Bugün Müddessir suresini okumaya devam ediyoruz. Elimizdeki kuranı kerimlerin 57. sayfası. Ve surenin 32. ayeti.
“Kella vel kamer”(32).
“Vel leyli iz edber”(33).
“Ves subhi iza esfer”(34).
“İnneha le ıhdel kuber”(35).
“Hayır,aya yemin olsun”(32).
“Çekip giderken geceye yemin olsun”(33).
“Aydınlandığı zaman sabaha yemin olsun”(34).
“O cehennem(o sakar) büyük olaylardan birtanesidir”(35).
Bu ayeti kerimelerde aya,geceye,sabaha dikkat çekiliyor. Kuranı kerimde dikkat ederseniz sürekli kuran ayetleri ile kainat ayetleri birlikte okunuyor. C.Hakk davamlı bizim dikkatimizi kainat olaylarına çekiyor. Şimdi,aya yemin edince ayın önemine dikkat çekiyor. Çekip giderken gece dediği zaman gecenin ve gündüzün oluşumuna,işte gelirken,aydınlanırkan,sabah deyince bunlara dikkat çekiyor. Demek ki bunlar üzerinde müslümanların düşünmesi lazım. İşte bunlar üzerinde düşünürken kuran üzerinde de düşünmek lazım. Şimdi biz bu konularda yoğunlukla duruyoruz,aslında yoğunlukla duran kuranı kerimdir. Kuranı kerimin duruşunu size yansıtmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz ayetlerde kuranı kerim Allah’ın indirdiği ayetler,kainatta ve bizde görünen şeyler de Allah Teala’nın yarattığı ayetler. Yani ayetlerin bir kısmı görsel ayetler bir kısmı da böyle indirilmiş okuyabildiğimiz ayetlerdir. Dolayısıyla yeryüzünde gözlemlediğimiz her şey,kendi vücudumuzda gözlemlediğimiz her şey Allah’ın birer ayetidir. O ayetler ile kuran ayetleri arasında tam bir bütünlük vardır. İşte Allah Teala bu konuda bizim dikkatimizi çekiyor. Ama nedense müslümanlar hem kainat ayetleriyle ilgilenmiyorlar hem kuran ayetleriyle ilgilenmiyorlar. Bu ikisinin dışında bir din oluşmuş,ikisininde dışına çıkmışız yürüyüp gidiyoruz. Sonuçta kurandan da haberimiz yok kainattan da haberimiz yok fıtrattan da haberimiz yok. Bu dersin ikinci bölümünde inşallah size bunun bir örneğini vereceğim. Bu örneği verirken geçen hafta Medine hatıralarımızdan bir kısmını anlatmıştık onun ikinci kısmı,ikinci bölümü diyelim anlatacağız bu şekilde bir örnek görmüş olacağız. Göreceğiz ki bizim hayatımıza yansıyan İslam diye nitelediğimiz son derece saygın bir yer verdiğimiz bir kısım kuruluşların ne kuranla ne sünnetle ne fıtratla ne akılla ne mantıkla herhangi bir ilgisi kalmamıştır. Bunu çok net bir şekilde inşallah ikinci bölümde göreceğiz. Dolayısıyla biz müslümanlar olarak Allah’ın emrettiği gibi kainat ayetleriyle kuran ayetleri arasında bir bütünlük meydana getirsek bugün ilimdeki,ahlaktaki,sosyal hayattaki tıkanıklıkların tamamını giderir,bilgi olarak yeryüzünün hakimiyetini ele geçiririz. Zaten asıl hakimiyet de bilgi hakimiyetidir. Kalıcı olan odur. Diğerleri geçicidir. Onu başardığımız takdirde diğer hakimiyetler zorunlu olarak onun arkasından gelir. Ve onun sonucu olarak hem dünyamız mamur ve mutlu olur hem ahiretimiz. Böylece insanlar yeryüzünde birbirlerini boğma yerine birbirleriyle efendilik yarışı içerisine,hayırda yarış içerisine girerler.
“İnneha le ıhdel kuber: o cehennem enbüyük olaylardan bir tanesidir”(35). Geçen haftaki dersimizde Allah’ın ayetlerine karşı yalana dolana sapan insanların cehenneme gireceğiyle ilgili ayetleri okumuştuk. İşte burada da onu açıklıyor. “Neziran lil beşer: şimdiden Allah Tealanın bu cehannemden bahsetmesi insanlar için bir uyarıdır”(36). Bakın başınıza şu şu olaylar gelecektir. Dolayısıyla insanlar aslında cennetin de cehennemin de farkındadırlar. Yaptıkları bir iyiliğin eğer karşılğını görmezlerse derler ki bir gün gelecek haklılığım ortaya çıkacak. O gün hangi gün? Ahiret beklentisi içerisinde. Bir kimse ona bir kötülük yapar da cezasını veremezse, gün gelecek bunun cezasını göreceksin der. Hangi gün? Bunu fıtrat söylüyor. Yani bu çok son derece tabi bir şey. Dolayısıyla cennetin ve cehennemin olması gerektiğini her insan hisseder zaten. Her insanın yapısında vardır bu. Allah Teala’da böyle uyarıcı olmak üzere bak bu gerçekten olacaktır bu bir hayal değildir diye bize ayetleriyle bildiriyor. “Li men şae min kum enyetekaddeme ev yeteahhar: sizden ileriye geçmek isteyip de ona göre davranış gösterenler yada geriye kalmak isteyip de ona göre davranış gösterenler, nasıl isterseniz onu yaparsınız”(37). O şekilde bir uyarıdır. Bazıları uyarıyı dikkate alır ona göre hayatına düzen verir,haa gerçekten cehennem var,cennet var şu kısacık hayat için ebedi hayatımı mahvetmeyeyim diye ona göre bir gayret içerisine girer. Ona göre sonuç alır. Bazıları da umursamaz önemsemez,yok gibi davranır,inkar ederek kurtulacağını zanneder. O da o şekilde bir hayat sürer. Tecih tamamen insana kalmıştır. Ama bu basit bir tercih değil. İnsanın davranışlarını etkileyen bir tercih. Yani istemek ve ona göre davranış göstermektir. Ben cennete gitmek istiyorum diyen kişi isteğiyle cennete gitmez. Avucunuzu açın yalvarın, ya Rabbi beni cennetine sok. Onu. İçin gereken işi yapacaksın. Şimdi Yahudiler ve Hıristiyanlar cenneti hiç kimseye vermiyorlar. Onların mı olacak? Diyorlar ki ,işte, biz cehennemde yansak yansak bir kaç gün yanarız. Ondan sonra doğru gideceğimiz yer cennettir. Öyle dedikleri için cennete mi gidecekler. Bugün kilise hala cenneti satıyor. Papaz istediği kişiyi cennete istediğini cehenneme koyacağını iddaa ediyor. Ve insanlar da buna inanmaktan hoşlanıyorlar. Gerçekten de doğru birşey. Bir de doğru çıkarsa tamam,yaşadılar. Şimdi cenneti ve cehennemi beklemek başka bir şeydir,onu elde etmek başka birşeydir. İnsanlar oturur kağıt üzerinde hesaplar yapar,şimdi şunu şöyle yaptım bunu böyle yaptım,bunu böyle yapsam şu şöyle olsa,şu mal şöyle satılsa,şurdan şu kadar para kazansak,bakarsınız ki parayı koyacak yer bulamadı. Artık ondan sonra şirketler gurubu oluşturur filolar kurar,bilmem ne yapar. Bir müddet sonra karnı acıkır,yiyecek bir şey yok. O kadar servet nereye gitti? Hayalle bunlar olmuyor. Evet hayal edersiniz, yanlış değil ama ona uygun davranacaksınız. Onun için Allah Teala diyor ki; “ve men eradel ahirete ve saa leha sa’yeha ve huve mu’min fe ulaike kane su’yuhum meşkura” (İSRA19).”Ve men eradel ahira: kim ahireti ister” baştan isteyeceksin bir kere. İstemek yetmez “ve saa leha sa’yeha: onun için gereken çalışmayı da göstereceksin”. Ahireti istiyorsun,gereken nedir? Namaz kılmak,oruç tutmak,zekat vermek,hayır hasenat artık ne ise, Allah neyi emretmişse. Peki bunu yaparken imanında da bir problem olmaması lazım “ve huve mu’min: inanmış olarak yapacak”. Demek ki bir istemek lazım,ikincisi çalışmak lazım,bütün bunları yaparken de imanlı olmak lazım. İşte “fe ulaike kane su’yuhum meşkura: işte bunların çalışmaları teşekküre değer”(İSRA 19). Yani Allah bunların çalışmalarını teşekkürle karşılayacak,bire on,artık yirmi,yüz kaç verecekse verecektir. İstek olacak gayret olacak iman olacak. Allah’ın istedigi bir şekilde iman olacak. Kendi arzularımıza göre değil,kendi kafamıza göre değil. Yoksa herkes oturduğu yerde ister. İşte o zengin olmayı isteyen insanlar gibi istemekle bu işler olmaz ne gerekiyorsa onu yapmakla olur. “Limen şae min kum: sizden gayret gösteren”, ne gayereti gösteriyor? “en yetekaddeme: öne geçme gayreti yada geriye kalma gayreti”(37)öne geçmek için de bir gayret gerekir geriye kalmak için de gayret gerekir. O da bir başka tarafa gayret gösterir. Yani Allah’ın yolunda gayret gösteren ilerler,kendi arzularına göre de gayret gösteren geriler. Dolayısıyla insanlara Allah Teala bu konuda tam bir hürriyet vermiştir. Biz başkalarına nasihatta bulunuruz,iyi davranışta bulunması için elimizden gelen gayreti gösteririz. Ama davranışı yapacak olan karşımızdakidir biz değil. Onun için yakınlarımızı,dostlarımızı,komşularımızı,sevdiğimiz kişileri her zaman koruyup kollamak,onları en iyi yerlerde görmek isteriz. Ama biz ne kadar istetsek isteyelim,ne kadar gayret gösterirsek gösterelim bizim yaptığımız ancak bizim kendi hanemize yazılır onlara yazılmaz. Dolayısıyla onların kendilerinin gayret göstermesi lazım. Onun için cehenneme giden yol da cennete giden yol da herkesin önünde açıktır. İnsan tamamen kendi iradesiyle girer hiç kimse birisini o cehenneme giden kişiyi o yoldan alıp da cennete giden yola sokamaz. Aynı şekilde cennete giden yoldan alıp cehenneme giden yola da sokamaz. Tamamen kişinin gayretine bağlıdır. Bizim yaptığımız sadece insanlara bu konuda mlral desteği vermek,zihinlerindeki problemleri çözmek,onlara doğru yolu göstermekten ibarettir. Başka hiçbir şey yapamayız. “Kullu nefsin bima kesebet rahinetun: her insan yaptığına karşılık rehin alınmıştır”(38). Kendimiz rehin. Yani borcunuz olur malınızı rehin alırlar,ipotek verirsiniz,şu olur bu olur. Verecek bir şeyi olmayan ne yapacak? Onu da hapise olıyorlar. İşte kendisini rehin alıyorlar. “Kullu nefsin bima kesebet rahinetun.İlla ahsabel yemin: herkes yaptığına karşılık rehinedir.Ashabı yemin başka”(38-39). Yani defterleri sağlarından verilecek olanlar başka. “Fi cennatin yetesaelun” o defterleri sağlarından verilecek olanlar” cennetlerdedirler,birbirlerine sorarlar”(40). “Anil mucrimin: günahkarları sorarlar”(41). Şimdi, biliyorsunuz eğer insan büyük günah işlememişse Allah Teala onun küçük günahlarını affedecek. Çünkü öyle diyor; “in tectenibu kebaira ma tunhevne anhul nukeffir ankum seyyiatikum: eğer büyük günahlardan kaçınırsanız küçüklerin üstünü örteriz”(NİSA 31). Yani görmem diyor C.Hakk küçüklerini. Görmediği zaman büyük günah işlememişseniz küçüklerini görmeyeceğine göre o zaman bu kişiler için ahirette terazi kurulmasına ihtiyaç var mı? Büyük günah yok,küçüklerini de görmüyorum neyi tartacaksınız? Var mı tartılacak bir şey? Doğru cennete. Büyük günah işlemiş,diyelim faizcilik yapmış,zina etmiş,adam öldürmüş,şu bu falan..ama tevbekar olmuş. Böyle olursa ne yapıyor Allah? Onu affettiği gibi günahını da sevaba çeviriyor. Yani büyük günah işlememiş gibi oluyor. O da doğru cennete. Ama büyük günah işlemiş olarak ahirete giderse küçük günahlarıda hesaba katılıyor,bu defa bununkisi tartılıyor. Tartıldığı zaman hesap şu; bir sevap işlerseniz onkatı karşılık almışsınız,bir günah işlerseniz bir karşılık almışsınız. On sevap ile yüz günah terazide dengeleniyor. Yüzbir günahbişlemişseniz doğru cehenneme. Dolayısıyla defteri sağından verilenler işte bu şekilde belirleniyor. Bunlar “fi cennetin: bahçeler içerisindedirler”. “yetesaelun: birbirlerine soruyorlar”. Hep arkadaşlar herkes birbirini tanıyor ya. Bizim mahallede birisi vardı nerde o? Falan yerde şu şekilde bir adam vardı? Hatırlıyormusun şurada şu vardı nerede o? Onlar günah işlerlerdi. Haa o zaman bakıyorlarki cehennemde. Çünkü cehennemi de görecekler orada. Ve karşılıklı konuşmalarda olacak. Onlara soruyorlar”anil mucrimin”.”Ma selekekum fi sekar: sizi şu cehennemin içerisine sürükleyen ne oldu,niye cehenneme gittiniz?”(42). Soracaklar. “Kalu lem neku minel musallin: diyecekler ki biz namaz kılmazdık”(43) yada şöyle mana verebiliriz “biz Allah’a dua etmezdik”. Araya aracılar koyardık. Başkalarını yardıma çağırırdık. Çünkü salat esasen dua demektir. Ama namaz kılmazdık diye de mana verilebilir. “Velem le ku nut’ımul miskin: miskinleri de doyurmazdık”(44). Yani çaresiz kalmış olanlarada bir şey vermezdik. “Ve kunna nehudu maal haidin: dünyaya dalanlarla beraber dalar giderdik”(45). Hep öyle canımızın istediği gönlümüzün çektiği şekilde bir hayat yaşardık. “Ve kunna nukezzibu bi yevmid din: hesap günü karşısında da yalan söylerdik,böyle bir şey yok derdik”(46). Niye yalan söylerdik diye tercüme ediyoruz. Çünkü bir ayeti kerimede C.Hakk diyor ki “ve ma yukezzibu bihi illa kullu mu’tedin esim” Mutaffifin suresinde. Nereye gidiyor ha zamiri? “Yevm”e gidiyor değil mi? “Ve ma yukezzibu bihi illa kullu mu’tedin esim: o kıyameti saldırgan günahkarlardan başkası yalanlamaz”(MUTAFFİFİN 12). Neden dolayı? Şimdi onlar inkar ederek kurtulacaklarını zannediyorlar da ondan dolayı. “İza tutla ayatuna kale esatirul evvelin: bu kişiye ayetletimiz okunduğu zaman,geç bunlar eskilerin masalları derler”(MUTAFFİFİN13). “Kella bel rane ala kulubihim ma kanu yeksibyn: hayır bunların yaptıkları kalpleri üzerinde bir pas oluşturmuştur,artık gerçekleri göremiyorlar”(MUTAFFİFİN14). Kalpleri paslanmıştır. Şimdi,onun için yalan söylemeleri o,inkar edip kurtulacaklarını düşünüyorlar. Saldırgan kişiler,çünkü bir de ahiret olursa nolacak? Halbuki olması gerektiğini hepsi biliyor. Çünkü herkeste bir ebedi yaşama arzusu var. Evet hesap günü karşısında yalan söylerdik diye tercüme etmemizin bir başka sebebi şöyle; Açarsanız 563. Sayfayı. “İza ulku fi ha: cehenneme atıldıkları zaman cehennemlikler”,”semiu leha şehikan: onun homurtusunu,rahatsız edici sesini,hıçkırıklarını işitirler”.”Ve hiye tefur: kaynıyor cehennem”(MÜLK 7).”Te kadu temeyyezu minel gayz: sanki kininden ikiye ayrılacak”. Tandırı yakarsınız alev ile dolar içerisi yada bir fırının içerisi alevle dolar sanki çaylayacak gibi olur. O şekildedir. “Kulle ma ulkiye fiha fevcun seelehum hazenetuha: her bir bölük cehenneme atıldığı zaman cehannem bekçileri sorar”,”e lem ye’tikum nezir: size bir uyarıcı gelmedimi”(MÜLK 8) başınıza bu olayların geleceği daha önceden bildirilmedi mi diye.”kalu bela,kad caena nezir: derler ki;elbette. Bize bir uyarıcı geldi”,”fe kezzebna: ama biz yalana yöneldik”.”Ve kul na ma nezzelallahu min şey: hadi canım Allah böyle şeyler indirmiş değildir dedik”. “İn entum ilma fi dalalin kebir: siz büyük bir sapıklıktasınız dedik”(MÜLK 9). Çok bağnazlık yapıyorsunuz,aşırı gidiyorsunuz falan dedik. “Ve kalu lev kunna nesmau ev na’kılu: şöyle diyeceklerdir;keşke söz dinleseydik veya aklımızı çalıştırsaydık”,”ma kunna fi ashabis sahir: şu cehennemlilerin içerisinde olmayacaktık”(MÜLK 10).”Fa’terefu bi zembihim: suçlarını itiraf ettiler”. Yani şu anda yalanlıyorlar gibi gödüküyor,ama aslında yalanlamıyorlar yalan söylüyorlar. Yalan söyledikleri için o zaman suçlarını itiraf ediyorlar. Çünkü artık o zaman yalanlamanın bir anlamı kalmadı. Biz dünyada da bu işin farkındaydık ama yalanladık önemsemedik falan deyip duruyorlar,suçlarını itiraf ediyorlar. “Fe suhkan li ashabis sahir: işte cehennemlikler kahrolsunlar”(MÜLK 11) buyruluyor. Zaten kahrolmuş oluyorlar. Orada da şöyle diyecekler. Tekrar Müddesdir suresine dönüyoruz. “Kalu lem neku minel musallin: biz namaz kılmazdık”(43).”Velem neku nu’tımul miskin: çaresiz kalmış kişileri de doyurmazdık”(44). Git çalış kardeşim başka kapıya,mecburmuyum falan gibi şeyler. “Ve kunna nehudu maal haidin: dünyaya dalanlarla dalar giderdik”(45). “Ve kunna nekezzbu bi yevmid din: hesap günü karşısında da yalan söylerdik”(46). “Hatta etanel yakin: nihayet o ölüm bize de geldi”(47). Ve öldük,kurtuluş yok tabi herkes ölecek. “Fema tenfeuhum şefaatuş şafiin: şefaatçinin şefaatinin onlara bir faydası olmayacaktır”(48). Çünkü şafaat o destek vermek,arka çıkmak işi ancak C.Hakkın izniyle,C.Hakkın istediği kişiler için olacaktır. La tenfahuş şefaatu illa men ezine lehur rahmanu ve radiye lehu kavla: C.Hakk diyecekki sen şu kişiye şefaat et, o da edebilecek. Öbürüne de yarabbi diyemeyecektir”(TAHA 109). O zaman insanların bugün beklediği anlamda ki şefaat ahirette asla olmayacaktır,böyle bir şey yok. Dolayısıyla kurtarıcılık diye bir inanç yok. Zaten kurtarıcılık inancı son derece tehlikeli bir inançtır. Kimden kurtaracaklar seni? Allah’tan. Allah’tan kurtaracak olan Allah’tan daha güçlü olması gerekmez mi? Allah’tan daha merhametli olması icab etmez mi? Allah’tan daha çok sizi tanıması gerekmez mi? E ozaman bu Allah’tan daha büyük bir tanrı olur başka bir şey olmaz. Dolayısıyla nerde bir kurtarıcılık inancı görürseniz bilin ki orada çok büyük bir sapıklık vardır. Falanca gelecek bizi kurtaracak. Kimden? Şimdi ,son zamanlarda kutlu doğum haftalarında haşa Allah’ı peygambere şikayet organizasyonları yapılıyor. Ya Rasullallah sen gittin gideli Allah bizim yüzümüze bakmaz oldu. Şu Allah varya bizimle hiç ilgilenmiyor gibi,yani düşünün biraz düşünürseniz bunun böyle olduğunu rahatlıkla anlarsınız. Muhammed(sav) peygamber ve kul olmaktan çıkarılıyor,tanrı makamına konuyor. Onun için son derece dikkat edelim. Biz kendimiz Allah’ın istediği gibi davranmadıktan sonra ne yaparsak yapalım adam olamayız. “Biz o peygamberin ayağının tozu olsak ” falan diyenler var. Toz ol kardeşim toz olmak için uğraşmaya gerek yok ki. Senin adam olmana ihtiyaç var. Yani senden istenen adam olmaktır,toz olmak değil ki. Hatta adam gibi adam olman istenir. Bir numaralı adam olman istenir. İslamın istediği bu. İslam senin bir numara olmanı istiyor,sen toz olmak istiyorsun,toz olacaksan ol. Dolayısıyla çok dikkatli olmamız lazım. ” Fema tenfeuhum şefaatüş şafiin: şefaatlerin şefaati bunlara fayda sağlamayacaktır”(MÜDDRSSİR 48). Falan beni kurtarır,filan beni kurtarır,peki o falanı filanı kim kurtaracak? Karadenizli boks maçındaymış,rakibi kuvvetli. Yediği her yumrukta yere yatıyor,hakem de karadenizli. Ula Temel kalk ayağa da bir yumruk da sen indirsene diyor Temele. Tikine duramayrum ki diyor. Şimdi,dikine duramayan bir insan orada başkasına yardım edecek, olur mu hiç. “Fema lehum anit tezkireti mu’rıdin: onlara ne oluyor ki o tezkireden yüz çeviriyorlar”(49). Tezkire ne? Hemen aşağıda belirtiliyor “kella innhu tezkira”(MÜDDESSİR 54). Tezkira kuranı kerim. İnsanlara görevlerini hatırlatıyor. Yapmaları gereken şeyleri söylüyor. Doğruyu yanlışı bildiriyor. “Fema lehum anit tezkireti mu’rıdin: ne oluyor onlara ki bu tezkireden,kurandan yüz çevirip gidiyorlar”(49). Gerçekten müslümanlarda çok ciddi bir şekilde kurandan uzaklaşma var. Kuranı söylediğiniz zaman bakıyorsunuz ki adam soğuyor. Ama başka bir şey söylediğiniz zaman gene din adına hoşuna gidiyor. “Ke ennehum humurun mustenfiret: sanki bunlar yaban eşekleridir”(50). Yaban eşekleri gibidirler diyor Allah Teala. Kaçıyorlar,ürkmüş. “Ferret min kesvereh: aslandan kaçıyor”(51). Aslandan kaçan yaban eşekleri gibi bunlar. “Bel yurdi kullumriin minhum en yu’ta suhifen muneşşereh: aslında bunların herbirisi de şöyle bir şey isterler; her birine gökten yayılan ayrı ayrı sayfalar verilsin”(52). Gelsin işte,her birine ayrı ayrı davetiyeler gönderilsin Allah tarafından, ya falanca gel,ya filanca gel. E tamam işte gökten gelen davetiyeyse işte kuranı kerim. Allah tarafındansa işte Allah tarafından daha ne istiyorsunuz. Yoo özel olacak. İyi valla bir de Cadillac gönderelim buyrun gelin. Tamam yani düşünün sizin elinizde bulunupta Allah’ın vermediği ne var ki? E tamam yani düşünün sizin elinizde bulunup da Allah’ın vermediği ne var ki? Her şey C.Hakk tarafından verilmiş,bu emirlerde Onun tarafından verilmiş. Düşünürseniz zaten fazlası var sizde. O arzu ettiğinizin fazlası var. “Kella bel la yuhafunel ahira: hayır aslında ahiretten korkmuyorlar”(53). Yani bir hayal içerisine girmişler günlerini gün ediyorlar, ya yarın Allah bana niye azab etsin ki,ya bırak kardeşim falan diye verilen emirleri görmezlikten geliyorlar. “Kella inne hu tezkira: hayır,bu bir hatırlatmadır”(54). Yani kuran sadece insanlara görevini hatırlatır. Kuranı kerim “huden lil muttekin” dir,yani kendisini korumak isteyenlere yol gösterir. “La raybe fih” dir kuran,kuranı okuyan her insan bunun Allah’ın kitabı olduğunu kesin anlar manasını kavramışsa. Ama kendi menfaatlerini bırakıp kendi beklentilerini bırakıp kuranın istedediği gibi hareket edebilenler doğru yola gelmiş olurlar. Bazı konularda kendi arzularına göre bazı konularda da kuranı kerime göre şey yapıpta ikisi arasında bir yol tutturmak istiyorlarsa, Allah böylelerine “ulaike humul kafirine hakka: bunlar tam hakkıyla kafirdir” diyor. Öyle kendi arzuna göre bir din oluşturamazsın. Allah’ın istediği şekilde yaşayacaksın. “Femen şae zekera: aklını başına getirme gayreti içerisine giren bunu yapar”(55). O gereken gayreti göstermezsen olmaz. Ben kurana kurban olayım,kuranı kerim için benim canım feda,beşbin tane başım olsa,binlerce başım olsa hepsini veririm falan. Güzel güzel de kalk bi namaz kıl bakayım. Amaaan. Hani başını vermekten daha ağır değil ki namaz kılmak. Yani lafta herkes fedakarlık yapar da iş ciddiye geldiği zaman bakarsın ki sağa sola kaçıyorlar. “Vema yezkurune illa en yeşaallah: bunların zihinlerine yerleşmiş bilgi ancak Allah’ın belirlediği bilgi olur”(56). Yani Allah neyi istiyorsa bunu kafalarına yerleştirmeleri gerekir. Kendi arzularına göre,kendi ürettikleri bilgi değil. Allah’ın istediği bilgileri kafalarına yerleştirmeleri lazım. Yani doğru bilgiyi kafalarına yerleştirip doğru davranmaları lazım. Kendi kafalarına göre bir takım hayat biçimleri oluşturup ona girerlerse olmaz. “Huve ehlut takva ve ehlul magfireh: Allah Teala kendisine karşı korunmaya layık olandır”(56). Yani koyduğu emirlerin yerine getirilmesi en uygun olan,asıl emri yerine getirilmesi gereken Allah Tealadır. Ve bağışlayıcı olan da affedici olan da odur. Dolayısıyla siz elinizden geleni yapın bakın Allah size ne ikramlarda bulunuyor o zaman görürsünüz. Evet şimdi kendi hayalimizi bırakmamız lazım, bütün hayatımızı,arzularımızı,isteklerimizi tamaman C.Hakkın arzu ve isteklerine yöneltmemiz lazım. Prensipte bunu kendi kafamızda halledemezsek,içimiz ile,gönlümüz ile kafamızı bir araya getiripte kendimizi Allah’ın emrine yöneltemezsek o zaman işimiz zor. Mantıken kuranı kerimin söylediklerinin hepsi doğru,bu sözü söylemek herkes için çok kolaydır. Çünkü kuranı kerim evrensel doğruları bildirir. Ama o doğrulara göre davranmak kolay değildir. Onu içine sindirmek kolay değildir,ona göre hayatını düzenlemek kolay değildir. Çünkü o zaman bir çok beklentinden vazgeçmen gerekir. Hayatını Allah’ın istediği şekile yöneltmen gerekir. Alışkanlıklarını bırakman gerekir,çevrenden uzaklaşman gerekebilir. Sen çevrenden uzaklaşmassın ama çevren seni terkeder zaten. Yani senin uzaklaşmana gerek yok,onlar zaten terkeder seni. Evet tamam senin yaptıkların doğru ama kardeşim işte herkes yapsa.. Ya herkesten sana ne sen kendin yap karışma gerisine. Yok,zaten insanlar hep böyle. Hep kendileri çok iyidir başkaları kötüdür. Herkes ben çok anlayışlıyım ama başkaları değil der. Ya başkalarından sana ne. Başkalarının hesabı senden sorulacak değil ki,sen iyi ol olay biter. Peki böylece dersimizi burada bırakalım çünkü ikinci bölüm birazcık uzun olacak Medine’de ki hatıraların ikinci bölümünü burda sizlere anlatacağım inşallah