El hamdû lillâhi rabbil âlemin
Vel âkibutil lil muttakin ves salâtu ves selâmu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Bakara Suresi’nin 195.nci Ayeti’ndeyiz. Bu Ayet vesilesiyle, ekonomik kalkınmanın Faiz’e değil Zekat’a dayalı olması gerektiğini anlatmaya çalışacağız. Bu sebeple sadece Allah nasip ederse,Bakara 195’i ve onunla ilgili olan ayetleri okuyacağız. 196.’cı Ayet’e geçmiyeceğiz bugün Allah nasip ederse. Allah’u Teala şöyle buyuruyor:
Aşağıya Ayetin tamamını yazıyorum. Sn. Bayındır bölüm bölüm açıklıyor gelen pasajlarda.
Bakara Suresi 2/195. Ayet “Ve enfikû fi sebilillâhi ve lâ tulkû bi eydikum ilet tehluketi ve ahsinû. İnnellâhe yuhibbul muhsinin”
Bakara Suresi 2/195. Ayet “Ve enfikû fi sebilillâh – Allah yolunda harcayın, harcamada bulunun” Allah yolunda deyince, karşılığını yalnız Allah’tan bekleyerek yaptığımız harcamalar anlaşılır. Karşılığını Allah (c.c.)’tan beklediğiniz zaman, yardım ettiğiniz kişiyi incitmezsiniz, onu rahatsız edici herhangi bir söz sözlemezsiniz. Çünkü karşılığını ondan beklemezsiniz.
“Ve enfikû fi sebilillâh – Allah yolunda harcayın” Bunun tabi kapsamı çok geniştir. Sosyal harcamaların tamamı buna girer. Fakir-fukaraya yardım etmek buna girer. Çok kapsamlı bir harcamadır. Ondan sonra diyor ki;
“Ve lâ tulkû bi eydikum ilet tehluke – kendinizi, kendi elinizle tehlikeye atmayın” “ve ahsinû – ihsanda bulunun”, “innellâhe yuhibbul muhsinin – Allah ihsanda bulunanları sever”. İhsanda bulunmak demek, samimi olmak demektir. Yaptığı şeyi güzel bir şekilde yapmak demektir.
Bir Hadis-i Şerifte Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. “El ıhsanû en tâ’budûllahe enneke tarahû fe inlemtekûn tarahû fe innehu yarâk – ?hadisin kaynağını bilemiyorum. umarım doğru yazmışımdır. İhsan, Allah (c.c.)’ı görüyormuşçasına kulluk etmendir”. Sen onu görmesen de O seni görüyor. Görüyormuşçasına yaptığın zaman, son derece ciddi ve dikkatli olursun.
Dolayısıyla Allah yolunda harcama yaparken, tamamen Allah Rızası için, karşılığını yalnız Allah (c.c.)’tan bekleyerek yap. Buradaki en önemli husus, yani bu akşamki dersimize konu olacak olan husus, “Ve lâ tulkû bi eydikum ilet tehluketi” kısmıdır. “Kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın”. Gerekli harcamaları yapmazsanız, hayr’a harcama da bulunmazsanız, kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmış olursunuz.
Bakara Suresi 2/276. Ayet’inde Allah’u Teala şöyle buyuruyor: “Yemhakullâhur ribâ ve yurbis sadekât – Allah Ribâ’yı daraltır ve sadakaları geliştirir, artırır ve çoğaltır” Şimdi bu Ribâ kelimesi, artmak çoğalmak manasınadır. Türkçeye Faiz olarak tercüme ediliyor! Ribâ artsın diye verilen şeydir. Ama Allah’u Teala ne diyor, “faizli işlemi Allah daraltır.” Ekonomiye faiz girdiği zaman daralmaya sebep olur. Sadaka nedir? Sadaka verdiğiniz zaman, mal elinizden çıkar. Hayır! Allah (c.c.) sadakaları da arttırır. Yani Ribâdan beklenen artış, sadakalarla olur. Ribâ artışı meydana getirmez, faiz, ribâ dediğimiz faizdir. Faiz artış meydana getirmez, sadakalar artışı meydana getirir.
Dolayısıyla, ekonomi faize değil, sadakaya dayalı olmalıdır ki, sürekli gelişme olsun. Faize dayalı olursa, krizlerden kurtulması mümkün değildir.
yine önce ayetin tamamını yazıyorum.
Rûm Suresi 30/39. Ayet’te “Vemâ âteytum mir ribel li yerbuve fi emvâlin nâsi fe lâ yerbû ındellâh ve mâ âteytum min zekâtin turidûne vechellâni fe ulâike humul mud’ıfûn”
Rûm Suresi 30/39. Ayet’te Allah’u Teala şöyle buyuruyor: “Vemâ âteytum mir ribel li yerbuve fi emvâlin nâsi fe lâ yerbû ındellâh – insanların malları içinde artsın diye faize verdiğiniz mallar, Allah katında artmaz”. İnsanların malları içerisinde artsın diye faize verdiğiniz mallar Allah (c.c.) katında artmaz. “Ve mâ âteytum min zekâtin – ama zekat olarak verdiğiniz şey” “turidûne vechellâni – Allah rızasını isteyerek zekat olarak verdiğiniz şeyler var ya, “fe ulâike humul mud’ıfûn – gelirini kat kat artıranlar, zekat verenlerdir”.
Şimdi son derece ters bir orantı, ters bir ifade gözüküyor. Zekât verdiğiniz zaman elinizden mal gidiyor. Yani birisine Yüz Lira veriyorsunuz gidiyor! Ama faiz için o Yüz Lirayı verseniz Yüzon Lira karşılığında. Yüz Liraya karşılık Yüzon Lira alıyorsunuz. Birisinde Yüz Liranın tamamı gidiyor, bu kat kat artırıyor; öbürüsü Yüz Lira verip Yüzon Lira alıyorsunuz, O Allah (c.c.) katında artmıyor.
Allah katında artmamak ne demektir? Piyasanın Kanunu’nu Allah’u Teala koyar. Yani herşeyin kanununu Cenab-ı Hakk koymutur. Bütün yeryüzünde yürürlülükte olan kanunların tamamı, sosyal hayattaki kanunların tamamı Allah (c.c.) tarafından konmuştur. Allah katında artmaz demek Allah’ın piyasaya koyduğu kanunlara göre artmaz demektir. Peygamberimiz (s.a.v.), bu Ayet-i Kerimeleri açıklayan, bu Ayet-i Kerimedeki hikmeti ortaya çıkaran bir sözünde şöyle diyor; “Faiz geliri çok ta olsa, sonu darlığa döner”. Mutlaka bir daralmaya sebep olur.
Şimdi şöyle bir örnek vermiştik daha önce hatırlarsınız, bu akşam da tekrarlayalım örneğimizi; Bu salonda Bin kişi olsa, herkesin birbirine Yüz’er Lira borcu olsa. Ben şimdi zekât olmak üzere, kaldırsam Yahya’ya Yüz Lira versem; Yahya yanındakine, Yahya kendi borcunu ödese, o o’na, o o’na.. Bir müddet sonra, en son kişi Enes Hoca’ya olan borcunu öder, Enes Hoca da bana olan borcunu öder! Şimdi benim Yüz Liram tekrar gelip cebime geri girdi mi? Kaç liralık iş görde? Yüzbin Liralık iş gördü. Salonda hiç kimsenin kimseye borcu kalmadı. Benim de param cebime girdi! Peki, artış nerede? Artış şurda, bu insanların tamamı borç’tan kurtulmanın verdiği rahatlıkla ekonomik faaliyetlerini artıracaklardır. O borcun verdiği sıkıntıdan kurtuldukları için herbirisi bir şekilde mal veya hizmet üretmeye başlayacaktır. Ondan da ben dahil burada ki herkes yararlanacaktır. Topyekûn kalkınma ve gelişme olacaktır.
Peki onun yerine, ben Yüz Lirayı faizli olarak verecek olsam! Evet görünüşte o da aynı şekilde iş görür gibi gözükür de, fakat burada ciddi bir sıkıntı var. O para bana dönünceye kadar, Yüz Lira Yüzon Lira karşılığında vericek olsam, sizin toplam paranız On Lira daha azalmış olacaktır. Yani çünkü sizdeki bir o On Lirayı ben, sizden kendime almış olacağım. E siz zaten, o Yüz Lira yokken sıkıntıda idiniz değil mi? O Yüz Lirayı verip karşılığında Yüzon Lirayı aldığım zaman, sıkıntınız biraz daha artmış olacaktır. Peki sıkıntı arttığı için, tekrar Yüzon Lira borca ihtiyacınız olacak. Azönce Yüz Lira işinizi görüyordu. Şimdi Yüzon Lira ancak işinizi görür. Bir dolaştığı zaman, bu defa Yüzyirmi Lira. Yirmi lira daha düşecek sizin sıkıntınız ? söylenenin aynısını yazdım ama burada bir hata var gibi. Sıkıntının yirmi lira daha fazlalaşması lazım değil mi?
Dolayısıyla, faiz piyasaya her girdiğinde sıkıntıyı arttırır. Şimdi şöyle düşünün: Ben birisine Yüz Lira verdim. O kişi Yüz Lira ile mal veya hizmet üretti. Başkasına borcunu verdi. O ikinci alan o parayı çalıştırdı. Üçüncü, beşinci, onuncu herbiri kendisine göre bir mal veya hizmet üretti. Şunu yaptı bunu yaptı. Peki o kadar dolaştıktan sonra, bu Yüz Lira’nın kendisinde bir artış olur mu? Olduğu gibi kalır. Ama o Yüz Lira sebebiyle, piyasadaki mal ve hizmet artar değil mi? Her bir dolaşmada artar. O Yüz Lira yerine birisine mal ve hizmet versemde aynı işi görür. Çünkü, onun da meydana getirmiş olduğu, o Domino Taşları gibi koyuyorlar ya, bir taşı devirdiğiniz zaman, binlerce taşı deviriyor. Piyasada bir hareket meydana getirir.
Şimdi burada, Faiz daralmaya sebep olur, Zekât ise gelişmeye yol açar. Şimdi şöyle, bir vücut örneği veriyorum. O biraz akılda kalıyor. Şimdi vücut normal olarak çalışıyor. Vücuttaki kan, piyasadaki para gibi, geliyor Akciğerlerden Oksijen’i alıp bütün vücuta dağıtıyor. Bağırsaklardan hazmedilmiş gıdayı alıyor, getiriyor karaciğere. Karaciğer’de işleniyor. Sonra bütün vücuta dağıtıyor. Ama bu sırada, bazı Kan Hücreleri ölüyor, ölen kan hücresi yerine, vücut yeni hücreler yeni kan üretiyor ve vücuttaki kan dolaşımında herhangi bir anormallik yok.
Şimdi, yani olayı hayal etmeniz için söylüyorum, gerçekçi değil ama. Mesela bir banka kurulsa, mesela normal hayatta bir banka kuruluyor değil mi? Hiç faiz olmayan bir, hiç faizin uygulanmadığı bir piyasaya banka girdi. İnsanların parasını almak için ne yapacak? İnsanlara diyecek ki;
Banka: Siz Yüz Lira ile bir senede kaç lira para kazanıyorsunuz?
İşadamı: On lira.
Banka: Ben size Oniki Lira vereceğim. Bak On Lira kazanıyorsun ama bir sürü çalışıyorsun. Zarar etme ihtimalin var. Yata yata Oniki Lira kazanacaksın.
İşadamı: Ha öyle mi? Tamam!
Şimdi bu piyasadaki toplam para, Onmilyon Lira olduğunu düşünün. Rakamı yüksek tutmayalım ki, kolay anlaşılsın. Toplam para Onmilyon Lira. Bir banka kuruldu. Banka piyasadan, İkimilyon Lira para çekti. Bu tıpkı, vücutta diyelim (Süleyman bey vücutta kaç kilogram kan vardı? 6 Kilo mu, 10 kilo diyelim boşverin yuvarlak hesap olsun. Anlaşılsın diye. onmilyon liraya on kilo)
Şimdi vücuttaki On kg. Kan’ın, İki Kg.’nın belli bir yerde toplandığını düşünün. Bir banka var, vücudun içinde bir banka kuruldu topladı. O vücudun hali ne olur? Artık hücrelere eskisi gibi oksijen ve gıda gitmez. İşte aynı onun gibi, piyasadan ikimilyon çektiği gibi. Daha önce piyasada serbestçe dolaşan para tutuklanmış olur belli bir yerde. Bir kere o parayı, o bankaya yatırmak için insanlar, belli bir tasarruf yapmak zorunda kalırlar. Onun için azar azar piyasadan çeker biriktirir biriktirirler bu belli bir süre alır. Ondan sonra götürür bankaya yatırırlar. Bankada da birikir, sonra banka bu parayı faizle kullandıracağı insanları arar.
Bu piyasada en çok parası olan kişi, yüzbin lirası olan kişidir mesela, öyle düşünün. Ama orada ikimilyon lira para toplandığı zaman, banka yüksek sermayeler kullanacak insanlar bulmak zorundadır. O sermayeyi de bedava veremez yüzde oniki (%12) ile para toplamış. Geri ödeme garantisi veren kişiye ancak kredi verir. Onların sayısı da çok azdır. Bu defa, biraz sonra bakarsınız ki, şimdiye kadar ençok parası Yüzbin lira olan, sizin toplumunuzda Beşyüzbin lira sermaye hükmeden insanlar ortaya çıkıyor. Dörtyüzbin lirası kendinin değil, bankanın verdiği para, Yüzbin de kendisinin etti Beşyüzbin lira. O Dörtyüzbin lira faizli, yüzde oniki ile banka toplamış, ordan yüzde onbeş ya da yüzde yirmi ile verir. Şimdi bu kişi yüksekçe bir sermayeye sahip oldu. Yüksekçe bir sermayeye sahip olunca, büyük işyerleri açma imkanı eline geçirir, piyasada zaten para kalmamıştır. Piyasada ciddi bir para darlığı gelir. O eline yüksekçe sermaye geçiren kişi, piyasanın işini allak-bullak eder. Birçok dükkanın kapanmasına sebep olur. Birçok işyerinin, iş yapamaz hale gelmesine sebep olur ve fiatların artmasına sebep olur. Çünkü o ödeyeceği yüzde yirmilik faizi, bu piyasadan toplaması lazım.
Bir de piyasaya faizle giren para, geçici süreyle giriyordur. Adam bir ekonomik faaliyete girer, mal ve hizmet alır, satana kadar faizli borcun zamanı gelir. Borcun zamanı gelmeden önce piyasadan para toplaması lazım Bankaya para yatırabilmek için. Bu defa ikinci bir bankaya ihtiyaç olur. Ondan toplayamadığı için, öbüründen faizli para alır ve ikisini öder. Bir müddet sonra bakarsınız ki, bankaların parası; bankalar parayı tutuklarlar. Yani bu piyasanın parası diyelim onmilyon liraydı, ikimilyonunu banka aldı, para sekiz milyona düştü. Sekizmilyona düşünce aynen vücutta dolaşımdaki kanın azalması gibi piyasada para darlığı meydana gelir. O para her devreye girdikçe, yüzde yirmi ile girdiğini düşünürseniz, birincisinde dörtyüzbin lirayı alır çıkar. Piyasanın parası yedimilyonaltıyüzbin’e düşer, bankanın ki ikimilyondörtyüz’e çıkar.
Üçüncü girişinde, bu defa işte beşyüzbin lira alır fazlaca. Üçüncü, beşinci, onuncu bir müddet sonra bakarsınız ki, piyasada para kalmamış. Artık insanlar işlerini borçlarla yapmaya başlarlar. Piyasada çek ve senetler döner. Onlarda ödenemez, büyük bir ekonomik kriz meydana gelir. Banka kredi verecek kimseyi bulamaz, insanlar da mal satacak müşteri bulamazlar. İhtiyaç sahipleri paraları olamadığı için mal alamazlar, dükkanlar mal dolu olur, insanlar ihtiyaç halinde olur. Bankaların kasaları para dolu olur. Herkes büyük bir sıkıntıda. Banka parasını kullanamıyor, kullanılmayan para hiçbir işe yaramaz. Üreticiler, mal ve hizmetlerini satamıyorlar. Satılmayan mal ve hizmetin kimseye bir faydası yoktur. O mal ve hizmete ihtiyacı olanlar da, onu alamıyor. Şimdi daralmaya sebep oluyor mu?
Şimdi şu anda, dünyada kağıt para sistemi var. Eğer eskisi gibi madeni para sistemi olsa, bugünkü faiz sistemine bir sene, iki sene dayanacak bir devlet olmaz. Ama kağıt para sistemi olduğu için, Merkez Bankaları sürekli para basıp, piyasaya veriyorlar. Ve piyasadaki darlık, kısa sürede, yani o madeni para sisteminde olduğu gibi çok çabucak hissedilmiyor.
Onun için, yani tekrar o Kan sisteminde düşünün; Vücuda hücrelere sürekli kan pompalayan kalp, hücrelere dese ki; “ben size kanı pompalarım ama verdiğim kanın, işte bin’de şukadar fazlasını isterim”. Hücreler kan üretebilirler mi? Kanın birtakım maddeler üreten hücreleri vardır ama kan üreten hücre yoktur. Yani kan yapımında kullanılan birtakım maddeler üreten hücreler vardır. E kan üretemediğine göre, kansız da yaşayamıyacağına göre, ne yapar? Mecburen alacak. E peki fazla kanı nerden bulacak da kalbe verecek? Onu da komşudan çalacak. Hangi hücre daha güçlüyse, güçsüz hücreyi kansız bırakacak. Bu güçsüz hücre kapandığı zaman, yandaki de kapanacak, yandaki kapanacak. Bakacaksınız ki, elimiz ayağımız uyuştu hareket etmiyor.
Tıpkı onun gibi, insanlar mal ve hizmet üretebilirler ama para üretebilirler mi? Üretemezsiniz! E kardeşim, tıpkı hücreye bana şu kadar fazla kan vereceksin dediğiniz zaman, onu nasıl imkansızla yüzyüze getiriyorsanız, birisine bana şu kadar fazla faiz vereceksin dediğiniz zaman, onu imkansızla yüzyüze getirirsiniz. Dolayısıyla sizin o faizi verebilmeniz için, mutlaka birilerinden o parayı alması lazım. Kendi üretemediği için, birilerinden alması lazım. O da ister istemez, zayıf olanların habire ekonominin dışına atılmasına sebep olur. Ama zekât öyle değil. Yani faiz, zayıf kesimin mallarının zenginlere akması demektir. O zenginlerin de patır patır fakirleşmesine sebep olur. Çünkü aldığı krediyi zamanında ödeyemeyenler, büyük sıkıntıya girerler. Bu defa ipotek olarak verdikleri mallarını da ellerinden kaybederler. Şimdi zenginken, biraz sonra fakir sınıfına düşmüş olurlar. Habire ekonominin dışına atar faiz insanları.
Zekat ne yapar? Zekat da ekonominin dışına atılanları, habire ekonomiye kazandırır. En zayıf, en fakir durumda olan insanlara verirsiniz. Paraya kimin daha çok ihtiyacı varsa, en az onun yanında kalır. Para öyle birşeydir. İhtiyacı olmayanın yanında uzun süre kalır. Hatta bazen hiç farkına bile varmaz. Ha şurda şukadar paramız varmış, bak unutmuşuz. Ama ihtiyacı olan kişinin, o parayı bulur bulmaz harcaması gerekir. Yani şöyle düşünün: Borcunuz var, ödemenin sonlarına gelmişsiniz, para diye kıvranıyorsunuz, parayı bulur bulmaz bankaya koşmaz mısınız? Hatta telefon edersiniz, aman ne olur vezneyi kapatmayın ben geliyorum diye! Adeta elinde kor ateş taşır gibi. İşte zekât, aldığı malı hemen kullanacak insanlara verilir. Onun hemen kullanması ne demek? Onun piyasaya girmesi demektir. Ondan alan o da kullanır, o da kullanır, o da. Bakarsınız ki, piyasada dolaşmış ve herkesi rahatlatmıştır. Birisi borcunu öder, öbürü işçisinin parasını verir, bir başkası onunla mal alır, öbürü üretim yapar, bir başkası mal üretir, bir başkası hizmet üretir, bir başkası şunu yapar bunu yapar.
Dolayısıyla ne yaparsanız yapın, faiz mutlaka daralmaya sebep olur. Yani piyasaya giren faizli para, sürekli ordan parayı azaltır, sürekli para miktarını azaltır. Ama piyasaya giren zekât, piyasadaki eksikleri kapatır. Tekrar geri alınmak üzere verilmez zekât, kalsın senin olsun! Dolayısıyla, o ihtiyacını gerçek manada gidermiştir.
Şimdi borçları olan insanlar, borcunu ödemek için gidiyor kıvranıyor, daha fazla borcun içerisine giriyor. Borcunu ödemek için gidiyor, daha fazla borcun altına giriyor. Faizle kredi alıyor. E zaten bunu ödeyemiyor. Bir müddet sonra, borcu iyice katlanıyor. Bu defa elinde-avucunda olan herşeyi kaybediyor. Ve son derece büyük bir moral çöküntüsü içerisine giriyor ve sıkıntılar içerisine giriyor.
Şimdi mesela, ben, devletin vatandaşından faiz almasını hiç anlayamam. Bunun ne akılla ne mantıkla ilişkisi var. Mesela, bu günlerde, vergi borcu olanların yapılandırmadan dolayı, taksitlerini ödemeleri gerekiyor. Geçen de Maliye Bakanı açıklıyor: “Efendim diyor, eğer ödemezseniz yapılanma bozulur, bu defa Kanuni takibat yapılır. İşte hapse de girebilirsiniz! Şu olur bu olur!.. ” Bu ne demek? Aklı olan böyle bir açıklama yapabilir mi? Devletin vatandaşından faiz alabilmesi, hayal edilecek bişey midir? Yapılacak olan nedir? Ya zaten bu insanların, bunlar borçlu. Borçlulara yardım edeceksin karşılıksız! Yardım et ki, o tekrar üretime başlasın. Bir kere, baktın ki ödeyemiyorsun, olmayan bir kişiden bir de vergi alınır mı? Bunu zekât mantığı ile yapacaksınız. Zekât kimden alınır? Malı olandan! Temel ihtiyaçlarını karşılamış olacak ve temel ihtiyaçlarının üzerinde gelir getiren bir malı olacak, ticari malı olacak veya zirai malı olacak, ondan zekât verecek. Dolayısıyla, zekâtını verirken hiçbir sıkıntıyı çekmeyecek.
O zaman bu mantıkla insanlardan vergi alırsanız alacaksınız. Ödeyecek durumu yoksa, şunu yapabilir devlet; yani bugünkü Kağıt Para Sisteminde yapabilir: Piyasaya kağıt para sürmenin bir kuralı vardır. Şimdi şöyle bir terazi koyun. Terazinin bir tarafından ülkede üretilmiş olan mal ve hizmetleri, bir tarafına da kağıt para. Mal ve hizmet arttıkça, kağıt para miktarını da artırmak lazım ki, mal ve fiyat dengesi değişmesin. Bu ülkenin gelişmişliğini gösterir. O zaman bu insanlar, demek ki bir takım mal ve hizmet üretmişler ama bedelini ödeyememişler. O zaman sen şöyle yaparsın, hele bugün kü sistemde sırf kayıtlarda; bu kişinin Birmilyon Lira vergi borcu mu var? Tamam O’na Birmilyon lira hibe edersin. O Birmilyonu’nu hesapta vergi olarak ödemiş olur, hesaptan hesaba geçer. Bu kişiye hibe edersin, hiç Merkez Bankasında para basmadan, hesaplardaki hareket yoluyla sadece kaydi parayla bu kişi borcunu öder, Devlet Hazinesi de sistemi bozmadan rahat eder.
Böylece ne işyerleri kapanır ne üretim. Şimdi mesela Türkiye’de diyor ki; Efendim ihracatımız şu kadar arttı. Güzel! Bir de ithalatla karşılaştırır mısınız? Ülke ne hale geldi? Fason imalat yapan işyerlerine benzedi. Fason imalat yapanların rakamları çok yüksektir ama kârları ne kadar dır? Niye? Çünkü habire bu sistem, insanları ekonominin dışına atıyor. Habire ekonominin dışına atıyor. Habire azaltıyor. Halbuki, Zekât Sistemine göre hareket edilirse, ekonominin dışına atılanlar sürekli ekonomiye kazandırılıyor. Mesela, eğer son birkaç senedir, Türkiye’deki fakir fukaraya yardım yapılıyor olmasaydı, köyde kentte çoluğuna çocuğuna, tarlasına şuna-buna bu sebeple karşılıksız yardımlar yapılan insanlar olmasaydı, bugün Türkiye’nin ekonomik durumu, Yunanistan’dan belki çok daha kötü olurdu. Hep o zekât mantığı, yani o inançtan kaynaklanan zekât mantığı bir şekilde işletildiği için, bugün belli ölçüde bir şey var rahatlama var. Ama buna da rahatlama denebilirse tabi!
Evet, şimdi para öyle bir şey ki, kimin yanına uğrasa, onun işini görür. Bakın, Allah’u Teala Kur’an’ı Kerim’de hiçbir Ayette mal biriktirmeyi emretmez. Bütün Ayetlerde İnfak‘ı emreder. İnfak ne demektir? Harcama demektir. Harcama. Araplarda Tünel’e nafak derler, infak’ta birşeyi tünelden geçirmektir. Mesela kan damarları birer tünel gibidir, kan oradan akıp gidecek sürekli. Damarda küçücük bir tıkanma olsa herhangi bir yerde, bütün vücut ne yapıyor ondan? Bunalıma giriyor, hatta kalp krizi geçirip ölenler oluyor damar tıkanıklığından dolayı. Allah (c.c.) işte alternatif damarlar yaratmış ta, birisi tıkandığı zaman diğeri işi görüyor. Damarların hiç tıkanmaması lazım, işte infak bu, mal ve hizmetin sürekli akması lazım. Mal ve hizmeti akıtan da, tıpkı damarlardaki kan gibi sürekli dolaşımda bulunan paradır. O para ülkenin her noktasına, nasıl kan en uç noktadaki hücreye uğruyor ise, para da aynı şekilde ülkenin her tarafında sürekli dolaşması lazım. Bu sürekli dolaşımının olmazsa olmaz şartı: Zekât Sistemi‘nin oturtulmasıdır, Faiz Sistemi‘nin ortadan kaldırılmasıdır.
İşte ben bunu kısaca Avrupa’da anlattığım için, adamlar bu sisteme son derece hayret ettiler. Yav bu yeni ekonomik sistemin felsefi alt yapısını birlikte oluşturalım dediler. Çünkü tam tersi, mevcut sistemin tam zıttı bu.
Faiz, az önce söyledik, sürekli belli kişileri zengin eder. Birgün bizim Süleymaniye Vakfı’nda bu konular üzerinde çalışırken, şu anda çok önemli bir noktada bulunan bir iktisat profesörü gelmişti. Biz aşağı yukarı on seneden fazla Pazar günleri sırf Kur’an merkezli olarak şey üzerine çalıştık, yani ekonomik problemler üzerinde çalıştık. İktisatçı arkadaşlarımız bir takım ekonomik problemleri getirirler di, onlar söylerler biz de ilgili Ayetleri bulurduk. Ondan sonra kısa sürede çözümleri ortaya çıkarır giderlerdi.
Birgün, işte para konusunda uzman olan profesör, o da gelmişti İstanbul’daki bir üniversitede değil di, bir başka şehirde ki üniversitedeydi. Sabahleyin saat Sekiz’de başlıyorduk derslere, öğlene kadar bitiyordu. Çok ciddi müzakerelere giriyorduk. Mesela şu bizim şuanda ki Kur’an’ı Kerim’i Anlamada Method‘unun oluşmasında, o çalışmaların çok ciddi etkisi olmuştur. Çünkü gelen arkadaşlarımız, iktisatı çok iyi biliyorlar ama Arapça bilmiyorlar. Azçok İmam Hatip menşeili olanlar var, azçok biliyorlar ama Ayet-i Kerime’lerden anlam çıkartacak kadar bilmiyorlar. Gayet yerinde tenkitler yapıyorlardı. Biz de o tenkitlerden istifade ediyorduk. Şimdi geldi, şu Ayet-i Kerime’yi bir vesileyle okudum. Bakara Suresi 2/261. Ayet’i birisinin sorusu üzerine okumuştum.
Bakara Suresi 2/261. Ayet: “Meselullezine yunfikûne emvâlehum fi sebilillâhi ke meseli habbetin embetet seb’a senâbile fi kulli sumbuletim mietu habbeh – Mallarını Allah yolunda harcalayanların örneği, yedi başak bitiren bir taneye benzer. Her başakta yüz tane vardır”. “Vallâhu yudâıfu li mey yeşâ – Allah gereken gayreti gösterene kat kat verir”, “vallâhu vâsiun alîm – Allah’ın imkanları geniştir herşeyi bilir”
Bu Ayet’i okudum, o hoca dinledi ve dedi ki; Bu çok muhteşem birşey. Ben bu ayeti sanki bugüne kadar hiç duymamış gibiyim. İlk defa duyuyormuşum gibi geldi. Çok muhteşem birşey! dedi ve kalktı tahtaya, yani burada diyor ya Bir’e Yediyüz diyor, yani Mallarını Allah yolunda harcayanlar; toprağa bir tane buğday atmış gibidir ki, yedi başak bitirmiştir ve her başakta yüz tane vardır. N’oldu bir buğday kaça çıktı, Yediyüz’e çıktı! Kalktı tahtada bir hesap yaptı. Dedi ki; buna ekonomide işte, Çarpan Etkisi denir. Hakikaten bir Yediyüz rakamını çıkardı. Var mı şöyle bir formül? Tabi ben bilmiyorum, bunu bilenler bilirler. Ben hala bilmiyorum. Sonra bir de “Allah gereken çalışmayı yapana bunun katlarını da verir” deyince, Yediyüz’ün katları artık sınırsız oluyor. Dedi ki; “Eğer ben bu Ayet’i gençkliğimde bilseydim dedi, kesin Nobel Ödülü almıştım. Bu muhteşem birşey!” Bu muhteşem birşey dedi. Bu ayet üzerine en az Bin sayfalık yazı yazılabilir. Tabi ondan sonra bizim şeylere mümkün olduğu kadar gelmeye çalıştı. Epeyce de biz de ondan istifade ettik Cenab-ı Hakk kendisine hayırlı uzun ömürler versin.
Şimdi bu şeyde, faizli sistemde, belli kesimlerde bir müddet sonra sermaye toplanır. Mesala artık, şu anda Türkiye’yi düşünün, eğer bazı köylere, köylerin birçoğu kapandı. Niye kapandı? Tıpkı O işte hücrelerde olduğu gibi, hücrelere kanın gitmemesi meselesinde olduğu gibi, kan gitmediği zaman hücre, belli bölgelerdeki hücreler ölecek. Artık oralar işe yaramaz hale gelecek. Küçük yerleşim bölgelerine eğer, Merkezi Hükümetten maaş gitmese, ki bu maaşlar Zekât Mantığının bir ürünüdür aslında, bir takım sosyal yardımlar gitmese onların hepsi de kapanır.
Mesela devlet bir ay maaş göndermesin küçük yerlere, piyasa biter. Büyük yerlerde de öyle. Çünkü büyük zengin, artık mesela herhangi bir yerde zenginleşen insanlar, oranın paralarını toplayıp oradan büyük bir şehire kaçıyorlar. O büyük şehirden daha büyüğüne kaçıyorlar. Bu defa küçükler küçükleri adeta sıkılmış limon gibi bırakıp oradan gidiyorlar. Peki bu zenginleşen insanlar ne oluyor? Zenginleştikçe şımarıyorlar. Doyumsuz hale geliyorlar. Bu defa zengin olmayanların ceplerinde para kalmayınca,bir borçlanma oluyor. Mesela şu anda kredi kartları ortaya çıktı. İnsanların harcayacak parası olmadığı için, kazanacakları paraları harcamaya başladılar. E bu borç ta insanları maalesef köleleştiriyor.
Şimdi bunun yerine, zekâtın verildiğini düşünün. Şu şeyi de okuyalım hemen, bitirelim dersi. Tevbe Suresinin 60.ncı Ayeti’nde Allah’u Teala şöyle buyuruyor.
Aşağıya Ayetin tamamını yazıyorum. Sn. Bayındır bölüm bölüm açıklıyor gelen pasajlarda.
Tevbe Suresi 9/60 Ayet : “İnnemes sadekâtu lil fukarâi vel mesâkini vel âmiline aleyhâ vel muellefeti kulûbuhum ve firrikâbi vel ğârimine ve Fi sebillilâhi vebnis sebil”.
Tevbe Suresi 9/60 Ayet : “İnnemes sadekâtu lil fukarâi – Sadakalar fakirler için” bu sadaka kelimesi çok önemlidir. Sadaka Sıdık’tan, doğruluktan geliyor. İçi-dışı düzgün olmak manasına. Kime sorsan, Allah’ı mı çok seviryorsun malını mı? Tabii ki Allah’ı daha çok seviyorum der. Şeytana da sorsan aynı şeyi söyler. Desen ki, peki malını Allah Rızası için verir misin dersen, bu defa başlar binbir türlü bahane üretmeye. İşte veren kişi, sadık olduğunu gösterir. Gerçekten Allah’ı malından çok sevdiğini gösterir veren kişi. Allah’u Teala da bu insanlara daha fazlasını verir.
“Le in şekaki bi ezidennekum” ?bu ayetin nerede olduğunu bilemiyorum buyurduğu gibi. Bunu ancak verenler bilir, herkes bilemez bunun ne olduğunu. Uzaktan hayalle olmaz yaşayacaksın.
“İnnemes sadekâtu” Sadaka demiştir Allah’u Teala. Sadaka! Yani kişinin samimiyetini ölçen bir harcamadır bu. Sadakalar fakirler içindir bir. Miskinler içindir iki. Şimdi bakın Fakir, toplumda yani ekonominin sürekli dışına attığı kişiler fakir-yoksul. O’na veriyorsunuz ihtiyacını karşılıyorsunuz kişinin, o bir müddet sonra zekât verecek duruma geliyor. Niye? Çünkü Allah’u Teala; “vellezinu zekatuim – onlar zekat için çalışırlar” maalesef bu ayetin de nerede olduğunu bilemiyorum diyerek, bütün insanların zekat verebilecek duruma gelmek için kendisini zorlamasını istiyor ve o şekilde herkesin elinden gelen gayreti göstermesini istiyor. Ama olur insandır, tabi ki her zaman aynı durumda olmaz.
Mesela, bilhassa yatırımcılar, yatırım yaparlar büyük kazançlar umuduyla, o yatırımdan istediklerini alamadıklarında çok büyük sıkıntıya düşerler. Bu defa önemli bir değer, bir müteşebbis olan, ki toplumlarda müteşebbislerin sayısı çok azdır, müteşebbis olan bir kişi ekonominin dışına atılır. Halbuki bu zekât ile o kişi tekrar ekonomiye kazandırılır ve daha fazla üretim yapmasına, önceki tecrübelerini de topluma katmasına vesile olur. Diyor ki Allah’u Teala burda; “Sadaka fakirler içindir” bir.
“vel mesâkin – miskinler için” dir. Miskinleri daha önce birkaç defa tarif etmiştik. Neydi Miskin? İşsizler. Yani dışardan insanlar bunları iyi görüyorlar ama aslında yok. Başkasına anlatamıyor da. Mesela bugünkü toplumlarda, bir kişi işinden olduğu zaman, zaten aldığı maaş kendisine yetmez, bir de işinden oldu mu tamamen hemen Miskin pozisyonuna girmiş olur. Dolayısıyla bunlar için mutlaka bunları destekleyecek yardımlara gerek var. Bugün batı toplumlarında üretilen şeyleri biz burada kullanıyoruz. Çalışan insanların paralarından kesilen bir kısım şeylerle, işsizlik ödeneği oluyor. O da belli bir süre ile sınırlı, belli bir miktarla sınırlı. Bu buşekilde olmamalı! Tam bizim, bütün dünyaya örnek olabileceğimiz bir sistemle olmalıdır! Yani adamın eğer o işsizlik ödeneğine yatıracağı da parası da yoksa, bu burada büsbütün perişan mı kalacak? Yani en fakirleri koruyacak bir sistem oluşturmak zorundayız. Ondan sonra ne diyor Allah’u Teala:
“vel âmiline aleyhâ – bu zekât konusunda çalışanlara” verilir ve
“vel muellefeti kulûbuhum – kalpleri ısındırılanlara” verilir. Kalpleri İslam’a ısındırılanlar zengin de olabilirler önemli değil.
“ve firrikâb” Râkaba, boyun demek. Rikâb, ya boynu eğri duran. Yani böyle hürriyetini kaymetmiş olan insanlara da verilir. Esir olmuş olabilir. Hapishanelerde yatanlar olabilir, şu olur bu olur. Düşünebiliyor musunuz, bugün zaten hapis sistemi son derece kötü bir sistemdir ama, insanlar hapiste yatıyor çalışabilecekken çalışamıyor. Küçücük bir yerde, iki ranzada üç kişi yatacak. En kötü şartlar altında, ama burada da ailesi perişan olacak. O orada paraya ihtiyaç duyacak, bu burada aile de paraya ihtiyaç duyacak. Peki bunlara parayı kim destek verecek? Aslında bir kere bu Hapishane Sistemini tamamen değiştirmek lazım ama değiştirene kadar da bu insanlar aç kalamazlar. Yani hapis cezasını, ceza olmaktan çıkarmak lazım. Hapis diye bir ceza türünün kalmaması lazım. Ama onu halledinceye kadar da bu insanlara yardımcı olmak lazım bu Fon’dan.
“vel ğârimine – borçlulara” da yardım edeceksiniz. Borçlular derken; adamın koskocaman bir fabrikası olabilir. Paraya ihtiyacı olmuştur, dönersermayesi bitmiştir, yürütemiyordur. Adama dersiniz ki, sat fabrikanı. E tamam satar çok güzel, borcunu da öder rahattır. Peki orada çalışanlar ne olacak? Peki o mal ve hizmete ihtiyaç duyan insanlar ne olacak? Dolayısıyla o kişiye, şimdi ne yapılıyor? Ödeme sıkıntısına girmiş olan kişi, bankaların kucağına gönderiliyor. Adam daha da büyük sıkıntıya giriyor. Vereceksin zekât Fonundan bir miktar, o sene sonuna kalmadan zaten o sene senin verdiğinin birkaç katını o topluma kazandırır. Bu tip şeylerde tıpkı, eskiden Emmebasma Tulumbası vardı hatırlarsınız. O emmebasma tulumbasının üst tarafından, şöyle bir bardak su dökmezsen, alt taraftan damla su çıkaramazdın, aşağıda tonlarca su olsa, bir damla su çıkartamazsın. İşte bu iş sahipleri paraya sıkıştığı zaman, ona işte bir bardak su dökmek gibidir. Çok basit bir şeydir ama o basit rakam, o kişinin damla su çıkartmasını engeller
“ve fi sebillilâh – Allah yolunda” Allah yolunda dediğimiz zaman tüm kamu harcamaları buna girer herşeyiyle.
“vebnis sebil – ve yol oğullarına”, tüm yollara yapılan harcamalar. Ulaşıma yapılan harcamalar bu işin içerisine girer. Bütün bunlar
“feridatem minallâh” Bakın bunların hepsi toplumun alt yapısını, en zayıf kesimleri güçlendirmektir. Zayıf kesimin güçlendirilmesi aslında, toplumun tamamının güçlendirilmesidir. Çünkü eğer adam evine bir bardak alacaksa; bu bardağı üreten kişi para kazanacak değil mi? Taşıyan da kazanacak, parakendeci de kazanacak hepsi kazanacak. Yani bir kişinin piyasaya giripte küçük bir mal almış olması zincirleme tüm piyasayı harekete geçirmesi demektir.
Dolayısıyla, bakın tam tersi, birisi Faiz Sistemi piyasayı sürekli daraltırken, insanları sürekli ekonominin dışına atarken; Zekât Sistemi, ekonominin dışına atılmış olan tüm şeyleri elemanları ekonomiye kazandırıyor ve herbirinin tekrar zekât verebilecek seviyeye gelmesi için herbirinin Müteşebbis olması için, herbirini canlı bir şekilde hareket etmesi için sebebiyet veriyor. Tabi burada konuşulacak şeyler var ama bu anlattıklarımın büyük bir bölümü, bizim “Ticaret ve Faiz” kitabında vardır. Yani değişik taraflar da yazılı. Arzu edenler oralardan da okuyabilirler.