Elhamdülillahi Rabbil Alemin vel akibetüllil müttakiyn. Esselatu vesselamu ala Rasuluna Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün yine Bakara suresinin 83.ayetinden devam edeceğiz. Burada Allah’u teala şöyle buyuruyor; “Ve iz ehazna misaka beni israile” İsrailoğullarından kesin söz aldık. “la tabudune illallah” Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. İnsanların bir başkasına kulluk etmesinin temel nedenini biliyor musunuz? Neydi? Neden dolayı insanlar Allah’tan başkasına kulluk ediyorlardı? İbrahim suresinin başındaki ayeti hatırlamanız lazım, İbrahim suresi 3. Ayet: Ellezine yestehıbbunel hayated dünya alel ahırati ve yesuddune an sebilillahi ve yebğuneha iveca ulaike fi dalalim beiyd” Dünyayı ahirete tercih ederler. Dünya malı da olur, makamı da olur. Yani dünyadaki arzuları ahirete tercih ederler. Bak ayette ne diyor. Dünyayı ahirete tercih ederler. Yani dünyayı ahiretten çok seven kimseler. Buna çok dikkat etmek lazım. Peki dünyayı ahiretten daha çok sevenler, Müslüman olanlar Müslüman olduğu için varlık sahibi olsalar, o zaman dünyalık için Müslüman olur dimi insan. Ve bir işe yaramaz. O zaman burada imtihan varsa, dünyalıklar her zaman ulaşılmaz olacak ki, dünyalık öyle bir şey ki, en büyük zenginlik temel ihtiyaçlarını karşılıyorsun onun dışına çıktığın zaman sınır yok. Ne kadar zengin olursanız olun. Çünkü Allah’u tealanın imtihan için yarattığı bu dünyada sınır yok, yani büyükse daha büyük istersin. Yani Allah’u teala diyor ya “Elhakümüt tekasur, hatta zürtümülmekabir” (Tekasur 1-2) Çoklukla övünmek sizi oyaladı, nihayet kabirlere kadar vardınız. Onun için Allah’ın rızasına uygun yaşadığınız zaman yetiyor. Çünkü o habire zengin olmak habire fazlasını aramak sıkıntı yapar. Çok dikkatli olmak lazım.
Bir keresinde Fatih camiinden çıktık, bir hoca yeni bir araba almış, arabasına bindim, Allah hayırlı eylesin falan dedim. Dedi ki Müslüman zengin olmalı. Hangi ayette yazıyor dedim. Tamam zengin olmana mani yok da, Müslüman zengin olacak diye kaide de yok. Allah o zenginliği ahirette fazlasıyla verir zaten. Her zaman Allah’ın tercihlerini tercih edebiliyorsanız, birinci tercihiniz oysa zenginsiniz. Ama birinci tercihiniz dünya ise bu dünyayı elde etmek için bir çok taviz verebilirsiniz. O zaman da dünya ahirete tercih etmiş olursunuz.
Şimdi tekrar şeye geçiyoruz, Bakara 83.ayete. “Ve iz ehazna misaka beni israile” İsrailoğullarından kesin söz aldık. “la tabudune illallah” Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. İsrailoğullarında biliyorsunuz Yahudilerde acayip dünya sevgisi vardır. Dolayısıyla onlarda Allah’tan başka hemen hemen her şeye kul olurlar. “Ve bil valideyni ihsana” anneye babaya da iyi davranın. Güzel davranın. Bununla ilgili ayetleri geçen hafta okumuştuk. Sadece anne baba değil. “ve izl kurba vel yetam vel mesakini” yakınlığı olanlar, en yakından itibaren, yani kurba yakın demek, en yakından yakına doğru. Onlara da iyilikte bulunun diyor. Yakınlarımız bizden mutlaka birşeyler bekliyor, beraber paylaşın. Dikkat ederseniz insanların başı sıkıştığı zaman hep yakınlarını yanında görmek ister. Ama eline bir imkan geçtiği zaman da o imkanları hep başkalarıyla paylaşmak ister. İmkan geçtimi yakınlara yer yok, dolayısıyla gelmesinler duymasınlar diye hemen işte falan yere tatile gidelim filan yere gezmeye gidelim ama yakınlarım yok. Ve o elindeki imkan elinden gittiği zaman yine yakınlarını aramaya başlar. Ve yetimlere iyilikte bulunun diyor. Yetimler babası olmayan çocuklardır. Annesi olmayanlar da, gerçi onlara Türkçede öksüz deniyor ama. O da Arapçada yetim. Öyle mi? Yok sadece babası olmayanmış. Şimdi Nisa suresini açarsanız; Nisa 9 ve 10. Ayetler: “Velyahşellezine lev teraku min halfihim zürriyeten dıafen hafu aleyhim” arkalarından zayıf bir soy bırakarak ölenler, onlarla ilgili olarak korku taşıyacaklardır. Bunlar Allah’tan korksunlar. “felyettekullahe velyekulu kavlen sedida” Allahtan korksun ve olumlu söz söylesinler. Şimdi küçük çocuklarınız var, şimdi ben ölsem, bunlar kalsa bunların hali ne olur, kimler arar sorar. İşte Allah’u teala diyor ki; şu andaki yetimler de sizin gibi bir anne babanındı. Farzedinki ölen sizsiniz kalanlarda sizin çocuklarınız. İnsanların onlara davranışları karşısında onları nasıl karşılarsanız öyle düşünün. Kendinizi onların babasının yerine koyun. Ve doğru bir söz söyleyin. Onlar güçsüz zayıflar ya onlara karşı iyi davranmak lazım. “İnnellezine yekulune emvalel yetama” bazı kimseler yetimlerin mallarını yerler, yetim mallarını yiyenler “zulmen innema yekulune fi bütunihim nara” karınlarına ateş dolduruyorlar. Onlar ateş yiyorlardır. “ve seyaslevne seıyra” ve zaten bir ateşki yakında onları saracaktır. Şimdi bu ayette yetimler var. “vel mesakin” Bir de miskinler var. Miskin, yetimden farklıdır miskin. Fakir zaten hayatına alışmıştır, az çok geliri vardır, insanlar onun durumunu bilir yardımcı olurlar falan, ama miskin öyle değil, miskini nasıl tarif ediyoruz, işsiz kalan. Yani şimdi düşünün adam bir işyerinde çalışıyor. İşine son verildi. Aldığı maaşla zaten aybaşını getiremiyor, işine de son verildiği gün ne olur? İşte miskin olur. Miskin aslında iş yapacak ama iş yok ne yapacak. Aslında yapacağım ama yapacak iş yok, etraftan da insanlar, az çok eşimiz dostumuz da var yani kahveye de gidemiyorum, ikide bir çaya verecek param yok yani, e ne oluyor, ve bunlar kimseye yok da diyemezler. Onun için işte bunlara dikkat etmemiz gerekiyor. Yani aslında iş olsa yapacak ama yok. İnsanlar onun durumunu bilseler yardımcı olacaklar ama bilmiyorlar. Daha doğrusu tahmin etmiyorlar, vardır, bir tarafta bir şeyi vardır diyorlar. “Ve kulu linnasi husnev.” Burada birkaç tane ayet daha vardı onları da söyleyim de. İsra suresi, 17.sure, 26. Ve 27. Ayetler. Burada diyor ki Allah’u teala; “ve ati zel kurba” yakınlığı olana hakkını verin. Başka kime, “ vel miskine” miskine, onların da üzerimizde hakları var, onları da araştırmak lazım. “Vebnessebilli” yolda kalanlara da; gerçekten yolda kalan ne yapacağını şaşırıyor, yani öyle kalıyor, cebinde parası yok, tamamen çaresiz kalıyor. “Ve la tübezzir tebzıra” ama saçıp savurma. Niye? “İnnel mübezzirine kanu ihvaneş şeyatıyn” Mallarını saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. “Kaneş şeytanu li rabbihi kefura” şeytan Rabbine karşı nankördür. Sonraki ayet (İsra 28) “Ve imma turidanne anhümübtiğae rahmetim mir Rabbike tercuha” şimdi geliyor senin yakınların yardım istiyor bişey istiyor ama verecek bir şey yok. Gidersin eline geçecek bazı imkanlar var, bekliyorsun, bekledin falan “ve kul lehum kavlem meysura” onlara önünü açacak bir söz söyle. Yani gelecekle ilgili onları rahatlatacak bir söz söyle. “Ve la tec al yedek mağluleten ila unukike” elini böyle boynuna bağlı hale getirme, cebinde yılan olmasın, elini öyle boynuna bağlama böyle napıyor eli cebine gitmiyor. Öyle yapma. “ve la tebsutha” büsbütün de açma, bu da zarar yani. “fe tak ude melumem” şimdi herşeyini verirsin bu defa sana bir şey kalmaz. Ahkeşke vah keşke deyip durursun. Sana da gerekiyor, sen kendini de düşün yani. Hepsini de verme. “inne Rabbeke yebsutür risk ali mey yeşau ve yakdir” senin Rabbin rızkı gereken gayreti gösterene verir, mutlaka bir şey gelir. “İnnehu kane bi ibadihi habiram besiyra” Allah’u teala kullarının ne yaptığını da görür. Ondan sonraki ayeti kerimeyi okuyalım. Allah u teala diyor ki; Bakara 83’de; ve kulu lin nasi husnev insanlara güzel şeyler söyle, böyle kaba kaba ifadeler kullanma, sanki şakalaşıyormuş gibi, çirkin çirkin sözler söyleme yapma öyle, onlara güzel sözler söyle. Mesela Allah u teala bu konuyla alakalı Ali İmran suresinde neler yapmamız gerektiğiyle ilgili bilgiler veriyor. Allah u teala peygamberimize diyor ki; (Ali İmran 159) “Fe b ima rahmetim minellahi linte leküm” Allah tarafından gelen rahmet sayesinde sen onlara yumuşak davrandın. “ve lev künte fezzan ğalızal kalbi lenfeddu min havlik” eğer siz onlara kötü, kaba, katı davranışlarla davransaydınız, o merhameti görmeseydi, kaba saba konuşsaydı bu adam, mutlaka çevrenden dağılırlardı diyor. Peki ne olacak “fafu anhum vestağfir lehüm” onlar için Allah’tan bağışlanma dile “ve şavirhum fil emr” ve yapılacak işler hakkında onlar istişare et, demek insanlara iyi davranmak bu, kaba olmayacağız, onların kusurunu hatasını görmeyeceğiz, dünyada kusuru olmayan kimse yok ki, ararsan herkeste var kim de yok ki? Ve sen onlar için af dile diyor, affet diyor, işleri onlara danış diyor. İstişarede bulun. “fe iza azemte fe tevekkel alellahh” bir şeye karar verdiğinde Allah’a güven, Allah’ı kendine vekil yap, “innallahe yuhibbul mütevekkilin” çünkü Allah kendisine inanıp güvenenleri sever. (Ali İmran 160): “İy yensurkümüllahu fe la galibe leküm” eğer Allah size yardım ederse hiç kimse sizi yenemez. “ve iy yahzulküm” ama Allah sizi bırakacak olursa, yardımını keserse, “fe min zellezi yensurukum” size kimse yardım edemez, yardım edecek kim var? “mimbadih ve alellahi felyetevekkil müminun” müminler yalnız Allah’a tevekkül etsinler. Şimdi bu insanlara karşı iyi davranma meselesi başka bir şey, insanlara karşı böyle yağcılık dedikleri, sen beni idare et, ben seni idare edeyim meselesi başka bir şey. Demekki biz onlara yardıma devam edeceğiz, yardımı yalnız Cenabı Hak’tan isteyeceğiz, Allah’u teala yardım ederse kimse karşımızda galip gelemez ve Allah’a dayanıp güveneceğiz. Öyle olacaksınız ki, mesela en ağır tenkitte bulunduğunuz kişiler bile, size söyleyecek söz bulamasınlar. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vessellem Mekke’de insanların müşrik oldukları cehennemlik oldukları ayetleri yüzlerine okuyordu, bu onları çığırından çeviriyordu, yani o kadar rahatsız olmuşlar ki öldürmeye kalkmışlar. Ama hiç birisi peygamberimiz s.a.v in kişisel olarak onlara rahatsız edici hiçbir söz söylediğini söyleyemiyorlar. Niye? En güvendikleri kişi oydu. Yani hukuki bir gerekçeleri yoktu. Söylediklerine de herkes bakıyordu doğruyu söylüyor. Doğrular insanları rahatsız eder ama, karşı taraf içinde doğruları söyleyene saygı duyar. Hiç istemese bile. İşte biz de mesela buralara gelir okuruz, ben eminim birilerini rahatsız ediyoruz. Şimdi ayetlere laf söyleyemedikleri için bize laf söylüyorlar. Diyorlar ki sen müşriklerle ilgili ayeti bize okuyorsun. E kardeşim bu ayet sana uygun düşüyorsa sen artık düşün yani. Bu ayet müşriklerle ilgili tamam, sende bu ayetlere uygun tavırlar gösteriyorsan öyleyse. Dolayısıyla bu doğruları söylememek değil söylemek lazım. İnsanlara hakaret ederek değil. İnsanları aşağılayarak değil. Hiç kimsenin kişilik haklarına asla dokunmamak lazım. Asla hakaret etmemek lazım. Asla. Dolayısıyla yani din mücadelesi ile insanlarla ikili ilişkileri ayırmak lazım. Evet burada başka ayeti kerimeler var. Nahl suresinin, 16.suredir, (Nahl 125) “Ud’u ila sebili Rabbike bil hikmet” rabbinin yolunda hikmetli doğru ol, yani doğru şeyler söyleyerek çağır, öyle doğru şeyler söyle ki karşı taraf ona yanlış diyemesin. Hikmetle çağır. Ve bunlar evrensel nitelikte olan duyurulardır, Kuranı kerimde olanlar. “vel mevizatil haseneti” güzel yolla çağır. Öyle insanlara güzel güzel duyur. “ve cahilhum billeti hiye ahsen inne” güzellikle mücadele et, mücadele edeceksin ama çirkin söz söyleme. Çünkü herkes yaptığı yanlışın farkındadır. Yaptığın yanlış dediğin zaman çok rahatsız olur. O yanlış bilinsin istemez, ondan dolayı günahkarlar kendilerine günah yolu ararlar. “inne Rabbeke hüve a’lemü bi men alle an sebilihi” kimin yolunan çıktığını senin Rabbin bilir. “ve hüve alemü bil mühtedin” kimin doğru yolda olduğunu da o bilir. Dolayısıyla onu Cenabı Hak ka bırak, sen sadece vazifeni yap. Bir de 41.surenin 34.ayeti Fussilet Suresi: evet burada da diyor ki Allah’u teala; “ve la testevil hasenetü ve les seyyieh” iyilikle kötülük bir olmaz. “idfa billeti hiye ahsenu” sana yapılan kötülüğe karşı kötülüklü mücadele etme, kötülüğü kötülükle savma, sana yapılanın daha güzeliyle karşılık ver. “fe izellezi beyneke ve beynehu adavetün keennehu veliyyün hamim” o zaman bakacaksın ki seninle aranda düşmanlık olan sımsıcak bir dost gibi olacak. Hani bir söz var, hemen tamamı bir ayetle bir hadisle uyuşuyor; ne derler? İyiliğe iyilik her kişinin harcı, kötülüğe iyilik er kişinin harcı. Kötülüğe iyilik yaptığın zaman gerçekten karşı tarafın sana söyleyecek sözü olmaz. Sana kötülük yapmak için bir fırsatta bulamaz. Teşekkür etmese bile kenara çekilir ve Allah u tealanın dediği gibi saygısına sıcak bir dost hali alır. “ve ma yülekkaha illellezine saberu” işte burada sadece sabırlı olanlar bununla karşılarlar, demekki burada o kötülük yapanlar kötülükle karşılaşacaklarına uzun süre onlara iyi davranınca, yoksa sen bikere iyi davranıp, ya ben ne kadar iyi davransam o yine aynı demek değil, çünkü o senin kötü davranmanı bekliyor. “ve ma yulekkaha illa zu hazzın aziym” buna da büyük pay sahipleri şeyyapar, hakikaten böyle büyük bir payı olması lazım, yani adam gibi adam olması lazım. Peki ondan sonra “ve imma yenzeğanneke mineş şeytani nezgun” şeytandan gelen bir şey seni dürterse, yüz verme, altta kalma gibi. İki türlü şeytan vardır, birisi insan şeytanı birisi cin şeytanı. Cin şeytanını kovmak kolay, bi euzu dersin gider, gitmezse bir abdest alırsın gider. Hadi olmadı sırtüstü biraz uzanırsın yine gider. Ama insan şeytanlarına ne yaparsan yap gitmez. Onun için bize bunu bu düşmanlıkları körükleyen bir çok insan yapabilir. Peki böyle bir şey duydu ne olacak? “festeiz billah” hemen Allah’a sığın. “innehu hüves semiul alim” çünkü O işitendir bilendir. Bir de şuna bakalım, çok ayet var da, Ali imran 186’ya. Şimdi biz bir toplulukta yaşıyoruz, hangi toplulukta olursa olsun, iman nasıl bir şey? Kalp ile tasdiktir değil mi? Yani bir insanın Müslüman olması için Müslüman olan yerde mi olması gerekir? Anası da Müslümandır babası da Müslümandır kendi kafirdir. Ya da bugün Müslümandır yarın kafir. Yani dünya arzusu insanı o hale getirebilir. E peki şimdi adam kafir oldu diye ülkesini mi terkedecek. Ya da kafir oldu diye iki yüzlü mü olacak. Tabiki inandığı gibi konuşmaya devam edecek. O zaman her Müslüman şunu bilmeli ki öyle yaşadığımız hiçbir toplum dörtdörtlük olmaz. Her toplumda Müslümanda vardır kafirde. Hiç beklemediği ummadığı kişi kafir olabilir. Dünyalık insanın en zayıf noktası. Bi mevki bir makam bir para, her an yoldan çıkabilir insan. O zaman herkes yoldan çıkabilir ama ben asla yoldan çıkmamalıyım demek lazım değil mi? Yani şunu düşünmek lazım dünyada herkes yoldan çıksa da kardeşim ben çıkmamalıyım. Şimdi işte yaşadığımız toplumlarda, her zaman bizim bilmediğimiz insanlar mutlaka olmuştur. Peygamberimiz s.a.v. in hemen arkasında münafıklar vardı değil mi? O zaman bakın ne diyor Allah’u Teala: “Ali İmran 186: Le tüblevünne fi emvaliküm ve enfüsiküm” birkere mallarınız ve canlarınız konusunda yıpratıcı bir imtihandan kesin geçirileceksiniz. Yani öyle şeyler olacak ki sizin canınızı fena halde yakacak. Mallarınız ve canlarınız konusunda, malla ilgili olarak, bazen canın yanar bazen başka şeyler olur. Birisine yardım edersiniz adam üç kağıtçı çıkar. Hepsi olabilir. Yıpratıcı bir imtihandan mutlaka geçirileceksiniz. Peki başka; “ve le tesmeunne minellezine utül kitabe min kabliküm” ellerine kitap verilenlerden mutlaka eza çekeceksiniz. “ve minellezine eşraku ezen kesira” sıkıntı çekeceksiniz, ne yapacaklar? Efendim laf da söyleyecekler, kafiri, müşriği. Bunlar aslında çok büyük fırsat, yok efendim adam falan yerde kuranı kerimi yakmış, yav adam bu dine düşmandır kardeşim tabiki ben bundan çok rahatsız olurum. Ama çok büyük eziyetler çekeceksiniz diyor. Peki karşındaki ne yapacak gösteri yürüyüşü mü? Protesto mu yapacak? Seviyesine düşmüş olur o zaman. Ne diyor Allah? “ve in tasbiru” sabredersen. Hedefe doğru yürüyorsun oyuna gelmeden devam edeceksin. “fe tetteku” hedef haline geleceksiniz. “ve inne zalike min azmil ümur” Demekki insani ilişkilerimizde de erdemli davranacağız. Bugün adam bir şey diyor sonra vay hemen öldürelim. Ya kardeşim bu öldürürsek ne demek. Kafir ne idi? Neyi örtüyor? İmanı örtüyor. Olmayan şey örtülür mü? Demek ki imanı içinde, onu örtüyor. Peki ayet ne diyor. Ali imran 106. Ne diyor burada; bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün… yüzleri kapkara kesilecek olanlara, siz imanınızdan sonra kafir mi oldunuz? İnanmanızdan sonra kafir mi oldunuz? Öyleyse inkar etmiş olmanız yüzünden azabı tadın denir. Peki bunu üzerine alınan kim? Ne deniyor imandan sonra kafir mi oldunuz? Onlara ne deniyor, mürted deniyor. E mürted olmayan hiç kimse yok. Şimdi öyleyse adam akşam Müslüman sabahleyin kafir olabilir. Sabah kafir akşam Müslüman olabilir. Adam dinini değiştirdi diye ülkesini mi değiştirsin. Efendim ben bu kafirden alışveriş yapmam. Ya ne yapacaksın? E kafirle ortak olabilirmiyim. E tabiki olabilirsin. Yani olursun olmazsın o ayrı bir konu o sana kalmış bir şey. Dolayısıyla bu hayatı birlikte yaşayacağız. Mekke’de de olsan böyle medine’de de olsan böyle. İstanbul’da da olsan böyle. İşte biz burada, neydi o, 11 eylül olayları olmuştu biliyorsunuz o zaman kaç senesiydi ben süleymaniyede vaaz vermeye devam ediyordum. O zaman olayları görünce dedim ki bu olayları islamın yayılmasına bir fırsat bilin. Çünkü onlar bu şiddetleri yaptılar o vesileyle Müslümanları vurmak için. Ama farkına varmadan islamı dünyanın gündemine oturttular. Bana dediler ki ya hocam bırak Allah’ı seversen öyle şey mi olur. Adamlar resmen islama düşman olmuşlar ne diyorsun. Sonra geldi bir sene sonra falan, dedi ki ya hocam ne kadar haklıymışsın. Ben orada o kadar dolaştımki Kuran almak için çarşı Pazar bulamadım. Şimdi markete gitsen kuranı kerim var. Bu nedemek yani. Siz her şeyin karşısında dürüst olun, yarın bir gün en büyük düşmanın da yumuşar. Biz ne zaman o insanlarla düşman oluyoruz? Üç tane kırmızı çizgimiz var neydi? 1. Bizi öldürmeye kalktılarsa. 2. Ülkemizden sürgün ederlerse. 3. Sürgüne destek verirlerse. Bu kadar. Zaten Allah u teala diyor kendinizi koruyun. Can güvenliği önemlidir, bunu elbette yapacağız. Ama bakıyorsunuz batı Müslümanlığı kötü göstermeye çalışıyor. Ondan sonra bugün batıya kimsenin güveni kalmadı. Bu insanları ayakta tutacak bir şeysi yok, politika üretemiyorlar. İslamın bütün güzelliği ortada. Dikkatli olmak lazım. Peki böylece dersimizi bitirdik.