniz değil mi? Madem AllahTeala bunu uykuya benzetiyor o zaman. Ondan sonra da birisi kaldırdığı zaman, ya kardeşim zate uyuyamamıştım bir de beni uyandırdın denir değil mi? Şimdi AllahTeala ahirette yeniden kalkışla ilgili diyor ki; bunu anlatmamın sebebi şu Allah ölümü uykuya benzetiyor, öyleyse ancak öyle anlayabiliriz başka anlayamayız ki değil mi Sait Bey başka nasıl anlarız? Şimdi diyor ki
“Fe nufiha fis sur: sura üflendi”. Yani kalk borusu çalındı ahirette.
“Fe iza hum minel ecdasi ila rabbihim yensilun: bakarsın ki kabirlerinden kalkmış Allah’ın dediği yöne doğru hızla gidiyorlar”(YASİN 51). E şimdi zaten zor bir gece geçirmiş, sabaha doğru biraz rahat etmişler bu defa kaldırılmış.
“Men baasena min merkadina: bizi uykumuzdan kim kaldırdı diyeceklerdir”.
“Haza ma vaader rahman ve sadakal murselun: bu rahmanın söz verdiği gün ve peygamberlerin haklı olduğu gündür diye cevap verecekler”(YASİN 52). E şimdi ebedi ahiretle dünyayı kıyaslarsanız tabiki çok kısa olur yani. Çok kısa bir zaman olur. Şimdi bütün bunları birleştirdiğimiz zaman Peygamber(sav)’in kabir azabı ile ilgili hadislerinin yeri ortaya çıkıyor. O hadisler içerisinde uydurmalar olabilir elbette, o işin bir başka faslı.
SORU: Üzüntü ve sıkıntıların giderilmesi veya bir mahsulün hasıl olması için Peygamber efendimize 4444 defa salatu tefriciye okunur.
CEVAP: Bu uydurma birşeydir. Salatı tefriciyenin kendide uydurmadır 4444’ü de uydurmadır.
Efendim bunun ile rabbin duaları da kabul edeceği ve biznillah niyet edilen şeyin olacağına inanılıyor.
Uydurma şey ,artık yalanın sınırı yok istediğini söyleyebilirsin.
Bunu açıklarken de anahtar kilit ilişkisini örnek göstererek bazı sayıların ve zikirlerin Allah’ın gizli hazinelerini açtığı dile getiriliyor.
Bunlar hepsi saçma sapan şeyler.
Bana çok salavat getiriniz melalindeki hadisi şeriften de başka bir hadis bulamadım.
Bunu soran iyi bakmış. Bu uydurma. Tamamen uydurma. Zaten manasını okursanız öyle salavat da olmaz. Bazı doğru cümleleri var ama şimdi vakit daraldığı için şey yapmıyacağım. Yani bu 4444 defa milleti meşgul etmeye gerek yok. Bir de bazıları da birbirlerine ısmarlıyor. Bak ha gönlüm kalır ha oku. Kalsın ne yapayım?
SORU: Akıl ile nakil çakışır mı? Çakışırsa neyi esas almalıyız?
CEVAP: Akıl ile çakışmaz. Böyle bir şey olamaz. Yani akılla nakil dediğimiz kuran ve sünnettir.
Çatışırsa ne olur? Az önce bir ayetin mealini okuduk. Demek ki bir hata var, yanlışlık var. Ya aklında bir yanlışlık vardır ya orada bir yanlışlık vardır. Uğraşacaksın düzelteceksin, o kadar. Çatışma olmaz, mümkün değil.
SORU: Okullarda öğretilen tarihi çağlar; ilk çağ, yontma taş devri, cilalı taş devri. Kuranı kerimdeki çağlar; ilk çağ Hz.Adem, orta çağ Musa(as), son çağ Hz.Muhammed(sav).
CEVAP: Valla ben tarihçilikten fazla anlamam da okulda okurken en düşük notu ondan alırdım zaten. Ama şimdi tarihin çok önemli olduğınu anladım keşke o zaman anlasaydım. O ayrı bir konu.
Şimdi bu çağlar, tabi bilirsiniz tarihçilerin elinde malzeme çok az. Daha yeni Bodrum’da bir müzeye yazılan bir yazı ile ilgili çıkan tartışmaları biliyoruz. Birisi 500 yıllık yazı dedi sonra 13 yıllık çıktı. Şimdi tutar bir yerde bir şekil üzerine bakarsınız koskoca kitaplar yazmış. Orada küçücük bir şekil vardır diğeri hayaldir. Ona bir tane taştan yontma birşey görür, bugün de tarihçilerin falan devir diye anlattıklarını bugün gidin dolaşın dünyayı bir çok yerde bulursunuz. Yorumları doğru mu değil mi onu Allah bilir, ben o işi anlamam. Ama şunu çok iyi biliyorum,ondan anlarım işte onu söyleyeyim. Adem(as) ilk insandır. Öyle ilk insan kaba saba bir insan değil. Öyle hiçbir şeyden haberi olmayan insan değil. İlk insan öğretmeni Allah olan insandır. Çok iyi eğitilmiştir. Her toplum Allah’ın peygamberi ile eğitilmiştir. Nuh(as)’ın gemisi ,ilk insanlardan, öyle bir gemi ki dağlar gibi dalgalar arasında gidiyor, insanları ve her canlıdan bir çifti barındırıyor. Bunların yiyecekleri, bakımı şu su bu su. Bu akıl almaz büyüklükte bir gemi. Öyle gemi yapabilmek çok ileri teknolojiyi gerektirmiyor mu? Tabi Adem(as)’ın çocuğu yapar çünkü Adem(as)’a Allah bütün eşyanın bilgisini öğretmiş.
“Ve alleme Ademel esmae kulleha: Allah Adem’e tüm isimleri öğretti”(BAKARA 31).
Kuranı kerim esaslı hareket ederseniz ilk insan hiç öyle şey değil. En kültürlü, öğretmeni Allah olan insandır. Yapılacak şey nedir? Tarihi de müslümanlar ele alıp yeniden oluşturmalıdır. Benim dediğimi demiş bu soruyu soran zaten.
SORU: Kıyamet esnasında ölenler hemen dirileceği konusunda Hz.Adem(as) döneminden o güne kadar ölenler torpilli sayılırlar mı? Allah’ın adalet sıfatında durumu nedir?
CEVAP: Hiç bir şey olmaz. Çünkü ölen insan geçen zamanın farkında değildir ki. Yani şimdi siz akşam yatıp sabah kalkarsınız. Ben köydeyken çocuklukta bir kaç arkadaş toplaştık,kendi aramızda böyle bir oyun oynadık. Bir de bir oğlak kestik etini pişirdik yedik sabaha kadar. Sabahleyin gelmişim evde uyumuşum annem de beni uyandırmamış. Uyandım, kalktım. Şimdi akşam güneş batıyormuş ben doğuyor zannettim. Şimdi indim evden biraz aşağıya doğru baktım ki davar geliyor. Etrafa sordum. Ne oldu dedim, acaba bir yanlışlık mı var. Niye bu saatte geliyor. Herkes şaşırdı. Meğer normal saatmiş. Ben sabah zannediyorum halbuki akşammış. Şimdi uyuyan insan zamanın farkına varamaz. Dolayısıyla ister Adem(as) zamanında ölsün, ister en son ölsün zaman bakımından ikisi birbirine eşittir, hiç bir şey olmaz. Kabir azabında da AllahTeala herhalde birine verdiği cezayı diğerine fazla yapmaz. Zaten ondan sonraki süre var. Yani O AllahTeala adil olduğuna göre problem yok.
Şimdi burada sormuş bir kardeşimiz onun cevabını verelim. Zaman doldu ama bu önemli. Mümin suresi 46.sure. O ayeti kerime delşl gösterilir kabir azabına. O da kimseyi tatmin etmez tabi. 40. Sureydi değil mi?
“Ennaru yu’radune aleyha”. Şimdi burada firavun ailesinin öldüğünden bahsediliyor mu? Bak tekrar baştan anlatayım. Firavun ailesinden mümin bir insan. Musa(as)’a yapacakları kötülükler karşısında kalkıyor uzunca bir konuşma yapıyor. Vakit daraldığı için şey yapmıyorum. Siz bakarsınız daha sonra. Sonra tabi bunlar rahatsız oluyorlar aileden birisi kalkıpta Musa’yı savunmasından ve buna bir tuzak kuruyorlar. Allah o tuzaktan bunları kurtarıyor. Ve Firavun ailesini de ağır bir azap altında bırakıyor. Öldükleri manası varmı burada? Yok.
“E naru yu’radune aleyha guduvven ve aşiyya: sabah akşam içlerine ateş arz edilecektir”. Bu nu şöyle anlayabiliriz pekala; akşam olacak hiçbir şey yapamadıkları için kendilerini ateşler basacaktır. Sabah olacak gene öyle. Hele sıkıntı içerisinde olanlar bunu çok iyi bilir. Akşam olur, bir problemi halledememişsiniz gece uyku tutmaz. Sabah olur işe gitmek istemezsiniz. Öyle değil mi? İşte akşam sabah bir ateş basar bunları.
“Ve yevme tekumus saah: kıyamet günü ise”
“Edhilü ale firavne eşeddel azab: firavun ailesini en şiddetli azaba sokun”.
Şimdi bu ayeti kabir azabına delil getirdikleri için bu kimseyi tatmin etmiyor. Ama benim size söylediğim ayetleri kabir azabına delil getiren hiç kimseyi bugüne kadar görmedim. Olabilir ama ayetler çon açıktı değil mi? Ben sizi baskı altında bırakmış olmayayım yani. Bana evet demek zorunda değilsiniz. Bana açık geldi en azından. Peki böylece dersimizi bitirmiş olalım.