2010 yılının Kurban Bayramını da geride bıraktık. Dikkat ediyorsanız ömür elimizden kayıp gidiyor. Her geçen gün biraz daha ölüme doğru yaklaşıyoruz. Ne zaman gelip bizi alacağını Allahü Teala bilir tabii. Yalnız insan olarak ahireti dünyaya tercih edersek o zaman doğru Müslüman oluruz, bunu her zaman tekrarlıyoruz. Dünyayı ahirete tercih edenlere Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerim’de Yahudileri örnek gösteriyor. Bugün de onlarla ilgili ayetleri okuyacağız. Şunu da yine her zaman tekrarlıyoruz: Herkes kendini dindar sayar. Önemli olan dindar olmak değil, Allah’ın dininin dindarı olmaktır. Kendimiz kendimizi dindar sayabiliriz ama acaba Allahü Teala da sayıyor mu?
Şimdi bakın bugünkü dersimiz Bakara suresinin 91. ayetinden itibaren ama çok hızlı bir şekilde 87’den aşağıyı bir okuyalım ki 91 de daha rahat zihnimize yerleşmiş olsun. Burada Allahü Teala şöyle buyuruyor: “Esteüzübillah Ve le kad ateyna musel kitabe ve kaffeyna mim ba’dihı bir rusüli” Musa’ya kitabı verdik ve arkasından da peş peşe resuller getirdik. “Ve ateyna ıysebne meryemel beyyinat” Meryem oğlu İsa’ya da çok açık belgeler verdik. “Ve eyyednahü bi ruhıl kudüs” Onu Ruh’ul Kudüs’le, Cebrail’le destekledik. İsa Aleyhisselam da Yahudilere gelen bir peygamberdi biliyorsunuz. Şimdi burada Cenab-ı Hak Yahudileri anlatıyor ve “Efe küllema caeküm rasulüm bima la tehva enfüsük” Canınızın çekmediği, hoşunuza gitmediği şeyleri anlatan bir resul size geldiğinde “müstekbartüm” Ona karşı büyüklük mü taslamanız icap ederdi? Şimdi, rasul neydi? Rasul Allah’ın ayetlerini anlatan. Mesela bugün de sırf Allah’ın ayetlerini anlatan birisi bir yere gittiği zaman daha önceki anlayışa göre kendini dindar sayanlar, ona karşı bir büyüklenme içinde olurlar. Aynı şeydir, değişmez. “Fe ferıkan kezzebtüm” Bir kısmını yalanladınız ama aslında siz yalan söylediniz bir kısmına karşı. Bir kısmını yalanladınız. Yalancısın, dediniz. Yalan söylüyorsun, dediniz. “Ve ferıkan taktülun” Bir kısmını da öldürüyordunuz. Cevap veremeyince ancak öldürerek ondan kurtulma imkanı olur. “Ve kalu kulubüna ğulf” Derler ki bizim kalbimiz tok, gönlümüz toktur. Bizim böyle nasihate falan ihtiyacımız yoktur, dediler. “Bel leanehümüllahü bi küfrihim” Hayır, kafirlikleri sebebiyle Allah onları dışlamıştır. “Fe kalılem ma yü’minun” Ne kadar az inanıyorlar. Ya da inandıkları şey ne kadar azdır. Yahut onlardan çok azı inanır.
“Ve lemma caehüm kitabüm min ındillahi müsaddikul” Onlara Allah katından bir kitap ne zaman ki geldi, yani Kuran-ı Kerim “Musaddikul lima mealhüm” Kendileriyle beraber olanı tasdik eden yani Tevrat’ı, İncil’i tasdik eden bir kitap geldi. “Ve kanu min kablü yesteftihune alellezıne keferu” Halbuki daha önce kafirlere karşı önlerinin açılması talebinde bulunuyorlardı. Çünkü kendi kitaplarında yeni gelecek olan peygamberle önlerinin açılacağı, dünya hakimiyetini kuracakları belirtiliyordu. O arzuyla gelip bir kısmı Medine’ye yerleşmişti. Bakın dindarlıklarıyla bulundukları yerlerden nedense kalkmışlar, kitaplarında haber verilen peygamberi karşılamak için Medine’ye gelmişler. Orada yerleşmişler. Şimdi bunlara dindar değil, denir mi? Dindar insanlar ve Medine’deki müşriklere karşı diyorlar ki: “Peygamber gelecek, önümüz açılacak ve dünya hakimiyeti bizim elimize geçecektir. Şimdi burada dinle dünya birbirine karışıyor. Acaba dini isteyerek mi geldiler, dünyayı isteyerek mi geldiler oraya? “Fe lemma caehüm ma arafu” Tanıdıkları, bildikleri peygamber onlara gelince “keferu bihı” ona karşı kafirlik ettiler, onu tanımazlıktan geldiler. “fe la’netüllahi alel kafirın” Allah’ın laneti o kafirlerin üzerine olsun veya Allah bu kafirleri dışlar. Onlara söz verdiği dünya hakimiyetini vermez. Bugün işte Yahudiler ona uğraşıyorlar. Hıristiyanlar da ona uğraşıyorlar. O dünya hakimiyetini elde etmelerinin tek yolu Müslüman olmalarıdır. Gelen peygambere inanmalarıdır. Onun için dikkat ederseniz Muhammed Aleyhisselam’a inanmadıkları için İsa’nın –hatta İsa da değil Mesih’in- geleceğini söylüyorlar. Mesih’in geleceğini sadece Hıristiyanlar söylemiyor, Yahudiler de söylüyor. Ama ikisinin zihnindeki Mesih farklı. Yani esasen inanmaları gereken Muhammed Aleyhisselam’la dünya hakimiyetini kuracaklarını biliyorlar ama Muhammed yerine bir Mesih, bir başka birisini bekliyorlar ve işte onunla dünya hakimiyetini kuracaklarını söylerler dikkat ederseniz. O hakimiyeti kurmanın tek yolu Muhammed Aleyhisselam’a inanmaları ve Kuran-ı Kerim’e uymalarıdır. Bizim için de aynı şey söz konusu. Dünya hakimiyetini Allahü Teala Kuran-ı Kerim’de bize vaad etmiştir. Yani Muhammed Aleyhisselam’a inananlara ve Kuran’a sarılanlara vaad etmiştir. Tarihimiz içerisinde en fazla Viyana’ya kadar gittik. Şimdi dünyanın tamamına Allah’ın kitabını anlatıp fethi gerçekleştirme yani her tarafın İslam’a açılmasını gerçekleştirme zamanıdır.
“Bi’semeşterav bihı enfüsehüm” Kendilerini ne kötü sattılar bunlar. Bak ne kadar güzel niyetlerle Medine’ye gelmişlerdi. Ama şimdi o bekledikleri peygamber geldi. Onu da tanıdılar, O kitaptakinden tasdik ettiği inanmaları gerektiğini gayet iyi anladılar. Ama böyle yapmadılar. Niye? “Ey yekfüru bi ma enzelellahü” Allah’ın indirdiğini görmemezlikten gelmeleri ile kendilerini kötü sattılar. Kuran’ı görmemezlikten geliyorlar. Niye böyle yapıyorlar? “ bağyen ey yünezzilellahü min fadlihı ala mey yeşaü min ıbadih” Cenab-ı Hak kullarından seçtiği birisine kendi ikramıyla kitabını indirdiği için onu kıskandılar. Niye bize değil de ona? Sırf ondan dolayı kıskandılar. Onun için kendilerini kötü sattılar. Yani o bekledikleri her şey oldu ama bu defa o peygambere inanmak yerine karşı çıktılar. Karşı çıkınca ne oldu? Medine hakimiyetini de kaybettiler. Dört sene içersinde gelirlerinin tamamını silinip süpürülmesi ile sonuçlanan bir duruma geldiler. “fe bau bi ğadabin ala ğadab” Gazap üzerine gazaba çarpıldılar. Yani durup durup üzerlerine gazap geldi böyle habire peşpeşe gazap, sıkıntı üzerine sıkıntı, üst üste sıkıntılar. “ve lil kafirıne azabüm mühın” Bu kafirler için alçaltıcı bir azap da vardır. Ayrıca bir de ahirette görecekleri ceza var. Bakın dindar, kendini dindar olarak oraya gelmiş olan kişilere Allah ne dedi? Kafir, dedi. Çünkü gelen peygamberi görmediler. Görmezlikten geldiler. “Ve iza kıyle lehüm aminu bi ma enzelellah” Onlara dense ki işte Allah’ın indirdiğine inanın, Kuran-ı Kerim’e inanın, dense “kalu nü’minü bima ünzile aleyna” Derler ki bize indirilene inanırız. “ve yekfürune bi ma veraehu” Geride kalanı görmezlikten gelirler. “ve hüvel hakku müsaddikal lima meahüm” Halbuki o, hak bir kitaptır. Kendileriyle beraber olanı tasdik eden, Tevrat ve İncil’i tasdik eden bir kitaptır. Ama onlara de ki: “Hadi, niye bizden gelmedi?” diyorsunuz. “İsrailoğullarından niye gelmedi?” diyorsunuz. İsrailoğullarından gelen peygamberlere ne yaptınız ki? Zekeriya Aleyhisselam’a, Yahya Aleyhisselam’a ne yaptılar? Öldürdüler, değil mi? İsa Aleyhisselam’ı öldürmek için ellerinden geleni yapmadılar mı? Hadi İsrail işte İsrailoğullarından. Demek ki siz doğruların peşinde değilsiniz.
“kul fe lime taktülune embiyaellahi min kablü” De ki: bundan önce niye Allah’ın nebilerini öldürüyordunuz? “in küntüm mü’minın” eğer gerçekten inanacak kimselerseniz niye böyle yapıyorsunuz? Hani sizden(12.24 anlaşılmıyor) sizden olanları da öldürüyordunuz. “Ve le kad caeküm musa bil beyyinati” Musa da size açık belgelerle geldi. Musa Aleyhisselam dokuz tane mucize gösterdi onlara. Gözlerinin önünde onları perişan eden Firavun ve askerlerinin boğulduğunu da gördüler. Denizin yarılıp kupkuru bir yer haline geldiğini içinden geçtiklerini gördüler. Musa Aleyhisselam kırk günlüğüne kavminden ayrıldı diye bir buzağı heykeli yapıp taptılar. Çünkü şeyler, Firavun ve hanedanı Apis öküzüne tapıyordu. Boğaya tapıyordu. Ona benzeterek taptılar. “Ve le kad caeküm musa bil beyyinati” Musa size açık belgelerle geldi. “sümmettehaztümül ıcle mim ba’dihı” Onun arkasından o buzağıya tutundunuz. O buzağıyı kendinize Tanrı edindiniz. ve entüm zalimun zalimler yanlışlar içerisine girerek böyle yaptınız. “Ve iz ehazna mısakaküm” Bir gün sizden söz almıştık. “ve rafa’na fevkakümüt tur” Üzerinize Tur’u kaldırarak, dağı üzerinize kaldırarak sizden söz almıştık. “huzu ma ateynaküm bi kuvve” Size verdiğimiz bu kitabı sıkı bir şekilde tutun, demiştik. “vesmeu” ve söz dinleyin, demiştik. Bu ayetlerdeki emirleri dinleyin, demiştik. “kalu semı’na ve asayna” Dediler ki: İşittik ve sıkı bir şekilde sarıldık, dediler. Tepelerinde Tur olduğu için aşağıda işittik ve sıkı bir şekilde sarıldık, dediler. “ve üşribu fı kulubihimül ıcle” Halbuki kalplerinde o ecil sevgisi yani o buzağı sevgisi kalplerine işlemişti, içlerine işlemişti buzağı sevgisi. “bi küfrihım” kafirlikleri sebebiyle. İçlerinde buzağı sevgisi olmasına rağmen tamam, işittik ve sıkı sarıldık, dediler. “ve kul bi’sema ye’müruküm bihı ımanüküm” Peki sizin imanınız ne kötü şeyi emrediyor. Hem işittik, inandık, sıkı sarıldık, diyeceksiniz; hem de içinizde hala o buzağı sevgisi yaşayacak. Böyle iman mı olur? “in küntüm mü’minın” eğer inanıyorsanız imanınız size ne kötü emrediyor.
“Kul in kanet lekümüd darul ahıratü indellahi halisatem min dunin nas” Bunlar ahireti kimseye veremezler. De ki: ahiret yurdu sadece size, başka insanlara değil de sadece size ise bu cennet sizinse orası dünyadan daha iyi “fe temennevül mevt” o zaman ölümü isteyin. “in küntüm sadikıyn” İddianızda haklıysanız, gerçekten cennete gireceğinize inanıyorsanız o zaman ölümü isteyin. “Ve ley yetemennevhü ebedem” Hiçbir zaman ölümü isteyemeyeceklerdir. “Bima kaddemet eydıhim” yaptıkları şeyler sebebiyle. Hani bir insan başkasına kendisini çok iyi tanıtır ama ne mal olduğunu kendisi gayet iyi bilir. Hatasını, kusurunu müthiş gizler. Hep böyle abartarak işte siz bakmayın falan filan anlatır Nasrettin Hoca gibi. Yani Nasrettin Hoca yolda gidiyormuş, ayağı takılmış, düşmüş. “Aah! İhtiyarlık…” demiş. Sağa sola bakmış ki kimse yok. Demiş: “Senin gençliğini ben bilmiyor muyum?” Gençliğinde neler olduğunu gayet iyi biliyorum, diyor. Şimdi böyle hep bahaneler arayarak kendimizi böyle çok iyi göstermeye çalışırız. “Ve ley yetemennevhü ebeden” Hiçbir zaman ölümü isteyemeyeceklerdir. “Bima kaddemet eydıhim” yaptıkları şeyler sebebiyle. “ vallahü alımüm biz zalimın” Allah o zalimleri çok iyi bilir.
“ Ve le tecidennehüm ahrasan nasi ala hayah” Bunları yaşamaya en düşkün kişiler olarak göreceksin. “ve minellezıne eşraku” Müşriklerden de bunu isteyenler olacaktır. Ya da müşriklerden de daha düşkün göreceksin dünya hayatına. “yeveddü ehadühüm lev yüammeru elfe seneh” Onlardan her biri ister ki keşke bin yıl yaşasa. E, bin yıl yaşadı, ne olacak bir gün ölmeyecekler mi? “ve ma hüve bi müzahzihıhı minel azabi ey yüammer” Bin yıl yaşatılması onu o azaptan kurtaracak değil ki. İstersen bir milyon yıl yaşa. Bir gün öleceksin ve bu hayat bitecek. Ebedi hayat karşısında bu dünyanın ne değeri olur ki? “vallahü besıyrum bima ya’melun” Allahu Teala onların ne yaptığını bilmektedir.
Şimdi bakın bu insanlar tekrar ediyorum: Dinleri için Medine’ye göç ediyorlar. Peygamberi bekliyorlar. Fakat kıskançlıklarından dolayı kitaba ve peygambere inanmıyorlar. Cenab-ı Hak kendilerine daha önce Tur’u tepelerine kaldırmış, onlardan kesin söz almış ama içlerinde hala buzağı sevgisi olarak “İşittik ve sıkı sarıldık.” demişler. Cenneti hiç kimseye vermeyeceğiz, diyorlar. Cennete biz gideceğiz diyorlar. Ama bir taraftan da istiyorlar ki bu dünyada hiç ölmesinler. Ölümü asla arzu etmiyorlar. Şimdi bu insanlar ahireti inkar ediyor mu? Cennet umutları içerisindeler mi? Peki dünyayı mı çok seviyorlar, ahireti mi? Dünyayı daha çok seviyorlar. Zaten kafirliğin asıl sebebi odur. “Esteüzübillah ellezine yestehibbune hayated dünya ala’l ahire”(14/3) Kafirler dünya hayatını ahirete tercih eden kimselerdir. Yani dünyayı ahiretten çok seven kimselerdir. Ahireti sevmiyor değil, onu da seviyor. Ama dünyayı daha çok sevdiği için Allah’ın yolunda eğrilikler arar. Alah’ın yolundan şöyle yavaş yavaş, çaktırmadan hafifi hafif oradan uzaklaşır. Uzaklaşırken de kendisi Allah yolundan çıkmış gözükmemek için o yolda eğrilikler yani o yolun kendisine uymasını ister. Kendi o yolda olmayacak ya din kendisinden olsun ister. Bakarsınız ki yavaş yavaş bir takım şeylerden tavizler vermeye başlamış. Yeni konumuna göre kendine yeni bir din anlayışı ortaya koymuş. Ondan sonra yavaş yavaş sonra da dini kendisine uydurmaya çalışır. Hangi hoca kendi arzu ettiği gibi fetva verirse o onun için dünyanın en iyi hocasıdır. Aslında hoca da bilir, kendisi de bilir ki yaptığımız yanlıştır. Gayet iyi bilir. Ondan sonra ahirette de cennetin ortasına ineceğini düşünür. Biraz zenginleştiyse, itibar sahibi olduysa ahirette de beraber. Cennet varken cehennemde ne işim var. Ben gitmeyeceğim de şu çulsuzlar mı gidecek? der. –haşa- Ama dünyayı ahiretten daha çok sever. İşte kafirlik o zaman Allah’ın bir kısım emir ve yasaklarını görmemeye başlamak demektir. Bu dünyayı daha çok sevdiğinden hayatı ona göre tanzim eder.
Şimdi burada dikkatinizi çekmiştir. Bir ayet-i kerimeye verdiğimiz meal. Bakın bu 93.ayeti açarsanız, elimizdeki meallere bir bakalım, burada diyor ki –benim elimdeki mealden okuyorum, sizinki de aynıdır herhalde, Diyanet Vakfının meali, farklı varsa oradan da okuruz.- Diyor ki: Hatırlayın ki Tur Dağı’nın altında sizden söz almış. Böyle bir ifade olur mu ya? Tur Dağı’nın altında ne demek? Üstlerine Tur’u kaldırdık, ifadesi Tur Dağı’nın altında aldık. Bu kabul edilebilir bir anlam değil. Tur Dağı’nın altında sizden söz almış, hani düşeceğini zannetmişler diye bir ayet var. Yani öyle bir hale gelmişlerdi ki o Tur Dağı kaldırıldığı zaman sanki tepelerine düşeceği kanaatine varmışlardı o zaman o şartlar altında söz vermişlerdi. Şimdi Tur Dağı’nın altında söz almıştık dediğiniz zaman bu sıradan bir olay olur değil mi? Dağın alt taraflarında, alt yamaçlarında, eteklerinde sizden söz almıştık. Halbuki bu ayette anlatılan o değil. Diyor ki ayet: Sizden söz aldık üzerinize Tur’u kaldırarak, diyor. “Ve rafa’na fevkakümüt Tur” o Tur’u yani Sina Dağı’nı kaldırarak sizden söz almıştık. “huzu ma ateynaküm bi kuvve” Size verdiğimize sıkı sarılın, demiştik. Haa! Ben bu ayeti buradan okuyacağım. Hata yaptım. Buldun mu ayeti? Araf 171 değil mi? 172. sayfa bakalım burada nasıl mana vermişler: Bir zamanlar dağı İsrailoğullarının üzerine gölge gibi kaldırdık. Üstlerine düşecek sandılar. Bakın aynı olayı biraz daha açıklayan ayet. Burada bu meali sen veriyorsun. Öbür meali de öyle vermen gerekmez mi? Zaten öyle mana vermek mümkün değil. “ve rafa’na” “Ve iz netaknel cebel fevkahüm” yerinden kopararak yükseğe kaldırdık, diyor dağı. “keennehu zulletüv” Sanki gölgelik gibi oldu. “ve zannu ennehu vakıum” düşeceği kanaatine vardılar. Orada ne dedi Allah: “huzu ma ateynaküm bi kuvve” aynı ifade var işte orada. Size verdiğimize sıkı sarılın. “vezküru ma fıhi” İçindekini kafanıza yerleştirin. “lealleküm tettekun” Belki korunursunuz. Evet. Şimdi burada böyle mana veryorlar, burada çok ters bir mana vermişler.
Neyse… Devam edelim. Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun. Söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar işittik ve isyan ettik, dediler. Şimdi bakın, işittik ve isyan ettik, dediler. Ben şimdi size diyorum ki: Yarın sabah saat dörtte hepinizi burada bekliyorum. Siz de diyorsunuz ki: Gelemeyiz hocam, işimiz var, gücümüz var. Mümkün değil. Ondan sonra ben de diyorum ki bak söz verdiler, yarın saat dörtte buradalar. Bana ne dersiniz? Bu adam kafayı yedi galiba, dersiniz. Biz gelemeyiz, diyorlar. O da diyor ki söz verdiler. Şimdi bu insanlar diyecekler ki işittik, isyan ettik; Allah da diyecek ki sizden söz aldık. Böyle bir söz alma olur mu? Sizden şu şekilde söz aldık, diyecek Allah. Onlar da diyecek ki işittik, isyan ettik. İşittik, isyan ettik, demişler. Tamam. Bir de devamına bakalım. İşittik, isyan ettik siyen bir kişi mümin olur mu? Olmaz. Peki, devamı nasıl? Meale bakın: “İnkarları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. Peki, eğer inanıyorsanız imanınız size ne kötü şeyler emrediyor.” Ya bu halbuki bir hal cümlesidir. İstinaf cümlesi yapılmış ki mana allak bullak edilmiş. Yani ben buna yanlış manalar verildiğini çok gördüm ama bu kadar yanlışını da herhalde ilk defa görüyorum. Şimdi burada diyor ki ayet: “Kalbinizde buzağı sevgisi varken işittik sıkı sarıldık, dediniz. Bu ne biçim iman!” diyor. Eğer gerçekten inanıyorsanız. E, kalpteki, burada kalplerine buzağı sevgisi doldurulmuşsa ondan sonra böyle bir adama, içi buzağı sevgisiyle dolu bir adama senin imanın ne kötü emrediyor, denir mi? İmanı mı var ki bunun, kötü emrediyor, desin? Bakın, bir tek ayeti öyle bir hale getirmişler ki allak bullak.
Peki bu sadece burada mı? Biz vakıfta şimdiye kadar hangi tefsire baktıysak, hangi meale baktıysak işittik, isyan ettik diye yazıyor. Son zamanlarda bizim bu çalışmalardan etkilenen bazı mealler ufak tefek değişiklikler yapmaya başladılar. Son birkaç senedir… Onlarda demek ki olayı tam kavrayabilmiş değiller ki o yapılan değişiklikler yeterli seviyede değil. Şimdi “semi’na ve asayna” asayna kelimesine isyan ettik manası veriyorlar. Şimdi asayna kelimesi Arapçada ahazahu ahzal asa anlamına gelir. Asayı tutar gibi tuttu. Değnek, değnek. Değneğe sarılır gibi sarıldı, demektir. Şimdi değneğe dağa çıkmak için de sarılabilirsiniz bir adamın tepesine indirmek için de sarılabilirsiniz. Adamın tepesine indirmek için sarıldıysanız buna ne derler? İsyan derler. Ama dağa çıkmak için sarıldıysanız buna sıkı tutmak, derler. Değnek gevşek tutmaya gelmez. Dağa çıkarken, dağdan inerken gevşek tutarsan senin bir yerine batar. Öyle çok tehlikeli olur. Değnek sıkı tutulur. Onun için “asayna” demek sıkı tuttuk, demektir. Sıkı sarıldık, demektir. Peki bu mana isyan ettik manasına gelmez mi? Tabii ki gelir. Mesela Türkçede yüz kelimesi (yüzünü göstererek) bu yüz manasına da gelir, rakam yüz manasına da gelir, yüzmenin emri yüz manasına da gelir. Bu tür kelimeler bütün dillerde vardır. Şimdi buradaki “asayna” nın itaat ettik, manasına geldiğini biz nereden çıkarttık? Sözlüklerde bu var. Şu söylediğim mesela şeyde var: Lisanü’l-Arap’ta var. ( Anlaşılmıyor) bakarsanız var en eski sözlüklerdendir. Orada bu kelimenin sarılmak, bir araya gelmek, toplaşmak manasına geldiğine dair uzun uzun anlatıyor. Sonunda iki cümle de isyan etmek manasına gelir diye anlatıyor. E, kardeşim bu sözlüklere baktığınız zaman oraya hangi kelime uygun düşüyorsa öyle tefsir yapmak lazım değil mi? Asayna’nın ata’na manasına geldiğine dair ayet var Kuran-ı Kerim’de. Yani itaat ettik manasına geldiğini gösteren ayet var. Şimdi ayetler arası ilişki diye bir kavram, bizim gelenekte oluşmadığı için bu hatalar kaçınılmaz oluyor. Bir de bazen matbaaya kitap yetiştirme gayreti insanları bu hale getiriyor. Şimdi her gün soruyor: Meali ne zaman bitireceksiniz? Ya hu, kardeşim yıllarca çalışa çalışa ancak bir 30. Cüzü çıkarabildik. Onu çıkarana kadar anamız ağladı. Hem de kaç kişi çalışarak… Yani kolay mı? Onu da doğru yaptığımızdan da fazlaca emin değiliz ki mutlaka hatamız vardır. İnşallah onu da tenkit ederler de hatalarımızı görürüz. Ama biz kendimize göre en iyisini yapmaya gayret gösterdik. Bu iş kolay değil. Çünkü ilgili bütün ayetlere bakacaksın ki yanlış anlamayasın, yanlış tercüme etmeyesin. Bu da ciddi manada zaman alıyor, vakit alıyor.
Şimdi bakın Nisa Suresi’nin 46. ayetini açın. Orada “asayna”nın “ata’na” manasına geldiğini göreceksiniz. 85. sayfa. Diyor ki burada Allahu Teala ayette: “Minellezıne hadu yüharrifunel kelime am mevadııhı” Kimi Yahudiler kelimeleri bulunduğu yerden uç noktalara doğru çekiyorlar. Tahrif, kelimeyi uç noktaya çekmektir. Yani şimdi kelimenin manası bu mu? Şimdi şuradan şuraya kadar anlamı vardır. Sözlüğe bakarsınız bir sürü anlamları vardır. Kendilerine göre en uç noktaya çekiyorlar. Uç noktaya çekiyorlar, orada kötü bir niyetleri var. Başka şekil anlaşılsın diye. Peki uç noktaya çekiyorlar da ne yapıyorlar? Diyorlar ki bak: “ve yekulune semı’na ve asayna” Peygamberimizin yanına geliyorlar. Peygamberimiz Kuran-ı Kerim okuyor. Diyorlar ki:”semi’na ve asayna” Az önceki ifadenin aynısı değil mi? Bak orada da “semi’na ve asayna” var, burada da var. 93’te de var, burada da var. “semi’na ve asayna” diyorlar peygamberimize, bu bir! Başka ne diyorlar? “vesma’ ğayra müsmeın”diyorlar, iki! “ve raına”diyorlar, üç! Bunların her birisi iki anlama gelen kelimelerdir. “semi’na ve asayna” işittik, sıkı sarıldık manasına da gelir; işittik, isyan ettik manasına da gelir. “vesma’ ğayra müsmeın” Saygı manasına da gelir, hakaret anlamına da gelir. “vesma’” bizi dinle, “ğayra müsmeın” sana söz işittirmek bizim haddimize değil ama sana dinle diyoruz ama edepsizlik yapıyoruz, kusura bakma ama dinle. “ğayra müsmeın”i bu manaya alabilirsiniz. Yani sana söz işittirmek bizim haddimize mi? Bu manaya alınabileceği gibi sana söz işttirilmez ki sen dinlemezsin ki, sana dinle diyoruz ama sen dinlemezsin ki! Bu manaya da gelir. “raına” Bizi gözet anlamına geldiği gibi dillerini eğip büktükleri için “raeyna” da olur. Çobanımız manasında da söyleyebilirler. Bizim çoban. Öyle uç noktaya konuşuyorlar ki iki tarafa da anlaşılsın. Şimdi bakın burada Allahu Teala ne diyor? Diyor ki: “leyyem bi elinetihim ve ta’nen fid dın” Dillerini eğip büküyorlar dine hakaret etmek için bunları söylüyorlar. Demek ki iyi niyetli olsalar problem yok. Eğer bu “semi’na ve asayna” işittik, isyan ettik manasında olsa iyi niyetle söylesen ne olur, kötü niyetle söylesen ne olur? Değil mi?
Adamın birisi otobüste gidiyormuş, ensesine bir tokat yemiş. Sinirli bir şekilde geriye dönmüş, bakmış ki iri yarı bir adam… O tokatı vuran adam ne var, ne oldu? demiş. Ciddi mi yaptın, şaka mı? demiş. Ciddi yaptım, ne olacak? Demiş. Şakadan hoşlanmam da, demiş. İstersen hoşlan. Şimdi “semi’na ve asayna” dedikten sonra, işittik, isyan ettik dedikten sonra ister ciddi söylesin, ister şaka yapsın ne fark eder? Öyle değil demek ki bu kelimenin iki ayrı anlamı var ki kötü niyetle söylüyorlar, diyor Allahu Teala burada. Ondan sonra diyor ki bakın “ve lev ennehüm kalu” O gelen Yahudiler deselerdi ki “semı’na ve eta’na” deselerdi. Neyin yerine? “semi’na ve asayna”nın yerine “semi’na ve eta’na” deselerdi. Bunu başka bir manaya çekme imkanı olur mu? İşittik ve itaat ettik. “asayna” gibi değil iki manası yok. Ondan sonra sadece “vesma’”deselerdi “ğayra müsmeın”i katmasalardı, dinle deselerdi. “venzurna” deselerdi, bize bak deselerdi. İkinci manayı anlamaya imkan yok. Tek anlamlı ve doğru dürüst kelimeler kullansalardı “leane hayral lehüm” Elbette kendileri için daha iyi olurdu. Şimdi “ve akveme” daha sağlam olurdu. Peki ism-i tafdil bu; daha iyi, daha sağlam. Öbürsü kötü demek mi? Şu iyi, şu daha iyi denir, değil mi?
O zaman “semi’na ve asayna” tek başına kötü bir ifade değil. Ama “semi’na ve eta’na” manasını söylersen daha iyi olur çünkü “semi’na ve asayna”yı başka manaya çekme imkanı var. Anladınız mı? Bakın Kuran-ı Kerim sözcük olarak da kullanılabiliyor bakın dikkat ediyor musunuz? Şimdi burada bu ayet-i kerimede Allah ne mana vermiş oldu “semi’na ve asayna”ya “semi’na ve eta’na” manasını verdi, değil mi? İşittik, itaat ettik. Yani şimdi Allahu Teala diyecek ki ben sizden söz aldım, onlar da nasıl söz aldılar?“işittik isyan ettik.” diyen adamlardan Allah söz almışmış. Ya, insanda birazcık akıl olur. Bu, Cenab-ı Hakk’a hakarettir ama bilerek yapmış olduklarını zannetmiyorum. Bu ayetlerin açıklamalarında bin dereden su getirirler ki bir şeye benzetsinler. Ya, kardeşim önce sen yanlış bir şey yapıyorsun, sonra da düzeltmeye çalışıyorsun. Bak Allah Kuran-ı Kerim’de onun anlamını vermiş. Bütün sözlüklerde de var. E, sen niye kendi kendini sıkıntıya sokuyorsun? Yanlış mana veriyorsun? Şimdi düşünün: Biz buradayız, şu üstümüz Tur, yani Sina Dağı üstümüze kalkmış. Allahu Teala tabii ki sözü peygamberi aracılığıyla alıyor. Musa Aleyhisselam da burada. Bak Allah diyor ki: “Size verdiğime sıkı sarılın, iyi dinleyin.” Şimdi dağın üzerine düşeceği kanaatine varmışken böyle bir durumda insan işittim, isyan ettim diyebilir mi? Böyle bir şey mümkün mü? Yanlış olmasın, manzarayı düşün. Gerçekten insan hayret ediyor. Yani farkındasınız değil mi? Hemen her derste böyle büyük hatalar ortaya çıkıyor. Böyle bir şey aslında olmamalı. Ama maalesef oluyor.
Tekrar son bir kez o ayetin mealini verelim. 93. ayetin. “Ve iz ehazna mısakaküm” Sizden kesin söz almıştık. “ve rafa’na fevkakümüt tur” üzerinize Tur’u kaldırarak, Sina Dağı’nı kaldırarak “huzu ma ateynaküm bi kuvvetin” size verdiğimize sıkı sarılın, demiştik. “vesmeu” Dinleyin. Vesmeu’nun karşılığında semi’na diyorlar; huzu’nun karşılığında da “asayna” diyorlar. “Huzu” tutun. O da “ahazahu ahzal asa” asaynanın manası o. Değneği tutar gibi, değneğe sarılır gibi sarıl veya sıkı sarıl, demek. Biz sıkı sarıldık, demiş oluyorlar. Diyorlar ki “semi’na ve asayna” Sıkı sarıldık diyerek ne yapmış oluyorlar? Allah’a söz vermiş oluyorlar, değil mi? Sıkı sarıldık, deseler istenen sözü vermiş olurlar. Allah da söz aldım, diyor. İşittik ve sıkı sarıldık, diyorlar. “Ve üşribu fı kulubihimül ıcle” Halbuki kalplerine yani hangi halde bunu söylediler? İçlerine o buzağı sevgisi iyice yerleşmişken bunu söylediler? İçinizde buzağı sevgisi varken diyorsunuz ki: İşittik, sıkı sarıldık. Bu ne biçim bir iman değil mi? İşte burada Allahu Teala diyor ki: “bi küfrihım” kafirlikleri sebebiyle niye kafirlik, bazı şeyleri görmek istemiyorlar. Dini kendilerine uydurmaya çalışıyorlar. Kafirlikleri o. Mesela bazı ayetleri okumamak, bazı ayetleri görmezlikten gelmeyi de Cenab-ı Hak kafirlik sayıyor. Mesela bazı beş vakit namazını kılan Müslümanlar vardır. Din için gece gündüz çalışan, gerçekten de çalışır kimseler vardır ki onlara bazı ayetleri okuduğunuz zaman öylesine sinirlenirler ki… Ben çok yaşamışımdır onu. Sen müşriklerle ilgili ayetleri bize okuyorsun, derler. E kardeşim, bu ayet sizi tarif ediyorsa suç sizde mi, bu ayetleri size okuyanda mı? Siz artık düşünün. Kuran-ı Kerim’deki şu ayetler müşriklere aittir, Müslümanlara ait değildir diye bir şey yok. Yani bir adamın tapulu malı mıdır Müslümanlık. Allah peygamberlere bile diyor ki “Şirke düşersen bütün yaptığın yok olur gider.” Peygamberlere Cenab-ı Hakk’ın söylediği söz. O zaman sen kendini nasıl böyle garantili hissediyorsun da müşriklerle ilgili ayeti bize okuyor, diyorsun? Senin tavrına yüzde yüz uyan bir ayetse o zaman kusura bakma kardeşim, kendine bir çeki düzen ver. Onun için işte birçok ayeti görmezlikten gelmek kafirliktir. İşte burada o zaman diyor ki “kul bi’sema ye’müruküm bihı ımanüküm in küntüm mü’minın” Eğer inanıyorsanız de ki İmanınız size ne kötü emrediyor.
Şimdi aklıma geldi bir arkadaşımız “semi’na ve asayna” işttik, isyan ettik; işittik, itaat ettik kelimesiyle ilgili o şimdi eski ulemaya aşırı derecede bağlı. Tefsirlerin tamamına baktı. Hiçbir tanesinde “semi’na ve asayna”ya “semi’na ve eta’na” manası verilmemiş. Yani bizim bu verdiğimiz manayı veren hiçbir tefsir bulamadı. E, sözlüklerde bu dediklerimiz var, Kuran-ı Kerim’de var. Ondan sonra çalıştı çalıştı epeyce bir iki ay çalıştı bu kelime için. Baktı, baktı, baktı. Sonunda dedi ki bu kelimenin manası isyan etmektir. İşittim, isyan ettim. Peki bu ayete bir anlam ver öyleyse, dedim. Dedi ki hepimiz böyle buradaki arkadaşlar ve diğerleri “Ben bu ayete anlam veremiyorum ama bu böyledir.” Niye? Eski ulema öyle diyor. Sen kimin kulusun, kardeşim? İnsanlar gerçekten böyle acayip bir şekilde batıla saplanıyorlar, bile bile de çıkmıyorlar. Kendisine gösterdik işte kardeşim sözcükleri görüyorsun, bak yukarıdan aşağı yazıyor bu sözlük, işte Kuran-ı Kerim. Yok, diyor. Eğer öyle bir şey olsaydı bizim ulema bunu söylerdi. Yok siz nasıl söylersiniz bunu …falan diye. “Sizinkisi kesin yanlış ama ben doğrusunu bilmiyorum.” Cevap bu. Doğrusunu bilmiyorsan bizimkine nasıl yanlış diyorsun? O kadar ayetler var, o kadar sözlükler var, ayetin kendi iç bütünlüğü var. Yani çok enteresan gerçekten.
Buna tersten benzeyen bir ayet var. Kalbi imanla dolu iken baskı altında ben inanmadım diyen insan. Bak, kalbi imanla dolu, baskı altında inanmıyorum, diyor. Ammar bin Yasir’di galiba değil mi? Çok baskı altındayken bunu söylüyor. Cenab-ı Hak bu kişiyi kafir saymıyor. Şimdi bunun da kalbi küfürle doluyken ben inandım, diyor; onun tam tersi. O küfür telaffuz ediyor, kalbinde iman var; bunlar imanı söylüyor, kalplerinde kafirlik var. Dolayısıyla imanı söylemeleri için de “semi’na ve eta’na” manasında olması lazım. İşittik ve itaat ettik manasında olması lazım ki ayetin devamı ona uygun olsun. Neyse bu akşam da böylece dersimizin sonuna geldik. Cenab-ı Hak rızasından ayırmasın cümlemizi. Evet birazcık ara veriyoruz. Sonra soru-cevap faslıuna geçeceğiz.