Euzubillahi mineşşeytanirracim
Bismillahirrahmanirrahim
Bugün Fetih Suresinin onuncu ayetindeyiz değil mi? Sekizinci ayeti mi ? Tamam.
‘’ İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiran ve neżîrâ(n). – Biz seni elçi gönderdik şahit olarak, müjdeci olarak ve uyarıcı olarak.’’ (Fetih Suresi-8)
Bir ayeti kerime vardı
‘’Ve yevme neb’aśu fî kulli ummetin şehîden ‘aleyhim min enfusihim veci’nâ bike şehîden ‘alâ hâulâ’(i) venezzelnâ ‘aleyke-lkitâbe tibyânen likulli şey-in ve huden ve rahmeten ve buşrâ lilmuslimîn(.’’ (Nahl -89)
Bütün Peygamberler kendi ümmetleri için şahit olarak gelecekler, yani yaptıkları tebliği bildirecekler. Ya Rabbi, insanlara işte ümmetim bize şunları şunlar bildirdi .Benim okuduğum hangisi Nahil-89 u okuyalım
‘’Veyevme neb’aśu fî kulli ummetin şehîden …- Her topluluk içerisinden şahit çıkaracağız, yani şahitler kalkacak
…Aleyhim… o ümmetlere karşı
…min enfusihim… kendi içlerinden
…ve cié’nâ bike şehîden… ( Ya Muhammet) seni de şahit olarak getireceğiz.’’ Yani Allahu Teala’nın ahrette yaptığı yargılama, öyle hayali bir yargılama değil. Cenab-ı Hak onlara diyecek , orda da burada insanlar nasıl yapıyorlarsa, Allah’ın huzurunda da aynısını yapacaklar, burada nasıl yalan söylüyorlarsa orda da yalan söyleyecekler. Mesela yemin edecekler:
‘’…Va(A)llâhi rabbinâ mâ kunnâ muşrikîn(e). – Rabbimiz Allah’a yemin olsun biz müşrik değildik’’(Enam-23) Biz öyle ibadet ediyorduk şöyle iyiyidik. Yalan söyleyecekler ve Allahu Teala’da şahit olarak Peygamberi getirecek. Peygamberler getirdiği kitaptan okuyacak. O gün olacaklarla ilgili Cenab-ı Hak bildiriyor:
‘’ Vekâle-rrasûlu yâ rabbi inne kavmî-tteḣażû hâżâ-lkur-âne mehcûrâ(n).- Benim kavmim bu Kur’an’ı kendilerinden uzak tuttular.’’ (Furkan-30)
Hakikaten bu gerçekleşmiş vaziyette. Bu gün müslümanlar Kur’an’dan uzak. Şimdi bugün olan bir olayı size aktarayım. Bizim burada çalışan, Arapça tercümemizi yapan, çok temiz, nezih bir kişi var kendisi arap zaten. Asla yalan söylemez kendisi son derece dürüst. Şimdi bu arkadaş buraya gelmeden önce ve buradayken, beş-altı sene olmuştur zannediyorum; altı senedir burada yani. Kendisini selefi olarak bilinen birisi yani bugün selefi dediğimiz kişilerden. Selefi olanların özelliği hadisleri, sahabeyi ve eski tabiin ulemasını esas alırlar. Onların anlayışlarına göre onların anlattıklarına göre bir din yaşarlar. Bizim buradaki çalışmalarımızı da biliyorsunuz, biz kuranı kerimi esas alırız yani selefi falan değiliz.
Ne selefiyiz ne mezhepciyiz ne şu, hiç birisinden değiliz, sadece müslümanız. Allah’ın verdiği isimden başka hiçbir ismi kabul etmiyoruz.
‘…Huve semmâkumu-lmuslimîne….- O sizi muslümanlar olarak adlandırdı’’ (Hac-78) Diyor Allahu Teala. Bizim derslerden de biliyorsunuz bizim için esas olan Kur’an-ı Kerim; sünneti ikinci kaynak olarak görmüyoruz, sünnet kuranı kerimin açıklamasıdır, kur’a’na tabidir. Tabi olana ayrıca hüküm verilemez. Dolayısıyla Allah kur’an’ı Kerim’de ne buyuruyor ? Hani klasik anlayış şudur: Önce kuranı kerime bakarız yoksa sünnete bakarız hayır öyle bir şeyi asla kabul etmeyiz.kur’an’ı Kerim’e bakarız sonra peygamber imiz bunu nasıl açıklamış ona bakarız.kuran ayrı sünnet ayrı öyle bir şey olmaz.ve biz bunun ne kadar büyük hatalara sebep olduğunu sık sık burada sizlere gösteriyoruz yazdığımız yazılarda da var. Böyle bir metod takib etmemize rağmen bu arkadaş yıllarca bizi burada yoldan çıkmış biliyor bizde ses çıkarmadan onun temizliği efendiliği sebebiyle hiç bir şey demiyoruz onun şeyine, tavırlarına. Şimdi ben bir gün sordum -hiç de yalan söylemez yani, dediği aynen öyle şeydir ne düşünüyorsa onu söyler, istersen sokağa at hiç umurunda değil.- Bir gün dedim ki: Rıdvan dedim bak senin Arapçaya çevirdiğin( Arapçaya çeviriyor bizim yazıları bir de Arapça sitemiz var. Vakfımızın şu an da var olan altı tane sitesi var. Arapça, Rusça, Uygurca, Azerice ve iki tane de Türkçe site. Arapça site faaliyete başlayalı çok az bir zaman oldu. Ne kadar oldu? İki buçuk ay oldu zaten tam doğru düzgün de henüz tam faaliyete geçmiş sayılmaz bir sürü eksikleri var. Bizim en güçlü sitemiz ‘’Kuran Dersi’’. Arapça sitesi kuran dersini geçiyor, henüz geçmedi ama çok ciddi bir şeyi var, okuyucu kitlesi oluşuyor. Bir saat kalan va,r girdiği zaman,daha fazla kalan var. ) Dedim ki bak senin yaptığın site bayağı ilgi gördü araplar tarafından.burada neler var neler yaptın, bir şeyler yaptın mı falan, Arapların duymadıkları şeyler bunlar tabi değil mi? Evet dedi öyle peki sana göre yapılan doğru mu dedim. Ayet ve hadis nasıl yanlış derim dedi. Sen bu kanaate ne zaman vardın dedim. Daha yeni vardım dedi. Altı senedir buradasın ve bizim yazıları Arapçaya çeviriyorsun bu işin içindesin bak altı sene içerisinde sen senin inandığın kuranın (ona sıkı sıkıya inanan bir adam)ve inandığın peygamberin sözleriyle yazılmış yazılara daha yeni güvenmeye başlıyorsun. O zaman diğer insanların halini düşün. Öyle bir kanaat değiştirmek o kadar kolay değil kafirlerin Müslüman olması da aynen bu kadar sıkıntılı bir şeydir. Hemen Müslüman olmalarını istiyoruz o zaman dedim hep kendin aklına gelsin,kendini düşün de ondan sonra şey yapma. Şimdi buraya şuradan geldik ve şunu da söyledim o yazdığın tercüme ettiğin yazılarda herhangi bir yerde Abdülaziz Bayındır şöyle diyor diye bir ifade var mı? Mesela Hanefi mezhebinde Ebu Hanife ben böyle dedim diyor. Demesini yadırgayacak bir şey yok yani diyebilir.ayıplamış falan değilim, işte şafi ben böyle dedim diyor. Güzel bir davranış çünkü kendi sözünün kitap ve sünnete karışmaması için bunun ayıplanacak bir tarafı yok,yadırganacak bir tarafı yok; ama biz onu da söylemiyoruz. Dedim sen bana ait diyebileceğin bir görüş oldu mu? Yok dedi. ‘’Sen sadece ayetleri gösteriyorsun,hadisleri gösteriyorsun insanlara başka bir şey yaptığın yok.’’ İşte şimdi ahrette cenabı hakka peygamberimiz diyecek bu kuranı kerimin bir ayeti
‘’Vekâle-rrasûlu yâ rabbi inne kavmî-tteḣażû hâżâ-lkur-âne mehcûrâ(n).- Benim kavmim bu kur’an’ı kendilerinden uzak tuttular.’’(Furkan-30)
Bakıyorsunuz Müslümanların büyük bir bölümü mezheplere bağlı, peki bu mezheplerin görüşleri kurana ve sünnete uyar mı acaba? Tabiiki uyar diyor, niye? Uymaz olur mu diyor
Biliyor musun? Öyle olması lazım.onlar şöyle adamlardır, böyle adamlardır demeye başlıyor o kişileri kutsallaştırıyor. Ve bir kısmı işte bugün selefiler var, ine ine sahabe dönemine kadar iniyorlar, işte selefilerin bir bölümü vehhabiler bunlar da hadisi şeriflere kadar iniyorlar kuranı kerime kadar inen yok. Yahu kardeşim, hadisler kuranı kerimin açıklamasıdır. Açıklananı tanımadan açıklamayı anlayamazsın ki; onun için dikkat ederseniz davranışlarında birbirini tutmayan bir sürü, hele yakından tanıyanlar varsa, birbirini tutmayan davranışları var çelişkiler vardır, tenakuz vardır. Halbuki evvela kur’an’ı Kerim’i alacaksınız Allahu Teala kur’an’ı Kerim’in her şeyi açıkladığını söylüyor
‘’…ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânen likulli şey’in… sana bu kitabı her şeyi açıklasın diye indirdik.’’ (Nahl-89) O zaman her şeyi açıklayan zaten kitabın kendisi; Peygamberimizin hadisleri o açıklamaların bir kısmını bize bildiriyor. Kur’an’ı Kerim’den ayrı bir şey söylemiyor ki. O zaman siz kur’an’ı bir kenara bırakırsanız hadisleri de anlayamazsınız. Mubeşşirdir peygamberimiz, ve nezirdir,uyarıcıdır.müjde verir. Eebedi hayatınızda bunları tutarsanız güzelliklerle karşılaşırsınız der, tutmazsanız şöyle şöyle olur der, uyarıda bulunur. Evet
‘’…veûhiye ileyye hâżâ-lkur-ânu li-unżirakum bihi vemen belaġ(a)… Bana bu kuran indirildi ki sizi onunla uyarayım.ve bu kuranın ulaştığı kişileri’’(En’am-19)
Demek bizim asli görevimiz insanlara kuranı ulaştırmaktır, kur’an’ı tebliğ etmektir. Çünkü asıl din o kur’an’ı Kerimin gösterdiği dindir. Onun dışındakiler değil; ama tabi az önceki ayeti kerimenin de hükmü gereğince ‘‘…inne kavmî-tteḣażû hâżâ-lkur-âne mehcûrâ(n ) (Furkan-30) Kur’an uzakta.
Şimdi bu ayeti kerimeyi bir çok kimse böyle vaaz nasihat olsun diye okur ama o onu okuyupta kürsüleri kıran kimselere desen ki ‘’ya şu eski ulema kuranı kerime pek uzak yaşamış galiba falan’’ sus, sus kafr olursun ya şöyle şöyle bir şeyler var desen karıştırma canım niye karıştırıyorsun’’ çünki ayeti okumak var, okumak var. Yani bir yeri ,bir toprak üzerinden suyu geçiriyorsunuz o toprak kendini iyice sıkmışsa, taşlaşmışsa istediğiniz kadar su geçirin üzerinden küçük bir tabaka ıslanır toprağa hiçbir faydası olmaz. O toprağın hazır olması lazım, insanlar Kur’an’ı Kerim’e hazır değil. Müslümanları kastediyorum.Kur’an’ı kerime hazır değil. Okudukları Kur’an’ı bir çok kimse başkalarına nasihat etmek için okur; kendine değil başkasına anlatmak için. Halbuki önce kendine anlatmak için oku.önce sen şunu bir hazmet sonra insanlara anlatmaya çalış, örnek ol.
‘‘Li tu’minû billâhi ve Rasûlihî..- Allaha ve rasulüne inanasınız diye’’ (Fetih-9) Şimdi Allaha inanmak, tabi aynı zamanda Allaha güvenmek demektir. Allah’a inanmak demek Allah var demek değildir Allah var diyen adam Allah’a inanmış sayılmaz. Şeytan hiçbir zaman Allah yok demedi ki Allah’a inanmak ; Allaha güvenmeyi gerektirir, Allahın kitabına güvenmeyi gerektirir, Allahın peygamberine güvenmeyi gerektirir. E şimdi ben Allah’a inanırım,iyi müslümanım dersiniz ama Allahın emirleri hiç hayatınızda olmaz işte işlerinizi hep başkalarının emirlerine göre yaparsınız, e niye böyle yapıyorsunuz? E kardeşim devrin icabı dersiniz.ha demekki güveniniz yok, o zaman bu inanma sayılmaz. Evet işte kurban olayım Allah’a der, ah ben o Peygamber’in ayağının tozu olsam keşke falan,filan der laf olarak. Kardeşim, ne Allaha kurban olman gerekir, ne de peygamber’in ayağının tozu olman gerekir. Sağlam bir müslüman ol, adam ol adam. Toz olsan ne olacak, dünyanın her tarafında milyarlarca, sayısız toz var onlardan birisi de sen ol ne olacak? Ama sana toz ol diyen yok sana adam ol diyen var mümin ol diyen var. Öyle o şekilde bir takım zahiri kurtar ifadeler sonra peygamberin söylediğinin dışında Allah’ın söylediğinin dışında bir hayat yaşıyor insanların bir çoğu.
‘’…Ve tuazzirûhu …o peygambere destek veresiniz.’’
‘’…ve tuvakkırûhu … ve o peygambere saygı gösteresiniz.’’(Fetih-9)
Peygambere nasıl destek verilir? Allah’a da olabilir , Peygambere de olabilir ikisine de olabilir çünkü Allah’a da destek olabilir ‘’…in tensurû(A)llâhe yensurkum… – siz Allaha yardım ederseniz Allah da size yardım eder.’’ (Muhammed-7) Allah’a nasıl yardım edersiniz?yani Allah insanların nasıl olmalarını istiyor?mümin olmasını istiyor değil mi? Allah herkesin mümin olmasını istiyor. Allah’ın bu arzusu yerine gelsin diye Allah’ın kitabını insanlara anlatırsanız işte Allaha yardım etmiş olursunuz. Bunu Allah’ın dinine yardım diye tercüme ediyorlar doğru, neticede Allah’ın dinine yardım ediyorsunuz. Çünkü Allah’ın dininin yayılması için gayret gösteriyorsunuz.
‘’…ve tu’azzirûhu ve tuvakkirûhu …- Allah’a yardım edesiniz, olur. Peygambere yardım edesiniz de olur. Peygamberin mesajını devam ettirirseniz gene aynı noktaya geliyorsunuz. Ve ona saygı gosterirseniz. O zaman tusebbihu olduguna gore bu Allah’a gitmesi lazım.
‘’Litu/minû bi(A)llâhi ve rasûlihi ve tu’azzirûhu – Allah’a yardımcı olasınız
ve tuvakkirûhu – Allah’a saygı gösteresiniz
ve tusebbihûhu… – Ve Allah’ı tesbih edesiniz.’’ (Fetih-9) Tesbih etmek. Yani Allah’a hiçbir eksiği ve kusuru olmadığı için , her şeyi mükemmel yaptığı için boyun eğmek demektir. Yani bilerek şuurlu ibadet etmek demektir.
‘’… bukraten ve asîlâ(n) . – Sabah akşam.’’ (Fetih-9) Sabahleyin yaptıgımız sabah namazı ibadeti var. Akşam üzeri işte öğlenden yaptığımız ibadetler var akşam yaptığımız ibadetler var.
‘’İnne-lleżîne yubâyi’ûneke innemâ yubâyi’ûna(A)llâh(e)… – Sana biat edenler Allah’ a biat etmişlerdir.’’(Fetih-10) Biat ne demek? Peygamber efendimiz sav hudeybiye’de 1400 kadar Müslüman ile gitmişti umre içindi. Mekke’lilerle görüşmek üzere hz. Osman’ ı oraya gonderdi. Mekke’liler bir süre onu tutukladılar. O sırada Osman’ın öldürüldüğü haberi geldi o haber gelince peygamber efendimiz (sav) çok üzüldü. ve sonra artık bunun Osman’ın intikamını almak bize farz oldu diyerek orada bulunan bir ağacın altına çöktü. Bütün Müslümanlar geldi oraya peygamber efendimizle anlaştılar. Anlaşma derken savaşa hazır olduklarını peygambere bağlı olduklarını gösteren bir anlaşma yaptılar. Mekkelilere karsı peygamber efendimizi kanlarının son damlasına kadar koruyacaklarını söylemiş oldular. O gün orada münafıklardan mesela Abdullah Ubeyr Bin Selun’ un oldugu rivayet ediliyor. Hatta şöyle bir olayda naklediliyor. Abdullah Ubeyr Bin Selun’ münafıkların başı Medine’de , Mekke l ilerle ilişkileri gayet iyi Mekkeliler ona demişler ki; gel sen Kabe’yi ziyaret et sana müsaade ederiz. Oda demiş ki; peygamberim ziyaret etmeden ben etmem. O ziyaret ederse ancak ondan sonra ziyaret ederim. Bu haber peygamberimize ulaşınca pek sevinmiş. Şimdi bu münafıkların reisi ve orada biat etmiş. Şimdi okuyacağımız ayete bakarsanız. Her şeyin bir sırası olduğunu orada anlarsınız.
“İnne-lleżîne yubâyi’ûneke innemâ yubâyi’ûna(A)llâhe – sana bağlılık yemini verenler aslında Allah’ a bağlılık yemini vermiş olurlar.” (Fetih/10) Çünkü Peygamberimiz kim? Allah’ın elçisi. Allah’ın elçisi olduğu için ona bağlanıyorlar. Yani esasen Allah’ın emrine uymak için ona bağlanıyorlar. Elçiye uymak o elçiyi gönderinin davetine uymaktır.
‘’Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir’’ şimdi bu ayette öyle milletin diline dolaşan, efendim Allahın eli var mıdır, varsa ne kadardır nasıldır keyfiyeti nedir falan. Yahu kardeşim Allahu Teala diyor ki
‘’V emâ erselnâ min rasûlin illâ bilisâni kavmihi liyubeyyine lehum…- Her Peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara açık açık anlatsın.’’(İbrahim-4)
Halkın arasında el kelimesi ulema arasında da kullanılır , güç ve kuvvet, destek anlamında da kullanılır. ‘’Benim elim sizin üzerinizdedir’’ nedir manası? Sizi destekliyorum. ‘’Aman elini üzerimizden eksik etme’’, ‘’ şu işe bir el at, yardımcı ol’’ dersiniz.Yani şimdi ‘’el at ‘’demek bir adam eliyle şey yapılacak manasına gelmez ki, o manaya da geldiği olur, diğer destek manasına da geldiği de olur. ‘’Allah’ın eli sizin elinizin üzerindedir’’ ne demek yani Allahın desteği sizinle beraber, olay o. Yok efendim Allahın eli var mı varsa keyfiyeti nasıl? Yok efendim yed yedir, keyfiyeti mechuldür. Bu gübi meseleler Peygamberimizin döneminde hiç söz konusu edilmemiştir. Kimse gelip de sormamıştır, çünkü hepsi arap, hepsi anlıyor. Nasıl ki arap olmayanlar Müslüman olmuşlar araya şeytan girmiş tabi şeytan da boş durmuyor o zaman efendim yer nedir? İstiva nedir? Bilmem başka neler vardı? Vech, arş gibi şeyler. Halbuki bunlar halkın diliyle halka hitap etmek için kullanılan kelimelerdir.
‘‘femen nekeśe fe-innemâ yenkuśu ‘alâ nefsih(i)… kim de verdiği bir sözden cayarsa kendi aleyhine caymış olur yani bu taahüdünü bozarsa.’’(Fetih-10)
‘’…Vemen evfâ bimâ ‘âhede ‘aleyhu(A)llâhe feseyu/tîhi ecran ‘azîmâ(n).- kim de Allah’la yaptığı sözleşmeyi, (sözleşmeyi Allah’la yapmış sayılıyor) yerine tam olarak getirirse Allah ona büyük bir mükafat verecektir.’’(Fetih-10)
‘‘Seyekûlu leke-lmuḣallefûne mine-l-a’râbi…(Fetih-11) Bedevilerden geri kalanlar, Peygamberimizle hacca gelmeyen bedevi gruplar vardı, Medine’nin dışında çölde yaşayan Araplar. Çölde yaşayan Araplardan bir çok kabile Müslüman olduğunu söyleyen gruplardı. Peygamber Efendimiz s.a.v. hac veya umre için, artık değişik rivayetler var ama hac için olma ihtimali daha yüksek çünkü Zilkade dendiğinden dolayı. Peygamberimiz s.a.v. hac için Mekke’ye gideceğini ilan ettiği zaman bu bedevi kabilelere de haber gönderdi. Siz de bizimle beraber gelin diye, bunlar gelmek istemediler. Bunların içerisinde büyük bir bölümü gelmek istemedi, gelen bazı gruplar vardı. Niye gelmek istemediler? Yahu diyorlar hicretin beşinci yılında e daha yeni bu Mekkeliler geldi işte Araplarla da Yahudilerle de iş birliği yaparak Medine’nin kalbini vurmaya Muhammed s.a.v.’i öldürmeye gayret ettiler ve onları çok ciddi sıkıntılara soktular çekti gittiler. Şimdi bunlar onların kucağına gidiyor. Onlar buraya kadan gelip bir şey yapamadılar . Bunlar gidiyorlar Mekke’ye kendilerini teslim edecekler, bunlar geriye sağ dönmezler (biraz sonra ayetlerde göreceğiz) diye kendileri gelmediler peygamberimiz davet ettiği halde katılmadılar. Şimdi bunlar , Peygamberimiz geri döndüğü zaman tabi mazeret belirtmeleri lazım.ne diyorlar :
‘‘Seyekûlu leke-lmuḣallefûne…- O geri kalan kabileler sana şöyle diyecekler
…mine-l-a’râbi…bedevilerden. Çölde yaşayan kabileler
…şeġaletnâ emvâlunâ ve ehlûnâ…- İş güç çoluk çocuk gelmemize imkan vermedi , ya onları bırakıp da gelemedik ya Muhammed s.a.v.
..festaġfir lenâ..- Bizim için Allahtan mağfiret iste,bizim bağışlanmamız için dua et.
…yekûlûne bi-elsinetihim mâ leyse fî kulûbihim…- Onlar dillerliye bir şeyler söylüyorlar ama içlerinde yok. Yani aslında inanmadıkları şeyleri söylüyorlar.görünürde engelleri yoktu, zahiri kurtarmaya çalışıyorlar.
…kul femen yemliku lekum mina(A)llâhi şey’en in erâde bikum darran ev erâde bikum nef’â(an)..- de ki: sizi herhangi bir şeyle Allah’tan kurtarmaya kimin gücü yeter, hadi gelmediniz Cenab-ı Hakk’ın cezasından nasıl kurtulacaksınız, kim sizi koruyacak? Eğer Allah size bir zarar vermek isterse veya fayda vermek isterse de kimse engel olamaz..
..bel kâna(A)llâhu bimâ ta’melûne ḣabîrâ(n) .Hayır, ne yaptığınızdan Allah haberdardır. (Fetih-11) Bütün davranışlarınızı cenabı hak bilir..
‘’Bel zanentum …- Aslında siz şu kanatteydiniz.
…en len yenkalibe-rrasûlu velmu’minûne ilâ ehlîhim ebeden…- Bu peygamber ve müminler artık ebediyen ailelerine geri dönmeyecek.( diye düşünüyorlar.) (Fetih-12) Mekkeliler bunları kılıçtan geçirecek, hazır ellerine geçmişler fırsat bulurlarsa hepsini kılıçtan geçirecekler ve bunlar bir daha geri dönmeyecekler diye düşünüyorlar. İşe bakın bunlar kendilerini mümin sayan insanlar, inanan adam güvenen adamdır.
‘‘Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû âminû bi(A)llâhi ve rasûlihi…- Müminler, Allah’a ve Rasuluna inanın.’’(Nisa-136)
Türkçemizde de bunu güven manasında kullanırız,adam bana hiç inanmaz dersiniz.yani güvenmez dersiniz değil mi? Dolayısıyla ben lafla inandım demenin bir anlamı yok,güveneceksiniz. Allah ‘a ve Rasulüne güveneceksiniz.
‘’Bel zanentum en len yenkalibe-rrasûlu velmu’minûne ilâ ehlîhim ebeden…- Hayır siz şu kanaate vardınız:ne bu peygamber ne müminler artık bir daha ailelerinin yüzünü göremezler,artık bir daha Medine’ye dönemezler.’’
…ve zuyyine żâlike fî kulûbikum… – Bu da sizin içinizde bir rahatlama ve sevinç meydana getirmişti,sizin hoşunuza gidiyor sizi bir hoş ediyordu.
…ve zanentum zanne-ssev-i…- Kötü bir kanaate varmıştınız.
…ve kuntum kavmen bûrâ(n).- Siz helak olmayı hak etmiş bir topluluksunuz.’’(Fetih-12)
Mesela şimdi bunlar gelselerdi, öyle düşünün peygamberimiz oraya bin dörtyüz kişiyle gitti. Üçbin kişiyle gitseydi; Mekkelilerin zaten bindöryüz kişiden ödleri kopmuştu, üçbin kişi oldukları zaman hiçbir cesaretleri olmaz herhangi bir problemleri olmadan haclarını yapar geri donerlerdi.
Ve men lem yu’min bi(A)llâhi ve rasûlihi…- ‘’Kim Allah ve Rasulune inanmazsa,’’
… fe-innâ a’tednâ lilkâfirîne se’îrâ(n).- ‘’Biz o kafirler için alevli ateş hazırladık.’’(Fetih-13) İnanmak güvenmek demektir. işte bu insanlar, mümin olduklarını söyleyen bu insanlar güvenmiyorlar.
Ve lilllahi mul kussemavati vel ard… ‘’Göklerin ve yerin hakimiyeti Allah’ın elindedir.’’Hakimiyet onda.
…Yağfiru limen yeşa…’’ Allah istediğini bağışlar.’’
…Ve yuazzimu min yeşa… ‘’istediğinede azap verir.’’ (Fetih-14) Şimdi şurdaki men yeşalarda, yeşa fiilinin faili ‘’hüve’’ dir.bunu ‘’men’’e göndermek pekala mümkün. Yani Allah isteyeni ,yani mesela :
‘’yağfiru li men yeşaul mağfirate ve yu azzimu men yeşaul azabe’’ diye de anlamak pekala mümkündür. Şimdi niye mümkün? Her ikisi de doğrudur. Allah ikisine de azap eder; ne demek istediğine azap eder? Cenab-ı Hak hiçbir zaman zalim değildir, kural koymuştur onun koyduğu kurallara göre, yani azap ona göre olur. Bağışlama da ona göre olur, kuralı koymuştur. Yani sünnetullah denen bir şey vardır. Cenab-ı Hak kime azap edeceğini Kuran-ı Kerim’de açıklamıştır. Kimi bağışlayacağını da açıklamıştır. Öyle olduğu zaman kural koyucu olma açısından, prensipleri, kuralı koyan makam , zat olması açısından Allahu Teala yeşa fiilinin failidir, yani ’’yağfiru li men yeşauhu ‘’olur. Yani Allah istediği kişiyi bağışlar diyebiliriz çünkü kuralı o koyar, ama bağışlaması için koyduğu kuralda insanların tevbe etmesi var. Mesela diyor ki ;
‘‘İnnemâ-ttevbetu ‘ala(A)llâhi lilleżîne ya’melûne-ssû-e bicehâletin śümme yetûbûne min karîbin feulâ-ike yetûbu(A)llâhu ‘aleyhim vekâna(A)llâhu ‘alîmen hakîmâ(n). Tevbe,( yani Allahın kabul etme sözü verdiği tevbe) kötülük işleyen ve fazla bir zaman geçmeden tevbe eden kişinin tevbesidir. Ben işte onların tevbesini kabul ederim.’’ (Nisa-17) Diyor. fazla bir zaman geçmeden ; fazla zaman ne? İşlediğin fiilin hemen arkasından mı tevbe edeceksin? Fazla zaman dediğin ne? Onu da sonraki ayette açıklıyor.
Veleyseti-ttevbetu lilleżîne ya’melûne-sseyyi-âti…- ‘’Kötülük yapıp duranların tevbesi tevbe değildir. ‘’(Nisa-18) Ne zaman yaptıkları tevbe tevbe değil?
…hattâ iżâ hadara ehadehumu-lmevtu…- ‘’Birisi için ölüm gelmiş çatmış’’
..kâle innî tubtu-l-ân(e)… ‘’Diyor ki şimdi tevbe ettim.’’(Nisa-18)
Firavunun tevbesi gibi.O boğulacağını yüzde yüz anladığı an da ne dedi?: Hatta iza edrakehul ğaraku kale amentu ennehu la ilahe illellezi amenet bihi benu İsrail…(Yunus-90) Edrakehul ğarak, boğulma onu tamamen yakalamış, boğulmak üzere, öyle bir noktada diyor ki: ‘’Ben İsrailoğullarının inandığına inandım’’ Cenab-Hak ne dedi? ‘’Al’ an şimdi mi?’’( aklın başına geldi?)İşte orda tevbeyi kabul etmedi. Demek ki ’’ min karib’’in anlamı da buymuş. Peygamberimizin hadisi vardır. ‘’ İnnellahe yakbeluttevbetu ma lem yuğarik. Can boğaza gelinceye kadar Allah tevbeyi kabul eder.’’(Hadis-i Şerif) Can boğaza geldi mi artık kabul etmez.
Nasuh tevbesi de, öyle bir tevbe yapıyorsun ki insanlara örnek olur, örnek tevbe. Mesela diyorsun ki:’’ şu adam eskiden şöyle, şöyle bir adamdı şimdi tevbe etti, şunun haline bak ne kadar güzel, imreniyorum ona.’’ Evet nasuh tevbesi böyle, yani örnek bir tevbe.
Sonra ne diyor Cenab-ı Hak ayetin devamında?
…velâ-lleżîne yemûtûne vehum kuffâr(un) …’’Kafir olarak ölenlerin tevbesini de kabul etmez Allah.’’(Nisa-18) Kafirler tevbe ediyor mu? Öldükten sonra tevbe var mı? Demiyorlar mı ‘’Ya Rabbi bizi geri gönder, artık yaptıklarımızı yapmayalım.(mu’minun-102) Tevbe dönüş yapmak değil mi?Cenab-ı Hak ne diyor orda? ‘’Artık bitti ‘’diyor. Yoksa kafirler de ahirette tevbe etmek istiyorlar, hepsi etmek istiyor. Artık yok, bitti. O zaman öyleyse, fazla vakit geçirmeden tevbe etmek ne demektir? Ölmeden önce tevbe eden, ya da şöyle diyelim ölüm gelip çatmadan önce tevbe eden demektir. Şimdi bu kuralı Allahu Teala koymuş mu? Şimdi, birisi diyebilir ki: ‘’Ya Rabbi firavunu da affetsen ne olur ki?’’ ya da diyenler var; firavuna çok iyi bir mümin diyen var. Mesela İbni Arabi gibi. Kendisi gibidir tabi firavun da yani, kendisi gibi olduğu için savunuyor firavunu. Ama ben inanıyorum ki o İbni Arabi’nin İslam alemine yaptığını firavunun yaptığıyla karşılaştırmanın hiç ihtimali yoktur. Firavunlar onun kadar zararlı olamazlar hiç mümkün değil. O içerden gütmüştür. Diyebilirsiniz ki ‘’yok canım işte onu da Allah affeder, eder sen bakma’’ güzel de kanununu bunun düsturunu kim koyuyor? Allah koyuyorsa Allah istediğini affeder. İşte kimi istediğini de bu ayette belirtir. O açıdan Cenab-ı Hak, istediğini affeder dersin. Öbür açıdan bu istekte bulunacak olan da bu kişi olduğuna göre, yani ölmeden tevbe eden insan olduğuna göre, tevbe etti mi Allahtan bağışlama istiyor demektir. Dolayısıyla ‘men yeşa’ ya her iki şekilde de anlam vermek mümkündür. Yağfiru limen yeşa-Allah istediğini affeder, yani kuralı o koyar. Mesela bir ayet-i Kerime vardır. Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâhu …(Tekvir 29) Bu ayetleri anlamada insanlar çok sıkıntı çekerler. Tek tek ele aldığınız zaman anlayamazsınız. Ayetleri birlikte aldığınız zaman çok rahat anlarsınız. Yani ‘’ve ma teşaune illa en yeşa Allah’’ siz Allah’ın koyduğu kuralların dışına çıkamazsınız demektir. Allah, şunun tevbesini kabul ediyorum dediyse, onun dışındakiler de olur diyemezsiniz, kuralı koyan Allahu Tealadır. Sizin istekleriniz ancak Allah’ın istedikleriyle sınırlıdır, yani Allah’ın koyduğu kurallar arasında hareket edersiniz.
Bir katılımcı sordu: Hocam, tevbenin belirli bir şekli var mı? İçimizden geldiği gibi tevbe edebili miyiz?
Hoca: Tevbenin belirli şekli şu: Tevbe demek, dönüş yapmak demektir, dönüş yapmak, günah işlemekten vaz geçeceksiniz, bir daha o günahı işlememeye karar vereceksiniz, tevbe budur. Yoksa belirli duaları okumak falan değil.
(Bir katılımcı), Peygamber Efendimizin istiğfarını sordu.
__Seyyidül istiğfar diyor bakın, tevbe başkadır istiğfar başkadır. Tevbe dönüş yapmaktır, istiğfar ondan sonra Allah’tan bağışlanma dilemektir. Şimdi dönüş yaptın, artık günah işlemeyeceksin ama bu güne kadar işlediklerin ne olacak? İşte istiğfar orda işe yarıyor. Ya Rabbi şimdiye kadar yaptıklarımı da bağışla diyorsun. Tevbe hatayı kabul etmek, hatadan vazgeçmek ve bir daha yapmamaya karar vermektir.Tevbe odur, ama bunları yapmadan da istiğfarda bulunabilirsin. Bir çok kimse bakarsın estağfirullah, estağfirullah der ama hala eski tas eski hamamdır.
…Vekanallahu ğafurur rahima …’’ Allah cok bağışlar ve çok ikramda bulunur.’’(Fetih-14)
Seyekûlu-lmuḣallefûne…’’o geride kalanlar şöyle diyecekler’’ (Fetih-15) Geçen haftaki o bilgileri hatırlayın. Peygamber efendimiz(sav) Mekke’de işte bu surenin başında da Hudeybiye antlaşması yapmıştır. Cenab-ı Hak bunu büyük bir zafer olarak bildiriyor. Kaldı ki oradaki müminler, bundan hiçte razı olmamışlardır. Peygamberimizin olaya sahip çıkması sebebi ile bunlar seslerini çıkarmamışlardır. Mekke’lilerle Hayber yahudileri aralarında anlaşmışlardır. Müslümanlar Hayber’e hücum ederlerse Mekkeliler Medine’yi işgal edecekler. Mekke’ye hücum ederlerse Hayberliler gelip medine’yi işgal edecek. Şimdi peygamberimiz Mekke’ye gelip, Mekkelilerle antlaşma yapıp. Mekke tarafını sağlama aldıktan sonra sulh antlaşması yapmışlar. Bu çöl Arapları Hayber’in çok hazır bir lokma olduklarını anladılar. Çünkü Hayberliler çok zengin adamlar ama savaşçı değiller. Paralı asker tutarak kendilerini savunmaya çalışan insanlar. Peygamberimiz onları şöyle çok kolay bir şekilde alacak Hayber’i ve orda da çok büyük bir ganimet var. Peygamberimiz ile birlikte Mekke’ye gitmeyen Araplar bu defa ağızları sulanıyor. Bunlar Hayber’e gidecek büyük ganimetlerle geri dönecekler bizde beraber gidelim.
Seyekûlu-lmuḣallefûne iżâ-ntalaktum ilâ meġânime…’’O ganimetlere doğru yola çıktığınız zaman bu geri kalan Araplar şöyle diyecekler’’(Fetih-15) “
ilâ meġânime lite/ḣużûhâ Ganimetler, çünkü şey çantada keklik derler ya öyle bir şey. Diyecekler ki: ‘’żerûnâ nettebi’kum- Biz de gelebilir miyiz’’ diecekler, müsaade edin de biz de gelelim, biz de gelebilir miyiz. Halbuki o Hayber ganimetlerini Allah Hudeybiye antlaşmasına katılanlara vaad etmiş.
…yurîdûne en yubeddilû kelâma(A)llâh(i)…’’Onlar istiyorlar ki Allah’ın sözünü değiştirsinler.’’ Az önce söyledik ya Allah kural koymuş ama bunlar değiştirmek istiyorlar, bizde gelelim diyorlar.
…kul len tettebi’ûnâ ...’’De ki; Siz hiçbir zaman bizim arkamızdan gelemeyeceksiniz.’’ Yani bu iş için bu sefere katılamayacaksınız.
…keżâlikum kâla(A)llâhu min kabl(u)…İşte size Allah u Teala daha önce bunu söylemişti. Bu Cenab-ı Hak’kın ilk hükmüdür. Allah böyle buyurmuştur.
…feseyekûlûne bel tahsudûnenâ…Diyecekler ki; Siz bizi kıskanıyorsunuz. Her şeyi siz alacaksınız biz kenardan bakacağız bizi kıskandığınız için almıyorsunuz. Diyecekler, desinler.
…bel kânû lâ yefkahûne illâ kalîlâ(n).Hayır, onlar anlayışı kıt bir topluluk.’’(Fetih-15)
Kul lilmuḣallefîne mine-l-a’râb(i)…Şimdi bunlar gelmek istiyorlar mı, sen şimdi bunlara söyle. Bu Hudeybiye’ye gelmeyen geri kalan Araplara söyle; yani a’rap dediğiniz zaman çölde yaşayan Araplar anlaşılır.
…setud’avne ilâ kavmin ulî be/sin şedîd(in)… ‘’Bir kavim için siz çağırılacaksınız. Güçlü bir kavim. ‘’
…tukâtilûnehum ev yuslimûn(e)… Onlarla savaşacaksınız veya Müslüman olacaklar savaşmayacaksınız yahut da size teslim olacaklar.
Mekke’nin fethinden sonra Tebuk’e çağırıldılar. Onların çoğusu da gitmek istemedi. Çünkü onlar karşılarına çıkacak olan Bizanstı, Bizansa karşı savaşmak üzere çağırıldılar. Libe’sin şedid dediği o, Bizansın süper gücü. Bizans’a karşı savaşacaklar mevsim yaz, hurma sıcaklığı var.
Bir katılımcı: Taif değil mi hocam orası?
Hoca: Taif değil, Taif’te bir şey olmadıki. Taif’de bir muhasara oldu geri döndüler, onlar da müslüman olmadılar.
Bir katılımcı:Tebuk’te Bizanslılarla değil ama dimi?
Hoca: Bizans Bizans. Bizans karşılarına çıkmadı, çıkmadı ama; Medineden gidenlerin karşılaşmayı umdukları Bizanstı.
(Bir katılımcı): (51.dk 29. Saniye anlaşılmadı)Yermuk olması lazım değil mi Hocam? Hoca: Yermuk çok sonra, Tebuk. Peygamberimizin Yermuk savaşı yok. Yermuk peygamberimizden daha sonra sahabi döneminde.
Tebuk’a giderken peygamberimiz açıkca söyledi. Daha önce gideceği savaşları anlatmazdı. Bunu açıkca söyledi. Karşılarındaki düşmanıda Bizans olmasını bekliyorlardı ama Bizans çıkmadı karşılarına. Sonra gittiler orda o yaz sıcağında gittiler birçok kimse degitmek istemedi. Orada 15 gün kadar kaldılar o toplumu o bölgeyi kendilerine bağladılar savaş olmadı o el müslimun kısmı oldu teslim oldular. Yani Tukatilinehum onlarla savaşacaksınız yada onlar size teslim olacaklar. Oradakiler teslim oldular müslümanlara. Bizanslılarda karşılarına çıkmadı. Böylece geniş bir bölgeye peygamberimiz hakimiyet kurmuş oldu.
Bir katılımcı-Bizanslılar korktu kaçtı diyorlar mesela., doğru mu? Yoksa Bisanslılar yok muydu(53dk.53.sn.anlaşılmadı)
Hoca: Bizanslıların peygamberimize karşı büyük bir sefer hazırlığında olduğunu peygamberimiz duymuş. Onun üzerine bu savaşa çıkmış. Daha sonra Mute Savaş’ında karşılarına çıktılar; ama şimdi buradaki olay bu. Yani çağırıldılar onunla ilgili işte tevbe suresinde çok sayıda ayet var. Gelmemek için neler yaptıkları…işte bir sürü işler…
Evet, ‘’O geri kalan Araplara söyle çok güçlü bir kavme çağırılacaksınız. Onlarla savaşacaksınız veya teslim olacaksınız yada Müslüman olacaksınız. ‘’Müslümun kelimesi her iki şekilde de manalandırılabilir.
…fe-in tutî’û yu/tikumu(A)llâhu ecran hasenâ(en)…’’Eğer ona itaat ederseniz Allah size güzel bir ücret verecektir.’’ Yani şimdi bu Hayber’de kaybettiklerinizi orada da alırsınız. Orada da gerçekten büyük ganimetlerle dönülmüştür.
…ve-in tetevellev kemâ tevelleytum min kablu…’’Bundan önce yüz çevirdiğiniz gibi gene yüz çevirirseniz.’’ Yani Mekke’ye davet edildiniz gitmediniz oraya da gitmezseniz. …yu’ażżibkum ‘ażâben elîmâ(n). ‘’Allah size acıklı bir azap verir.’’(Fetih-16) Yani bunu n cezasını size çektirir.
Leyse ‘alâ-l-a’mâ haracun… ‘’Kör olana bir güçlük yoktur.’’
…elâ ‘alâ-l-a’raci haracun…’’Kötürüm olanada zorluk yok.’’
…velâ ‘alâ-lmerîdi harac(un)…’’Hastayada zorluk yoktur.’’
Yani içinizde kör, kötürüm, hasta olursa gelmeyebilir.
…vemen yuti’i(A)llâhe ve rasûlehu …’’Kim Allah a ve resulune itaat eder ve boyun eğerse.’’
…udḣilhu cennâtin tecrî min tahtihâ-l-enhâr(u)…’’Allah onu içinden ırmaklar akan cennetlere sokar.’’
…vemen yetevelle yu’ażżibhu ‘ażâben elîmâ(n). ‘’Kimde yüz çevirirse ona acıklı bir azap vardır.’’ (Fetih-17)
Şimdi öyle bir zamana denk geliyor ki bu Hudeybiye musalası. O sırada Rum’lar iran’lılları yenmiş Pers’leri yenmiş.
Hani Rum suresinde var ya:
Elif Lam Mim. (Rum-1) Ġulibeti-rrûm(u). Fî ednâ-l-ard(i)… ‘’Rum ,en yakın bölgede yenildi.’’
…vehum min ba’di ġalebihim seyaġlibûn(e). ‘’ O Rumlar bu mağlubiyetlerinden sonra galip gelecekler. ‘’(Rum-2,3)
Fî bid’i sinîne…’’ Birkaç yıl içerisinde’’ yani 3 ile 9 yıl arasında.
…li(A)llâhi-l-emru min kablu vemin ba’d(u)(c) veyevme-iżin yefrahu-lmu/minûn(e).’’Bundan öncede sonrada emri ilahi Allaha aittir o gün müminler de sevinecekler.’’ (Rum-4)
İşte İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ(n). (Fetih-1) Mesela Muhammed Hamidullah Rum’ların Pers’leri yenmesinin Hudeybiye günlerine rastladığını söylüyor. Şimdi bunun bir anlamı var. Pers’ler orada zayıflamış. Pers’ler zayıfladığı için oradaki bir kısım bölgeler Peygamberimize bağlanmaya başlıyor. Peygamberimiz de Mekke ile antlaşma yapmış oluyor. Öbür taraftan da Bizans’ında demek ki zayıflamış kendine bağlı olan taraflarla İlişkisi. Ama yine kuran-ı kerim güçlü bir topluluk uli besin şedidin diyor Allah. Hakikaten o günün süper gücü olan bir devlet. Ona karşı Müslümanlar savaşıyor ve mutlaka başarıyorlar Cenab-ı Hak bunlara başarı nasip ediyor.
Lekad radiyallâhu anil mu’minîne …(Tekrar başa döndü ayeti kerimeler.) ‘’Şurası kesin Allah o müminlerden razı olmuştur.’’
…iz yubâyiûneke tahteş şecereti… ‘’O ağacın altında sana bağlılık yemini yaptıklarından’’ dolayı.
…tahteş şecereti fe alime mâ fî kulûbihim…’’Onların içlerinde olanı Allah bildi.’’
…fe enzeles sekînete aleyhim …’’Üzerlerine bir sekine indirdi.’’
…ve esâbehum fethan karîbâ(karîben). ‘’Ve onları yakın bir fetihle de mükafatlandırdı.’’
Şimdi dersin başında şunu söylemiştik: Hudeybiye’ye katılanlardan Abdullah Bin Ubey Bin Selul’un, yani münafıkların başının bunların arasında olduğu rivayet ediliyor. Bir başka münafık daha olduğundan bahsediliyor. O münafık kaçmış çalılıkların arkasına saklanmış, biat etmemek için; sonra yakalanmış, sonra gelmiş biat etmiş. Şimdi, mesela Allah’ın bu münafıklardan razı olması mümkün değil, ama bir kaide vardır. Bir yerde genel bir hüküm veriliyorsa, orda onun istisnaları zaten vardır. Y a maşallah hepiniz çok çalışkan insanlarsınız dediğiniz zaman içinizde bir sürü tembel de vardır, onu da bildiğimiz halde bunu gene söyleriz mesela, bu bir ifade tarzıdır.
Bir katılımcı sordu: Hocam bunun tam tersi hadisler var. Mesela camide namaz kılmayı teşvik ederken imamlar anlatırlar da işte bir kişi ihlasla namaz kılmış, onunki kabul olursa herkesinki kabul olur, şeyden istisna olmaz.
Evet bir kişinin namazı kabul olursa herkesinki kabul olur, istisna olmaz’’ Bu imamların cemaati teşvikte çok tatlı, tatlı söyledikleri sözdür, ama işin aslıyla alakası yok. İbadeti herkes kendisi yapar. Cenab-ı Hakk’ın huzuruna durduğunuz zaman kendiniz ibadet yaparsınız. Halkı teşvik için güzel, güzel sözler söylenir de, o andan lezzet verme dışında bir şeye yaramaz o sözler.
01:00:34 soru anlaşılmadı
Hayır, insanlar birbirlerine mutlaka faydalı olurlar; yani birlikte olmanın çok büyük faydaları vardır. Belki adam tek başına olsa namaz kılmayacaktır; ama namaz kılan bir arkadaşıyla birlikte olduğu zaman namaz kılar, kılar da; onun içindeki samimiyet Allah’ın bilebileceği bir samimiyettir onu biz bilemeyiz. Allah da ona göre mükafatlandıracaktır.
Bir katılımcı: Şöyle diyorlar hocam: Dua ederlerken toplulukta dua edenin birisinin amini kabul olur falan.
Hoca: Valla halk arasında söyleniyor, toplulukla dua edenlerin belki birinin amini kabul olur deniyor, bu şu olabilir mesela; yağmur duasına çıkılıyor ya, yağmur duasına çıkılırken böyle ihlaslı insanlar, çocuklar hatta hayvanlar bile getirilir belki bunlardan birisinin duasını Cenab-ı Hak kabul eder, neticede yağan yağmurdan hepimiz istifade ederiz. O anlamda doğrudur.
Hz. Ömer diyor ya :’’ Peygamberimizin zamanında duayı(yağmur duası) Peygamberimiz yapardı şimdi amcasını götürelim de bakarsın Allah onun duasını kabul eder.’’ Götürüyorlar işte onun duasıyla yağmur yağdı diye düşünüyorlar ama belki de başkasının duasıyla yağmur yağdı. Cenab-ı Hakk’ın kimin duasını kabul ettiğini kim bilebilir?
Bir katılımcı: Amerika’ya bir buçuk milyar insan beddua ediyor ama… (gülüşmeler)
Bedduayla ordu yenilecek olsaydı Peygamberimiz hiçbir savaşa çıkmaz, oturur camide namaz kılar beddua ederdi. Onu kim yapar biliyor musun? İşte bu ayette bahsedilen kötürümler hastalar ve âmâlar yapar. Onlar savaşa gidemedikleri için yapacakları başka bir şey yok.
Allah onları yakın bir fetihle ödüllendirmiştir. İşte az önce dedim ya; Allah’ın ayetini değiştirmek istiyorlar diye, olay var ya burada bu ayeti kerimede, şu Fetih-15. Ayette geçmişti
…yurîdûne en yubeddilû kelâmallâh…’’Allah’ın kelamını değiştirmek istiyorlar.’’Allah’ın verdiği söz bu. Onları yakın bir fetihle ve
Ve megânime kesîreten ye’huzûnehâ…’’alacakları çok sayıda ganimetlerle ödüllendirecektir.’’(Fetih-19) İşte yakın fetih; Hudeybiyeden üç hafta sonra bitiriyorlar. Şimdi Hudeybiye Mekke’de. Mekke’ye zaten Medine’den bir haftada gidiliyor, oradan geri dönüşte o kadar olmuştur, Medine’de belki birkaç gün dinlenmişlerdir oradan da Hayber’e gidiş aşağı yukarı yüzeli kilometre, bir günde otuz kilometre yol alsalar beş günde orası sürer değil mi? E şimdi üç hafta içerisinde hakikaten çok kısa bir zaman içerisinde Cenab-ı Hak Hayber’in ganimetlerini Hayber’in fethini bunlara nasip etmiş. Yani o ağacın altında biat edenlere.
…ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen). ‘’Allahu Teala güçlüdür doğru karar verir yerinde karar verir.’’(Fetih-19)
Ve’adekumu(A)llâhu meġânime keśîraten te/ḣużûnehâ …’’Allah size alacağınız çok ganimetler daha vaat etti. ‘’ (Fetih-20) Şimdi bakın, Hudeybiye’de görünürde Müslümanlar aleyhte şartların altına imza attılar.
Hac için gelmişler hac yapmadan geri dönecekler, gelecek sene gelip hac yapacaklar. Müslüman olan birisi Medine’ye sığınırsa geri verilecek, Medine’den birisi gelip Mekke’ye sığınırsa geri verilecek. Sonra işte onun dışındaki arap kabilelerinden isteyen Mekke tarafında isteyen Medine tarafında olacak. Bu sulh anlaşması on yıl sürecek. Ve taraflardan hiç biri diğeri aleyhinde bulunmayacak.
Şimdi görünürde bu ilk iki madde aleyhte; bundan dolayı Hz. Ömer’in Peygamberimize karşı çıkışı falan vardır. Peygamberimiz sahabeye : ‘’Kurbanlarınızı kesin, tıraş olun, ihramdan çıkın’’ diye üç kere emir verdiği halde kimse kılını kıpırdatmamış; sonra sinirli, sinirli çadırına girmiş, çadırda Ümmü Seleme validemiz ona demiş ki: ‘’Çık sen kurbanını kes, berberini çağır traşını ol herkes yaptığını yapacaktır.’’ Kendi çıkmış kurbanını kesmiş, traş olmuş bunu gören bütün müminler bu defa kurban kesme ve traş olmada birbirleriyle yarışmaya başlamışlar; yani büyük bir moral bozukluğu da yaşanmış orda.
Ve’adekumu(A)llâhu meġânime keśîraten te’ḣużûnehâ…’’Allah size alacağınız başka ganimetler de vaat etti.’’ (Fetih-20) Sadece Hayber değil, ondan sonra şeyi aldılar Müslümanlar Tebuk’u aldılar, dünyanın çeşitli yerlerine davet mektupları gitti, bir çok bölge bağlılığını bildirdi.İran tarafından bir çok bölge Müslümanlara bağlandı. Mekke’liler Medine’ye gelerek eski dostlarıyla görüşme, ve Medine’dekiler Mekke’ye gitme fırsatı buldular, oturdular konuştular. Müslümanlar dinlerini karşı tarafa daha rahat anlatma imkanı buldular, bir çok kimse Müslüman oldu derken müthiş bir açılım olmuş oldu.
‘’Veadekumullahu meğanime kesiraten te’huzuneha – Allah size alacağınız bir çok ganimetleri de vaat etmiştir.
…fe’accele lekum hâżihi…’’Ama sizin için acele olarak şu Hayber ganimetini vermiştir.’’
…ve keffe eydiye-nnâsi ‘ankum…’’ve bu insanların ellerini de sizden engellemiştir.’’Yani Mekkeliler artık size dokunamayacak.
…velitekûne âyeten lilmu/minîne … ‘’bu müminler için bir ayet olsun diye,’’ mümünler için bir ibret olsun, müminlerin imanlarını biraz daha güçlendirsin diye.
…yehdiyekum sirâtan mustekîmâ(n). ‘’ ve sizi doğru yola yönlendirsin diyedir.’’(Fetih-20)
Ve uḣrâ lem takdirû ‘aleyhâ kad ehâta(A)llâhu bihâ … ‘’daha başka nimetler de Allah size bağışlamış, bir çok şeyi daha vaad etmiştir. Ama onlara henüz gücünüz yetmiş değildir.’’ onları da daha sonra… Müslümanlar biliyorsunuz geniş bölgeleri fethettiler. İşte bizim bulunduğumuz bölgeye, İstanbul’a kadar o sahabiler geldiler.
…ve kâna(A)llâhu ‘alâ kulli şey-in kadîrâ(n). ‘’Cenab-ı Hakk’ın her şeye gücü yeter.’’
(Bir katılımcı)Hocam 18. Ayet genellikle biat eden müslümanların cennetle müjdelenmesi olarak yorumlanıyor bu ne kadar uygundur ayete?
Hoca: Şimdi burada
Lekad radiya(A)llâhu ‘ani-lmu/minîne iż yubâyi’ûneke tahte-şşecerat(i)… ‘’ O ağacın altında sana biat ettikleri için o müminlerden Allah razı olmuştur’’ Güzel de o, o an içindir, o fiilleri dolayısıyla Cenab-ı Hak’ın rızasıdır; yoksa Allah kimseye cennet garantisi vermez. Cennet garantisi diye bir olay yok. Peygamberimiz ne diyor? Ne dedirtiyor Allah Peygamberimize?
Kul mâ kuntu bid’an mine-rrusuli vemâ edrî mâ yuf’alu bî velâ bikum… ‘’Ya Muhammed, şunu söyle o insanlara : Ben Peygamberlerin ilki değilim; bana ne yapılacağını bilmiyorum, nasıl karşılanacağımı bilmiyorum, size de ne yapılacağını bilmiyorum.’’ (Ahkaf-9) Çünkü ölünceye kadar imanın devam etmesi lazım. Şurda 10. ayeti açın.
İnne-lleżîne yubâyi’ûneke innemâ yubâyi’ûna(A)llâhe yedu(A)llâhi fevka eydîhim… – ‘’Sana bağlılık sözü verenler Allah’a bağlılık sözü vermiş sayılırlar, Allah’ın eli onların elinin üzerindedir.’’
…Fe men nekese innema yenkusu aleyhi… ‘’Kim bundan cayarsa kendi aleyhinedir.’’ (Fetih Suresi-10) Yani cayabilir; ama bu şekilde devam ederse, mümin olarak vefat ederse tamam.
‘’ felâ temûtunne illâ veentum muslimûn(e) ölünceye kadar Müslümanlığa devam edin, ölürken de Müslüman olarak ölün.’’ Yakup a.s. oğullarına söylüyor. (01:10:54 anlaşılmadı)…….
Dolayısıyla bu Müslümanlık kişinin sürekli uyanık olması gereken bir şeydir, yani Müslüman kalmak çok zor bir iştir. Müslüman olmak kolaydır gayet açık ve net her şey; ama Müslüman kalmak iç,in bir sürü fedakarlıklar yapacaksınız, bir sürü alışkanlıklarınızdan vazgeçeceksiniz, oldukça zor bir şey.
(Bir katılımcı): Hocam o hususta bir de hadis var ya ‘’akşam mümin yatıp sabah kafir kalkmak…’’
Hoca: Tabi insanlar her an inanç değiştirebilirler bu mümkündür; Allah muhafaza buyursun. İstenmeyen bir şeydir ama olur. Allahu Teala o konuda Peygamberlerine bile çok sert uyarılarda bulunuyor.
Velekad ûhiye ileyke ve-ilâ-lleżîne min kablike… ‘’Sana şu vahyedildi, senden önceki Peygamberlere de.’’
…le-in eşrakte leyahbetanne ‘ameluke…- Hele şirke düş bütünyaptığın yok olur gider.’’ (Zümer-65) Şimdi bunları dediğiniz zaman ‘’Efendim Peygamber şirke düşer mi?’’ Bu Allah’ın sözü demek hiç kimseye garanti yok. Bir bu ayeti alın bir de;
Kul la a’lemu ma yuf’alu bi – de ki: Bana ne yapılacağını bilmiyorum.’’ (01:12:28 yazılışı bu şekilde olan bir ayet bulamadım. Ahkaf-9 var vakat buradakinin aynısı değil) yazılmış bir ayet Ne oluyor? Yani sürekli uyanık olmamız gerekiyor. Efendim bizim anamız belli babamız belli, memleketimiz belli, tahsilimiz terbiyemiz var, ben hiç zannetmiyorum, yok canım Allah bizi cennete sokmayacak da kimi sokacak; O kendi bilir kimi sokacağını cennete. Sana sormaz, O kuralları kendisi koyar. Böyle lüzumsuz konuşmaların bir anlamı yok, hiç kimse kendini garantide hissetmemelidir ayni şekilde hiç kimseye de garanti vermemelidir.
Salondan cennetle müjdelenenler soruldu.
Hoca: Cennetle müjdelenenler neye benziyor biliyor musun? Anayasa yapıp da o yapanlar kendilerinin sorumsuz olduklarını belirten bir tane ek madde çıkarıyorlar ya ona benziyor. Şimdi eskiden o ilk dönemde yapılan bir sürü bütün müslümanların canını sıkan olaylar var biliyorsunuzdur. Harici(harici kelimesinden emin değilim 01:13:37)döneminin hemen ikinci bölümünde birbirlerini öldürenler bir sürü can sıkıcı olaylar var; hemen oraya bir anayasaya geçici madde koyarak bunları bir kere cennetlik yapmışlar milletin ağzına bant bir çekmişler. Buna kimsenin hakkı yok bunu bir de akidenin bir parçası yapmışlar, inancın bir parçası yapmışlar buna hiç kimsenin hakkı yoktur.
(Bir katılımcı): Hz Ömer ölüm döşeğinde cennetle müjdelenmiştir. Oğlu soruyor işte perişan bir şekilde Hz. Ömer şu şekilde cevap veriyor: ‘’Allah affetmezse anam ağlar’’ deyince ; oğlu da ona ‘’Ey babacığım siz cennetle müjdelendiniz kendinizi bu kadar yıpratmaya gerek yok’’ babında bir şeyler söylüyor. Hz. Ömer’in cevabı da ‘’Ey oğulcuğum o o zamandı şimdi bana ne yapılacağını bilmiyorum.’’
Hoca: Tabi, şimdi yapılan herhangi bir fiil kişinin cennete gitmesini gerektirebilir; ama ölünceye kadar aynı şekilde olacağının garantisi yoktur hiç kimsenin. Peygamberimiz de bu konuda hiç kimseye garanti veremez. Zaten çok açık hadisler vardır. Kızına söylüyor biliyorsunuz, akrabalarına söylüyor, size hiçbir faydam olmaz diyor. Çok sayıda ayeti kerime var bu konuda.
(Bir katılımcı sordu): Hocam, bu Tebbet Suresi’nde Ebu Leheb daha ölmeden onun hakkında cehennemdeki makamını biliyor ….(01:15:18 anlaşılmadı)….
Hoca: Tebbet suresinde ne diyor Allahu Teala :
Tebbet yeda ebu lehebin ve tebbe… ‘’Ebu Leheb’in elleri kurusun(ya da kırılsın). Ve kurudu da.’’
…ma ağnu anhu maluhu ve ma keseb… ‘’ Onu ne malı ne de kazancı bu sonuçtan kurtaramadı.’’
…seyesla naran zate leheb… ‘’ Alevli bir ateşe sokulacaktır.’’
…vemraetuhu hammaletel hatab… ‘’ karısı da odun taşıyıcısı olarak.’’
…fi cidihahablun min mesed. ‘’sırtında da hurma lifinden bükülmüş bir ip bulunacak.’’
Şimdi burada Ebu Leheb’in tavrı, kesin kanaati zaten belli yani orda, Araplar içerisinde bir şey vardır (bir söz)…(01:16:38 )…. vardır. Araplar derler ki: ‘’Unsur ehake zalimen fe mazlumen – İster zalim ister mazlum olsun kardeşine yardım et.’’ Yani tüm Araplar kendi kabile dayanışması içerisinde kabile fertlerinin haklı olup olmadığına bakmaksızın onunla dayanışma halinde olmak zorundadırlar. Peygamber s.a.v. Mekkeliler üç yıl abluka altına aldıkları zaman, kabilesinden Müslüman olmayanlar da Peygamberimizle beraber bu açlık ve sefaleti çektiler. Bunu bir tek istisnası vardı neydi? Ebu Leheb. Şimdi bu şahsın tavırları, şeyi artık iyice kökleştiği belli, Cenab-ı Hak da bununla ilgili hükmünü vermiş. Bu tebbet fiili de mazi bir fiildir, öldükten sonra mı oldu hayatta mıydı o konuda bir bilginiz var mı?
(Bir katılımcı): ‘’Bazı rivayetler var, hayatta olduğu söyleniyor.’’ dedi.
Hoca: Yani kesin bir şey de yok ortada. Ne olursa olsun bu Allahu Teala’nın ayetleri arasında bir çelişki olmaz. Ortada bir Ebu Leheb örneği var, mesela:
Ulâ-ike-lleżîne tabe’a(A)llâhu ‘alâ kulûbihim… ‘’ Allah onların kalplerinde yeni bir tabiat oluşturmuştur.’’ (Nahl-108) Artık bu kişi yeni bir tabiat oluşturmuş ve artık başka bir şeyi de düşünmüyor. Allahu Teala onun içini çok iyi biliyor, kesin kararı var ve zaten o sırada ölmüştü biliyorsunuz Mekke’deyken ölmüş.
(Bir katılımcı): Cennetliklerle ilgili cennetliklerle ilgili bir örnek olsaydı, bir ayet….soru tam anlaşılmadı (01:18:43)
Hoca: Valla cennetliklerle ilgili bir ayet olsaydı sesimizi çıkarmazdık da; sahih hadis de yok o ilgili hadisler hep böyle zayıf hadislerdir.
(Bir katılımcı): Hocam, hadisler zayıf olmasa bile oradan sadece bir hareket yapıyorlar, Peygamber Efendimiz de diyor ki: ‘’Cennetlik birini görmek isteyen varsa şu adama baksın’’ bu da daha çok o hareket in güzelliğini göstertmek için olabilir mi acaba?
Hoca: Elbette, tabi Kuran-ı Kerim’de okuduğumuz ayetlerde Allah bu davranışı gösterenlerden razı olmuştur diyor, o şekilde hayatlarını sürdürseler elbette ki cennete gideceklerdir. Ama insanoğlunun hayatı enteresandır, hep aynı çizgide kalmanız çok zordur. Müslüman kalmak çok zordur, Müslüman kalacaksınız ve cenneti hak edeceksiniz. Cenab-ı Hak demiyor mu yani:
Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ya’lemillâhullezîne câhedû minkum ve ya’lemes sâbirîn(e). ‘’ Siden kim cihat yapıyor kim sabrediyor? Allah bunları ortaya çıkarmadan cennete gideceğinizi mi zannediyorsunuz.’’ (Ali İmran-142) (Yani bu denemeler olacak, orada kaybedeceksin kazanacaksın bunların hepsi olacak.
Bakın bir yirmi sekiz şubat geçirdik. Aman efendim Allah bir daha kimseye nasip etmesin falan filan; yaşayan herkes bu tip şeylerle her zaman karşılaşır. Nasip etmesin diyenler o anda ölmek isteyenlerdir, ölürlerse görmezler; ama yaşarlarsa bu tür olayları insanlar hayatlarında görürler. Şimdi hatırlayın müslümanlığı kendilerinde yük görmeye başladı bir kısım insanlar. Yani kendilerini değişik şekilde göstermenin yarışına girdi bir takım insanlar.
E hasiben nâsu en yutrekû en yekûlû âmennâ ve hum lâ yuftenûn(e). ‘’ İnsanlar ne zannediyor, inanadık dedikleri zaman öyle bırakılacaklar mı?’’(Ankebut-2) Allah onları öyle sıkıntıya sokmayacak mı? Yani fitneye sokmayacak mı? Fitne neydi? Potanın adıydı. Potanın içine yabancı maddeyle karışık altını koyuyorsun altını ayırıyor, yabancı maddesini ayırıyor. Onun için onun kaynadığına bakarsan büyük sıkıntı; ayrıştığına bakarsan bir imtihan bir deneme onun için değişik şekillerde anlam veriliyor. Yani hepimiz bu kazanda kaynayacağız. Ah ben ne sıkıntılar çektim benim çektiğimi kimse bilmez, hayatım roman der. Sen öyle olmayan bir tane adam getir senin hayatını kabul edeceğim; ama herkes kendi hayatında olanı bildiği için zannediyor ki başkası böyle bir sıkıntıya girmemiştir. Ama bazı insanlar vardır ki; bak sıkıntı çekmemenin en pratik yolu sıkıntılardan hiç kaçmamaktır. Sıkıntılardan kaçmazsanız sıkıntılara alışırsınız artık size zevk vermeye başlar.
(Bir katılımcı) : Biz mazoşistmiyiz Hocam?
Hoca: Hayır, başınıza bir sıkıntı geldiği zaman bu Cenab-ı Hakk’ın bir imtihanıdır, bu imtihanı ben mutlaka başarmalıyım dediğiniz zaman bunda büyük bir zevk alırsınız.
Ve lev kâtelekumullezîne keferû le vellevûl edbâre summe lâ yecidûne velîyyen ve lâ nasîrâ(n). ‘’ Eğer sizinle savaşsaydı o kafirler, kesinkes gerisingeri dönecekler kendileri için ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardı.’’ (Fetih-22) Yani o Mekkeliler müslümanlarla savaşsalardı böyle olacaktı; yani yenilip dağılacaklardı.
Sunnetellâhilletî kad halet min kabl… ‘’ Allah’ın daha önceki sünneti böyle.’’ (Fetih-23) Bu Allahın kanunu; yani müminlerle savaşan kafirler kaçar giderler, kaçacak delik ararlar. E şimdi niye kaçacak delik aramıyor diyorsanız o zaman bizim müminliğimizi sorgulamalısınız. Kendimizi sorgulamamız lazım, müminliğimizi sorgulamamız lazım.
ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen). ‘’Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulamıyacaksın.’’(Fetih-23) Allah’ın kanunu her zaman böyledir. Müminlerle müminlerin karşısına çıkacak kafirler asla dayanamazlar.
Bir mimar vardır Turgut Cansever, Osmanlı mimarisini gayet iyi bilen ve felsefe doktoralığı da yapmış olan bir şahıstır. Dedi ki :’’Viyana’da Osmanlı kuşatmasının yapıldığı yerlerde bir inceleme yaptım. Orada kazılan tüneller, açılan kuyular, istihdam; yani askerin konuşlandığı o yerdeki yapılan yapılar tek kelimeyle bir mimarlık harikası, şu anda öyledir, bir mimarlık harikası. Osmanlı, tarihinin hiçbir savaşında düşmanından daha çok kuvvete sahip olmamıştır. Ama o savaşta olmuş. Hem askeri güç bakımından fazla hem de askeri techizat bakımından fazla .’’ Onun ifadesi böyle ; yani ben sadece ondan duyduğumu söylüyorum: Ama o savaşta kaybetti Osmanlı. Ne kaybetti? Allahu Teala diyor ki , ehli kitapla ilgili olarak:
Len yedurrûkum illâ ezâ(ezen)… ‘’Onların sizin canınızı sıkmaktan başka size bir zararları olmaz.’’
…ve in yukâtilûkum yuvellûkumul edbâr(e)… ‘’ sizinle savaşa girerlerse gerisingeri döner tabana kuvvet kaçarlar.’’
…summe la yunsarun. ‘’sonra yardım da görmezler.’’(Âl-i İmrân-111) Peki orda niye kaçmadılar? Çünkü artık o eski inanç kaybolmuştu. Artık Allah için savaşma, bir kere inançtaki sağlamlık tamamen kaybolmuştu. Size bu bizim ‘’Tarikatçılığa Bakış’’ kitabından okumuş muydum? Şuanda mevcudu kalmadığı için, matbaada inşallah yakında çıkar. Birinci Tiran savaşına giren Osmanlı ordusu için cihada davet beyannamesi yayınlanıyor. Bu beyannameyi imzalayan Osmanlı’nın en üst seviyede 34 tane en üst seviyede alimi var. 3 tanesi eski şeyhülislam 1 tane yeni şeyhülislam birde fetva emini var Ali Haydar Efendi. Bunlar hep imzalamış. Burada diyorlar ki; Allah ın yardımı ve peygamber efendimiz(sav) manevi desteği ve imdadıyla bu savaşı kazanacağınız kesindir diyor. Allah’ın da bu konuda vaadi vardır diyor. Var mı öyle bir vaad? Peygamber gelip, ha diyor ki ; şunu bilin ki o peygamberin ruhaniyeti sizin elinizden tutacaktır.
Katılımcılardan birisi: “Çanakkale’de savaştığı falan rivayetlerde var hocam.” Dedi.
Hoca: Yaparlar zaten savaş bittikten sonra savaştırırlar. Şimdi Irak’ta savaş kazanılsın bütün şeyhler oraya gitmiş savaşmış olur. Kaybedilse hiç birisinin sesi çıkmaz. İşte bu hale gelen bir Osmanlı. Senin karşında ki hristiyanda diyor ki İsa bana yardım edecektir. Aynı seviyede olmuyor musun? Aynı seviyede olmuyorsun daha kötü durumda oluyorsun. Çünkü senin elinde kuran-ı kerim var kur’an’ın her sayfası bunun şirk olduğunu söylüyor.
Ve men edallu mimmen yed’û min dûnillâhi men lâ yestecîbu lehu ilâ yevmil kıyâmeti… ‘’Kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek birini yardıma çağırandan daha sapık kimdir.’’ (Ahkaf-5) Diyen bir kuran-ı kerim var. Kendine müslüman diyor diye böyle bir grubun karşısında Allahu Teala karşı tarafı mağdur eder mi? Onun için bunları çok iyi kavramamız lazım .
(Bir katılımcı): Başka bir ayette de Allahu Teala sizin ellerinizle kafirleri cezalandırmak ister,sonuçta müminlerin elleriyle….
Hoca: Müminlerin eliyle tabi Cenab-ı Hak cezalandırmak ister de işte Allah’ın kanunu burada diyor ki:
‘’Velev kâtelekumu-lleżîne keferû levellevû-l-edbâra śümme lâ yecidûne veliyyen velâ nasîrâ(n) – Eğer o kafirler ……(01:29:13kelime anlaşılmadı) sizinle savaşsalardı elbetteki gerisingeri dönüp kaçarlardı sonra kendileri için ne bir dost ne de bir yardımcı bulabilirlerdi.’’ (Fetih-22) Bu Allah’ın bir kanunudur, eskiden beri uyguladığı Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamayacaksın
01:00:34 soru anlaşılmadı)
(01:10:54 anlaşılmadı)…….
(01:12:28 yazılışı bu şekilde olan bir ayet bulamadım. Ahkaf-9 var vakat buradakinin aynısı değil)
(harici kelimesinden emin değilim
1:15:18 anlaşılmadı
01:16:38 bu söz ayet midir?
01:18:43 soru tam anlaşılmadı
01:29:13kelime anlaşılmadı)
ulâike a’tednâ lehum ‘ażâben elîmâ(n)’’ (Nisa-18)
9:08.sn..anlaşılmadı
09:17.sn. anlaşılmadı
25:43 sn anlaşılmadı
alâ hâulâé’, ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânel likulli şey’iv ve hudev ve rahmetev ve buşrâ lilmuslimîn.