Elhamdü lillahi rabbil alemin. Vessalatu vesselamu ala rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Ramazanın son salısı. Dolayısıyla bu akşam hem konuşacak meseleler çok hem de vakit her zamankinden daha sınırlı. Çünkü iftar daha erken olacak. Burada birkaç şey söyledikten sonra Kadir gecesiyle ilgili dersi yapacağız.
Dün 2 televizyon programı yaptık. Bir de bu hafta içinde imsak rasatı yapmıştık. Pazar günü sabahleyin imsak rasatı yapmıştık, çoğunuz gelmiştiniz. İmsak rasatı medya eşliğinde yapıldı, çekimleri yapıldı. Dolayısıyla bütün insanlara hatalar bütün çıplaklığıyla gösterilmiş oldu. Bununla ilgili olarak dün akşam yapmış olduğumuz tv programı meselenin haklılığını ortaya koydu. Programa katılan Saim Yeprem Hoca, bizim yapmış olduğumuz çalışmaların doğru olduğunu, haklı olduğumuzu bütün Türkiye’nin önünde açıkça ifade etti.
Saim Yeprem’in önemi şu açıdan büyüktür. Şu andaki Diyanet İşleri Başkanlığının kullandığı takvimi yapan komisyonun başkanıydı. Bundan önceki dönemde de emekli oluncaya kadar da Din İşleri Yüksek Kurulu üyesiydi. Şimdi de Türkiye Diyanet Vakfına bağlı İSAM’da çalışıyor. Dolayısıyla Allah’a hamd olsun bu ramazanda imsakle ilgili çalışmalarımız artık son noktasına geldi. Bundan sonra yapılacak olan takvimi çıkarmaktır. Eğer Diyanet İşleri Başkanlığı birlikte çalışmaya razı olursa beraber çıkarırız. Ama eski tavrını devam ettirirse biz kendimiz çıkarır devam ederiz. Çünkü artık her şey gün yüzüne çıkmış oldu.
İkinci olarak bu ramazanda bir teravih tartışması başlatıldı biliyorsunuz. Bunlar bizim dışımızda başlatılan tartışmalar. Ama bize birisi bir soru sorduğu zaman elbette ki sorunun doğru cevabını vereceğiz. İnsanların gönlüne göre ya da işte bizim itibarımızı zedelemeyecek şekilde fetvalar verecek değiliz. Doğrusu neyse onu söyleyeceğiz.
Bu ramazanda medya teravih konusu üzerinde biraz fazlaca durdu. Dolayısıyla herkes konuştu. Fakat şu çok net bir şekilde ortaya çıktı. Onu da dün yine bir tv programında eski Diyanet İşleri Başkanlarımızdan Süleyman Ateş Hocanın konuşmasıyla adete son nokta konulmuş oldu. Süleyman Ateş Hocanın konuşmasını dinlemiş olanlar şunu görmüşlerdir. Süleyman Ateş yani bugünkü teravihi kılanlar kılsın ama peygamberimiz zamanında böyle bir namaz kılınmamıştır diye çok açık bir şekilde ifade etti. Peygamberimizin kılmış olduğu namaz her zaman burada size söylediğimiz gibi bugünkü teravih değil teheccüt namazıdır. Peygamberimiz herhangi bir kimseye imamlık yaparak teheccüt de kıldırmamıştır. O namazı kılarken orada onu görenler ona uyarak namaz kılmışlardır. Sonra da farz namazlar dışında kişinin en sevaplı namazı evinde kılınandır diyerek onları evlerine göndermiştir.
Şimdi, burada asıl problem insanların camiye gidip namaz kılıp kılmamaları değil. Asıl problem şu. Peygamberimizin hiç kılmadığı bir namaza sünneti müekkede deniyor. Sünneti müekkede dendiği zaman da bu terimin bir anlamı var. peygamberimizin çoğunlukla kıldığı, ara sıra da terk ettiği sünnetlerle ilgili kullanılır bu terim. Şimdi Müslümanlar burada yanlış bilgilendirilmiş oluyor. Peygamberimizin hiç kılmadığı bir namaza sünneti müekkede diyerek Müslümanlara yanlış bilgi verilmiş oluyor, bu bir.
İkincisi peygamberimizin bir sözü, hiç olmamış olan bir ibadetle ilişkilendiriliyor. O da şu: buyurmuş ki
“Kim ramazanda ayağa kalkarsa ya da yatağından kalkarsa, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kalkarsa onun geçmiş günahları bağışlanır.”
Peygamberimizin bu sözü, hiç olmayan bir ibadette yani peygamberimiz zamanında olmayan, Ebubekir r.a zamanında olmayan, Hz. Ömer’in ilk yıllarında olmayan, daha sonra da olup olmadığı şüpheli olan yani o Hz. Ömer’in kıldırılmasına müsaade ettiği namazla bunun arasındaki ilişki konusunda da çok güçlü şeyler yok. Yani tam olduğunu kabul etsek bile olmayan bir namazla ilgili olarak peygamberimizin sözü insanlara anlatılıyor. Ondan sonra da deniyor ki ramazan geceleri teravih kıldığınız zaman o geceyi ihya etmiş olursunuz ve geçmiş günahlarınız affedilir. Anlatabildim mi yani?
Yani peygamberimizin hiç kılmadığı bir namazla ilgili, peygamberimizin sözü söyleniyor, ondan sonra Müslümanlara deniyor ki teravih kıldığınız zaman, hepiniz biliyorsunuz ramazan başlarındaki hutbelerin konusu budur. Gece teravih kılarsanız peygamberimiz şöyle buyurmuştur, geçmiş günahlarınız affedilir. Şimdi bunu duyan insanlar da hadi şu 1 yıllık günahı affettirelim diye teravihe koşuyor. Teravihe koşuyor ama namaza alışkın olmadığı için teravih biraz uzun geliyor. O zaman kim daha kısa kıldıracak, adam yarım saat, 1 saat yol gidiyor 3-4 dakika daha kısa teravih kılmak için. O zaman da namaz, namaz olmaktan çıkıyor. Yani yanlışlık bu.
Peygamberimizin hiç kılmadığı namaza siz sünneti müekkede diyeceksiniz, peygamberimizin gece kalkıp namaz kılınmasıyla ilgili sözünü bu hiç kılınmamış olan namazla ilişkili olarak anlatacaksınız, ondan sonra insanların din konusunda yanlış yönlendirilmesi söz konusu olacak ve buna karşı biz de susacağız öyle mi? Hiç kusura bakmasınlar. Doğrular neyse onu Allah rızası için söyleriz. Bunu söylediğimiz zaman isterse bütün Türkiye aleyhimizde olsun.
Bu teravih konusunda birçok yerde imamlar bizim kafirliğimizi de bırakmamışlar. Bir kere daha düşünmelerini tavsiye ediyorum kendilerine. Yani boşuna dememişler, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Kovarlar ama ben de diyorum ki onuncu köye de o kişi muhtar olur. Ondan sonra o kovulduğu köylerin hepsi o köye bağlanmaya başlar. Şimdi elhamdülillah bu ramazanda bizim çalışmalarınızın doğruluğu her zamankinden daha fazla anlaşılmaya başladı. Cenabı Hakk’ın yardımıyla da herhalde dost düşman bunu iyi bilir ve kabul eder ki bu ramazanda Süleymaniye Vakfı damgasını vurdu. Allah’a çok şükür, birçok konuda.
Eğer bize karşı olanlar aynı şekilde gitmeye devam ederlerse, aynı yöntemleri uygulamaya devam ederlerse, benim babam senin babanı döver gibi bir güç gösterisiyle, ilmi bırakıp da güç gösterisiyle hakim olmaya çalışırlarsa şundan yüzde yüz emin olsunlar ki silinir giderler. Hiçbir şeyleri kalmaz. Ne dünyada ne de ahirette hiçbir karşılık da bulamazlar yaptıklarına. Bunu çok iyi bilmeleri lazım. Tarihte bu tür şeyler hep olmuştur. İnat edenler de hep kaybetmişlerdir. Yani bunun bize hiçbir zararı olmaz.
Şimdi, ramazanın son 10 gününde bulunuyoruz. Biliyorsunuz Fecr suresinde Cenabı Hak 10 geceye yemin ediyor. Şimdi bunu Kuran-ı Kerim’le irtibatlı olarak anlamaya çalıştığımız zaman belli bir zaman dilimiyle ilintilendirilmiş olan gece ibadeti bakıyoruz ki sadece ramazanla alakalı. Bakara suresinin 187. ayetinde;
(2/ Bakara 187)
“ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid”
“Mescitlerde itikafta bulunduğunuz sırada eşlerinizle ilişkiye girmeyin.”
Peki bunun geceyle alakası ne? Çünkü bu ramazanla ilgili bir ifade. Ramazanda karı koca ilişkisi sadece gece helaldir. Gündüzün zaten böyle bir şey düşünülmez.
“ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid”
Dolayısıyla mescitlerde itikafta bulunduğunuz ramazan günlerinin gecelerinde eşlerinizle ilişkide bulunmayın. Öyleyse şimdi bu “veleyalin aşrin” bir de peygamberimizin uygulamasıyla irtibatını kurarsanız bakıyoruz ki peygamberimiz ramazanın farz olduğu günden vefatına kadar ramazanın son 10 gününü itikafta geçirmiştir. Bazen yapamadığına dair rivayetler de var, onu daha sonra kaza etmiş. Şimdi bu son 10 gün son derece önemli. Biraz sonra ilgili ayetlerde göreceğiz. 44. sureyi açalım, Duhan suresini. Burada Allahü Teâlâ şöyle buyuruyor.
(44/ Duhan 1-3)
“Hâ mîm.” “Vel kitâbil mubîn”
“Ha Mim. O her şeyi ortaya döken kitaba yemin olsun.” Yani Kuran-ı Kerim’e.
“ İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubâreketin”
“Biz bu kitabı bereketli bir gecede indirdik.”
O gece hangi ayda? Ramazanda. Çünkü Bakara suresinin 185. ayetinde
(2/ Bakara 185)
“Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu”
“Ramazan, kendisinde Kuran’ın indirildiği aydır.”
O zaman Kuran-ı Kerim’in ramazan ayında indiği kesin değil mi? Şimdi burada bu ayet ne diyor? Diyor ki
(44/ Duhan 3 -6)
“ İnnâ enzelnâhu”
“Biz bu Kuran’ı indirdik.”
“fî leyletin mubâreketin”
“bereketli bir gecede indirdik.”
O zaman gündüzün inmemiş değil mi? Bereketli bir gecede inmiş. İşte o 10 geceden birinde inmiş oluyor. Belli bir gecede inmiş. Şimdi,
“mubâreketin”
“bereketli bir gece.”
“innâ kunnâ munzirîn”
“Biz uyarıda bulunmaktayız.” Peki o gecenin özelliği ne?
“Fihâ yufreku kullu emrin hakîm”
“Hikmetli olan her iş o gece ayırt edilir.”
Birbirinden ayırt ediliyor, birbirinden ayrılıyor yani. Şu şunun, şu şunun.
“Emren min indinâ”
“Katımızdan bir emir olarak ayıt edilir.”
Yani o işlerin her birisi birer emir olmuş olur.
“innâ kunnâ mursilîn”
“Biz, elçiler göndermekteyiz.”
Peki bu elçiler kim? Bu elçiler melekler de olur, bizim bildiğimiz elçiler de olur.
“Rahmeten min rabbik”
“Rabbinden bir rahmet olmak üzere bu böyledir.”
Allah’ın bir ikramı olarak o melekler ayırt edilmiş işlerle birlikte gönderilirler ya da peygamber gönderilir.
“innehu huves semîul alîm”
“O işiten ve bilendir.”
Şimdi bu bereketli gece hangi gece? O zaman Kadir suresine bakıyoruz.
(97/ Kadr 1-5)
“İnnâ enzelnâhu fî leyletil kadr”
Şimdi bu müteşabih ayet, birbirine benzeyen ayetler diye size sürekli söylüyoruz ya. Bakın burada” inna enzelnahu,” Duhan suresinde aynen var. “Fi leyle,” o da var. Birisi mübarek diye geçiyor, birisi kadir diye geçiyor.
“İnnâ enzelnâhu fî leyletil kadr”
“Onu kadir gecesinde indirdik.” Devam ediyor sure.
“Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr”
“Kadir gecesi nedir?”
Bunu sana ne bildirdi? Kimden öğrenebilirsin bunu? Ancak Allah’tan öğrenirsin, başkasından değil.
“Leyletul kadri hayrun min elfi şehr”
“Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.”
İşte öbür taraftaki bereketini burada anlatıyor. Şimdi bin ay 83 sene süren yani ortalama ömrün üstünde bir zamanı ifade ediyor. Demek ki bir ömre bedeldir kadir gecesi. Niye? Çünkü bu gecede Kuran-ı Kerim inmiş, Kuran’ın olmadığı ömür, ömür değil. Ama Kuran’ın olduğu ömür çok ciddi manada diğer şeylerden farklılaşıyor.
“Tenezzelul melâiketu ver rûhu”
Esas şeyin ana noktası burası. Bizim bu ayeti kerimeye verdiğimiz meal geleneksel anlamdan farklı. O fark da her zaman bildiğiniz gibi Kuran-ı Kerim’i kendimiz açıklamaya kalkmıyoruz, ilgili ayetlerle anlamaya çalışıyoruz. Çünkü açıklamayı Allahü Teâlâ kendisi yapmış, bize sadece o yapılan açıklamaları arayıp bulmak düşer. Açıklamalara ulaşmak da ayetler arası benzerlikten hareketle yani müteşabih ayetlerden hareketle ancak bulunur. Ama gelenekte müteşabihe anlaşılmaz ayet anlamı verince bu yol kapanmış. Bu yol kapanınca da bu anlamlara ulaşma imkanı ortadan kalkmış.
“Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ bi izni rabbihim”
“Melekler, onlarla beraber o ruh o gecede Rablerinin izniyle”
“min kulli emrin.”
“ her emirden…”
Her emirden bir ruh. Bunu niye böyle söyledik? Şimdi bakın Duhan suresinde bunun tamı tamına benzeri var. Diyor ki
(44/ Duhan 4-5)
“Fihâ yufreku kullu emrin hakîm” “Emren min indinâ”
“O gece hikmetli olan yani doğru bir şekilde karara bağlanmış katımızdan olan her iş ayırt edilir.
“innâ kunnâ mursilîn”
“Biz gönderiyoruz.”
Neyi gönderiyor.
(97/ Kadr 4)
“Tenezzelul melâike”
“Arşta bütün meleklere “
Allah’ın verdiği emirlerle görev taksimatı oluyor, görev paylaşımı oluyor ve o melekler aldıkları görevle o gece yeryüzüne indiriliyor. O görevin adı, ruh. Ruhen min emrina, emrimizden bir ruh. Peki niye bunu böyle söylüyoruz? Bunu Kuran-ı Kerim’den dolayı böyle söylüyoruz.
Şimdi, mesela bizde bu ruh kelimesi anlaşılmadığı için de birçok ayet maalesef anlaşılamaz hale geliyor. İsra suresinin 85. ayetini açarsak bunu neden böyle anladığımız ortaya çıkar. 289. sayfa Şimdi bakın mesela
(97/ Kadr 4)
“Tenezzelul melâiketu ver rûhu”
“Melekler o ruhla birlikte indi.”
Biz böyle anlam verdik. Niye, şimdi göreceğiz. Orada er ruh var burada Allah diyor ki
(17/ İsra 85)
“Ve yes’elûneke anir rûh” orda er ruh var, burda da diyorki Allah teala;
“Sana o ruhu soruyorlar.”
“kulir rûhu min emri rabbî”
“De ki o ruh Rabbimin emrindendir.”
Onun için ermen min, min kulli emr kelimesi de orada geçiyor. Rabbimin emrindendir. Bu emrin kadir gecesi paylaştırıldığını ifade ediyor Cenabı Hak. Her konuyla alakalı işlerin paylaştırılması. Şimdi kadr de ölçü demek. Kadir gecesi de o ölçü, her bir şeyin ölçüsünün belirlenmiş olduğu ve meleklere bir yıllık görevin taksim edildiği gece olmuş oluyor. Görev veriliyor, bir yıl, iki yıl neyse. Ama görev taksimatı yapılıyor o gece. Bir yıllık kelimesi ayette yok. Şimdi, burada diyor ki ayet
“ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ”
“O bilgiden size çok az verildi.”
O bilgi hangisi? İşte o ruhtaki bilgi. Yani o gece yapılan görev taksimatıyla melekler tüm kainata dağılıyor. Siz onun çok az bir kısmını biliyorsunuz. İşte o gece o ruhtan bir emirle gelenlerden bir tanesi de Cebrail a.s. Meleklerden biri de Cebrail a.s. idi. Muhammet aleyhisselama Allah’ın kitabını getirdi. Sadece o değil, daha ne kadar vardı ama onlardan bir tanesi de yeryüzüne Kuran-ı Kerim’i getirmişti Cebrail a.s. Dolayısıyla Kuran-ı Kerim tabi ki kadir gecesinde inecek çünkü taksimat ve indirme o gecede oluyor. O gece Kuran indiği için son derece önemli. O gece görev alıp da yeryüzüne dağılan ya da yeryüzü demeyelim tüm kainata dağılan meleklerden bir tane de biz örnek biliyoruz. Hakim emir diyor ayeti kerimede yani doğru hükümlerle, yaptıkları her şey doğru olan davranışlarla iniyor melekler. Gerçi birkaç tane örneği var ama bir tanesi Musa, Hızır kıssası.
Biliyorsunuz hani olayı çok kısaca özetleyelim vaktimiz fazla yok. Musa aleyhisselamla Hızır karşılaşıyorlar. Bir gemiyi yaralıyor Hızır. Musa aleyhisselam niye bunu yaptın diyor. Ben sana dayanamazsın demedim mi diyor. Sonra gidiyorlar, bir yerden yiyecek istiyorlar, yiyecek vermiyorlar. Yıkılmak üzere olan bir duvarı Hızır düzeltiyor. Bundan bari bir ücret alsaydın da hiç olmazsa karnımızı doyursaydık diyor Musa aleyhisselam. Hızır, ben sana demedim mi ki dayanamazsın diyor. Üçüncüsünde bir çocuğu öldürüyor. Sonra bunların nedenlerini anlatıyor. Yani bunların her birinin emri hakim olduğunu yani doğru ve yerinde birer uygulama olduğunu anlatıyor.
İşte o gemi birkaç çaresiz kişinin yani eğer ellerinden bu gemi alınırsa yapacak başka işleri olmayan kişinin. İlerde sağlam gemileri gasp eden bir melik vardı. Bu gemiyi yaraladık ki almasın. Haaa, o zaman başka tabi. O zaman Musa aleyhisselam anlıyor. İşte bu duvarın altında da birkaç yetim çocuğun malı vardı, babaları da iyi bir insandı. Duvar yıkılırsa tabi ortaya çıkar bu mal çalınır. Rabbin istedi ki bunlar büyüsünler ve hazinelerine sahip olsunlar. Haaa, o zaman başka. İşte hakim olduğunu gösteriyor. Üçüncüsünde işte bu çocuğun babası iyi ama annesiyle babasını çileden çıkaracak ve nankör bir hale getirecekti, onun için öldürdük dedi. Ondan sonra dedi ki bunların hiçbirisini ben kendim yapmış değilim. Ben görevliyim. Peki o görevi ne zaman almış bu? İşte bu gece almış. Cebrail aleyhisselam da o gecede Kuran-ı Kerim’in indirilmesi görevini almış. Bilmediğimiz mesela Nuh aleyhisselamın kavminin batırılması ya da Lut kavminin üzerine taşlar yağdırılması o da o gece verilmiş görevlerden. Bak şimdi,
(17/ İsra 85)
“Ve yes’elûneke anir rûh”
“Sana o ruhu soruyorlar.”
“kulir rûhu min emri rabbî”
“De ki o ruh benim Rabbimin emrindendir.”
İşte Allah’ın emirlerinden bir kısmı, Cenabı Hakk’ın bilgisi.
“ve mâ ûtîtum minel ilmi ”
“Bu bilgiden size çok azı verildi.”
“illâ kalîlâ”
Niye az verildi? Çünkü ne diyor Allahü Teâlâ? Kehf suresinin 109. ayetini açalım.
(18/ Kehf 109)
“ Kul lev kânel bahru midâden li kelimâti rabbî”
“De ki deniz Rabbimin sözlerini yazmak için mürekkep haline gelmiş olsa…”
Yani bütün ne kadar denizler varsa yeryüzündeki tüm denizler mürekkep olsa
“le nefidel bahru”
“…o denizlerin suyu biterdi,”
“ kable en tenfede kelimâtu rabbî”
“Rabbimin sözlerinin bitmesinden önce biterdi”
“ve lev ci’nâ bi mislihî mededâ”
“Arkadan bir o kadar daha denizi mürekkep haline getirip de sözleri yazmak için ekleseydik.”
Yani Allahü Teâlâ’nın sözleri mevcut denizlerin iki katı mürekkep olsa, yazılmaya çalışılsa bitmez. Ama o mürekkepler biter.
Peki, bize verilmiş olan bu Kuran-ı Kerim ne kadar mürekkeple yazılır? Az bir mürekkeple tabi. İşte o bilgiden bize çok az verilmiştir. Şimdi kainattaki bilgiler de var. insanların kainattan elde ettikleri bilgiler var. O bütün bilgilerin hepsini yazan mürekkepler yine çok azdır. Onun için insanların ister araştırarak elde etmiş olduğu bilgiler olsun, ister Kuran-ı Kerim’den elde etmiş olduğu bilgiler olsun Allahü Teâlâ’nın bize bildirdiği bilgiler, bildirmediklerinin yanında çok azdır. Onun için
(17/ İsra 85 -86)
“ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ”
“Allah’a ait olan o bilgiden size çok az bir şey verilmiştir.”
Evet, tekrar 289. sayfaya dönüyoruz. Ondan sonra bakın bir şey daha söylüyor Allahü Teâlâ.
‘Size çok az bilgi verildi.
“Ve lein şi’nâ”
“Eğer emir versek “
“le nezhebenne billezî evhaynâ ileyke”
“sana yaptığımız bu vahyi de senden alırız.”
Yani bu azı da alırız senden. Kuran’ı da alırız, emir verirsek eğer
“summe lâ tecidu leke bihî aleynâ vekîlâ”
“Sen o sebeple bize karşı bir vekil de bulamazsın, kimse seni savunamaz da.”
Hiç kimse senin avukatlığını falan da yapamaz. Dolayısıyla her şeyinizle bana bağlısızın diyor Allahü Teâlâ, aklınızı başınıza alın. O sizin yeryüzünde sahip olduğunuz bilgilerin tamamı Allah’ın size müsaade ettiği bilgilerdir. Onun için ayetel kürside
(2/ Bakara 255)
“ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe,”
“Allah’ın bilgisinden Allah’ın müsaade ettiği kadarı dışındakini insanlar kavrayamazlar.” deniyor.
O zaman bu gece neler iniyor? Bu gece bütün melekler Allah’ın emrinden bir ruhla yani bir bilgiyle iniyorlar. İşte o ruhun bir parçası da Kuran-ı Kerim. Ama Kuran’ın önemi hepsinden daha fazla olduğu için o gece bin aydan hayırlı hale gelir.
(97/ Kadr 4-5)
“Tenezzelul melâiketu ver rûhu”
“İşte o gece melekler iner ruhla beraber.”
Niye böyle diyoruz? Bu ilişkiler kurulmayınca melekler iner, Cebrail de iner deniyor. Kardeşim Cebrail melek değil mi? E Cebrail olmadı o zaman öbürlerinin ruhu iner. Nereye çıkmışlardı ki?
“Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr”
“O gece tanyeri ağarıncaya kadar bir selamet gecesidir.”
Niye? Neden selamet gecesi? Çünkü görev taksimatı yapılıyor, görev yerlerinde kimse yok. Daha henüz işe başlamadı, işe başlayıncaya kadar tabi bir şey yok. İşe başladıkları zaman yani artık henüz, mesela şeyi düşünün az önce anlattığımız olayları. O melekler görev yerine varacak ki işler başlamış olsun. Evet Kuran-ı Kerim peygamberimize iniyor ama henüz tebliğ için oradan gelmesi lazım, peygamberimiz de resul yani. O da Allah’ın elçisi, melekler de. Meleklerin elçi olarak gönderildiğine dair ayet Fatır ve Hac suresinde. Fatır suresinde de var burada da var, aynı manaya geliyor. Hac suresi 75. ayet.
(22/ Hac 75)
“Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs”
“Allah meleklerden elçiler seçer, insanlardan da.”
İşte o kadir gecesi melekleri gönderiyor, insandan da elçi seçmiş, Muhammet aleyhisselama da gönderiyor. Dolayısıyla görev taksimatı Muhammet aleyhisselam için de aynı, diğerleri için de aynı. Yani o gece görev yerinde… Mesela şöyle düşünün siz ülkenin bütün memurlarını bir yerde toplamışsınız görev taksimatı yapacaksınız. O memurlar görev yerlerine gidinceye kadar da icraat başlamaz değil mi? İcraat başlayıncaya kadar,
(97/ Kadr 5)
“Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr”
“tanyeri ağarana kadar bir şey yok” daha, icraat yok.
Yani onlar yokken ortalıkta işler olacak değil. Onlar görev yerlerine geldiği zaman icraat başlamış olacak. Şimdi, peygamberimiz s.a.s. bu gecelerde yani ramazanın son 10 gecesinde, tabi hangi gece olduğu belli değil. Bu gecelerde çok daha fazla ibadet yapıyor. Çünkü o takdir, ölçünün belirlenmesi, yıllık görev. Günlük olan her gün değişen şeyler ayrı. Bunlar yıllık olanlar. Çünkü yıldan yıla tekrarlandığı için kadir gecesi kendisiyle ilgili, ümmetiyle ilgili Cenabı Hakk’ın güzel şeyler yazması için sürekli dua ediyor. Ve bununla ilgili ayeti kerime de var değil mi? Bize dua ettiriyor Cenabı Hak.
(7/ Araf 156)
“fî hâzihid dunyâ haseneten”
“Ya Rabbi bize bu dünya hayatıyla ilgili güzellikler yaz.”
Şimdi, bizde imanın bir parçası diye okutulan kader inancı vardır biliyorsunuz. O kader inancına göre her şey yazılmış bitmiştir değil mi? Her şey yazılmış bitmişse Allah daha bize daha niye böyle dua yaptırıyor? Her şey bitmişse ya Rabbi bize bu dünyada güzel şeyler yaz… Yazılıp bitinceye kadar yani iş sonuçlanıncaya kadar, tam neticeleninceye kadar istediğiniz duaları yaparsınız. O dualarla da birçok şeyler değişebilir. İşte peygamberimiz s.a.s. son 10 güne büyük bir ağırlık veriyor. Biz de öyle yapalım. Yani itikafta bulunabileniniz bulunsun ama bulunmayanlar da bu geceleri daha çok ibadetle geçirsinler ve Cenabı Hakk’a dua etsinler. Hem kendileri için, hem sevdikleri için, hem ümmeti Muhammet için, hem tüm insanlık için dualar etsinler peygamberimizin yaptığı gibi. Zaten biliyorsunuz Ayşe validemiz peygamberimize soruyor,
“Ya resulallah kadir gecesine yetiştiğimi anlarsam yani bu gece kadir gecesi diye bir işaretten anlar kavrarsam ne yapayım? Diyor ki şöyle de:
“Allahümme inneke afüvvün tuhibbü’l-afve fa’fu annî”
“ Ya Rabbi sen çok affedersin, senin ikramın boldur, affetmeyi de seversin, beni affeyle.”
En güzeli bu. Şimdi af kelimesi hem günahın bağışlanması, hem de gelişme manasına geliyor. Yani mesela Bakara 219’da
(2/ Bakara 219)
“yes’elûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne) kulil afve,”
“Sana neyi harcayacaklarını soruyorlar, de ki artanı.”
Yani şimdi o af da aslında beni bağışla. Benim gelişmeme engel olan şeyleri ortadan kaldırırlarsa kişiliğim, her şeyim gelişir. Onunla da irtibatlı bir şey var.
Dolayısıyla bu ibadetlerde süreklilik var. “fî leyletin mubâreketin”(44/3) ayeti kerimesiyle de ilişki kurulduğu zaman bu bin aydan hayırlı olması bereketi itibarıyladır. Yoksa bazıları işte bu gece bir rekat namaz kıldım, 80 sene kılmışsın gibi, öyle değil yani. Bereketi daha fazla, daha değerli. Ama yine bir rekat kılmışsındır, daha fazla değil. Bazıları bu kadir gecesinde eh diyor giderim yatsı namazını camide kılarım. Valla bin ay, 1 senelik namazımı kapattığım gibi epeyce de alacaklı kalırım.
Şimdi bir tüccar bana bir gün dedi ki hacca gitmişti dönüşte. Hocam dedi hesap yaptım Allah’tan yüz bin rekat alacağım var. Hayırdır dedim. Mekke’de şu kadar namaz kıldım, Medine’de bu kadar namaz kıldım. Geçmiş namazlarımın hepsi bittiği gibi şu kadar da alacağa geçtim. Bunlar insanın bir vakitlik farz namazının yerini kapatmaz. O başka bir şey. Yani şu suya bak kardeşim, dünyanın en kaliteli suyu der içersin. Gerçekten öyledir, son derece kalitelidir ama o suyu içtin diye yemek yememek ya da uyumamak diye bir şey olmaz. Her birinin yeri farklıdır. Dolayısıyla bunları birbirine karıştırmayalım yani Cenabı Hakk’ın emir ve yasaklarını mutlaka gözeteceğiz.
İşte peygamberimizin farklı olarak kadir gecesi ki eşlerini bu gecelerde ibadete teşvik etmiş. Kendisi itikafa girdiği gibi eşleri de girmiş. Müminleri de teşvik etmiş. Tamam biz bunları yapabildiğimiz kadar yapalım. Yapamayanlar da bu geceleri daha çok ibadetle, daha çok duayla, Cenabı Hakk’a daha çok yakarmayla geçirirlerse bu çok iyi olur. Çünkü Allahü Teâlâ ne diyor?
(25/ Furkan 77)
“ Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum,”
“De ki sizin duanız olmasa Rabbim sizi ne yapsın?”
Tabi ki dua edeceksiniz. Bu dua Allah’a boyun eğmektir, Cenabı Hak karşısında acizliği idrak etmektir ve Allah’tan istemektir. İstediğiniz zaman da zaten ne diyor Allahü Teâlâ?
(40/ Mu’min 60)
“ud’ûnî estecib lekum,”
“Benden isteyin bende karşılığını vereyim.”
Ha, bunu isteyeceğiz ama sadece istemekle olmaz bir de fiili duayla, davranışlarımızı da düzelterek doğru şeyler yapmaya çalışacağız. Yani hadi birisinden para istediniz verdi. Tamam, peki verdiği parayı çarçur ederseniz ne işe yarar? Bir de onu düzgün kullanmak da lazım.
İşte, önümüzdeki yani şu an içinde bulunduğumuz günlerden bir gece, kadir gecesidir ve bu gecede Kuran-ı Kerim’in indiği ayetlerle kesindir. Sadece değil bu gece, her konuyla ilgili melekler görevlendiriliyor. O meleklerden mutlaka bizimle ilgili çok sayıda melek vardır. Onlara görev taksimatı sırasında bizimle ilgili, tabi emri hakim diyor. Hak ettiğimiz şeyin dışındaki bize gelmez ama ya Rabbi bizi affet. Çünkü Cenabı Hak eğer bizim bütün yaptıklarımızın cezasını verecek olsa yeryüzünde bir tek canlı varlık kalmazdı diye ayeti kerime var. O zaman Allah’a karşı acizliğimizi itiraf ederek, Cenabı Hak’tan yardımını, bağışını isteyerek, Ayşe validemize peygamberimizin öğrettiği dua gibi, ya Rabbi beni affet, işte ben hatalıyım, kusurluyum gibi. İsteklerimizi Cenabı Hakk’a sunarak bu gecemizi daha bereketli olarak geçirmeye çalışalım inşallah. Peki, sorular var mı?
Soru: Kadir gecesi her ramazan aynı güne mi rastlar?
Abdülaziz Bayındır: Güne rastlamaz, geceye rastlar. Bu, gece. Herhalde aynı olması lazım. Yani belli bir gece dediğine göre.
Soru: Kadir gecesinin hangi gece olduğunun bir alameti olabilir mi? Ayşe validemizin dediği gibi.
Abdülaziz Bayındır:Tamam yani Ayşe validemiz hissedebileceğine göre biz de edebiliriz demektir ama bilmiyorum yani ben hissetmiş olmam lazım ki size söyleyeyim.
Soru: Bu gecenin gizli olmasının hikmeti ne olabilir?
Abdülaziz Bayındır: Hikmeti çok güzel işte. Bu 10 günü ibadetle geçiriyorsun. Şimdi her defasında anlatıyorum, bir hatıram var. Bir gün bir kadın telefon etti, İstanbul Müftülüğündeyim. Hocam, kadir günü ne zaman diye sordu. Dedim kadir günü olmaz, kadir gecesi olur. Yok yok sen söyle hangi gün dedi. Ya kadir günü olmaz kardeşim, kadir gecesi olur. E peki ne zaman oruç tutacağız dedi. Orucu ramazanın tamamında tutacaksın. Şimdi o kısa yoldan yani yine o alacaklı duruma geçmeye çalışıyor. Kadir günü oruç tutacak, ne olacak yani siz bir ay uğraşıyorsunuz, boşuna. Ben 81 senelik tutmuş olacağım diyecek. Tabi bunlar çok yanlış şeyler ama maalesef yapıyor halkımız. Bakıyorsunuz ki gece sabaha kadar o cami senin, bu cami benim dolaşıyor. Niye dolaşıyorsunuz kardeşim? Oturun bir yerde, güzel güzel ibadetinizi yapın. Vaktinizi yollarda geçirmeyin. Yani şu camiye gitmek faziletlidir diye bir şey yok ki. Hani Mekke’de Kabe’ye gidersiniz tavaf edersiniz. Tamam. Ama bizde Kabe yok, Kabe Mekke’de. Oraya gidiyorsanız gidin. Mekke’ye gittiğiniz zaman o cami senin, bu cami benim değil. Yine orada oturur ibadetinizi yaparsınız. Dolayısıyla öyle sağa sola gitmeye gerek yok. Oturursunuz evinizde, eğer itikafta bulunuyorsanız itikafta bulunduğunuz camide ibadetlerinizi yaparsınız. Cenabı Hakk’a dua edersiniz, affedilmenizi istersiniz, sevdiklerinize dua edersiniz, ülkemiz için dua edersiniz, Müslümanlar için edersiniz, Cenabı Hak da dualarımızı kabul eylesin.
Soru: Ramazan başında medyada Eyüp Sultan Türbesinin kapalı olacağı yazmıştı. Ardından bulunduğu ilçenin müftüsü şöyle bir açıklama getirdi. Kapalı olacak ama halkımız hacet penceresinden türbeyi ziyaret edebileceklerdir dedi. Hacet penceresi ne demek hocam. Bu tevhide aykırı değil mi?
Abdülaziz Bayındır: Hacet penceresi, ihtiyaçların sunulduğu pencere demek. Demek ki Ebaübel Ensari’ye ihtiyaclari o pencereden sunuluyor. Peki bu hacetler oradan mı karşılanıyor? Şimdi Allahü Teâlâ şöyle buyuruyor. Ahkaf suresinin 5. ayeti.
(46/ Ahkaf 5 -6)
“Ve men edallu mimmen yed’û min dûnillâhi men lâ yestecîbu lehu ilâ yevmil kıyâmeti”
“Kendisine kıyamete kadar cevap veremeyecek birini Allah’la kendi arasına koyarak yardıma çağırandan daha sapık kimdir?” diyor.
Bu, Allah’ın ayeti. Kıyamete kadar kendisine cevap veremeyecek birini Allah’la kendi arasına aracı koyarak yardıma çağırandan daha sapık kimdir?
“ve hum an duâihim gâfilûn”
“Zaten onlar bunların çağrısından da habersizdirler.”
Ne dediklerini de bilmezler. Eyüp Sultan, Arap. Bunlar gidip Türkçe konuşuyorlar. E canım, Allah onlara öğretir. Ya kardeşim Allah böyle diyor. Sen Allah’a bir şeyler öğretmeye kalkışıyorsun. Allah böyle diyor ayette. Allah diyor ki
“Onlar, bunların çağrısından habersizdir.”
Sen nasıl değişik şeyler düşünebilirsin? Ondan sonra şöyle diyor bakın bu 6. ayetinde: Kıyamete kadar cevap veremeyecek ya, kıyamet günü insanlar haşrolunduğu zaman o zaman konuşma imkanı olacak. Gideceksin Eyüp Sultan’la konuşabileceksin, öyle bir imkan olacak. Allah’la insan arasına koyduğunuz zaman onu tanrı yapmış oluyorsun.
“Ve izâ huşiren nâsu”
“İnsanlar mahşerde toplandığı zaman”
“ kânû lehum a’dâen” Eyüp Sultan
“kendisinden bir şey isteyenlerin düşmanı olacaktır.”
Eyüp Sultan ve onun gibi olanlar.
“kânû lehum a’dâen”
“Onlara düşman kesileceklerdir.”
Nereden geldiniz de bizi tanrı yaptınız diye. Öyle şey mi olur? Diriden istiyorsun vermiyor, ölü nereden versin?
“ve kânû bi ibâdetihim kâfir” Bak,
“onların bunlara yaptığı kulluğu tanımayacaklardır”.
Buna ibadet deniyor. Yani Allah’la araya koyarak birtakım şeyler istemeye Cenabı Hak oraya ibadet etmek diyor yani Eyüp Sultan’a ibadet etmek sayıyor. Şimdi orada tutuyorlar, bir cenaze oluyor, namazını kılıyorlar, ondan sonra götürüyorlar o cenazeyi önce bir tezkiyeden geçiriyorlar, Eyüp Sultan’ın önünden. Ondan sonra tamam artık test edildi, onaylandı doğru cennete. Bunun kadar çirkin bir davranış yoktur. Bu saçmalıkları terk etsinler. Ne işi var cenazenin Eyüp Sultan’ın kabrinin önünde? E tabi böyle diyecekler, bakın bu ayete nasıl mana verilmiş? Verilen manayı size okuyayım bakın.
Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapık kim olabilir? Şimdi bu ayet Eyüp Sultan’a gidenlerle ilişkili oldu mu bu mealle? Allah’ı bırakıp da… Adam, ben Allah’ı bıraktım der mi? Ondan sonra kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeyler… Sen şeyler diyorsun, bu şey değil ki, koskoca peygamberin sahabesi diyecek. E tapan diyorsun. Ben tapmıyorum ki diyecek. Bakın ayeti ne hale getirmişler görüyor musunuz?
Kuran-ı Kerim’deki şirkle ilgili ayetlerin hemen hemen tamamının üstü örtülmüştür tefsir ve meallerde. Zaten Müslümanların inançlarıyla bilim dalı olan akaitte de şirk, akaidin konusu olmaktan çıkmıştır. Akaidin konularından değildir şirk. Halbuki Kuran-ı Kerim baştan aşağı ondan bahsediyor. Allahü Teâlâ’nın varlığını ve birliğini ispatla ilgili tek bir ayet olmadığı halde, hiç kimsenin buna ihtiyacı yok, akaidin ana konusu haline getirilmiştir. Ondan sonra da bu Müslümanlar niye yeryüzünde Allah’ın işte son peygamberinin ümmeti niye böyle? Böyle şey olur mu? Tabi ki böyle olur.
Şimdiden hayırlı bayramlar dileriz.