İsra 17/9;
Euzubillahimineşşeytanirracim,
Bismillahirrahmanirrahim,
Elhamdülillâhi Rabbil-‘âlemîn. Vel-‘âkıbetü lil-müttekîn. Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Rasûlinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve sahbihî ecma’în.
Bir Ramazanı Şerif’in arifesinde bulunuyoruz. Allah nasip ederse haftaya bugün bu salonda iftarımızı yapmış olacağız. Bu salonda hep birlikte iftarımızı yapacağız. Her Ramazan’da olduğu gibi bu Ramazan’da da yine oruçla ilgili ayetleri okuyalım. Önümüzdeki haftalar sadece sorular olursa Ramazan konusuna değiniriz. Siteye de konuyor zaten daha önceki Ramazanlarda da vardı. Bakara suresinin 183.ayetini açın, 29.sayfada elimizdeki meallerde. Burada Allahü Teâla şöyle buyuruyor;
leyletes sıyamir rafesü ila nisaiküm “oruçlu bulunduğunuz günlerin gecelerinde eşlerinizle ilişkide bulunmak”. Bizden öncekilerde demek ki bu yasakmış. Yani bize bir kolaylık
“hünne libasül leküm ve entüm libasül lehünn” diye geçiyor. Ve tanyeri ağarana kadar yeme içme, karı koca ilişkisi bizde de helal kılınmış, daha öncekilerde iftar vaktinde orucunuzu bozuyorsunuz, hava kararıncaya kadar yani batı ufkunda kırmızı şafak kaybolup arkasından gelen beyazlık da kayboluncaya kadar yeme içme var, zaten karı koca ilişkisi yok. Sadece yeme içme o zamana kadar var, zaten ondan sonra oruca devam ediyorsunuz. Yani onu 1,5 saat sayarsanız önceki ümmetler yaklaşık 22,5-23 saat civarında oruç tutuyorlarmış. Bizim için bir kolaylık gelmiş, biliyorsunuz Allahü Teâla nesihle ilgili olarak diyor ki (Bakara 2/106);
kema kütibe alellezıne min kabliküm “sizden öncekilere farz kılındığı gibi”
lealleküm tettekun
(Şura 42/13);
fe men kane minküm merıdan ev ala seferin fe ıddetüm min eyyamin uhar “sizden kim hasta olur ya da yolculukhalinde olursa ve oruç ta tutamazsa, başka günlerde tutamadığı günlerin sayısınca tutar”
ve alellezıne yütıykunehu fidyetün taamü miskın “oruca güç yetirenlere (yani yütıykune, bu takat dediğimiz zaman, bunu çok iyi anlamamız lazım, yani siz gücünüzü kullandığınız zaman o işi yapabilirsiniz, takatınız olmadığı şeyi yapamazsınız, zaten Allahü Teâla ondan dolayı sizi sorumlu tutmaz)”.
(anlaşılamadı)11:30 diye Cenabı Hak bize dua ettiriyor. “Ya Rabbi takatimiz olmayan yükü bize yükleme” ve yüklemez de Cenabı hak takatimiz olmayan yükü. O zaman
…ve alellezıne yütıykunehu… “oruca güç yetirenler, oruç tutabilenler için”
fidyetün taamü miskın “bir miskin yiyeceği kadar fidye gerekir”
Oradan “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar”ı getirir misiniz Mustafa Bey? Tamam. Burada o ilgili hadisler vardı.
ve alellezıne yütıykunehu fidyetün taamü miskın “oruca güç yetirenler” yani Ramazan orucunu tutabilenlere bir görev de şu; bir miskin doyuracak kadar fidye gerekir. Yani bu fidye Ramazan bayramında vermiş olduğumuz fitredir. Bunu hasta olan da, yolcu olan da verir. Neden verir? Çünkü onun da takati vardır oruca, yani oruç tutabilir. Allahü Teâla hastaya ve yolcuya oruç tutamayacağı için oruç tutmama ruhsatı vermiş değil, bunu nereden anlıyoruz? Ayetin sonundan.
ve en tesumu hayrul leküm in küntüm ta’lemun diyor. Yani oruç tutmama ruhsatı verdiği kişiler için diyor ki, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Şimdi bu sadakayı fıtrla ilgili olarak Peygamber SAV’den gelen Buhari’de geçen bir hadisi şerif var, ben size okuyayım buradan, Allah’ın elçisi SAV fıtr veya Ramazan sadakasını, erkeğe, kadına, hüre ve köleye hurmadan bir sağ, arpadan bir sağ olarak farz kıldı, insanlar bunu bir sağ buğdayla denkleştirdi. Erkek, kadın, hür ve köle, bunların hepsi buluğa ermiş ve oruç tutmakla yükümlü olan insanlardır.
(anlaşılamadı)14:15.O oruca gücü yetenlere gerekir diyor Allahü Teâla.Yani Ramazan orucunu tutmaya gücü yetiyor. Gücü yetmiyorsa, bazı gücü yetmeyen insanlar vardır, tutamazlar yani, artık takati yoktur, imkânı yoktur, onlar için bir sorumluluk yok. Onlar güç yetirebilirlerse tutarlar, güç yetirmezlerse tutmazlar. Allahü Teâla kimseden güç yetiremediği şeyi istemez.
ve alellezıne yütıykunehu. “Oruca güç yetirenlere gerekir”
fidyetün “bir fidye”
taamü miskın“bir miskin taamı”
Fidye, ne kadar? Bir miskin taamı fidye. Miskin ne demek? Miskin çaresiz kalmış kişi demektir. Çaresiz kalmış olan bir kişi ekmek buldu mu bayram eder değil mi? 2-3 dilim ekmek buldu mu yetiyor ona. Orada katık falan düşünmeye gerek yok. Yani Peygamber efendimizin SAV, mesela ne diyor, hurmadan bir sağ ya da arpadan bir sağ diyor. Bir sağ 3 kilo 920 gram ediyor, siz 4 kilo deyin. Yani 4 kilo arpa, 4 kilo hurma sadece bu. Şimdi biz Türkiye’de hurmayı hurma bizde nadir bulunduğu için pahalı elde ediyoruz, işte kalitelisi kalitesizi var. Araplar için çok tabii bir gıda. Asıl zor bulunan gıda buğday bizim gibi değil. Yani burada Allahü Teâla’nın bizden istediği çaresiz kalmış bir kişinin bir günlük yiyeceği kadar bir şeyi ona vermektir. Onun için bunu tabii ki liraya çevirdiğiniz zaman az olur. Bakıyorsunuz ki insanlar kendilerine göre çok yüksek rakamlar tespit ediyorlar, işte şu verilecek bu verilecek diye. Hele son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığı nereden şey yapıyorsa, 5 milyondur, geçen sene ne kadardı hatırlıyormusunuz? Diyanet’in ilan ettiği, 5,5milyon olur mu? Yani bir yoksul taamı, şimdi burada bu herkese farz olan bir görev. Herkese farz. Şimdi bakın Peygamber efendimiz öyle diyor, Allah farz kıldı diyor. Peygamber SAV Allah’ın elçisi, Ramazan sadakasını erkeğe, kadına, hüre ve köleye arpadan bir sağ veya hurmadan bir sağ farz kıldı. Peygamberimiz kendiliğinden farz kılmaz. İşte onun söylediği söz buradaki ayeti kerimenin gereğidir. İşte niye arpa ve hurma, işte en az o kadarla geçinir diye şey yapmış. Başka yiyecek bir şeyi olmadığı zaman onu yer adam bir günde. Şimdi sizin yanınızdabir sürü yiyecekler var da diyeceksinizki 4 kilo hurma yenir mi? Başka hiçbir şey yoksa yersin kardeşim. 4 kilo arpa yenir mi? Başka hiçbir şey yoksa yersin. Yiyeceğin başka hiçbir şey yoksa yersin. Şimdi bunu birçok kimse, kendi mutfak masraflarının ortalamasıyla vermeyi fetva veriyor bu yanlış bir fetva olur. Çünkü o yemin kefaretindeverilmesi gereken fidyedir. Orada Allahü Teâla diyor ki, Maide suresinin 89.ayeti. 123.sayfa. (Maide 5/89);
ve lakiy yüahızüküm bima akkadtümül eyman “ama yeminlerinizi bir şeylere bağladığınız zaman sizi sorumlu tutar”. Yani vallahi şunu yapacağım, bunu yapmayacağım diye.Yani bir işe bağladığınız zaman Allah sizi sorumlu tutar yapıp yapmadığınız takdirde.
fe keffaratühu“Onun kefareti şudur”, yani yerine getirmezseniz, şu cezayı ödemeniz lazım, yani kefaret onu örten, girdiğiniz günahın üzerini örtecek olan şudur.
ıt’amü aşerati mesakıne“on tane çaresiz kalmış kişiyi doyurmak”. Nasıl doyuracaksın? Burada detay veriyor;
min evsetı ma tut’ımune ehlıküm “ailenizi doyurduğunuzun ortalamasından”. Bak burada veriyor, orada öyle söylemedi, ailenizi doyurduğunuzun ortalamasından. Sonra
evkisvetühüm“ya da onları giydirmek”
ev tahrıru rakabeh “ya da bir köleyi azat etmek”
fe mel lem yecid “bunu bulamayan da”
fe sıyamü selaseti eyyam “üç gün oruç tutar”. Yapacağı odur.
zalike kefferatü eymaniküm iza haleftüm “yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizin kefareti budur”
vahfezu eymaneküm “yeminlerinizi koruyunuz, bozmayınız”
kezalike yübeyyinüllahü leküm ayatihı lealleküm teşkürun“ama bazen insanlar öyle gereksiz yere yemin ederler, Cenabı Hakk’ın günah saydığı şekilde yemin ederler, (vallahi bundan sonra kimsenin evini ziyarete gitmeyeceğim)”. Bu yemini bozmak gerekir. Vallahi işte, kimseye borç vermeyeceğim, bu yemini bozmak gerekir. Artık kimseye yardımcı olmayacağım, o yemini bozmak gerekir, çünkü konusu günah olan yemin.
Ama oruçta öyle değil, yani ailenize yedirdiğinizin ortalamasından ifadesini kullanmıyor, kullanmadığı için Peygamber SAV öyle bir şey dememiş. Biliyorsunuz Allahü Teâla öyle bir şey dememiş.Peygamberimizinsözleri mutlaka Kuranı Kerim’e dayanır. O kendi söz ve uygulamalarıyla Kuran’ı Kerim’e ters bir şey yapmaz. Onun sözlerini iyi anlarsanız Kuranı Kerim’le karşılaştırırsanız mutlaka onun sözünün bağlı olduğu ayeti ya da ayetleri bulursunuz. İşte burada da bak burada farz diyor, farz kıldı diyor, burada da ifade aynı.
ve alellezıne yütıykunehu “oruca gücü yetenlere farzdır”. Ne?
Fidyetün “fidye”. Bir aylık oruç tutmuşsun, bir takım eksikler olur, kusurlar olur, şu olur, buolur, fidyeyle onu kapatmış olacaksın. (Bakara 2/184 tekrarı);
taamü miskın.Şimdi bir yoksul taamı, yoksul taamı, yoksul yiyeceği en alt seviyedir. İşte şimdi bu tüm Müslümanların üzerine farz, oruç tutabilecek durumda olan. En yoksulu da bunu verecek, en zengini de verecek, dolayısıyla herkesin rahatlıkla yapabileceği bir iyilik bu. Hem bir taraftan verecek o şey, kendisi de miskin de olsa verecek, hem de alacak, aldıklarından verir yani şeye, dolayısıyla herkes başkasına bir şey vermenin, hem zevkini tadar, hem eğitimini yapar. Yani hem alır hem verir. Onun için bir misanı falan olmaz, Hanefiler bir misan koymuşlardır, işte şuna şuna sahip olan insanlar versin sadakayı fıtr, onun hiçbir delili yoktur. Ama bu konuda Şafiilerin görüşü doğru, Şafiiler diyor ki tamam, hem alsın hem versin. Yani her Müslümana, oruç tutacak durumda olan her Müslümana sadakayı fıtr farzdır. Bir taraftan alır, bir taraftan da verir. Ya da on tane alır bir tane verir, dokuz tanesi kendine kalır. Ya da bir tane alır, bir tane verir. Yoksa borçlanır daha sonra verir. Onun üzerine bu farzdır.
ve alellezıne yütıykunehu 24:55. Bu ikisinin Ramazan orucunu tutabildiği ne zaman anlaşılır? Ramazan’ın son günü güneş kararıncaya kadar yaşıyorsa bu anlaşılır ki oruç tutabilecekdurumdadır. O zaman da ölmüşse artık ona lazım bir şey gelmez. Sonra Cenabı Hak ne diyor;
fe men tetavvea hayran“kim içten gelerek bir hayır arttırırsa”. Yani kendisine göre, bir miskin taamıdır.Dünyanın en zengin adamı da olsa, bir çaresizi doyurdu mu Ramazan bayramında görevini yerine getirmiştir. Ama kim bir hayrı içten gelerek arttırırsa, daha fazla verirse,
fe hüve hayrul leh“bu onun için hayırlıdır”. Yani Allahü Teâla daha fazla vermeye de teşvik ediyor. Ama görev bir yoksulu doyurabilmektir, yani bir yoksul taamı. Bir yoksulun çaresiz kalmış kişinin doyurulmasıdır. O çaresiz kalmış kişinin asgari şartlarda doyurulmasıdır. Ben işte daha fazla vermek istiyorum ver. Bu seferde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi hadisi şerifte anlatılan kısmı ortaya koymaktır. Yok, efendim bu çok az, bugün evlerimizde neler yemiyoruz ki böyle bir gerekçe olmaz, son derece yanlış, böyle bir şey olmaz. Onu sen şahsınla alakalı ama bunu tespit ederken de bu olmaz. Yani insanlara ilan edilirken, bir yoksul yiyeceği ilan edilir, sonra da altına bu ayeti kerime yazılır, denir ki siz daha fazla verin.Siz kendiniz düşünün, yahu şu kadar olur mu kardeşim deyin, istediğiniz kadar yükseltin. Ama o miktar öyle bir miktar olmalı ki herkes verebilmeli.
ve en tesumu hayrul leküm. Şimdi Allahü Teala burada iki kişiye oruç tutmama ruhsatı veriyor, hasta ve yolcu. “oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır”
in küntüm ta’lemun“eğer bilirseniz”. Yani ne demek? Yolcu oruç tutamazsa değil, tutabiliyorum imkânlarım var. Uçağa biniyoruz, uçakta yemek. Otele gidiyoruz, otelde yemek. Zaten nakil vasıtaları gittiğimiz yerde güzel geçiliyor. E tamam kardeşim, zaten Allahü Teâla sen oruç tutamadığın için demiyor ki, tutarsan daha hayırlıdır diyor. E hastalıklarla ilgili de bazıları sayar sayar sayar, en sıkıntılı, en zor durumda olan hastanın işte oruç tutmayabileceğini söyler, yo Allahü Teâla öyle demiyor, hastaysan tutmayabilirsin diyor, tutmayabilirsen. Ama tutarsan daha iyi olur diyor, onu da söylüyor, yani ruhsatı veriyor, tutarsan daha iyi olur diyor. Şimdi bazıları diyor ki, hocam öyle dersek hiç kimse oruç tutmaz, e tutmasın kardeşim orucu benim için tutmuyor ki! Hesabı da Allah’a verecek, bunun şuurunda değilse, tutmuyorsa tutmasın, bazıları da şey diyor. Ben tutuyorum da herkes tutsun. Başkaları için tutuyorsan haklısın. Ama Allah rızası için tutuyorsan, söylemeye hakkın yok. Dünyada herkes orucunu yese de sen yememelisin, sen tutmalısın.
“İnna enzelnâhü fil leyletin mübarekeh” diyor. “Onu bereketli bir günde indirdik” diyor. Başka bir surede de
İnnâ enzelnâhü fî leyletilkadr diyor. “Onu Kadir gecesinde indirdik” diyor.
Hudellinnas “insanlara yol gösteren Kur’an”. Bakın, “hudellinmuminin” değil. Hudellinnas, “insanlara yol gösteren Kur’an”. Demek ki Kur’an-ı Kerim, bütün insanları öldürseler, Müslüman olsun olmasın, bütün insanlar, Kur’an’dan istifade ederler, Müslüman olanlar hem dünyada hem ahirette istifade ederler. Müslüman olmayanlar da yalnızca dünyada istifade ederler. Bütün insanlığa yol gösterir. Bütün problemlerin çıkış yolu buradadır. Biz bunu insanlara doğru bir şekilde anlatabilirsek, insanlar kendi problemlerine çözümünün Kuran’da olduğunu çok iyi bir şekilde anlayacaklardır. Tabi iman edip etmeme konusu ayrı bir konudur. Ama biz Müslümanlar olarak bugün kendi problemimizi çözecek durumda değiliz biliyorsunuz, kendi başımıza bir sürü işler açıyoruz. Kendimize sıkıntı haline getiriyoruz çünkü Kur’an’dan uzak bir din anlayışı içerisinde yaşıyoruz, kendimize bir faydamız yok ki başkasına olsun. Ama eğer Kur’an’ı Kerim’e uyarsak o zaman hudellinnas olur. Tüm insanlığa çıkış yolu gösteren, yol gösteren bir kitaptır. Bütün insanlığın kılavuzudur.
ve beyyinatim minel hüda “ve o yolu açıklayan belgeler de vardır”. Sadece yolu göstermekle kalmaz, yani şuradan gidin demekle kalmaz, o karşılaşacağınız her bir şeyleilgili çözümler de getirir, onları açık açık ortaya da koyar. Yani şuradan git ne yaparsan yap demez. Evet oradan git der ama ondan sonra yapacağın şeyleri de teker teker sana söyler.
vel fürkan“o Furkan’dır, hak ile batılı birbirinden ayıran bir kitaptır”.
fe men şehide minkümüş şehra felyesumh“sizden kim o aya şahit olursa”. Şahit olmak ne demekti? Gözüyle görmek. Şu anda hangi aydayız? Şevval mi? Yani şey olarak, Şaban ayındayız. Şevval daha sonraki, Şaban ayındayız. Hanginiz Şaban ayını gördünüz? Bir gösterir misiniz Şaban ayını? Parmağınla mı gösterirsin? Şaban ayını nasıl görürsün. Takvimle olmaz. Şahit olacaksın, takvimdeki bilgidir, falancanın yazdığıdır. Nasıl şahitlik yaparsınız Şaban ayına? Recep ayının son günü, güneşin batmasından sonra, ilk hilali görürseniz, Şaban ayının hilali olur, ona şahit oldunuz mu ertesi günü Şaban’dır. Şimdi Şaban’ın son günü, kaç gün Şaban? 29 da olur, 30 da olur değil mi? O zaman 29.gün akşamı çıkarsın bakarsın. Görürsen hilali, ertesi gün demek ki Ramazandır. Görmezsen Şaban ayı 30 günden fazla sürmeyeceğine göre ertesi gün hilal gözetmeye çıkmaya lüzum yok. Artık ondan sonra ki gün Ramazan’dır. O kesin bilgi. Hiçbir zaman Kameri aylar 30’dan fazla olmaz. Ama 29 olabilir. Onun için 29.günü akşamı çıkarsın, hangi ufukta görülürdü hilal? Arka tarafta,arka taraf hangi taraf oluyor? Doğu ufkunda mı görülür hilal? Sen kaybettin, hemen velini getir. Batı ufkunda görülür, doğuda değil. Yani güneşin batmasından sonra hilal batar. Onun için görülmesi zordur, çünkü o güneşin ışınları o hilali görmeyi engeller. Batı ufkunda gözükür. O hilali gördüğünüz zaman ertesi gün, artık o ay bitmiş diğeri başlamıştır. O ay orada başlar çünkü bir ayın bitmesi, öbür ayın başlaması, hilalin gözükmesiyle olur. Hilal gözüktüğü andan itibaren Ramazan başlamıştır, yani akşam namazından itibaren başlar. Güneşin batmasından itibaren başlar. Ertesi günü de oruçlu olarak geçirmeniz gerekir. Şimdi bu hilal ile ayları tespit etmek herkes için mümkündür. Gidersiniz gözetlersiniz, ilk gün görmeseniz ikinci günü zaten evinizin balkonundan da, penceresinden degörürsünüz, sokaktan da görürsünüz. Dolayısıyla o ayın başladığını her insan görür. Ama Ağustos ayının başladığını gören ya da bittiğini gören var mıdır yeryüzünde? Ağustos ayı neden 31 gün çeker, Haziran ayı neden 30 gün çeker? Eylül neden öyle çeker? Bunların bir sebebi var mı? Bunların hiçbir sebebi yoktur. Öyle kabul etmişler öyle gidiyor. Dua edin ki 15 gün dememişler. Ama hilal öyle değil, yani gökyüzündeki ay, yani kameri aylar öyle değil. Ayın takvimi vardır, gökyüzüne bakarsınız bugün ayın kaçı olduğunu bilirsiniz. İşte bugün Ağustos’un 26’sı, takvimler yazmasa bunu söylememiz mümkün değil. Ama hiçbir takvim olmasa, gökyüzüne bakarak, Şaban ayının kaçı olduğunu bir iki gün yanılmayla tahmin ederiz. Yani gökyüzündeki aya bakarak.
(anlaşılamadı)37:30. E şimdi o zaman bütün insanlar çıkıp da ay gözetleyecekler mi, bu fiilen mümkün değil, mümkün olmadığı için, işte bir grubun gözetlemesi bütün insanların gözetlemesi gibidir. Şimdi gözetleme de yapılıyor, ama şahit olmak kesin bilgiye ulaşmak, bugün yapılan gözlemlerle, kesin bilgi diyebileceğimiz tespitler yapılıyor. Bu konudaki bilgi baya ilerlemiş vaziyette. Hata ihtimali sıfıra yakın, tabi tam sıfır olamıyor, o konan prensipler açısından, ama sonra her sene söylüyoruz, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın uygulaması doğrudur. Ben şahsen bugüne kadar herhangi bir hatasını tespit edebilmiş değilim. Ama mesela az önce fitreyle ilgili söylediğimi burada söylemiyorum dikkat ediyorsanız. Ramazan başlarında Suudi Arabistan maalesef bile bile yanlış yapıyor. Maalesef. Bile bile diyorum çünkü onların içerisinde bu işi çok iyi bilen uzmanlar var. Zaman zaman televizyonda konuşuyorlar ama siyasi iradeye mahkûm oluyorlar. Yapabilecekleri bir şey yok. Yani yine de bu sene herhangi bir fark olursa aldanmayın. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tespitleri şu ana kadar benim tespit edebildiğim kadarıyla, yanlış çıkmamıştır. Bu ay çıkmayacak manasına gelmez, yine de yanlış çıkmayacak manasına da gelmez, yine de kendinize göre bir gözlem yaparsınız, çünkü ben de yapıyorum. Ama doğru olma ihtimali yüksek, Suudi Arabistan’da yapılan yanlışlıklar da hep yanlış olarak çıktı. Doğru çıkmadı. Ben size anlatmıştım, yine tekrarlıyım, çünkü yeni gelen arkadaşlarımız var, bundan birkaç sene evveldi. Ramazan’a birkaç gün kala, bir lokantada yemek yiyoruz. Adını duymuşsunuzdur, Yusuf el Kandari Arapların çok meşhur bir hocası.Abdülsettar ebu Hudde, Abdullah el Meni bir lokantada yemek yiyoruz 4 kişi. Abdullah el Meni o zaman temyiz mahkemesinin reisiydi Suudi Arabistan’da. Hilalleri ilan etme görevi onundu. Şimdi emekli oldu. Yusuf el Kardabi, Abdullah el Meni’ye dedi ki, yahu kardeşim dedi, sen Ramazan’ı, Bayram’ı ilan ediyorsun. Ben Katar’da ikinci gün bile hilali göremiyorum dedi. Yahu bu Suudi Arabistan’la Katar arasında bir fark yok. Birbirine komşu iki tane ülke, nasıl oluyor dedi. Ya dedi 2 kişi geliyor, hilali gördük diyorlar, ben de ilan ediyorum. Abdülsettar ebu Hudde dedi ki, ya biliyorsun ki bu insanların şahitliği yanlış, bu insanların dediği tarihte hilal olmayacağını biliyorsun, niye kabul ediyorsun dedi. Ne biliyim işte öyle yapıyorum dedi. Ertesi gün Hiciv kasrına gittik, orada kule var, kuleye çıktık, tam karşıda ay gözüktü, YusufKardabi dedi ki bak senin ki bakıyor, o da baktı baktı bilgili bir adam. Yahu burada bir hata var galiba dedi. O da dedi ki valla ayda hata olmaz. Hata kimdeyse o kendisi düşünsün dedi. Sonra işte o sene nasip olmuştu, Ramazan bayramına birkaç gün kala umreye gitmiştim. Türkiye’den de epeyce kalburüstü kişiler vardı. Onlar bir gün önceden Ramazan’a başlamışlardı. Dolayısıyla Ramazan’ın son gününü bayram etmeleri bekleniyordu. Orada bana sordular dediler ki yarın ne yapacağız? Şimdi bunlar bayram ederler, bizbayram edecek miyiz? Dedim ki valla ben bunların yanlış yaptıklarını çok iyi biliyorum. Dolayısıyla yarın ben oruç tutacağım sizi de bilmem dedim. Şimdi onlara son gün olması gereken akşam, akşam namazını kıldık, gittik otele, iftar yaptık. İftardan sonra ben odaya çıktım, şöyle bir televizyonu açtım, baktım ki alt yazı geçiyor. Hilal gözükemediğinden yarın oruç tutulacak, o saatte hilali çölde görecek, şehire gelecek kaç saate, kadıyı bulacak, şahitlik yapacak falan sabahı bulur dedim ki Abdullah el Meni elini çabuk tuttu, kimse gelmeden ben şunu ilan edeyim de önleri kapanmış olsun, yarın millet oruç tutsun diye. Baktım onun telefonu bende yok, şey yapamadım tabii. Ertesi sene Ramazan’da bir toplantıya çağırmışlardı Mekke’ye.Gittim baktım o sene de Ramazan’ın başlangıcı doğru ilan edildi. Bir önceki seneden farklı olarak Abdullah el Meni, gördü geldi sarıldı, hoş geldin falan. Nasılsın ne var ne yok, ne yaptın? Dedi ki emekli oldum. Dedim ki belli oluyor emekli olduğun. Ama sonra tekrar bozuldu birkaç sene sonra. Şimdi bütün bunları yakından bildiğimiz için, Türkiye hata edemez mi, edebilir elbette. Yani şimdiye kadar etmemiş ama bundan sonra etmeyeceği anlamına gelmez, çünkü insandır bunlar da. Yine de gözetlemek gerekir ama şu ana kadar şahsen benim tespit ettiğim de bir hata olmadı. Bu dediğim 1977’den bugüne olandır. Ondan önceki durumu bilmiyorum (Bakara 2/185 devamı);
ve em kane merıdan ev ala seferin fe ıddetüm min eyyamin uhar“kim hasta ya da yolculuk halinde olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar”. Şimdi burada 2 tane ayet tekrarladı, Kuran’ı Kerim’i biliyorsunuz ikili sistemi var, o ikili sistemi burada da net bir şekilde görüyorsunuz burada. Ama o ikili sistemde birinde olmayan diğerinde biraz daha diğer ayette biraz daha açıklama veriliyor. Şimdi ona bakalım, neden öyle imiş?
Yuridullahu bekumul hüsra “Allah sizin için kolaylık ister”. Yani yolculukta oruç tutabilirsiniz ama sıkıntılı olur. Ne kadar lüks yolculuk yaparsanız yapın evinizdeki kadar rahat etmeniz mümkün değildir. Hasta da öyledir. Hastaysanız çok basitte bir şey olsa, hasta demek vücudun normal faaliyetlerini yapamayacağı durum demektir. Siz zorlasanız oruç ta tutarsınız, yolculukta da tutarsınız, hatta daha iyi de olur dediburadaki ayet. Ama niye Allahü Teâlaruhsat veriyor buna?
yürıdüllahü biküml yüsra “Allah sizin için kolaylık istiyor”
ve la yürıdu bi külüm usr “zorluk da istemiyor size”
ve li tükmilül ıddete “bir de sayıyı tamamlayasınız diye”. Yani tamam orucu tutamadıysanız başka zaman tutun. Başka zaman tuttuğunuz zaman eksiğinizi kalmaz. Başka zaman tutma ruhsatı gelmeseydi o zaman herkes 29 gün veya 30 gün oruç tutmanın sevabını alırken, hasta ve yolcular daha az oruç tutarak az sevap almış olacaklardı.
ve li tükebbirullahe “bir de Cenabı Hakk’ı tekbir edesiniz diye”. Yani Allahuekber diyesiniz diye.
ala ma hedaküm “Size doğruyu göstermesine karşılık”. Şimdi bu ayeti kerimeyi Ramazan bayramında getirilen tekbirler olarak tefsir ediyorlar. Biz her zaman Cenabı Hakk’ın büyüklüğünü kavrama durumundayız.
ve lealleküm eşkürun “belki Cenabı Hakk’a şükredersiniz”
ücıbü da’veted daı iza deani“beni yardıma çağıranın yardımına karşılık veririm”
felyestecıbu lı “onlar da benim çağrıma karşılık versinler”. Bak ben onların çağrılarına karşılık veriyorum. Onlar da benim çağrıma karşılık versinler.
vel yü’minu bı “bana inansın ve güvensinler”. Efendim ben Cenabı Hak’tan istiyorum ama kabul etmiyor. Ya kardeşim Allah seni imtihan ediyor. İmtihan sırasında diyorsun ki hocam şu sorunun cevabını bana bir yazdır, olur mu? O imtihanı bir kere geçireceksin, ama korkma sıkıntı çekersin ama sana bir şey olmaz. Yeter ki Cenabı Hakk’ın emirlerine uy. Evet, çok zorlanırsın, çok yıpranırsın ama sonunda iyi bir adam olursun. Hani şöyle doğru bir söz vardır biliyorsunuz, kriz dönemlerinde iyi bir kriz yönetimi yapan işletmeler krizden sonra çok büyük başarılar elde ederler. İnsanlar da aynıdır. O imtihan dönemlerinde sabırlı olur, gevşemez, Cenabı Hakk’a karşı inanır güvenirseniz, sonra çok başarılı bir öncesiyle kıyaslanmayacak kadar başarılı hale gelirsiniz, çünkü sınıf atlarsınız. Zaten sonu da öyle
leallehüm yarşüdun “belki böylece olgunlaşırlar”. Benden başkasından bir şey istemesinler ki olgunlaşsınlar. Başkasından istediği zaman, birçok yere kul olacak. Ona mı kul olacağım,buna mı olacağım, gerçekten ciddi manada kişilik bozuklukları ortaya çıkıyor. Yani şirk insanı parçalıyor. Biraz ona, biraz ona kul oluyor. Bu defa kişiliği ciddi manada zedeleniyor ve işte hakikaten bakıyorsunuz ki bozuk bir kişilik ortaya çıkmış.
Neyse biraz ara vermemiz lazım, yoksa 187’ye başlarsak çok vakit alır. Evet, saat 8’de inşallah tekrar başlarız.