İsra 17/9;
Euzubillahimineşşeytanirracim,
Bismillahirrahmanirrahim,
Elhamdülillâhi Rabbil-‘âlemîn. Vel-‘âkıbetü lil-müttekîn. Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Rasûlinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve sahbihî ecma’în.
Geçen hafta Duha Suresini okumuştuk ama tam olarak bitmemişti. Bir de onunla ilgili sorular oldu. Dolayısıyla bu hafta aynı sureyi yine baştan alalım, kısaca açıklayarak, geçen haftaki kısa geçtiğimiz yere kadar gelip tamamlamaya çalışalım.
Bismillahirrahmanirrahim,
Internet’ten bizi dinleyen Sadi Özsaraç adlı kardeşimiz bazı sorular sormuş, demek ki tam olarak anlaşılamamış. Şimdi hem onun sorusuna cevap olmak hem de konuyu tekrar ele almak için Araf suresinin 172.ayetini bir zahmet açıverin. Çünkü o çok önemli gerçekten. 174.sayfa. Şimdi dünyada bir ateizm var. Ateizmin manası din dışı, Tanrı tanımamak, şimdi bu Tanrı tanımama işi biraz abartılıyor, sanki o ateistler Allah diye bir varlığın olmadığını kabul ediyormuş gibi zannediliyor, evet onlar bunu iddia ediyorlar ama onların hiçbirisi bunu kabul etmiyor. Bu boş bir iddia ve bunun boş iddia olduğunu kendileri de gayet iyi biliyor. Eğer yakından tanıdıklarınız varsa takip edin sıkıştıkları zaman Allah’tan başka hiçbir şeye sığınmazlar. Peki, ateizm ne? Aslında bunlar batıda ortaya çıkmış olan hastalıklardır, yani inanç hastalığı diyelim. Artık buna hastalık mı diyeceğiz, o da biraz şüpheli ya. Şimdi batıda Tanrı dediğiniz zaman ilk aklınıza gelen Allah değil, kilisedir, İsa AS’dır, kutsal ruhtur. Aslında İsa AS ve Kutsal Ruh kimsenin umurunda da değildir. Kiliseyi tanrılaştırmak için, o vasıtaları kullanmak için böyle yapılır, çünkü kilise şunu iddia eder, o “Aracılık ve Şirk” kitabından bana verir misiniz bir tane? Kilise İsa AS’ın kilisede bulunduğunu iddia eder. Dolayısıyla kilisenin manevi şahsiyeti aslında tanrıyı temsil eder. Onun manevi şahsiyetini de papaz temsil ettiği için papaz Allah’ın yerine kendisini koyar ve günahları bağışlar. Şimdi onların bu konudaki ifadelerini ben size okumaya çalışayım, Katoliklerin şeyi, bugün ki papanın başkanlığında hazırlanmış olan bir kitaptan alıntılar size okuyacağım. Kilise hiyerarşik organlardan ve Mesih’in mistik bedeninden oluşmuş bir topluluktur. Mesih dediği İsa AS, İsa AS’ın mistik bedeninden, manevi bedeninden oluşmuş bir topluluktur diyor. Göksel armağanlarla donatılmıştır. Kilisenin biri insani diğeri ilahi olan 2 farklı yapısı vardır. Kilise insanlıkla Allah arasındaki birleşmenin arasında işareti ve aracıdır. Yani kilise kendisini aracı tanrı sayar, kendisi Tanrıdır kilisenin. Peki, İsa AS’ın buradaki rolü ne? Kutsal Ruh’un rolü ne? İsa AS’a bakışları da şöyle. İsa Baba’nın elçisidir, Baba Allahü Teala’ya verdikleri isim biliyorsunuz. Baba onu Kutsal Ruh ile meshetmiş, rahip, peygamber ve kral yapmıştır. Buraya kadar Baba dışında herhangi bir problem yok yani. Biz de aynı kabul ediyoruz, nedir, Baba yerine Allah kelimesini koyun, Allah onu Kutsal Ruh ile meshetmiş zaten meshedildiğine dair Kuranı Kerim’de ayet var, ama Kutsal Ruh’la mesh kelimesi yok. Kutsal Ruh ile desteklemiş ifadesi var. Rahip, peygamber ve kral yapmıştır. O kendiliğinden bir şey yapamaz. Her şeyi kendini gönderen Baba’dan alır. Şimdi o Baba’nın yanında, buradan itibaren hatalar başlıyor. O Baba’nın yanında Hristiyanların avukatlığını yapıyor. Avukat niye bulundurulur? Yani Allah hata yapar, bu sanığın haklarını savunacak yani alt taraftakinin haklarını savunacak yani (haşa). Onlar lehine aracılık etmek için hep canlıdır, İsa hep canlıdır, dolayısıyla kilisenin bedeni canlıdır, bakın şimdi burada İsa’yla ilgili duyduğunuz her şey kilise için monte edilecek. Allah’ın huzurunda daima hazır olunmaktadır. Kendisi aracılığıyla Allah’a yaklaşanları tamamen kurtarmaya gücü yeter. Şimdi bir avukat düşünün, bu avukatı tuttuğunuz zaman davayı kesin kazanırsınız. Bunun manası nedir? Böyle bir avukat olur mu? Mutlaka hâkimle özel ilişkileri vardır, rüşvet verecek, hâkimi korkutacak değil mi? Peki kurtarmaya gücü yeter, kimden kurtaracak? Allah’tan daha güçlü olması gerekiyor değil mi? Hayır orada tamamen birbiriyle çelişen şeyler. Hiçbir şeye gücü yetmez diyor, şimdi her şeye gücü yeter diyor. İşte bunlardaki bu çelişkiler, aklını kullanan insanların kiliseden uzaklaşmasına sebep oluyor. Ve aklını kullanan insanlar kiliseyi reddedince ateist oluyorlar. Çünkü kilisenin anladığı manadaki Tanrıyı reddediyor, bunların büyük çoğunluğu öyle. Çünkü din diye karşısına bu çıkarılıyor. Bakıyor ki yahu o kadar tutarsızlıklar var ki pek kabul edemiyor. Ondan dolayı bu Tübbingen Katolik fakültesinin dekanı bize geldiği zaman Mayıs ayındaydı değil mi Mustafa Bey, Mayıs ayında bir sürü soruyla geldi, o soruların tamamını Kuranı Kerime göre cevaplandırdık. Sonra dedik ki dinle bilim arasındaki ilişkiler tamamen kopmuştur. Gelin biz dinin bilimin bir adım önünde olduğunu insanlığa ispatlayalım. Dekan dedi ki, Doktor Mitt, doğru telaffuz ettim mi? Doktor Mitt dedi ki bizdeki ilim adamlarının hepsi ateist dedi, onlara bunu kabul ettiremeyiz dedi. Yani dinin bilimle ilişkisini kabul ettiremeyiz dedi. Tabi böyle bir din anlayışı ister istemez o sonucu doğuruyor, şimdi biz de yanılıyoruz. O insanlar reddettikleri zaman kiliseyi reddediyorlar. Kilisenin din anlayışını reddediyorlar ve bu kilise de kendini reddenleri ateist diyor, tanrı tanımaz diyor, çünkü tanrı kendisi ya. Kendisini tanımadığı zaman tanrı tanımaz oluyor. Onun için bu tür insanlarla konuşursanız kendi içlerinde Allah’ı tanıdıklarından derler ki herkesin inancını Allah bilir derler. Şimdi mesela Kutsal Ruh ile ilgili inançları ne? Kutsal Ruh da bir tanrıdır diyorlar, İsa’ya da tanrı diyorlar. Baba ve oğul ile aynı özdendir, Allah’la aynı özden. O da aracı ve şefaatçi olur. Kutsal Ruh bizim zayıflığımıza yardım eder, çünkü nasıl dua etmemiz gerektiğini bilmiyoruz. Ruhun kendisi sözle anlatılamayan iniltilerle bizim için şefaat eder. Şimdi bir de atlayarak okuyorum, yine aynı papanın, kilisenin resmi kitabı bu aldığımız şey ve mevcut papanın başkanlığında bir heyet tarafından hazırlanmıştır, dolayısıyla bu bilgilere itiraz etmelerine imkan yok. Yani bizim kaynaklardan almadık ki yarın demesinler ki işte taraflısınız falan, yani enteresan bu kitabı da basmak istediklerini söylediler ama sonra vazgeçtiler. Almancasını basacaklardı ama son zamanlarda haber çıkmadı. Yok, yok Katolikler basacaktı. Neyse Katolikler talip olmuştu. Şimdi rahiplerin görevi neymiş bakın. Rahipler insanların Allah ile olan ilişkilerini ilişkilerinde günahlara karşılık adaklar ve kurbanlar sunmak üzere atanan kişilerdir. İnsanların Allah’la ilişkilerinde günahlara karşılık adaklar ve kurbanlar sunmak üzere atanan kişilerdir. Yani insanları günahtan kurtaracak olanlar rahipler. Rahipler, episkoposlar, papa ve papazlar olmak üzere 3 sınıfta incelenir. Şimdi episkoposları bırakalım fazla vakit almasın diye. Papa neymiş? Havari Petrus’un ve episkoposların kurulunun lideridir. Bu kurulun bütün kilise üzerinde tam ve yüce yetkisi vardır. Bu yetki sadece papazın rızasıyla ortaya konabilir. Her episkopos Petrus’un halefi ve episkoposlar kurulunun önderi olan Roma episkoposu yani Papa ile birlik içinde görev yapar. Papa ve episkoposlar kurulu yanılmazdır. “Papa yanılmaz!” Dolayısıyla Papa herhangi bir şey yaptığı zaman Katoliklerin onun kesin doğru olanı yaptığına inanması icap eder. Herhangi bir yeri kutsadığı zaman orası kutsaldır ve oraya gitti mi Hacı olurlar. Zaten size zaman zaman söylüyorum, papa kelimesinin anlamı ne? İtalyanca’da baba demek. Allah’a ne diyorlar? O da Papa. Allah ta Papa, Papa da Papa. Neden? Çünkü ikisi de aynı. Çünkü bu Papa o Papa’yı temsil ediyor. Onun için aynı isim. Katoliklere göre Rab İsa Havari Petrus’un gözle görülür temeliyattı, ona Cennetin anahtarı Papa’nın elinde, bakın Cennet’in anahtarları Papaların elinde ve papazların elinde. İstediklerini Cennete koyarlar, istediklerini Cehenneme koyarlar. Bizim Temel’in yaptığını biliyor musunuz? Temel ne yapmış. Hollanda’ya gitmiş iş arıyor, iş yok. Neyse bakmış ki bir kilisenin önünde kuyruk var, kendisi de kuyruğa girmiş, bakmış ki Cennet’i alıyorlar. Para verip Cenneti satın alıyorlar. Sıra kendisine gelince demiş ben Cehennemi istiyorum. Papaz demiş ki ya sen Cehennemi ne yapacaksın Cenneti al, yok demiş bana Cehennem lazım demiş. Ben zaten geldim iş bulamadım falan. Kaç liraya veriyorsun 10 dolara veririm ne olacak. Ama demiş belgesini isterim, tamam demiş. Neyse 10 dolara Cehennemi almış, belgesini de almış eline. Ertesi gün gitmiş kilisenin kapısında oturmuş, gelen herkese demiş ki Cehennem benim hiç içeri girmeyin benim sizi sokmam, Cennet’ten başka gideceğiniz yer de kalmaz. Papaz bakıyor ki gelen giden yok, işler kesat. Allah Allah ne oldu ya birdenbire böyle. Geleni geri çeviriyor. Papaz çıkıyor bakıyor ki Temel kimseyi sokmuyor içeri. Ne yapıyorsun sen Cehennemi bana satmadın mı e tamam ben kimseyi sokmayacağım, o yüzden de kimsenin gelmesine gerek yok. Neyse papaz çağırıyor onu kaç para istiyorsun Cehenneme? Geri alıyor tabii yüksek bir parayla ama tabii yüksek bir parayla geri alıyor. Ama şimdi buna gülüyoruz ama bakın bunlar resmi kitaplarında olan Cennet’in anahtarları onların elinde. Şimdi bunları fazla uzatmayalım. Bak papazları okuyayım sadece çok atlıyorum, birkaç tane seçme cümle okuyorum, siz sonra tam olarak okursunuz. Papazlar ne yapıyormuş, rahip ve kahin denilen papazlar, Katolikler, Allah’la ilgili konularda insanları temsil etmek için atanırlar. Allah’a karşı insanları temsil ediyorlar, “vekil”, bu “vekil” kelimesine dikkat edin, Türkiye’de de vekil bulacaksın derler ya, halbuki Allahü Teala hiç kimseyi vekil olarak kabul etmiyor, peygamberimiz de dahil. Bak diyor ki papaz kişisel yetkisiyle seni vaftiz ediyorum, seni bağışlıyorum diyebilir. Kişisel yetkisi varmış, seni bağışlıyorum dedi mi adam Cennetlik, bağışlamadın dedi mi yandın. Şimdi seni eğer vaftiz ederse Hristiyanlığa kabul ediyor, etmezse yandın. Etmezse ateist oluyor. Şimdi bunu insanlar akıllarına sığdıramıyorlar ki yüzde yüz haklılar. Akıl ve mantıkla bağdaşacak bir tarafı kalmamış. Bunu kabul etmeyen insanlara ateist diyorlar, çünkü orada Tanrı kilisedir. Ha bu insanlar orayla bağı bir kopardılar mı bu defa aşırıya gidiyorlar, Allah’ı da tanımamaya başlıyorlar. Allah’ı tanımazlık ediyorlar, şu manada ediyorlar, yani hayatlarından çıkarıyorlar, bu defa kendilerini tanrılaştırıyorlar. Ne zamana kadar? Başları sıkışana kadar. Başları sıkıştı mı ya Rabbi beni kurtar diyorlar. Bu tıpkı babasını tanımazlık eden insan gibi oluyor. Babasıyla arayı bozunca benim babam yoktur diyor çekip gidiyor. Ama herhangi bir yerde babanın adı ne diye sorsalar hemen adını söyler. İnsanlara da sorsan seni kim yarattı Allah yarattı der ya da Allah anlamına gelen bir başka şey söyler. Ne zamana kadar babasıyla ilişkisini keser? Ne zaman ki başına büyük bir hadise gelirse. O zamana kadar, başına büyük bir hadise gelince ilk telefon ettiği kişi babası olur, bu insanlar da öyle. Başlarına büyük bir sıkıntı geldi mi aman ya Rabbi beni kurtar. Peki, yoksa niye engel şey yapıyorlar? İşte yokmuş gibi davranma başka zaten kâfirlik o, yok olduğunu kabul etmek başka. Maalesef bizde de kâfirlerin Allah’ı kabul etmediği zannedilir, böyle bir şey söz konusu değildir. Kuranı Kerim mealini okuyorsunuz, görüyorsunuz, herkesin Allah’ı kabul ettiği açık ve nettir. Öylesine kesindir ki Cenabı Hakk’a olan inancı insanların, en küçük şüpheleri yoktur. İşte Araf suresinin 172.ayeti bunu gösteriyor. Dolayısıyla bir insan aklını kullanır, duygularına kapılmazsa, yaşadığı bölge neresi olursa olsun, eğitim seviyesi ne olursa olsun, Allah’ın varlığına ve birliğine inanır, çünkü bunun için çok delil vardır, Allah’tan başka bir tanrı olduğuna dair hiçbir delili yoktur. Allah’tan başkasını ilah kabul etmez, işte Avrupa’da kiliseyi reddedenler gibi. Kabul etmez ve hiçbir eğitimi olmadığı halde şirke düşmez, düşmeyince de paçayı kurtarır. Çünkü Allah’ın affetmeyeceği tek günah neydi? Şirkti. Onun dışında bir peygamber gelmemiş, bir şey öğrenmemiş adam ne yapsın? Ne diyor Allahü Teala?
(anlaşılamadı)31:55. Allah hiç kimseyi gücünün üzerinde bir yükle bir yükün altına sokmaz diyor. Arkadaşımızın aklına takılan hususları cevaplandırmış olalım, başka kimselerin de zihnine takılmış olabilir.
ve eşhedehüm ala enfüsihim “onları kendilerine karşı şahit tuttu”
elestü bi rabbiküm “ben sizin Rabbiniz değil miyim dedi”.
Şimdi bu arkadaşımızın sorduğu sorulardan birisi şu, burada geçmiş zaman kipi kullanılıyor, bu acaba eskiden olup bitmiş bir olay mı? Şimdi Arapça’da kesinlik ifade etmek için genellikle geçmiş zaman kipi kullanılır. Zaman bakımından Türkçe kadar zengin değildir Arapça. Türkçe zaman bakımından son derece zengin bir dildir. Türkçe’de şimdiki zaman vardır, geniş zaman vardır, gelecek zaman vardır, bu üç zamanın tamamını Arapça’da bir tane zaman muzari ifade eder. Ve şimdi muzari ile ifade ettiğin zaman kesinlik şimdiki zamanını mı kastettin, gelecek zamanı mı kastettiğin belli değildir. Geçmiş zamanın da çok çeşitli zamanları vardır biliyorsunuz, miş’li geçmiş, di’li geçmiş, baştan öğrenmiştik unutmuşuz. Biz de zaman çok şeydir, Arapça’da iki tane zaman var, geniş zaman ve geçmiş zaman. Kesinlik ifade etmek istedikleri zaman di’li geçmiş zamanı kullanırlar. Mesela kıyametle ilgili ayetlere bakın, geçmiş zaman kipi kullanılır,
(anlaşılamadı)34:05. “Müminler kesin olarak kurtuldular”. Ne zaman kurtuldular? Ahirette. Dolayısıyla bu Arapça ‘da bir ifade tarzıdır. Yani bu geçmiş zamanda olduğu anlamına değil, kesin olarak olduğu anlamındadır. Yani arkadaşımız sorduğu için söylüyorum burada.
Ve iz ehaze rabbüke mim benı ademe “Rabbin Ademoğullarından aldığı zaman” ki herkes Ademoğlu, Ademoğlu tanımına kadınlar da erkekler de girer.
min zuhurihim zürriyyetehüm “sırtlarından soylarını”. Zürriyet neydi? Evladımız işte. Evlat sırttan mı alınırdı? Anasının rahminden doğar. Sırttan alınan nedir? Tohumdur. Ne zaman alınmaya başlar? Buluğla birlikte. İşte demek ki buluğa erdiği zaman bunla hikayeler anlatılır. İşte Adem AS’ın sırtından kıyamete kadar geleceklerin ruhu alınmışta bilmemne olmuşta falan filan. Böyle bir, hatta tefsirlerde bile vardır bu, o zaman işte Cenabı Hak şeyde Arafat’ın yanında bir vadide bunları toparlamış, onlara demiş ki ben sizin Rabbiniz değil miyim, onlarda evet Rabbimizsin demişler. Orada şu verilen söze aykırı hareket edenler kafir oluyormuş, uyanlar mümin oluyormuş falan böyle saçma sapan şeylerle bu mübarek ayetlerin anlamını maalesef anlaşılmaz hale getirirler, bunların aslı astarı yoktur, uydurma şeylerdir. Bir kere ayete dikkatle bakın, ne diyor Allahü Teala? Adem’den aldığı zaman demiyor, Ademoğullarından diyor, Ademoğulları deyince hepimiz, sırtlarından, e sırt olması için bir insanın hayatta olması lazım sırt dediğin maddi bir varlık değil mi? Zürriyet soyu. Ruhun çocuğu olur mu? Ruh ne zaman üfleniyordu insana, 16. haftalık olduğu zaman, o zamana kadar hiçbir şey yok. Onun için sırttan zürriyetin alınması vakti buluğa erilmesi vaktidir, kişinin sorumluluğun başladığı vakittir o vakit. O zamana kadar da insan zaten kendi gözlemleriyle Allah’la ilgili birçok sorular sorar, birçok sorular sorar ve o sorulara cevaplar bulur, cevaplar arar. Buluğ vaktine geldiği zaman zihni netleşmiş olur. Bu konuşma, okuyacağımız konuşma Cenabı Hak’la arasında geçmiş olur.
ve eşhedehüm ala enfüsihim “kendilerine karşı onları şahit tuttuğunda”
elestü bi rabbiküm “ben sizin Rabbiniz değil miyim diye sorar”. Bu insanın içinde olan konuşmadır. Hepimiz kendi içimizde bir sürü konuşma duyarız. Ve tabiatta çok önemli olaylarda, kendimizle çok konuşuruz, kendinizi bir takip edin, bunu göreceksiniz. Yani Allah’la ilgili kanaatlerimiz içimizde çok güçlü bir inanç olarak sık sık kendini gösterir. İşte bu bir çeşit Cenabı Hak’la yapılan bir sözleşmedir.
kalu bela şehidna “Evet şahit olduk ya Rabbi derler” . Şahit olduk ne demek? Ya Rabbim o kadar kesin biliyorum ki sen benim Rabbim olduğunu, bütün varlıkları yaratan, işte sahibi besleyen büyüten sensin, çok kesin biliyorum, en küçük şüphem yok, yani gözümle görmüş elimle tutmuş gibi biliyorum. Onun için biz “eşhedü” kelimesiyle ifade ederiz, ben şahidim sözüyle ifade ederiz. Şimdi bu bütün insanlarda olur. Geçen hafa okuduk İbrahim AS işte yıldızları, ayı, güneşi görüp bunlar benim Rabbim olamaz dediği, İbrahim AS’ın başına geçen olay her insanın başına bir başka şekilde geçer. Onun bulunduğu toplumda işte yıldız, ay ve güneş tanrı olarak kabul ediliyordu, o şekilde bir gözlem yaptı. Herkes kendine göre bir gözlem yapar ve herkes kendine göre İbrahim AS gibi kesin bir kanaate varır. Rabbinin Allah olduğuna dair ve bu kesin kanaatin başlangıcı buluğdur. Neden bu böyle? Yani bu Mekkeli müşrik için de aynı şey söz konusu, papazı için de aynı şey söz konusu, kilisenin papazı için de, falan yerdeki Budist için de aynı şey söz konusu, falan yerdeki ateist için de, komünist için de söz konusu, herkes için aynı şey söz konusudur. Şimdi mesela bundan dolayı bana ben ateistim diyenlere hep şunu söylemişimdir sen Allah’a kesin olarak inanıyorsundur değil mi? Elbette diye hemen çabucak cevabını verir. Çünkü o ateistim diyenler aslında Allah etrafında oluşturulan o hurafelere karşı çıkıyorlar kendi kafalarında ama ondan sonra aşırıya gidiyorlar, Allah’ı da reddediyorlar. Aşırıya gitmeseler kolay. Kaliforniya’dan bir profesör gelmişti. Ben İstanbul müftülüğünde çalışırken, bizim Ali bey uzun süreler geldi çalıştı, bir gün dedi ki Kaliforniya’nın en büyük kilisesi satılığa çıkarıldı dedi. Keşke dedi Müslümanlar alsa da cami yapsalar, e niye satılığa çıkarıldı dedim. Dedi ki ya bizim papazlar sizin imamlar gibi değil, onlar az paraya razı olmazlar dedi. E kiliseye de giden kalmadı, dolayısıyla kilisenin geliri giderlerine yetmiyor, mecburen satılığa çıkarıldı. Orası dedi Kaliforniya’nın büyük ailelerinin vaftiz olduğu yerdir, ben de orada vaftiz oldum dedi. Peki, sen gitmiyor musun kiliseye, birdenbire sertlendi, gider miyim dedi. Papazların saçmalıklarını dinleyecek değilim dedi. Ne oldu dedim ne gibi saçmalıklar var? Yok efendim, İsa Allah’ın oğluymuş, Kutsal Ruh tanrıymış, yok bilmem onlar isterlerse dindar yapacaklarmış, ben böyle saçmalıkları kabul etmem. Yok günahlarımızı bağışlayacaklarmış falan, İsa dedi Allah’ın peygamberidir, Kutsal Ruh da Cebrail AS’dır, böyle saçma sapan şeyleri ben kabul etmem dedi. Ben de şaşırdım, dedim ki senin gibi düşünen Hristiyanlar da var mı? Tabii ki var dedi. Hatta onların özel kiliseleri var dedi. Şimdi düşünebiliyor musunuz? Bak aklını kullandığı zaman yetiyor. Diyor ki Cenabı Hak bak Allah bunu her insana yapıyor. Onun için diyor ki
en tekulu yevmel kıyameti inna künna an haza ğafilın “Sonra kıyamet günü kalkar dersiniz ki (kendinizi savunmak için hesap verilecek ya) ya Rabbi biz senden habersizdik, nereden bilelim/haberimiz yoktu ki”
innema eşrake abaüna min kablü “ne yapalım ya Rabbi kimse senin varlığından, birliğinden bahsetmedi ki”. Kalktık ki babamız puta tapıyor, işte kilisenin papazı, bilmem falan yerin Budist rahibi, filan yerin şeyhi ya da Mekke’de işte babamız puta tapıyordu.
ve künna zürriyyetem mim ba’dihim “biz onların sonradan gelmiş insanlardık, ne gördüysek onu yaptık, biz ne bilelim”. Bunu da diyemeyeceksiniz diyor Allah. Çünkü varlığını ve birliğini o kadar güçlü şekilde her insana anlatıyor ki. İşte peygamberler bunun için çok başarılı oluyor, yani zikir deniyor ya, onlara hatırlatıyor. Allah peygambere ne diyor, “tezekkir”, sen hatırlat. Peki, onun kafasında bir şey olmazsa neyi hatırlatacaksın? O insanlar bunu o kadar sağlam biliyor ki siz bunu söylediniz mi sesini çıkaramıyor. İşte bundan dolayı ben ateistim diyen kişiye sen Allah’a kesin olarak inanıyorsun değil mi deyince elbette cevabını veriyor çabucak, çünkü siz bu ayetlerden dini öğrendiniz mi karşı tarafın psikolojisini anlamak çok kolay, çünkü yaratıcıdan öğreniyorsunuz, şundan bundan değil.
e fetühliküna bima fealel mübtılun “şimdi hakkı batıl gösteren kişilerin yaptıklarından dolayı sen bizi helak edecek misin diyemeyeceksiniz çünkü hakkı batıl gören sendin, sen gerçeği biliyordun”. Menfaat saikıyla insanlar bunu yaparlar başka bir şeyden dolayı değil. Sen şahsi menfaatlerini ilahi menfaatlerine tercih et, bitti gitti. Yoksa kafir bilmeyen insan değildir, hesabına gelmediği için öyle yapan insandır. Şimdi buna bir delil olarak, bir de şu ayeti okuyalım, geçen hafta okumamıştık.
fe emmellezınesveddet vücuhühüm e kefartüm ba’de ımaniküm “yüzleri kararanlara şöyle denir, siz imanınızdan sonra kâfir mi oldunuz?” İşte Cehenneme gidenler bunlar, demek ki Cehenneme gidenler kesin bir kanaatle doğruyu kavramışlar, sonra kafir olmuşlar, onun için Cehennemi hak etmişlerdir. Yoksa Allahü Teala insanları boşu boşuna yakacak değil. Onun için
fe zukul azabe bima küntüm tekfürun “madem görmezlikten geldiniz, o zaman ona karşılık bu azabı tadın”.
Ve Tebareke suresinin ayetini de okuyalım da, 563.sayfa.
Gelelim Cehenneme gidenlerin durumuna. (Mülk 67/7);
kullema ulkıye fiyha fevcun “her bir grup Cehenneme atıldıkça”
seelehum hazenetuha “Cehennem bekçileri onlara sorar”
elem yet’kum neziyrun. “size uyarıcı gelmedi mi?”
kad caena neziyrun “bize uyarıcı geldi”
fekezzebna “ama biz yalana sarıldık”. Anladık yani meseleyi de yalana sarıldık.
ve kulna ma nezzelellahü min şey’in “dedik ki Allah hiçbir şey indirmiş değildir”
in entüm illa fiy dalalin kebiyrin “siz büyük bir sapıklık içindesiniz”
lev kunna nesme’u k “keşke söz dinleseydik”. Yani Allah’ın kelamını dinleseydik.
ev na’kılu “ya da hiç olmazsa aklımızı kullansaydık”. Yani Kuranı dinlememiş duymamış olan kişi aklını kullansa yine yanlış yapmaz. Fakat insanlar akıllarını genellikle menfaatleri için kullanırlar. Doğrular için değil. Çünkü doğruları söylediğiniz zaman biraz pahalıdır. Menfaatleri için kullandıklarından, yanlış kullanmış olurlar. Dolayısıyla ne diyor. Keşke söz dinleseydik ya da aklımızı kullansaydık
ma kunna fiy ashabisse’ıyri. “Cehennemlikler içerisinde olmazdık”. Ne diyor Allah burada?
Duha 7. Ve vecedeke dallen feheda. “Allah seni ne yapacağını şaşırmış halde buldu”. Yoksa haşa Peygamber efendimiz sapık falan olamaz. Biz bunu geçen hafta diğer ayetlerle geniş geniş anlattık. Şimdi bir ara verelim.