Biliyorsunuz epey zamandır Türkiye’de bir “KADER” tartışması başladı. İnşallah bu çok büyük hayırlara vesile olacaktır. Tabi bu arada bize bir çok iftiralar yaparak, insanların zihinlerini karıştıranlar da var. Onlar da olacak, meselenin daha iyi anlaşılmasına inşallah sebep olur. O kişileri araştırmaya sevk eder.
Bugün kaderle ilgili hadislere bakalım demiştik, ama konu başlığını “İnsanın Kaderi ne zaman yazılır” şeklinde değiştirmenin daha uygun olacağını düşünüyorum. Tabii ki hadisleri okuyacağız. Bugün size beni sevindiren bir yazıyı da okuyacağım Allah nasip ederse. Daha önce biliyorsunuz, imam Maturidi’nin yeni çıkan tefsirinden bölümler okumuştum. O bölümler, o ilk okuduklarım, gerçekten kabul edilebilir birşey değildi, ama geçen hafta İbrahim suresinin 4. ayetini (14/4) İmam Maturidi’nin nasıl tefsir ettigini okumuşduk. O tefsir gerçekten çok güzeldi ve onu internet sitemize de koyduk.
Yani şu ana kadar böyle bir tefsire hiç raslamamıştım, onu da inşallah tarihi bir vesika olmak üzere dersimiz içersinde okuyacagiz. Onu geçen hafta okumuştuk . Bu hafta da En’am suresi 6/148-149’u imam Maturidi nasıl tefsir etmiş onu göreceğiz. Hatırlayanlarınız olacaktır, ilk derslerden birinde En’am suresi 6/148-149’u okuyarak Allahu teala’nın haşa kendi kendini yalanlaması şeklinde bir meal verildiğini size göstermiştim ve maalesef o meal çağımızdaki bütün tefsir ve meallerin ortak verdiği anlam ve içinden bir türlü çıkamadıkları birşeydir. Büyük bir memnuniyetle gördüm ki, imam Maturidi’nin tefsirinde öyle bir meal yok. Tarihi bilgilerle de karşılaştırdığımız zaman size şimdiye kadar söylediğimiz, hani insanları “KADERCİ” yapmak için kelimelerle oynamışlar, şeyinin çok güzel bir vesikası olacak Allah nasip ederse, bu akşam okuyacağımız o belge.
Burdan şu da anlaşılıyor, demek ki, imam Maturidi’nin tefsirine mudahale edilmiş, ama mudahale edilmemiş ayet tefsirleri de var ve onlar oldukça önemli.! Müdahale edilmiş dememin sebebi şu. İlk önce okumuş olduklarım kabul edilebilir değil, yani onu yazan, öbürünü yazamaz ondan dolayı. Şimdi size önce bir “hadis” okuyacagim;
Abdullah bin Mesud (r.a)’tan gelen bir rivayete göre Allah’ın elçisi şöyle buyurmuştur:
Sizden biriniz annesinin karninda 40 günde toparlanır, sonra bu kadar sürede “alaka” olur, sonra bu kadar sürede “mudğa” olur, sonra Allah bir meleği 4 kelimeyle gönderir.
“Alaka” yani, rahim cidarina yapışmış olan embriyo demek oluyor. Mudğa’ da bir çiğnem et görüntüsü anlamına geliyor.
Sonra Allah bir meleği 4 kelimeyle gönderir, rızkı, eceli, ameli, şaki’ mi ya da said’ mi olacağı yazılır. Sonra da ruh üflenir.
Yani rızkı yazılır, ömür boyu ne yapacak, ne yiyecek ne içecek. Ondan sonra amelleri yazılır, sevab günah ne işleyecek, şaki mi said mi olacağı yazılır, yani sonunda cennete mi, cehenneme mi gideceği yazılır.
Sonra da şöyle birşey var. Eğer orada said olarak yazılmışsa, ömrünün sonuna kadar iyi bir kimse olarak yaşasa bile ömrünün sonunda, kötü bir insan ameli işler ve cehenneme gider. Yani ömrünü güzel işlerle geçirmiş olsa, ama ana karnında cehennemlik olarak yazılmışsa, ömrünün sonunda cehenneme gitmesini gerektiren bir iş yapar ve cehenneme gider. Anasının karnında cennetlik olarak yazılmışsa, ömür boyu küfürie, nifakla şunla, bunla uğraşsa ömrünün sonunda cennete gitmesi gereken bir iş yapar ve cennete gider, hadis bu şekilde. Ve dediğim gibi sahih hadis kitapların hemen hepsinde var. Sonradan oluşdugunu söylediğim şey “kader” bu şekilde oluşmuştur. Yani “es-saidu, saidun fi batni ummihi veş şakiu, şakıyyun fi batni ummihi” yani cennetlik anasının karnında iken cennetliktir, cehennemlik de anasının karnında iken cehennemliktir. Şimdi dersin sonuna kadar bunun Kur’an-ı Kerim’e 100’ de 100 (yüzdeyüz) bunun aykırı olduğunu, bu şeyle beraber görecegiz! işte bu imam Maturidi’nin tefsiriyle birlikte göreceğiz. İmam Maturidi Türkiye için çok önemli, çünki Hanefi mezhebine mensub olan insanlar kendilerini, Maturidi mezhebinden kabul ederler “AKİDE” de, itikatta.
Şimdi Kader ne zaman yazılır? Allah’ u Teala bunu Kur’ an-ı Kerimde gayet güzel bir şekilde belirtmiş. Diyor ki Allahu teala: “ve halaka kulle şey’in” Furkan suresi, Furkan 25. suresir ilk 2 ayetini açalım. Orda diyor ki Allahu teala:
(25/ Furkan 1.Ayet)
“Tebârekellezî nezzelel furkâne”
“Furkan’ı indiren Allah pek yücedir.”
Yani bütün Furkanlar’ı, hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayıran kitabı indiren. Allah’ın indirdiği kitabların ortak adıdır Furkan.
“Alâ abdihî”
“kuluna,”
tabii Kur’an-ı Kerim’in adı da Furkan! Böyle olduğu z,aman burda Kur’an’ dan bahsedilmiş oluyor.
“li yekûne lil âlemîne nezîrâ”
“Tüm alemler için bir uyarıcı olsun diye.”
Şimdi az önce ki hadis’de anlatılan mantıkta uyarmanın bir faydası var mı?. Adam dünyanın en büyük alimi de olabilir, çok büyük cihad’ta yapabilir, anasının karnında “şaki” yazılmışsa son anda cehenneme gider, değil mi öyle bir hadis. O zaman uyarsanız, uyarmasanız sonuç değişmiyecek. “inna haleqnel insane min nutfetin” ha! yok atladım, bir başka bir ayete geçtim
(25/ Furkan 2.Ayet)
“Ellezî lehû mulkus semâvâti vel ardı”
“Göklerin ve yerin yönetimi kendisine ait olan Allah o Furkan’ı indirmiştir,”
“ve lem yettehız veleden”
“Bir çocuk edinmemiştir;”
“ve lem yekul lehû şerîkun fil mulki”
“Yönetimde her hangi bir ortağı yoktur”
“ve halega kulle şey’in”
“Her şeyi yaratmıştır”
“fegadderahû tagdîrâ”
“ve arkasından da onunla ilgili ölçüyü koymuşdur.!”
Yani önce yaratıyor, sonra kaderini belirliyor. Bu şimdi Kur’an-ı Kerimde olan, bir de biliyorsunuz, yani bir “KADER” suresi de var Kur’an-ı Kerim’de o hangi sure; “kadr” “Leyletul Kadr” ve “kader gecesi” var değil mi ? “kadir gecesi” diyoruz. Biz şimdi türkçe’de, “kadr”dır arapçada da, türkçede “kadr” teleffuzu, türkdili açısından, pek insanların alıştığı birşey olmadığı için biz “kadir” diyoruz. Şimdi Allahu teala aslında her şeyi bir ölçüyle yaratmıştır. Her şey Allahu teala’nin katında bir ölçüyledir.
“ve kullu şey’in ındehû bimıgdâr bu Ra’d suresindeydi, evet bakayım, hah tamam! Ra’d suresi, Kur’an-ı Kerim’in 13. suresi, 8’deen 10. Ayete Kadar. Burda diyor ki Allahu tealla:
(13/ Rad 8.Ayet)
13.8*************
“Allâhu yağlemu mâ tahmilu kullu unsâ”
“Allah, her bir dişinin neyi taşıdığını bilir! “ Yani rahminde ne var bilir.
“Ve mâ teğîdul erhâmu”
“ve rahimlerin neyi süzerek dışarıya attıklarını da bilir.”
Çünkü rahimler her ay çocuk oluşumu için hazırlanır, sonra eğer hamile kalmassa içerisindekini atar tekrar kendisini yeniler.
“Ve mâ tezdâd”
“neyi ilave eder Allah onu da bilir! “
“ve kullu şey’in ındehû bimıgdâr”
“her şey Allah’ın yanında bir miktar iledir.”
Yani ölçüsüyledir. Allah herşeyin ölçüsünü koymuştur. Allah’ın ölçüsünü koymadığı hiç birşey yok. Canab-ı hak kainatı yaratmadan önce, bütün ölçüleri yaratmış. Bir hadis-i şerifte resullullah (s.a.v) diyor ki:
Allahu Teala kainatı yaratmadan 50000 (ellibin) sene önce herşeyin ölçüsünü belirlemiştir, ozaman arşı suyun üzerindeydi diyor.
Herşeyin ölçüsünün belirlenmesi şeye benzer. Bir ülkede kanun çıkarmaya benzer, yani insan nasıl olacak, erkek nasıl olacak, kadın nasıl olacak, keçi nasıl, koyun nasıl, tavuk nasıl, domates nasıl, patates nasıl? ve Allahu teala bunu da, yani gerçekten öyle muhteşem ki mesela resullullah (s.a.v) ’in bu sözü, Kur’an-ı Kerim’e 100’de 100 (yüzdeyüz) uygun bir ifade. Onu’da şey yaparsanız, bunu tamamlıyalım, ha! Şu şeyi bi bitiriyim ben, Ra’d suresini de. Orda eksik kalmasın sonra oraya geçelim! diyor ki Allahu Teala:
(13/ Rad 9.Ayet)
“Âlimul ğaybi veş şehâdetil”
“Gaybı bilendir, şahadeti bilendir.”
Yani ortada olanı da bilendir, olmayanı da bilendir. Yani gizliyi de bilir, açıkta olanı da bilir!
“El kebîrul muteâl”
“Büyüktür ve yücedir”
(13/ Rad 10.Ayet)
“Sevâum minkum men eserral gavle”
“içinizden hangisi, ister sözü gizlesin”
“ve men cehera bihî”
“İsterse açıkca söylesin”
“ve men huve mustahfim bil leyli”
“gece bir yerde saklanan”
“ve sâribum bin nehâr”
“ve gündüzün de yürüyüp geçen kim olursa olsun herkesi bilir”
Yani içinizde olanı da gizli olanı da açıkta olanı da bilir. Yalnız burda şunu söyliyeyim ben size, yani “ŞEY” kelimesi, olana verilen addır! arapçada olmayana “şey” denmez!. Olan da iki türlü olur! Birisi, ölçüsü belli olur, işte Allahu teala yaratacağı herşeyin ölçüsünü; Resullulah’ın (s.a.v) şeyde ifade ettigi gibi; hadis-i şerifinde ifade ettigi gibi, 50000 (ellibin) sene önce oluşturmuştur. Bu 50000 (ellibin) sene Kur’an-ı Kerim’in hükmü olduğundan dolayı, onu inşallah biraz sonra ben size ilgili ayetlerle okuyacağım. Muhteşem birşey. Zaten resullullah (s.a.v) Kur’an’da olan, ama hemen anlayamayacağımız şeyleri söyler. Yani hemen Kur’an-ı Kerim’de anlıyabileceğimiz şeyleri resullullah (s.a.v) kesinlikle söylemez. Çünkü oku, Kuran-ı Kerim’i bak. Bunun çok sayıda örneği vardır, ama Kur’an’dan vardır, fakat onu anlayabilmek için, ciddi bir çalışma yapmak gerekiyorsa onu söyler. İşte bu da “HİKMET” oluyor, yani Kur’an-ı Kerim’deki hikmetleri ortaya çıkarıyor resullulah (s.a.v).
Şimdi Fussilet suresine geçiyoruz. Bu arada şunu söyliyeyim: canab-ı hak “Gaybı bilmez” dedi, şeklinde bir ifade kullanıyorlar! bunu aklı başında hiçbir müslüman söylemez. Allahu teala bir de bilgi imtihanı yapmıyor insanları, bizim zihnimizdeki bütün bilgilerin ne olduğunu cenab-ı hak gayet iyi bilir. İçimizde neyi kararlaştırmışız, içimizde olanı da gayet iyi bilir. “Allah insanları bilgi imtihanından değil, samimiyet imtihanından geçiriyor”! Onun için nice bilgili insanlar burda kaybederler. Yani bu bir bilgi imtihanı değil, samimiyet imtihanıdır. Ondan dolayı dünyayı mı, ahireti mi, tercih ediyorsunuz diye sürekli söylüyor ya, eğer samimiyseniz Allah’ın dediği sizin için esassa, dünya umurunuzda bile olmaz, ama diyorsanız ki; ya tamam doğruları söyliyelim, ama kardeşim “viran olası hanede, evladı iyalvar” falan derseniz ozaman imtihanı kaybetmiş olursunuz. Yani, gayet açık ve nettir. Şimdi eğer biz doğrulardan yana olmasaydık, bu kadar insanların bize karşı sinirlerini kabartan , ama cenab-ı hakk’ın yüzde yüz rızasını uygun olduğuna inandığımız şeyin arkasına düşmez, kısa sürede ne derdik: yanlış anlaşıldım derdik hemen, değil mi, topu taca atardık, ondan sonra başlardık, sağa sola çekmeye aslında, ııı, uho, puff, falan, filan yapardık kimse birşey anlamazdı ne dediğimizden, ondan sonra bu işi daha sonra ele alalım derdik, atardık topu taca. İşte imtihan budur.
Yani tekrar ediyorum bilgili olan bu imtihanı kazanamaz! Makam ve mevki sahipleri kazanamaz. Ha! makam ve mevki sahibi,bilgili kaybeder manasında söylemiyorum. Bu imtihanın kazanmanın tek şartı Allah rızasını herşeye tercih ediyor olmanızdır. Ondan dolayı da, bu bir bilgi imtihanı değildir.!
Şimdi bu bir ara cümleydi. Bilgi imtihanı olmadığı için canab-ı hak bunu bilmezdi falan sorularının da, bir anlamı olmadığı da ortaya çıkıyor yani, samimiyet imtihanıdir. Şimdi Fussilet suresini açalım 50000 (ellibin) yıllık tespit, gerçekten resullulah (s.a.v)’in hadisini okuyunca öyle bir heyecanlandım ki; işte Enes hocayı da çağırdım, o sıra Enes hoca gel, işte Allah’ın resulu bu, muhteşem birşey söylemiş. “Herşeyin kaderi dünya yaratılmadan 50000 (ellibin) sene önce ortaya konmuştur” şeklinde bir ifade. Şimdi Fussilet suresi Kur’an-ı Kerim’in 41. suresi; ayetler 9-11. ayetler. Şimdi burda diyor ki Allahu tealla, şimdi bakın, kaderin nasıl belirlendiğini biraz ayrıntılı olarak veriyor, canab-ı hak. Tekrar ediyorum “Kader” kesinlikle bize anlatılan değil! bir kere onu kafanızdan silin. Bizim kelam kitaplarında anlatıldığı gibi bir kader hiç bir zaman olmamıştır, olamazda! o Emeviler döneminde müslümanlara zorla benimsetilmiştir. Aksini söyleyen ulema öldürülmüştür!. Hani bir, bizimle alakalı, bir yazı yazılmıştır. İmam Şafi’ ye söyletilen bir söz vardı hatırlarsanız “ İşte kader konusunda konuşanlara sorun, Allahu teala geleceği bilir mi eğer bilir derlerse kaybetmişlerdir! bilmez derlerse kelleyi kaybetmiştir.” Bukadar basit. Niye, delilin nedir diye sormazlar, çünkü bütün deliller onların aleyhinedir. Bu sadece, ben dedim oldu. Ve maalesef, şeyler ozaman ki, ağır baskılarla oluşan bugün ilim zannedilerek, ilahiyat fakültelerinde, medreselerde, imam hatip okullarında, dünyanın her yerinde islam dinini öğreten kurumlarda, öğretiliyor. Sanki insanlara, hemde imanın şartlarından birisi olarak öğretiliyor! Dolayısı ile bu konu çok mühim. İşte bu ayeti kerimede bir ayrıntı veriyor Allah teala diyor ki:
(41/Fussilet 9. Ayet)
“41.9*****Gul einnekum letekfurûne billezî halegal arda fî yevmeyni”
“Siz, bu yeryüzünü iki günde yaratanı mı görmezlikten geliyorsunuz “
“ve tec’alûne lehû endâdâ;
“ve ona benzer varlıklar oluşturuyorsunuz”
“zâlike rabbul âlemîn”
“bu tüm varlıkların sahibidir O Allah”
(41/Fussilet 10. Ayet)
“Ve ceale fîhâ ravâsiye”
“bu yerin içerisine ağır baskılar koymuştur,”
(yani dağları yerleştirmiştir yukarıdan aşağıya doğru);
“min fevgıhâ”
“üsten aşağıya doğru”
“ve bârake fîhâ”
“onun içerisine bereket yerleştirmiştir”
(bunlar hepsi İşte kaderin ayrıtıları, yani yeryüzüne konan şeyler)
“ve kaddera fîhâ”
“kaddera”
kader kelimesinden gelen birşeydir,
“ve kaddere fîhâ “
“kaderini belirledi”
“fîhâ”
“toprağın içerisinde”
“akvâtehâ” şeylerinin gıdaların,
“toprağın içerisindeki gıdaların ölçüsünü belirlemiştir.”
Yani yaratmadan önce bir ölçü koyuyor.
„ Fî erbeati eyyâm“
„dört günde.“
Yani yeryüzünü 2 günde yaratıyor ! onun ölçülerini, gıdalarının ölçülerini, kaderini de 4 günde belirliyor. Ölçü çok mühim. Allah öyle bir ölçü koymuş ki toprağın içerisine, domates tohumu atıyorsanız, domates bitiyor. Patates atıyorsanız, patates bitiyor. Buğday atıyorsanız, buğday bitiyor. Hepsinin ölçüsü orda var, hemen o devreye giriyor. Yani hepsinin kaderi toprağın içerisinde yazılı. Şimdi:
“sevâel lis sâilîn”
“arıyanlara eşit uzaklıkta,”
yani çalış sende bul! Çalışmayana birşey yok, onun için
(53/Necm 39.Ayet)
“Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.” diyor Allah.
“kişiye çalıştığından başkası yoktur”
Peki en başta okuduğumuz hadis’te çalışmanın bir anlamı var mı? Rızk anarahminde zaten yazılmış, yat aşağıya. İşte o hadis değil, o uydurma bir söz . Ama o sözün tamamı uydurma değil ! bir kısmı, son kısmı uydurma. Onun diğer kısmı üzerinde daha önce durmuştuk, şimdi konu değişir, ondan dolayı oraya şey yapmıyorum. Yani anarahmindeki evreler dışındaki kısım uydurma! Ondan sonra diyor ki ;
(41/Fussilet 11. Ayet)
“Summestevâ iles semâi ve hiye duhânun”
“Allahu teala toz halindeki göğe yöneldi, daha sonra,”
“fegâle lehâ ve lil ardıé’tiyâ tav’an ev kerhâ”
“göğe de yere de dedi ki: istiyerek ya da İstemiyerek emrime gelin,”
“gâletâ eteynâ tâiîn”
“dediler ki: tamam istiyerek geldik.”
İşte gökler ve yerin kaderi bu, isteseler de istemeseler de. Şimdi diyeceksiniz ki: gökler ve yer muhatap mı? tabii ki muhatap, onlarda da akıl var! Bu gün fizik çalışmaları yapanlar eşyada da bir aklın olduğunu artık laboratuvarda görmeye başlamışlardır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran akıl değildir! Ruhun üflenmeysiyle oluşan dinleme, görme ve karar verme özelliğidir. Bu bizim “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” kitabında anlatılıyor, arzu eden ordan okuyabilirler.
“Gâletâ eteynâ tâiîn”
“istiyerek geldik dediler.”
Bu “tâiîn” kelimesi, akıllı varlıklar için kullanılır arapçada, yani bu kalıp akıllı varlıklar için kullanılır, “cemi müzekker salimdir” arapça bilenler için söyliyeyim. İşte burda da onlarda bir akıl olduğunu bildiriyor, ama Allah onları imtihan etmiyor. Dolayısıyla istesen de, istemesen de yapacaksın diyor. Şimdi, gökler ve yer için olan kaderi, insanlara aktarıyorlar! insanlar için öyle değil.
Şimdi, peki insanlar için Allahu teala ne diyor? insanın yaratılışına bakalım, insanın kaderi ne zaman yazılıyor dedik, ama önce insan suresini açalım 70, sure miydi? (76. sure) kaçıncı sayfa 577. sayfa ilk ayetlerini okuyoruz.
(76/ insan 1.Ayet)
Hel etâ alel insâni hînum mined dehri lem yekun şey’em mezkûrâ.
Ha! 50000 (ellibin) senesi meselesi kaldı, onu şey yapayimda! Mearic suresini okuyalım. Şimdi yeryüzünün ilk yaratılışında, o dağların oluşumu, gıdaların içine yerleştirilmesi, şimdi bize göre, bizim ifadelerimize göre. Yani Allah teala işte 4 gün falan diyor, ama bizim anladığımız şekilde kaç gün acaba, şimdi o dağların tekrar ortadan kalkması, yeryüzünün ilk yaratılış şeklini almasına kadar gecen günle, yeryüzünün ilk yaratılmasından, dağların ve gıdaların herşeyin koyulmasına kadar olan gün ile yani birşeyin yukarı çıkması ve aşağıya inmesi aynı ölçüde olduğu için, mearic suresi 567. sayfa, açalım bakın. Orada mearic suresinde 4. ayette Allahu teala diyorki:
(70/ Mearic 4. ayet )70.4***********))
“Ta’rucul melâiketu ver rûhu ileyhi”
“Melekler ve Ruh Allah’ın belirlediği bir yere çıkarlar,”
çünkü yeryüzünde değişiklikler olacak herkesin ruhu, kendi vücudunun yanında , ama yeryüzünde değişiklikler olacağı için onları Allah, ruhları ayırıyor! sadece vucutlar kalıyor orda, yani vücudu oluşturan parçacıklar kalıyor orda.
“fî yevmin kâne mıgdâruhû hamsîne elfe seneh”
“bir gün deki uzunlugu 50000 (ellibin) senedir!”
Şimdi anlatabildim mi bakın. Oldukca soyut bir kavram. Şimdi şurayı dünya olarak düşünün Allahu teala bunu 2 günde yarattı mı, 4 günde bunun içerisindeki gıdalar dağların yerleştirilmesi. İşte diğer şeyleri suları, şusu, busu. Şimdi bu 4 günü resullullah (s.a.v) bunu 50000 (ellibin) gün diye ifadeediyor, şeyde de, bu ne oluyor dağlar bu dağlar biliyorsunuz kıyamette ne yapacak eriyecek ve çukurlara dolacak ve yeniden yeryüzü ilk yaratıldığı şekli alacak, yani bir bataklık dönemi olacak bu da demek ki 50000 (ellibin) yıl gibi bir tekrar ahirete hazırlanması için, tekrar 50000 (ellibin) yıl geçecek nasıl ki ilk yaratılıştan insanların yaşayabileceği hale gelmesi için 50000 (ellibin) sene geçmiş ise, işte burdan da, yeniden yaratılış için 50000 (ellibin) seneye geçecegine bu ayet kerimeler bildiriyor; resullulah (s.a.v) de onu bize ifade etmis. Şimdi insan suresine geciyoruz 76.sure ve ilk ayetler:76.1*********** Diyor ki burda Allahu teala:
(76/ insan 1.Ayet)
“Hel etâ alel insâni hînum mined dehri”
“insan üzerinde uzunca bir süre geçti” (mesela su 50000 (ellibin) seneyi düsünün )
“lem yekun şey’em mezkûrâ.”“şey” değildi
“mezkür şey değildi”
hani size hep baştan beri söylüyorum “şey” var olana denir. İnsan “şey” değildi, “mezkür şey değildi”. Mezkür ne demek; mezkür zihinde bilgisi olan demektir. Yani onunla ilgili henüz bir bilgi yoktu, uzunca bir süre. Peki şimdi ters düşmüyor mu, Allahu teala herşeyin ölçülerini belirledi de de insanın ölçüsünü belirlemedi mi bastan, tabii ki belirledi. İnsanın ölçüsünü belirledi, ama Servet Bayındır’ın ölçüsünü belirlemedi! Şimdi onun ayetini göreceğiz, biraz sonra, bunlar çok önemli meseledir. Çünkü bu Allahu teala’nın “BARİ” sıfatıyla alakalı bir olaydır.
Siz bizim şeylere bakın, “BARİ” sıfatıyla ilgili yazılanlara bakın Allah’ın isimlerini anlatan kitaplara bakın ilgili birşey bulamazsınız, çünkü Allah’ın “Bari” sıfatının üzerinde, yani Allah’ın sıfatları, yani Allah’ın özellikleri Kur’an-ı Kerime göre incelenmediği için onlar maalesef doğru düzgün bir şekilde bulunmaz. Neyi kastediyoruz, şimdi Allahu teala insanın genel özelliklerini belirlemiştir süphesiz. Servet Bayındır’da da, Fatih Orum’da da, o bütün insanlarda olan genel özellikler elbette var bu taa en baştan belirlenmiş. Ama Allahu teala’nın “Bari” sıfatı var ki ! Bari ne demek; her yarattığını farklı yaratması demektir. Yani Servet Bayındır’ı , Fatih Orum’a özel bir takım özellikler var sizin hepiniz de aynısınız, ben de aynıyım. Bütün ona özel olan özelliklerin belirlenmesi ezelde değil, yani Fatih Orum’u, Fatih Orum yapan , Servet Bayındır’ı, Servet Bayındır yapan, özelikler ezelde belirlenmiş değil. Ama bütün insanlara ait genel özelikler belirlenmiş. İşte o da az önce Ra’d suresinde okuduk ya
“her şey Allah’ın katında ölçüsüyledir”
o en başta belirlenendir, peki bunu neye dayanarak söylüyoruz, bu ayeti okuyalım, başka bir ayette ben size anlatacağım onu inşallah. Bunu şey yapalım, yani insan var, ama Servet Bayındır’la ilgili her hangi bilgi üretilmiş değil, yok ortada. Birşey olması için, annesi, babası, evlenmesi lazım. Allah , o kanunu koymuş. Çocuk yapmak için gerekeni yapmaları lazım, ondan sonra ne olacak (Allahu teala) diyor ki :
(76/ insan 2.Ayet)
“İnnâ halagnel insâne min nutfetin emşâcin”
“İnsan oğlunu döllenmiş yumurtadan yarattık.” İşte
ana rahminde yumurta döllenecek,
“nebtelîhi”
“onu çok ağır imtihandan geçirecegiz.”
“fecealnâhu semîam basîrâ” onun için
“dinleyen ve gören bir varlık yaptık.”
Ana rahminde onu Allahu teala özel bir işletim bilgisi diyebilecegimiz bir bilgi yüklüyor ki ona ruh diyoruz ,o ruh onu farklılaştırıyor , o ruh imtihan olabilecek hale geliyor İnsandan başka hiç bir varlıkta bu ruh yok. Ondan dolayı insanlar ya çok başarılı oluyor, ya da cenab-ı hakk’ın makamına göz dikerek, şey yapıyorlar iyice kaybediyorlar. Diyor ki:
(76/ insan 3.Ayet)
“İnnâ hedeynâhus sebîle”
“O insanı yola yönlendirmişizdir”
“immâ şâkiran ve immâ kefûrâ.”
“şükredebilir, “
yani kendisine verilen o nimetlerin kıymetini bilir,aşırıya gitmez, Allah ne demiş ise onu yapar, “ya da nankörlük yapar,” kendi kafasına göre hareket eder,
(17/ isra 84.Ayet)
“Kul kullun ya’melu alâ şâkiletih” diyor Allahu teala,
“herkes kendi zihninde şekilendirdiği hayatı yaşar,”
herkesin kendine göre bir kurgusu vardır.O kurgu Allah’ın kurgusuna uygunsa doğru yoldadir! Değilse yanlış yoldadır. Evet, şimdi ondan sonra diyor ki Allahu teala:
(76/ insan 4.Ayet)
“İnnâ a’tednâ lil kâfirîne selâsile ve ağlâlen ve seîrâ”
“nankörlük edenler için zincirler, halkalar ve alevli ateş hazırlamışızdır.”
Şimdi bir başka ayet daha okuyalım. Yani, mesela annesi, babası evlenmeden önce, Servet Bayındır’da, Fatih Orum’da şey değildi! Hepimiz aynıyız, ya da ana rahminde o şey oluşuncaya kadar, ilk yapı taşı oluşuncaya kadar şey değildi, bunu bir başka ayet şöyle söylüyor. Diyor ki Allahu teala, bu Kamer suresi 54. sure, yoo! yanlış söylemişsim, şeyde Meryem suresi 19. sure 66. ayet, diyor ki:
(19/Meryem 66. Ayet) 19.66***********
“Ve yekûlul insânu e izâ mâ mittu le sevfe uhracu hayyâ”
“insan tutar şöyle söyler; ben öldüğüm zaman yeniden canlı olarak topraktan çıkarılacak mıyım?”
Ölmüşüm bitmişim nerden tekrar yaratılmak, diyor ki Allahu teala burda;
(19/Meryem 67.Ayet)
“E ve lâ yezkurul insânu ennâ halagnâhu min gablu ve lem yeku şey’â.” Yani,
“insan düşünmüyor mu, onu daha önce yarattık O şey değildi.”
“şey” değildi. Anladınız mı şimdi var olana şey dendiğini ayeti kerime gösteriyor mu? Şey değildi; Allah her şeyi biliyor! Bak insanla ilgili genel ölçüler vardı, ama onunla ilgili ölçüler ana rahminde belirlenmiştir.
Evet şimdi onu şey yapacağız. Abese suresini açalım, (kaçıncı sayfaydı) 584. sayfa, evet. Orda 17. ayeti okuyoruz . Şimdi, bu akşam ki ders belki en önemli derslerden bir tanesidir! Bunlar canab-ı hakk’ın ayetleridir!
Ben de burda şuna hayret ediyorum biz herkese, her konuda ,her cümle için ayetler okuyoruz ! ama bize karşı gelenler İşte aslında bunu mecaz anlamak lazım, kinayelidir, bunun arkasında şöyle birşey var . Ya kardeşim yapmayın, yani Allahu teala bu Kitabı boşuna mı indirdi ? Allah ne demiş ise öyle yapsanıza ? bakın ne diyor canab-ı hak:
(80/ Abese 17.Ayet ) 80.17*********
“Gutilel insânu mâ ekferah”
„Kahrolasıca insan ne kadarda nankördür,“
ne kadarda nankördür! Nedemek nankör? gerçekleri görmek istemiyor demektir. Tabii şimdi canab-ı hakk’n gösteremediği gerçekleri, biz gösterecek değiliz. Görmek İsteyenlere anlatacağız elbette.
(80/ Abese 18.Ayet )
“Min eyyi şey’in halegah.” (Allah onu neyden yarattı?)
“Hangi şey’den yarattı,”
bak o “şey” var olan, şimdi göreceksiniz “şey”!
(80/ Abese 19.Ayet )
„Min nutfeh“
„nutfeden yarattı!“ Döllenmiş yumurtadan
„halegahû „
„yarattı“
„fegadderah.“
„ölçüsünü koydu“ “fa” takibiyedir!
yarattı yani önce onu, birşey haline getirdi döllenmiş yumurta, arkasından onun kendisine ait ölçüleri koydu. Şimdi bakın
“her şey Allah katında ölçüsüyledir”
ayetini okuduk mu ? Resullulah 50000 (ellibin) sene önce dedi ! tamam yani bir ülkenin kanunlarının çıkarılması gibi birşeydir. Allahu teala kiyamete kadar yaratacağı herşeyin iyi, kötü ölçüsünü koymuş! Koymuş ta bir de, her birşeyi Allah “bari” olduğu için, yani bir fabrika gibi üretmez canab-ı hak, bir fabrikadaki bütün şeyler standartdır. Mesela içinizde uzmanlar bilirsiniz, bir halı alırsınız ! o halı el dokuma mı,? fabrikasyon mu nasıl anlarsınız? eğer el dokumaysa, mutlaka bir yerinde, bir uyumsuzluk vardır! Fabrikasyonsa bin tanede de baksanız hepsi aynıdır. Şimdi, tabi o nedir, farklılık vardır, iki tane halıyı aynı usta örsün, ikisi bir birinden farklıdır ! aynı olması mümkün değildir .
“Şey”de de işte Allahu teala’nın “Bari” sıfatını anlamak için bunu söylüyorum. Allah bari’dir, o ayrıca yaratmadan önce işte şeyde diyor ya. Hadid suresinin 57. surenin (yok Hadid değildi, Şura 52 miydi, şeyy “Mâ esâbe mim musîbetin” 57’ ye 22 miydi “Mâ esâbe mim musîbetin” tamam tamam hadid)
(57/Hadid 22.Ayet)
“Mâ esâbe mim musîbetin fil ardı ve lâ fî enfusikum illâ fî kitâbim min gabli en nebreehâ”
(Şurada, yok orada değil, ben hep o iki ayeti karıştırıyorum nedense…57’ye 22 olacak Hadid suresi, hah) şimdi diyor ki Allahu teala:
“Mâ esâbe mim musîbetin”
“musibet” kelimesi bizim türkçemizde de Kur’an-ı Kerimin bir çok ayetlerinde de “kötü şey” manasına gelir , ama bu ayete kötü şey manasına değil!
“başa gelen” anlamına geliyor.
Mesela bir çocuğunuzun olması da musibettir, bir Allah göstermesin trafik kazası olması da bir musibettir, iyisi de kötüsü de!
“Mâ esâbe mim musîbetin fil ardı ve lâ fî enfusikum”
“yeryüzünde veya kendi içinizde birşey size dokunmaz ki”
“ illâ fî kitâbim”
“mutlaka bir yere kayıt geçmiş olmasın!” nezaman,
“min gabli en nebreehâ”
“Onu ayrı bir varlık olarak yaratmadan önce”
(ayrı bir varlık işte ayrı bir varlık ne yapıyor?) bu ayrı bir varlık yaratması sebebiyle sizden her hangi birinizin bir saç telini birisi elde ettigi zaman sizinle ilgili bütün özellikleri öğrenebiliyor. Sizin parmak iziniz, sizin bütün özelliklerinizi bildiriyor, birisiyle tokalaştığınız zaman, sizin ona, sizden ona geçen bir takım şeyler var ki onun elinde görebileceğiniz, onlar sizin bütün özeliklerinizi orda gösteriyor. Yalnız sizde olanlar, o ikinci bir şahısta yok, dünya yaratıldığı günden beri, her insan, işte ondan dolayı Servet Bayındır ve Fatih Orum dedim ve sizden her biriniz bütün insanlar. Her insana ait olan ayrı bir özellik o özelliğin yani o kaderin belirlendiği an nutfenin yaratılmasından sonradır.
(80/ Abese 19.Ayet )
“halakahu fe kadderah”
“hallagahu”
“Allah onu yarattı,”
“fe kadderah”
“arkasından onun kendisine ait olan ölçüleri koydu.” Anlatabildim mi?
(80/ Abese 20.Ayet )
”Summes sebîle yesserahu”
“sonra ona yolu kolaylaştırdı”
ve o anasının rahminden kolayca çıktı. Yine şeyde A’la suresinde aynı şey var! daha değişik şekilde .
(87/ Ala 1. Ayet)87.1*************
“Sebbihısme rabbikel a’lâ..”
“Rabbinin en yüce adını tespih et.”
(87/ Ala 2. Ayet)
“Ellezî halaka fesevvâ.”
“ki yaratan ve dengeliyen O dur”
Yani şu, şimdi bu iki arkadaşımızda olan özeliklerin tamamı, yani bir tane burun, ikitane kulak, iki tane göz, el ,ayak bütün insanlarda var mı, işte “tesfiye” o. Bir de vucudun kendi iç dengesinde kuruyor Allahu teala değil mi? Yani elimiz, (ayağımız), ayağımızın boyunda olsaydı bu kadar rahat yüruyemezdik, yürürkene ellerimiz de, yere değseydi değil mi? Bir dengeyi kurmuş, diyor ki :
(80/ Abese 19.Ayet )
“Min nutfeh, halakahu”
„Allah nutfeden döllenmiş yumurtadan onu yarattı”,
ha! Şeydeyiz, bunu daha önce okumuştuk.
(87/ Ala 1. Ayet)87.1*************
“Sebbihısme rabbikel a’lâ..”
“Rabbinin en yüce adını tespih et.”
yani tümüyle ona yönel demektir , rabbinin adına yönel! Başkasının adına değil “ O en yüce olan rabbinin adına yönel”
(87/ Ala 2. Ayet)
“Ellezî halaka fesevvâ.”
“ yaratan ve hepsini dengeliyen O dur”
Evet bir baktığınız zaman her insan , her konuda bir birine benzer , ama bir başka açıdan baktığınız zaman hiç bir insan hiç kimseye benzemez! Herkes tek yaratılmıştır .
(74/Muddessir11.Ayet)
„Zerni vemen halegtu vahida“ buyurduğu gibi
“Bırak bana, tek olarak yarattığımı.” Bütün insanlar için geçerlidir bu. Evet:
(87/ Ala 3. Ayet)
“Vellezî kaddere fe hedâ.” (bak önce yaratıyor),
“sonra ölçüsünü koyan yarattıktan sonra yolunu gösterendir.”
İşte bütün varlıklar için aynı şey söz konusu 1 Daha önceden her şeyin özelliğini belirlemesi 2. si de her bir varlığı ayrı bir varlık olarak yaratması. Öyle ki, siz bir yerden elinize, bir buğday geçiyor, iyi bir uzman diyor ki: bu falanca yerin buğdayı diyor, eee nerden biliyorsun kardeşim, çünkü sadece insanda değil, Allah yarattığı herşeyi farklı yaratmıştır. işte Allah’ın gücü ve kudreti bu. Peki şimdi durum böyle iken insanlar nasıl şey yapıyor. Allahu teala diyor ki; çok ağır bir imtihandan geçireceğiz.
Bakın gökleri ve yeri yarattı, orayada kader koymuş mu okuduk mu ayetlerde. Onları imtihan ediyor mu onlarda da akıl var
(41/fussilet 11.ayet)
“ı’tiyâ tav’an ev kerhâ”
“ istiyerek ya da istemiyerek gelin” diyor.
Hiç siz geleceksiniz, başka çareniz yok, benim emrime uyacaksınız , ama insan için ne diyor;
(76 /insan 2.Ayet)
“Nebtelîhi”
“onu cok ağır bir imtihandan geçireceğiz”.
“fe cealnâhu semîan basîrâ”
“onun için semi ve basir yaptık.”
Yani görebiliyor ve dinleyebiliyor. Ben şimdi size anlatikları mı,bu konuşmayı yani çok afedersiniz dünyanın en iyi hayvanlarına yapabilir miyim, bir tek cümle anlatabilir misiniz onlara, çünkü onlarda duyma var , ama dinleme yok, onun için imtihan ettiği, onlar imtihana tabi değil, imtahana biz tabiyiz ve basir yaratmıştır. Allahu teala görürsünüz arkada olacakları, onlar olacakları görmez, şimdi şuraya birisi elinde bıçakla girse herkes tedirgin olur, bir tabanca olursa, millet yere yatar kendi canını kurtarmaya bakar. Ama şeyde kurban bayramında görürsünüz kendi hem cinsleri yatırılıp kesiliyor, öbürlerinin hiç umrunda bile değil, çünkü basir değiller görüyorlar, ama basir değiller, arka planını göremiyorlar.
Şimdi; şimdi az önce hadis diye okuduğumuz o söz anasinin rahminde cehennemlik yazılmışsa, ömür boyu cennetlik ameli yaparsa, yapsa da sonunda cehenneme gidecek bir iş yapar ve cehenneme gider. Ana rahminde cennetlik yazılmışsa, sonuna kadar cehennemlik ameli işlerse sonunda cennetlik ameli işler ve cennete gider. Böyle birşeyin imtihan edilen bir varlık için düşünülmesi mümkün mü. İşte minareyi çalan kılıfını hazırlıyor. Şimdi bakın burda kaderle ilgili bir kitabtan okuyacağim. Yazarı “Kitab ve Sünnet Perspektifinde Kader” Fettullah Gülen. Şimdi burda (yok) yani Fettulah Gülen’den okuyacağım da, sanki başkaları farklı yazmıyor, az önce okuduğum hadiste, farklı yazmıyor, ben sadece mevcut yapıyı gösteren bir çağdaş kişinin yazısından örnek veriyorum, özellikle seçmiş falan değilim. Şundan dolayı bu kitabı aldım, kitap ve sünnet perspektifinde dendiği için, bu başlıktan dolayı aldım, yoksa yazarından dolayı değil.
Farketmiyor çünkü biraz sonra size meal göstereceğim. Burada yazılanın benzeri Kur’an-ı Kerimlerin, bütün kur’an-ı Kerim meallerinde var, olayı iyi kavrıyalım, diye ben bunu şey yapıyorum, bakın ne diyor. “İlmiyle herşeyi kuşatan canab-ı hakk’ın” bak burdaki şey, burda şöyle birşey var, hemen önceden bir “Allah için zaman söz konusu değildir” derler, ya peki Allah için z,aman söz konusu değilse? Bütün insanlık ölmüş, ruhlar da çekmiş gitmiş, 50000 (ellibin) sene kimin için söyleniyor ! bizim açımızdan,
(16/Nahl 77.Ayet)
“(Kıyamet) bir göz açıp kapayıncaya kadar” diyor Allahu teala.
“ve mâ emrus sâati illâ kelemhıl basari “
Eğer insanlar açısından diyorsam
“ev huve akrab”
“veya o daha yakın” diyor.
Göz açıp kapayıncaya kadar, niye çünkü orda biz gecen zamanı bilmiyoruz, uykuda geçen zaman bilinmediği gibi. Peki o 50000 (ellibin) yıl kimin için? hiç insan yok iken “6 günde yarattım” kimin için bu. Okadar yani Kur’an-ı Kerimin tamamının bir anlamı kalmıyor! efendim işte zamanı yaratılmış, olarak gösteriyor ee diyor ki; zaman ne? şu masa gibi, sen de karınca gibisin, karınca burda iken, burada olacakları bilmez, ama sen görürsün burayı diyor, ya bunu kimden öğreniyorsun? Sırf bu yanlışları yerleştirebilmek için uydurulmuş birşeydir. Ne Allah’ın kelamında böyle birşey var, ne de resullullah’ın sunnetinde var, ama kaderi yerleştirebilmek için başka çare bulamamışlar, bunu uydurmuşlar. Bak ne diyor burda, 51. sayfa, bakıyım, baskı tarihi ne zaman, 2013, bu sene ocak 2013, geçen ay basılmış, öyle diyor. 51. sayfa, ilmi herşeyi kuşatan canab-ı hakk’ın bu muhit ilmiyle yazdığı kitap, daha sonra meleklerin yazdığı kitabla elbette tenakuz içinde olmayacaktır.
Yani ezelde bizim için yazdıkları bir de amel yapıyoruz, meleklerin yazdıkları var ya hani. Çünkü birinci yazılan kitap biz ne yapacaksak, daha önceden bilindiği için öyle yazılmıştır, mesela benim bunu bu akşam size anlatacağım önceden bilindiği için yazılmış ne yaparsan öksürsem bile, önceden yazılmış. İkinci kitap ise, meleklerin yazdıkları, bizler o işleri yaparken yazılmıştır. Sanki insanlar, Allah’ı hesaba çekecek ki, ikinci bir kitab yazmak ihtiyaci duyuyor.
Her iki kitabta en küçük bir harf değişikligi söz konusu olmaksızın aynıdır. Bu husus üzerinde ısrarla duruyoruz ki her hangi bir yanlışa anlamaya sebebiyet vermiş olmayalım. Şimdi bak diyor ki: evet Marx daha annesinin karnında iken beşeri ıdlar edecek, beşer suretinde bir şeytandır. “Idlar” demek “saptırmak demek” sayfa 56. Evet Marx , evet Marx, daha annesinin karnında iken beşeri ıdlar edecek, beşer suretinde bir şeytandır. Anasının karnındayken şeytandı yani, insanları saptıracaktı. Bu damgayı yemiştir diyor. 20. Asirda bize ışık tutan Hasan el-Benna , Seyyid Kutup, Nedvi ve emsali Türkiye’de adıyla, sanıyla, yoluyla, yöntemi ile bu işi temsil eden büyük rehber gibi, (büyük rehberle kimi kastetdiğini biliyorsunuz? Saidi Nursi, tabi)…. gibi daha niceleri ta annelerinin karnında iken “said” damgasıyla şereflendirilmişlerdir. Şimdi bu insanların demek analarının karnında iken, bu insanlar neymiş, ya cennetlik ya da cehennemlikmiş. Ozaman Allahu teala’nın yani bütün insanlar böyle, Adem a.s’dan itibaren Allahu teala bu kitabı niye gönderir ya da neden nebi gönderiyor. Şimdi ben size, bak bu şahsa ait değil dedim. Kur’an mealleri de o hale getirilmiştir. İşin esas büyüğü bu, biz insanlara Kur’an okuyun diyoruz ! meal okuyun diyoruz gene de diyeceğiz, çünkü öbür kitapları okurlarsa burda hiç olmazsa birini değiştirmişlerse tamamını bozmamışlar. Şimdi bakın! lütfen En’am suresi 148’i, 147. sayfayı açalım. Şimdi Marx’ın kafasıyla bu ayete bakalım. Ben mealden okuyacağım, benim kendi şeyimden değil, yani kendi mealimi vermiyeceğim :
(6/ En’am .148.Ayet)
Putperestler diyecekler ki; ayetin metni müşrikler Marx müşriklere girer mi ? girer diyecekler ki:
«Allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de atalarımız. Hiçbirşeyi de haram kılmazdık.»
şimdi anasının rahminde iken Marx kendi tercihiyle mi o noktaya geldi. O zaman bu söz ona uyuyor mu “Allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de atalarımız”çünkü kendi yazmadı ki, anasının rahminde öyle yazılmış oldu,
hiç birşeyi de haram kılmazdık :
On(lar)dan öncekiler de aynı şekilde yalanladılar…
De ki: Yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı?
Yani Allah’ın böyle birşey dilediğine, senin böyle yaratıldığına dair bir bilgin var mı“ Var işte, aç işte oku şu kitabı,demi? var işte dersin başında okuduğum hadisi oku, var “bir bilgi var mı ki(bir bilgi var mı) siz zandan başka birşeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.
Şimdi Allahu teala Marx anasının karnında iken Marx’tı sözünü doğru kabul ediyor mu. Bak yalan diyor değil mi, ne yapayım Allah beni böyle yaratmış, eee anasının karnında iken öyleyse orda bir iradesi hiç birşeysi yok! ya da orda sayılan iyi kişiler kendi tercihleri yok anasının karnında, yani birisini cennete, birisini cehenneme gitmesini gerektiren ne var. Allah ve
(53/Necm 39.Ayet)
“Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ. “ demiş
“ insana çalıştığından başkası yoktur”
demiş, bu ayetin ne anlamı var. Peki şimdi esas sıkı durun, bu yanlış değil mi, bakın Allahu teala’yı, şu mealer Allah’ı yalancı çıkarıyor, haşa ! Allahi yalancı çıkarıyor, asıl bomba bu. Çünkü bu kitabta (kader kitabında) yazanla şu mealde yazan arasında hiç bir fark yok. Bak ne diyor burda, (Diyanet Vakfı Meali)
(6/ En’am .149.Ayet)
De ki: Kesin delil, ancak Allah’ındır(tamam hiç şüphesiz) Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi. Peki onlar yalan mı söylemişler, bak ne demiş müşrikler :
«Allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de atalarımız. Hiçbirşeyi de haram kılmazdık.»
tamam peki Allah ne diyor haşa, öyle birşey demiyor da yani mealde,
“Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola getirirdi”
yalan mı söylemiş oldu müşrikler, eee ozaman Allahu tealaya niye yalan söylüyorsunuz dedi onlara ! (ya ben bunları size okadar çok anlattım ki, bak daha yeni anlamaya başladınız) bu derslerin başında size şunu söylemiştim, şu ayete doğru meal veren bir tane tefsir bulunda getirin bana göreyim demiştim. Arapça şu, bu, Allaha şükür Maturidi buldum da, daha yeni buldum daha, geçen hafta bulmamıştım, yani geçen Salı günü görmemiştim, ondan sonra gördüm. Şimdi burada bak görüyor musunuz Allah’ın ayetleri öyle bir hale getiriliyor ki bir biriyle tamamen çelişkili bir örnek daha göstereyim size! ((Hım, anlamadım, ha! Süre bitsin boşver,reklamlar geçiyor diyor, önemli değil)) Şimdi şeyde Nisa suresi 26.ayetle Allahu teala diyor ki :
(4/ Nisa26.Ayet)
“Yurîdullâhu li yubeyyine lekum ve yehdîyekum sunenellezîne min kablikum ve yetûbe aleykum.”
“Allah size gerçekleri ortaya çıkarmak sizden öncekilerin doğru yoluna sizleri yönlendirmek ve sizin tövbenizi kabul etmek İster”.
yani Allah hepimizin müslüman olmasınıi istiyormuş bütün insanların değilmi? E peki az önce okuduğumuz ayette isteseydim hepinizi yola getirirdim diyor ! ya istiyor mu ? istemiyor mu ? bi anlıyalım bakalım, şimdi orada “hepinizi yola getirmek istiyorum diyor” yok orda
“hepinizi yola getirmek istiyor” burda “hepinizi yola getirirdim” Allah Allah ya bu ikisi de Allah’ın ayeti nasıl oluyor bu ! şimdi minareyi çalan kılıfı öylesine hazırlamış ki inanılırr gibi değil. Şeyde ee “müfredat” diye birşey var Kur’an-ı Kerim lugatı var, o lugatta bu işin nasıl oldugunun tarihçesi anlatılıyor.
Şimdi burada “şae “kelimesi geçiyor “şae” yani Nisa suresi 25.ayette erade “irade” kelimesi geçiyor burada “şae” kelimesi geciyor, fakat bu kader anlayışını yerleştirmek işteyenler “şae”’ye “irade” manası vermişler. Şimdi 425’ te ölmüş olan ragip el-isfehani bu kelime ilgili şöye diyor :
“vel meşietu inde ekseril mutekellimine kel iradeti”
kelamcilarin çoğuna göre meşiet “şae” fili irade gibidir o zaman daha yeni başlamış bu iş, irade gibidir diyor;
“ve inde bagdihim el meşietu fil asli icaduş şey’i ve isabetihu” ,
ama kelamcıların bazılarına göre “meşiet” esasen birşeyi var etmek ve doğruya isabet ettirmektir
“fel meşietu min Allahu teala hiyel icat”
icat, icat Allah’ın meşieti birşeyi var etmesidir .diyor
“ve minen nasi hiyel isabe”
insanların da birşeyi doğru yapması, yani tam isabet etmesidir .
Yani kafirlik yapıyorsa kafirlik mü’minlik yapıyorsa müminlik gibi yapmasıdır, yani kelamcıların, meşietin esas manası bu! “var etmektir” peki şimdi imam Maturin vefati 333, bu sözu yazan kişinin vefati 425 yaklaşık bir asır fark var değil mi aralarında. Şimdi imam maturi bu sözlük yazılmadan önce yaşayan bir kelamcı, bakalım ki imam Maturidi’ de “meşiet” kelimesi “irade” manasına kulanılıyor mu kullanılmıyor mu. Bak burda diyor ki az önce okuduğum ayet nasıl anlam veriyor burda “meşiet” ile ilgili sözleri aktarayım diyor ki burda
“innel meşiete huna tahtemilu vucuhen” yani o “şae” fiili, “velev şae” bu “meşie” “şae” kelimesindenden kaynaklanıyor, burda ne dedi, ne diyor Allahu teala
(6/En’am 148.Ayet)
“Seyekûlullezîne eşrekû lev şâallâhu”
“Allah meşiet etseydi.”
Şimdi meşietin 3 tane anlamını, bu ayette 3 tane anlamını söylüyor
Peki şeye göre imam Maturidi’nin tercihine göre bu ayetin manası nedir? Diyor ki ; “lev şâa(A)llâhu mâ eşraknâ velâ âbâunâ velâ harramnâ min şey-/(in)” “Eğer Allah emretseydi” yani “kün” emri varya, “kün” anlamında:
( 36/Yasin 82.Ayet)
“iza erade şeyen, en yekule lehu kun”
“birşeyin olmasını istediği zaman ol der” diyor ya
Allah bize ol deseydi müslüman ol deseydi ne ben ne biz müşrik olurduk ne atalarımiz herhangi birşeyi de haram kılmazdık! Allahu teala müslüman ol diye emredecek olsa, zaten müslüman olursun imtihanın bir anlamı yok.
Peki ana rahminde bu iş böyle olmuştur diyenler, Allah müslüman ol diye emretiğini kabul etmiş olmuyorlar mi? Allah bunun yalan olduğunu söylüyor. Kelimenin esas anlamında böyle. Diyor ki:
“var mı elinizde bir bilgi çıkarıp getireseniz siz zanna tabi oluyorsunuz sadece yalan söylüyorsunuz”
böyle bir emrim yok diyor, peki o zaman bu hadis uydurmadır derken, bu ayeti kerime ile ispatlamış oluyor muyuz , ama siz bu ayete, bu ayete geleneğin verdiği mana, bakın tekrar ediyorum ben bu anlamı sadece şimdiye kadar bu tefsirde buldum bu arkadaşlarımız ve beraber çalıştığımız arkadaşlar çok iyi bilir ki yıllardır bu manayı veren bir tefsir var mı diye aradık durduk. Mutlaka olması gerekir diye söylemiyor muyuz er seferinde ikiniz de biliyorsunuz bunu mutlaka birisi söylemiştir , ama nerde. Allah nasip etti bulduk. İşte yeni basılan bir kitab olduğu için kütübanelerden çıkarmış getirmişler eski şeylerde ben bir ara şeyde görmüştüm kataloğunda, bu Kayseri kütübhanesi kataloğunda görmüştüm dikkatimi çekmişti fakat vaktim yoktu, bir bakmaya, o zaman baksaydım da anlamazdım, bu kadar bilgi birikimimiz yoktu zaten. Şimdi ondan sonra diyor ki :
(6/En’am 149.Ayet)
“kul felilahil huccetül baliğa velev şae lehadakum ecmain”
buna verdiği mana şu diyor ki;
“huvel emru ve rida” diyor yani
“velev şae” Allahu teala “kün” diye emretseydi “ol” deseydi hepinizi müslüman yapardı, niye birinizi müslüman, birinizi kafir yapsın. Bunun manası şu değil mi, ana rahminde iken bir kimseye sen şusun, busun deseydi herkesi ne yapardı ? müslüman yapardı. İşte bu, burada hiç irade yer yok, şimdi bu çok ciddi tarihi bir belge. Hani yıllardır ben size hep burda da söylüyorum, size de defalarca söylemişimdir, mutlaka bir yerden çıkacaktır diye, işte çıktı bir tane! Bundan sonra araştıranlar da çıkaracaklar, ama minareyi çalan nasıl kılıfını hazırlamış görüyor musunuz. İşte bütün yani bunun dışında hiçbir tefsir de ve mealde görmedim bunu. Tabii insanlar kendi fıtratına göre bu ayete “şae”’ ye “erade” manası veriyor. Arkasından da kendilerine göre yorumlar yapıyorlar bu manaya getirmeye çalışıyorlar, iyi ama kardeşim, Allah yanlış yapıyor da sen mi doğrultacaksın, der insan değil mi.
Görüyor musunuz, yani bu gün insanlar bize karşı çıkıyor, falan filan , ama ellerindeki mealler yani öylesine hazırlanmış ki tamı tamına kaderci yapıyor. Halbuki Allahu teala’nın koyduğu kader, her insanın imtihan edilmesi şeklinde olduğu için daha önce okumuştuk ayetleri. Allah birşeyi yaratıyor, ama nezaman yaratıyor, şey kitaba yazıyor, ama yaratmadan önce yazıyor, ezelden değil. Ondan dolayı ya rabbi bize bu dünyada güzelikler yaz, diye dua ettiriyor bize.
Sadakallahulazım.
Yazan :Necati Özler
Redaktör: Fikret Hekim
87.2*************87.2*************