Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim.
Bir hafta aradan sonra dersimize devam ediyoruz. Geçen haftayı biliyorsunuz, Rusya’da geçirdik. İnşaallah onunla ilgili kısa bir bilgi veririz sizlere. Bugün dersimiz Buruç Suresi. Bulunduğumuz binada bugün elektrik yok, belki dersin ikinci bölümünü yapamayabiliriz. Çünkü jenaratörle geliyor elektrik, ikinci bölümünü yapamama ihtimali var.
“Bismillahirrahmanirrahim. Vessemai zatilburuç. Burçları olan göğe yemin ederim.” Biliyorsunuz yemin sözü kuvvetlendirmek için yapılır. Cenabı Hak bazı cisimlere yemin eder ve onların önemine dikkat çeker. “Burçları olan göğe yemin ederim. Velyevmil mev ud. Ve söz verilen güne.” Söz verilen gün biliyorsunuz kıyamet günü. O güne de yemin ederim. ” Ve şahidin ve meşhud. Şahid olana da şahit olunana da yemin ederim. Gutile eshabul uhdut. O hendekleri olan kişiler kahroldular, yok olup gittiler. Ennari zatil vekud. O alevli ateş sahipleri. İzhum aleyha guud. Bunlar o ateşin çevresinde oturuyorlardı. Ve hum ala ma yef alune bil mü’minine şuhud. Mü’minlere karşı yapmakta oldukları şeylere şahid kimselerdi. Vema negamu minhum illa en yu’minu billahil azizil hamid. Onlardan intikam almalarının tek sebebi, onlara bu acı azabı tatırmalarının tek sebebi güçlü olan ve yaptığı her şeyi gayet güzel yapan Allahu Teala’ya inanmalarından dolayı idi. Ellezi lehu mulkussemavati vel ard. O Allah ki göklerin ve yerin hakimiyeti onundur. Vallahu ala kulli şey in şehid. Allah her şeye şahittir.” Her şey Cenabı Hak’kın bilgisi ve gözleri önünde olmaktadır. (Buruc 85/1-9).
Şimdi burada bir olaydan bahsediliyor. Hendekler açılmış, içerisine ateşler doldurulmuş, ateş alevlenmiş, insanlar onun çevresinde oturmuşlar, hendeklerin, ateşin çevresinde. Ve inanan insanları ateşin içerisine atıyor ve etraftan zevk ile bakıyorlar. Şimdi orada bu insanlar güçlü gözüküyorlar. Ama kahroldu gittiler, yok oldular. Demek ki soylarından da kimse kalmadı. Kahroldular. Bunların o insanlara verdikleri ceza bu insanların Allah’a inanmalarından dolayı idi.
Şimdi biz her zaman ve her yerde söylüyoruz. Her insan Allah’ı bilir diye. Şimdi Allah’ı bilmek başka, Allah’a inanmak başka şeydir. Mesela siz kendi günlük hayatınızda kullanırsınız bazı kelimeleri. Dersiniz ki: Bu adam bana inanmaz! Bu ne demektir? Yani sizin gibi bir insanın yok olduğunu mu iddia ediyor? Ender Özakın yoktur mu diyor? Demiyor. Ya! bana güveni yok demektir, değil mi? Benim sözlerime güvenmez bu adam. İşte Allah’a inanmamak da o. Yoksa Allah’a inanmamak Allah yok demek değil. Allah’ın var olduğunu herkes gayet iyi bilir. Hiç kimsenin en küçük şüphesi yoktur. Ama Allah’a inanmak demek, Allah’ın emirlerini bir numaraya almak demektir. Allah’ın emirlerini ikiye aldın mı inanmaz. Siz şöyle düşünün kendiniz. Bir adam var, sizin söylediğiniz sözlerden hesabına geleni kabul ediyor, gelmeyeni kabul etmiyor. Ona ne dersiniz? Ne dersiniz? Bu adamın bana güveni yoktur dersiniz, değil mi? Öğle değil mi? Şimdi bazı kimseler de vardır ki: Allah’ın emirlerinde ayrım yaparlar. Hesaplarına gelenleri kabul ederler, hesabına gelmeyeni de kabul etmezler. Bakarsınız ki yüz çevirmişler, duymazlıktan görmezlikten geliyorlar. İşte Allah’a inanmamak bu. Tabii güvenmemek demektir. Yani bana bu adam inanmaz dediğiniz zaman da sizin kastettiğiniz, güvenmezdir. Allah’a inanmamak budur. Başka bir şeyi onun önüne geçiriyor. Bakarsınız ki Allah’ın bazı emirlerini, yasaklarını çok beğenmiştir. Aaa ne güzel, ne güzel, ne iyi der. O hesabına geldiği içindir öyle. Bazen bana gelir insanlar, Hocam! Ne var. Sana bir şey soracağım. Ama cevabını yazılı isterim. Hay hay, buyur kardeşim. Sorar. Cevabını verirsiniz, kalkar gider. Ya hani sen yazılı istiyordun? Sonra gelirim der. Bir de eğer kız kardeş dindar ise, mirasta erkekler yüzde yüz dindar olurlar. Hocam biz müslümanız, erkeğe iki kıza bir değil mi? İki kazanacak ya. Orada canı gönülden inanır, ayetlere. En küçük şüphesi yoktur. Bu Allah’a inanmak değil. Allah’a inanmak, Allah’ın bütün emir ve yasaklarını kabul etmektir.
Şimdi burada, bu insanları içi ateşle dolu, alevli ateşle dolu ateş çukurlarına atan ve bu şekilde eziyet eden insanlar da büyük bir ihtimalle din adına yapmışlardır bunu. Kendi dinleri adına yapmışlardır. Ama şunu hiç unutmayalım: İslamiyet de dahil, yani şu an bizim yüz yüze olduğumuz İslamiyet de dahil, biri indirilmiş biri de oluşturulmuş olmak üzere iki türlü din vardır. İndirilmiş din, Kur’an’ı Kerim’de olan ve Peygamber (s.a.v.)’in uyguladığı dindir. Oluşturulmuş din, Kur’an’a ve Peygamberimizin uygulamasına uygun olmayan dindir. Aynı şekilde Hıristiyanlık da öyle. Birisi indirilmiş Hıristiyanlık vardır, birisi oluşturulmuş Hıristiyanlık vardır.
Dün Haber Türk’ten telefonla bağlandılar. Suudi Arabistan’da bir berberin öldürülmesiyle ilgili bir olay var bu sıralar. Orada baktım ki: Telefonda, eski Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Nuri Yılmaz bey var, konuşuyor. Ankara’dan da Suudi Arabistan’da büyük elçilik yapmış olan bir zat, ismini hatırlamıyorum şimdi.
Mehmet Nuri Yılmaz diyor ki: Efendim diyor, Kur’an’ı Kerim’de yoktur ama dinden dönenlerin öldürülmesi cezası dört mezhepte de vardır. Fakat yetki hakime bırakılmıştır. Hakim isterse bunu affedebilir, tevbe teklif eder, tevbe ederse adamı affeder. Kur’an’ı Kerim’de şeyin cezası yoktur diyor, dinden dönen kişinin cezası yoktur, diyor.
Sonra bana bağlandılar. Ben de dedim ki: İki türlü din var dedim. Öyle başladım. Birisi indirilmiş olan din, birisi de oluşturulmuş olan dindir dedim. Tabii, spiker şaşırdı. Hocam bu ne demek dedi? Dedim ki: İndirilmiş olan din, Kur’an’ı Kerim’de olan ve Peygamber Efendimizin uyguladığı dindir. O dinde, kesinlikle dinden dönenin dünyevi bir cezası yoktur. Ama oluşturulmuş olan dinde, dinden dönen öldürülür.
Şimdi buradan mesela size -güncel bir mesele olduğu için dikkatinizi de çekmek isterim aslında buna- Maide Suresinin 54. ayetini lütfen açın! 118. sayfa.
“Ya eyyuhellezine amenu, Ey iman etmiş olan kimseler,mü’minler, men yertedde minkum andinihi, Sizden yani mü’min olanlardan müslüman olanlardan, kim dininden dönerse, fesevfe ye’tillahu bi gavmin, uzak gelecekte Allah bir kavim getirir. Yuhibbuhum, Allah onları sever, ve yuhibbu nehu, onlar da Allah’ı severler.” Bakın uzak gelecekte o zamana kadar bunlar ne yapacak, bu insanlar dinden dönenler? Yaşayacaklar. O gelen kavim kim? Bunların çocukları, bunların çocukları. Onlar bir yere gidip de başkası gelmiyor ki. Şu anda Türkiye’de yaşanan, bugün abdestli namazlı olan, dinine diyanetine bağlı olanların çoğusunun babası buna karşıdır. Dedesi karşıdır. Şu anda Türkiye’de yaşanan olay bu. Bakın burada kim dinden dönerse öldürün diye bir şey var mı? Uzak gelecekte şu olacak diyor. Bir de burada şu ifadeye dikkatinizi çekmek için açtım. İçinizde Arapça bilenler var, Allah’a şükür, O bakımdan önemli. Önce, Ey mü’minler diye başlıyor, sonra da sizden kim dininden dönerse diyor.
Şimdi bir hadis oluşturulmuş daha sonraları, hadis Şöyle: “Men beddele dinehu faktuluhu, kim dinini değiştirirse onu öldürün.” Bak! Hangi müslüman demiyor. Kim dinini değiştirirse öldürün. O zaman bir Hıristiyan müslüman olursa ne yapmak lazım? Öldürmek lazım. Bak! Oluşturulan hadiste, kim dinini değiştirirse öldürün. Ama ayet ne diyor? “Ey mü’minler” önce muhatap belli inanmış olan insanlar “sizden” yani mü’min iken “kim” tabii yani kim dininden dönerse dönsün, cevabı odur.
Haa. İyi Allah’a şükür tamam! Ben de biraz tedirgindim yani ne anlatacağımı şaşırıyordum. Çünkü erken bitirme durumu söz konusuydu. “Ey mü’minler sizden kim dininden dönerse dönsün.” Niye? Herkesin Cehenneme gitme hürriyeti var, adam gitmek istiyorsa kim mani olabilir. O zaman ne olur, fesevfe uzak gelecekte, sin olsa yakın gelecektir sevfe olunca uzak gelecek. Allah bir kavim getirecek, bunların çocukları gelecek. Mekke’deki Müslümanlar, Mekke’nin müşriklerinin çocukları değil mi? Genellikle öyle olur. Bak! Ayet böyle, oluşturulmuş olan söz, kim dinini değiştirirse öldürün.
Şimdi dün Mehmet Nuri Yılmaz dedi ki: Kur’an’ı Kerim’de dedi dininden dönenin cezası yok. Ben de dedim ki var. Olmaz olur mu? Hemen şu Maide Suresinin 86, 87. ayeti 62. sayfa. Orayı açtım.
Bakın burada Allahu Teala diyor ki:
Katılımcı: Anlaşılmıyor.
Ali İmran, Maide mi dedim ben? Ali İmran canım, maide demişim yani. Demek ki azımdan çıkan başka, kafamdaki başka. Ali İmran Suresi, 62. sayfa, 86,87. ayetler.
Şimdi bakın buraya! “Keyfe yehdillahu gavmen keferu ba’de imanihim. İmana geldikten sonra kafir olan” imana geldikten sonra, bakın müslüman olduğunu açıkça söylüyor. “İmana geldikten sonra kafir olan kimseyi Allah nasıl yola getirir?” yani getirmez. Niye! Bu kişinin özelliklerini sayıyor Allah? “Ve şehudu enner rasule hakkun. Bunlar rasulun hak olduğuna da şahit olmuşlar.” Biz eşhedü diyoruz ya hani, gözümüzle görmüş gibi. Adam Kur’an okumuş iyice kavramış ki: Muhammed (s.a.v.) Allah’ın elçisidir. Kesin kavramış, hiç şüphesi kalmamış. “Ve ca ehumul beyyinat. Onlara çok açık belgeler gelmiştir.” Her şeyi görmüşler. Şimdi çok sağlam bir mürtet değil mi? Yani o kadar iyi kavramış ki dini sonra da dinden dönmüş. Allah bunu nasıl yola getirir diyor, getirmez. Niye? “Vallahu la yehdil gavmezzalimin. Allah zalimleri yola getirmez” ki bu adam zalimlik yapıyor. Yani adamı tutacak zorla yola getirecek. Bu olmaz. Şimdi dinleyin, göreceksiniz. “Ulaike cezauhum, onların cezası,” onlar kim? Mürtedler. Cezası var mıymış? Kur’an’ı Kerim’de var işte! “Onların cezası” neymiş cezası? “Enne aleyhim la’netallah, Allah’ın laneti onlara.” Lanet ne demek? Allah’ın rahmetinden uzaklaşmak. Yani psikolojik sıkıntıya girer, sosyal sıkıntıya girer demektir bu. “Allah’ın laneti onlara, vel melaiketi, meleklerin laneti, ven nasi ecmain, tüm insanların laneti onlara.” Dünyevi ceza var mı? Var mı dünyevi cezası?
Katılımcılar: Anlaşılmıyor.
Hani?
Katılımcılar: Anlaşılmıyor.
Hayır! Mahkemelerin vereceği bir ceza var mı?
Katılımcılar: Hayır yok.
Soru o değil mi? Mahkemenin vereceği bir ceza yok. Bu tamamen Cenabı Hak’ka kalmış birşey. Yani manevi ceza bu. Mahkemeye düşecek bir olay değil bu. “Halidine fiha, sürekli o lanet içinde kalırlar. La yühaffefu anhumul azabu, o azap, o vicdan azabı, can sıkıntısı, stres onlardan hafifletilmez, vela hum yunzarun, yüzlerine de bakılmaz.” Pekiyi bu adamlara çıkış yolu yok mu? Var! “İllellezine tabu, tevbe ederlerse, min ba’di zalike, bundan sonra, yaptıklarından sonra,” tevbe yetiyor mu? “Ve eslehu, durumlarını düzeltirlerse.” Öldürdüğün zaman nasıl durumunu düzeltecek? Şimdi mezhepler diyor ki, böyle iyisi, iyi olanı diyor ki: Adama üç gün mühlet verilmesi iyi olur, diyor. Üç gün içerisinde tevbe ederse eder, etmezse öldürürsün. Lan kardeşim ucunda ölüm olduğu zaman adam nasıl tevbe edecek? Ya nedir? Tevbe ettim diyecek başka çaresi yok. Bir de diyor ki: Yok diyor, hemen de öldürsen de birşey olmaz diyor. Anında da öldürebilirsin diyor. İşte yargısız infaz denen bir olay, yani mahkemeye çıkacak falan diye bir söyleyen yok, mahkeme falan yok. Tak diyor, öldürüyorsun adamı.
Bizim bir arkadaşımız var. Şimdi yeni profesör oldu, Hidayet Haydar diye, tefsirci. Bir gün bana geldi! Bir kişiden bahsetti. Bir kitapta okumuş, -bu şey taraflarında olmuş yani İran’a yakın bölgeler, farsça konuşulan bir yerde olmuş bu olay- Adamın birisinin oğlu, hocaya derse gidiyormuş. Adam cahil, şöyle içinden gelmiş, demiş ki: Ya şu Kur’an’ın bir manasını bilsek ne iyi olur demiş. Sonra hocanın yanına gitmiş, hocaya demiş ki: Hocam demiş, şu oğluma Fatiha Suresinin manasını bir öğretsen de biz de öğrensek demiş. Ben öğrenemedim bari oğlum öğrensin. O ne demek demiş. Uçurun bu adamın kellesini! Hemen anında öldürmüşler adamı. Olay valiye intikal ediyor. Vali bu kişiyi çağırıyor huzuruna. Niye bu adamı öldürdün? Fesat çıkarıyor demiş, yok efendim Fatiha’nın manasını öğrenecekmiş, nesine lazım Fatiha’nın manası, bunlar fesatçı! Sağol demiş, bir kese de altın vermiş göndermiş.
Şimdi bu indirilmiş din mi, oluşturulmuş din mi? Ama dört mezhepte böyle. Böyle dediğim, yani bu hikayedeki gibi değil. Dinden dönen öldürülür. Allah ne diyor? Bunun cezası sadece manevi bir cezadır. Ama mesela diyor ki tevbe ederse diyor? Mesela en iyisi. Kardeşim Allah tevbe ederse demiyor ki. Tevbe eder ve ıslah olursa diyor. Tamam ben tevbe ettim: Tevbe, tevbe, tevbe bir daha yapmayacağım. Şey gibi olur, mesela adam demiş ki: Yav, sigara bırakmak da zormuş diyorlar, ben hiç bir zorluğunu görmedim. Günde en az yirmi kere bırakıyorum demiş. O sigara bırakan gibi olur, onun tevbesi. Bu adam tevbe edecek ve kendini düzeltecek, ıslah olacak. Bu kolay değil. En az, en az bir altı yedi ay, sekiz ay, bir sene geçer aradan. Ama kendi fiili bu. Birisi başında beklemeyecek. Tevbe ediyorsan et, yoksa falan. Yook. Kendine kalmış birşey. Islah olur, olmaz, kendisi bilir. Ama tevbe edip de ıslah olmazsa yeri Cehennemdir. Bizim söyleyeceğimiz bu, başka bir şey değil. Var mıymış Kur’an’ı Kerim’de dinden dönenin cezası? Var, işte bitti. Var!
Sonra dün dedim ki orada: O berberi kurtarmak için siyasi temaslar olmaz, dedim. Çünkü dedim, bu iş Suud hükümetini aşan bir iştir. Orada yerleşik bir şey var işte, Hanbeli Mezhebi’ni uyguluyor adamlar. O mezhebin hükmü de bu. O mezhebin hükmünü Suud yetkilileri değiştiremezki. Siz gelip adamlara baskı yapıyorsunuz ki şey yapmayın. Sanki, Suudi Arabistan idaresinin şuçu imiş gibi, yok yapmasınlar falan. Değil kardeşim. Ne yapsın adam yani? Öyle işte, öyle! Dedim ki, burada yapılacak şey şudur: Yetkililer Suudi Arabistan’ın önde gelen ilim adamlarını toplayacaklar. Diğer ülkelerin önde gelen ilim adamlarını da çağıracaklar, bizi de çağıracaklar. Biz gideceğiz, onlara bunun yanlış olduğunu ispatlayacağız ve vazgeçecekler. Spiker dedi ki: Olur mu hocam? Olur dedim. Vazgeçerler mi? Vazgeçerler dedim, bunun kaç tane örneği var. Biz bunu yaşıyoruz, onlarla görüştük, kaç meseleyi görüştük. Doğru dürüst anlattığın zaman adamlar kabul ediyorlar. Ama gelenek böyle olduğu için hiç düşünmemişler. Olabilir! Çünkü çocukluktan itibaren size pompalıyorlar, bu ulema dört dörtlük Kur’an’a uymuştur diye. Sizin de, uymadıkları hiç aklınızdan bile geçmiyor. Ama gösterdiğiniz zaman Allah Allah diyor, nasıl olur diyor ve kabul ediyor adam. Bu işin başka da yolu yok dedim. Böyle bir şey olursa o zaman bu büyük mesele gündemden tamamen düşer. Şimdi, yani bunu bir şey yapmış olarak söyleyeyim.
Katılımcı: Hocam burada şahit olayı olmaz mı yani, bu iftira olamaz mı? Adam kaybolmuş.
Şimdi ben özel o kişinin durumuyla ilgilenmiyorum. Ben konuyu anlattım. Tamam o ayrı bir konu. O şahsın yargılanması usulü, o ayrı. O şahıstan bağımsız olarak konuyu anlattım.
Şimdi bir taraftan diyeceksiniz ki, yani Kur’an’ı Kerim bir yandan diyecek ki: Dinde hiç bir baskı olmaz! Öbür taraftan da canım sana baskı yapmıyorum ki her gün saçını kestiriyorsun bir şey yok da bir gün de boynunu kestir. O kadar basit, ne olacak! Siz bu imajla, ya, Cenabı Hak bunu emretmiş ise baş üstüne! Çünkü o canı veren O. O emrettiyse bizim hiç bir zaman sesimiz çıkmaz, elpençe divan durur kabul ederiz. Ama işte Allah’ın ayeti kardeşim. Pekiyi, Peygamber Efendimizin bir tane örneği var mı bu konuda?
Size bir başka şey söyleyeyim. Kur’an’ı Kerim’den hangi ayete dayanmışlar dinden dönenin öldürülmesiyle ilgili onu biliyor musunuz? Biliyor musunuz? Eh, bilmiyorsanız ben söyleyeyim. Nasrettin Hoca gibi demeyeceğim. Madem bilmiyorsunuz, anlatmayacağım değil. 514. sayfayı açın! 16. ayet. Şimdi ben bu ayetin mealini bir okuyayım, bakayım ki hanginiz buradan o manayı çıkaracaksınız? “O geri bırakılan bedevilere de ki: Siz ileride şiddetli harp ehli bir kavme çağrılacaksınız. Onlarla muharebe edersiniz yahut müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz o vakit Allah size güzel bir mükafat verir, eğer bundan evvel yaptığınız gibi aksine giderseniz size acı bir azap ile azap eder.” (Fetih 48/16) Bu Ayeti Kerime, dinden dönenin öldürülmesi. Bir işaret gören parmak kaldırsın. Bir daha okuyorum, dikkatle dinleyin! “O geri bırakılan bedevilere de ki: Siz ileride şiddetli harp ehli bir kavme çağrılacaksınız. Onlarla muharebe edersiniz yahut müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz o vakit Allah size güzel bir mükafat verir, eğer bundan evvel yaptığınız gibi aksine giderseniz size acı bir azap ile azap edecektir.”
Bir işaret gören var mı?
Katılımcılar: Anlaşılmıyor.
Bir işaret gören var mı? Şimdi tutmuşlar burada, ayetin üst tarafını alt tarafını kesmişler. “Tugatilinehum ev yuslimun” kısmını almışlar, böyle cımbızla. Onun da manasını değiştirmişler. Çünkü o şekliyle onlara delil olmuyor. Onları öldürürsünüz veya müslüman olurlar. Onlar kim? Ne bileyim kim olduğunu canım ben şimdi hafız mıyım, demiş ya bektaşi. Burada onlar dediğiniz savaşa çıktığınız kişiler. Kaldı ki, ev yuslimun‘un manası müslüman olmak değil. Cahit abinin dediği gibi teslim olmaktır ama burada öyle mana vermişler. Öyle mana vererek, işi kurtarmaya çalışmışlar ama gene tutmamış. Ve çıkan hüküm, adamı öldürme hükmü. E pekiyi bu kimin dini kardeşim ya. Bu Allah’ın dini mi şimdi? Bu Allah’ın dini mi? Ama maalesef dört mezhebin dördü de böyle. Bir beşinci mezhep var. Şey, İran’dakiler değil yani, hemen orayı anlarsınız da. Zahiri diye bir mezhep var. Ben talebe iken o Zahiri mezhebini çok önemserdim, derdim ki, hani bize anlatmışlardı, nasların zahirine bakar. Yani Kur’an ve Sünnetin zahirine bakar, yorum yapmaz hüküm verir. Meğer Kur’an’ın zahirine bakmıyormuş. Sünnete bakarmış. Sünneti Kur’an’ın önüne geçirmiş, tabii Sünneti de anlaması mümkün değil. O da diyor ki: Tevbeye, mevbeye lüzum yok, hemen uçur kellesini diyor. E buyurun hadi! Allah ne diyor, sen ne diyorsun?
Şimdi ben burada, oraya niye geçtim? Orada çukurları açıp da müslümanları onların içine atanlar da din adına atmışlardır. Hiç kendinizi şey yapmayın. Onlar da din adına atmışlardır. Ama indirilen din değil uydurulan din adına atmışlardır.