Abdülaziz Bayındır: Elhamdu lillâhi rabbi-l’âlemîn, vel’âkibetu lilmuttekîn, Ves Salatü Ves Selamu Ala Resulina Muhammed’in ve Ala Alihi ve Sahbihi Ecmain…
Bugün Bakara suresinin 80. Ayetinden itibaren okuyacağız Allah nasip ederse. Burada Allah-ü Teala şöyle buyuruyor; “Ve kâlû len temessene-nnâru illâ eyyâmen ma’dûde…”, dediler ki bize hiçbir şekilde ateş dokunmaz, öyle birkaç gün olmuş, başka. Kendilerini çok emin hissediyorlar, birkaç gün dışında bize ateş dokunmayacaktır asla, diyorlar. “…kul etteḣażtum ‘indallâhi ‘ahden felen yuḣlifallâhu ‘ahdehu…”, de ki; siz Allah’tan bir taahhüt mü aldınız? Allah size böyle bir söz mü verdi? Öyle olsa, Allah hiç bir şekilde sözünden dönmez! “…em tekûlûne ‘alallâhi mâ lâ ta’lemûn.”, yoksa bilmediğiniz bir şeyi ya da bilemeyeceğiniz bir şeyi Allah’a mı mal ediyorsunuz? Allah’a mı atıyorsunuz!
“Belâ men kesebe seyyi-eten…”, hayır, kim bir kötülük işler, “…veehâtat bihi ḣatî-etuhu…”, ve hatası kendisini çepe çevre kuşatırsa, yani kötülüğe batarsa, günaha batarsa, “…feulâ-ike as-hâbu annâr…”, bunlar cehennem halkıdır. “…hum fîhâ ḣâlidûn.”, bunlar orada halid olarak kalacaklardır.
“Velleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihât…”, inanan ve iyi iş yapanlar da “…ulâ-ike as-hâbu-lcenne…”, onlar da cennet halkıdır. “…hum fîhâ ḣâlidûn.”, onlar da cennette halid olarak kalacaklardır.
Halid kelimesine ne mana vermiştik? Ölümsüz. Cennete gidenler de ölmeyecek, cehenneme gidenler de ölmeyecek. Ebedi anlamını veren kelime hangisiydi? Ebeda kelimesi idi. Şimdi cehenneme müminler de girecek biliyorsunuz, kafirler de. Kafirler ebedi kalmak üzere girecekler, günahkar müminler de çıkmak üzere girecekler. Ama cennete girenler çıkmayacaklar tabii. Cennete girenler de cehenneme girenler de ölmeyecekler. Ölüm yok. Onun için cennete giren mümin de halid olarak girecek, yani ölmemek üzere girecek. Cehenneme giren mümin de halid olarak girecek, kafir halid olarak girecek. Ama kafir ebedi kelimesi ile birlikte halid, yani sürekli orada kalacak ve ölmeyecek. Mümin de ebedi kelimesi geçmeden halid olarak giriyor. O zaman bu ayet-i kerimeyi nasıl anlayacağız? “…men kesebe seyyi-eten veehâtat bihi ḣatî-etuhu feulâ-ike as-hâbu annâr…”, kim bir kötülük işler, hatası kendisini sararsa, yani günaha batarsa, onlar cehennem halkıdırlar, orada halid dirler, ölümsüz olarak orada kalacaklardır.
Şimdi burada, “günahı kendisini sararsa” ifadesi iki şekilde anlaşılabilir. Bir işlediği şirk olur, adam şirke tamamen batmış olur ve tövbe etmeden ölür. Bu kişi bir daha cennete girmemek üzere yani sürekli kalmak üzere cehenneme girecektir. Bir de vardır ki; müşrik değildir, günaha dalmıştır, yaptığı günahı günah olarak kabul ediyor, hatasını kabul ediyor, ama işte, kendisine hakim olamadan günah işliyor. Bu adam da günaha dalmış olur mu? Ne oldu? Meclis azaları düşünmek için pay mı istiyor?
Şimdi bakın, bir başka ayet okuyayım size; 152. Sayfa, A’raf suresinin baş tarafı, 8. Ayet; “Velveznu yevme-iżini-lhakk…”, o gün tartı hakk tartıdır, yani doğru tartıdır, gerçeğe tam uygun bir tartı yapılacaktır, “…femen śekulet mevâzînuhu…”, kimin tartıları ağır gelirse, “…feulâ-ike humu-lmuflihûn.”, onlar iflah olacaklardır, yani onlar umduklarına kavuşacakalrdır. (9.ayet) “Vemen ḣaffet mevâzînuhu…”, kimin tartıları hafif gelirse, “…feulâ-ike-lleżîne ḣasirû enfusehum…”, tartıları hafif gelenler, kendilerine zarar etmiş olacakalrdır. Verecek bir şeyleri olmadığı zaman ne yapıyorlar? Adamı tutukluyorlar değil mi? Yani borcunu ödemediği zaman tutuklama kararı veriyorlar. İşte onun da vereceği bir şey kalmıyor, kendi nefsine zarar ediyor. Gel bakalım… Şimdi şurada sevaplar var, şurada günahlar var. Sevaplar fazla gelirse tamam paçayı kurtardın ama günahlar fazla gelirse, vereceğin bir şey yok, o zaman sen gel deyip adamı içeri alıyorlar. Neye karşılık? “…bimâ kânû bi-âyâtinâ yazlimûn.”, ayetlerimize karşı yaptıkları yanlış davranışlara karşılık böyle olacaktır. Yaptıkları yanlışa karşılık kendileri içeri alınacaktır! Peki bu nasıl oluyor? Biliyorsunuz bazı kimseler hiç, tartının yanına bile uğramayacak. Bunlar kimdi? Efendim? (–Amel-i Salih?) Canım öbürlerinin de, tartıya girenlerin de amelleri salih oluyor yani. Salih olmayan amel zaten tartıya girmez. Büyük günah işlemeyenler! İşlemiş ama tövbe etmiş olanlar!
Cenab-ı Hakk bunlarla ilgili ne diyordu? (Enbiya 101. Ayet) Estaeuzübillah; “İnne-lleżîne sebekat lehum minnâ-lhusnâ ulâ-ike ‘anhâ mub’adûn.” Haklarında hüsna sözü geçenler, cehennemden uzak tutulacaklardı. Ya da şöyle, şu ayeti okuyalım, Estaeuzübillah; “İn tectenibû kebâ-ira mâ tunhevne ‘anhu nukeffir ‘ankum seyyi-âtikum…”, diyor ki; yasaklandığınız günahların büyüklerinden kaçınırsanız, Nisa suresi 31, sizin diğer günahlarınızın üstünü örteriz. O zaman bu kişi kıyamet günü günahlı olarak mı gelecek? Diğer günahların üzeri örtüleceğine göre, günah yok bunda, değil mi? Sadece sevap, neyi tartacaksın? Tartıda bir tarafa günah, bir tarafa sevap konacak. Neyi tartacaksın? Onun için büyük günah işlemeden, oraya gidilirse, tartılacak bir şey yok. Doğru cennete. Ve cehennemden uzak tutulacaklar, estaeuzübillah; (Enbiya 103. Ayet) “Lâ yahzunuhumu-lfeze’u-l-ekber…”, o günki en büyük sıkıntı, fiza onları üzmeyecek. Yani o günün sıkıntıları hiç onlara etki etmeyecek. “…vetetelakkâhumu-lmelâ-ike…”, onları melekler karşılayacak, (Fussilet 30) “…ellâ teḣâfû velâ tahzenû…”, siz korkmayın, üzülmeyin, size bir şey yok. “…ve ebşirû bilcenneti-lletî kuntum tû’adûn.”, size söz verilen cennetle sevinin denilecektir. Bunları boşverin, bu gördüklerinizi önemsemeyin. Siz tamam! Bunlar kim? Büyük günah işlememiş olanlar. Peki şirk günahını işlemişse bir insan, büyük günahların en büyüğü? Şirk neydi? Cenab-ı Hakk’ı ikinci plana atmak. Şimdi bunu en iyi nasıl anlarsınız? Belli bir yaşa gelmiş anne babalar bunu anlarlar. Mesela bakarsınız ki artık çoluğunuz çocuğunuz para kazanmaya başlamış, ellerine imkanlar geçmiş, artık sizi görmemeye başlıyorlar! Ne dersiniz? “Benim bu evde etkim kalmadı, beni baba olarak tanıyan yok” der bazıları değil mi? Ne zamana kadar? Başları sıkışına kadar!
İşte insanların bir çoğu ellerine bir imkan, fırsat geçtiği zaman, ya da bir grubun içerisine girdiği zaman, ya da birisinin kuyruğuna takıldığı zaman, birisine kandığı zaman, Cenab-ı hakk ile ilişkileri, Cenab-ı Hakk’ı ikinci plana rahatlıkla atabiliyor. “Bizim efendi beni kurtaracak!” E kurtaracak, ona göre Allah’a lüzum yok. Ne gerek var? Bazıları da diyor ki, “Peygamberimiz bizi kurtaracak!” Gerek yok tabii, Allah-ü Teala’ya ne lüzum var? Onun için, dikkat ederseniz müslümanlar, mesela peygamberin adını söylediğin zaman, “Sallallahu aleyhi vessellem” demezsen ne olur? İtiraz! Ama Allah dersen problem yok? Celle Celalühu demene lüzum yok. Şimdi, basit bir olay değil. Bu her tarafa yamsımış vaziyette. İçinde bulunduğumuz sıkıntının zaten temeli o. Mesela şimdi, fıkıhta da kelamda da, bir hadis-i şerif görürler, ilgili ayetlerin tamamını yok sayarak ona göre hüküm bina ederler! Yahu kardeşim, bu Allah’ın resulü değil mi? Allah’ın kitabında olmayan bir şeyi anlatır mı? Lütfen kitaptaki ayetleri de bul! Mesela şimdi, şefaat konusu var değil mi? Nerede şey yapsak, mesela geçenlerde bir yakınımız vefat etmişti, gittik camii ye, yani bir aydan fazla oldu. Camiye gittik, işte “hocam bir iki kelam et” dediler, camii de dolu. Ben de “İżâ-ssemâu-nfetarat” (İnfitar) suresini okudum. Sonunda, biliyorsunuz surenin sonunda, “Vemâ edrâke mâ yevmu-ddîn”, o hesap gününün ne olduğunu sana kim bildirdi? “Śumme mâ edrâke mâ yevmu-ddîn” evet sana kim bildirdi o hesap gününün ne olduğunu? “Yevme la temliku nefun linefsin şey’a…”, o gün hiç kimsenin hiç kimseye hiçbir şekilde yardımı olmaz, “…vel’emru yevmeizin lillahi.”, o gün emir ve irade, Allah’a mahsustur! Ayetini okur okumaz, birisi fırladı, “Evet Allah böyle diyor ama peygamberimiz bize şefaat edecektir!” mantığı görüyor musunuz? Peki neye dayanarak söylüyorsun? Mahşer yerinde peygamberimizin sana şefaat edeceğini nereden biliyorsun? Haşim’e dedim ki, şefaat ile ilgili ne kadar hadis bulursan, ister sahih olsun, ister zayıf olsun, ister uydurma olsun, hepsini bir topla bakalım. Bu mahşer günü şefaat edeceğine dair hadis nerede var peygamberimizin? Bir tane bile yok! Hesap günü peygamber efendimizin şefaat edeceğine dair bir tek hadis yok. Peygamber efendimiz Allah’a rağmen söz söyler mi haşa! Şimdi insan hayret ediyor, yahu bu konuda ayet yok, hadis yok, nereden çıkarıyorsunuz, “O gün peygamberimiz bizi kurtaracak” diye? Ve de ben şimdiye kadar, bu ayetleri okuyayım da, cemaatten itiraz eden olmasın, kalkıp benimle tartışan olmasın, hiç rastlamadım! Yani “Allah öyle diyor ama, peygamberimiz de böyle diyor!” Haşa! Birbiriyle şey yapıyorlar, ters düşürüyorlar! Kim galip geliyor? Peygamber galip geliyor! İşte bu tam bir şirk mantığı! “Peygamberimiz bizi kurtaracak!” Kimden kurtaracak? Allah’tan değil mi! O zaman Allah’tan daha güçlü olması lazım! Haşa! Şimdi enteresan yani, ilgili ayetlerle hadisler var. Bu mesele, eski kitaplara gittiğiniz zaman, bunu görüyorsunuz. Mesela Avnul Mabud’un sahibi bu Ebu Davud’un şerhi, diyor ki; “Ben çok aradım!” diyor, “Peygamberimizin kıyamette şefaat edeceğine dair bir tek hadis bulamadım!” diyor. Ama insanlar gırla şefaat ettiriyorlar! Şimdi işin özüne gelelim; konumuz şefaat olduğu zaman, şey yaparız, bu konuda çok, bizim bu “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” son baskısında bu konu ile ilgili geniş bilgiler var. Biliyorsunuz, bir hadis-i şerif şey yapmışlar, oluşturmuşlar, onu Buhari’ye de Müslüm’e de koymuşlar. Cenab-ı Hakk’ın çok sayıda ayet-i kerimesi dışlanarak, işte hesap gecikiyor, hal buki Allah seri olur, Hesab’dır, hesabı çok çabuk görür, Adem aleyhisselama gidiyorlar, “Yaa Adem Cenab-ı Hakk’a yalvar da şu hesabı başlatsın!” diyorlar. Adem aleyhisselam da diyor ki; “Ben cennetten kovuldum, işte, yasak meyveyi yedim!” Nuh aleyhisselama gidiyorlar, o bir başka şey söylüyor; işte “Kavmimin aleyhine dua ettim!” İşte, İbrahim aleyhisselama gidiyorlar, yok, “Üç kere yalan söyledim” diyor, haşa, tövbe estağfirullah! Ondan sonra şeye gidiyorlar, yani bütün peygamberlere gidiyorlar, o ona, o ona, o ona atıyor, en son peygamber efendimize geliyorlar, bütün insanlık, peygamber efendimiz de secdeye kapanıyor, ondan sonra “Ümmetim, ümmetim!” diyor. O kadar insan geldi yani, o kadar insan içerisinde senin ümmetin ne kadar ki? Yani bu kadar, Adem aleyhisselamdan bu yana gelen tüm insanlar kapıda bekliyor, bu da “ümmetim ümmetim” diyor. Tamam anladık! Ondan sonra ne oluyor? Diyor ki; “Cenab-ı Hakk bana müsade eder, cehennemden alır, cennete koyarım!” diyor. Mahşer yerinde yok gene! Bu insanlar mahşer yerinden geldiler sana cehennemden gelmediler? Bunun oluşturulduğu çok açık! Buhari’de de var Müslüm’de de var! Onu bizim “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” kitabında görürsünüz! Ama orada da mahşer yerinde şefaat yok! O hadiste de onu koyamamışlar!
Şimdi, peki başa dönelim. Yahudiler diyor ki; bize, (Ali İmran-24)“…len temessenâ-nnâru illâ eyyâmen ma’dûdâ…”, o ateş bize dokunsa dokunsa birkaç gün dokunur diyorlar, peki bizimkiler ne diyor? Hiç dokunmayacak! Bizimkilerin ne işi var orada? Yanlış mı söylüyorum? Şimdi o kadar ayet bir işe yaramıyor! Şimdi bak, Allah-ü Teala bak diyor ki; “Büyük günahlardan kaçınırsanız, küçüklerin üzerini örterim!” diyor. Büyük günah işlemeden ölürsek. Büyük günah işlemiş olabiliriz de. Büyük günah nedir? Şirktir! Peygamberimizin ashabı bu günahı işlemiş miydi? Ee ne oldu? Tövbe edince kaldı mı? Bak en büyüğü de kalmıyor değil mi? Hatta şeyde, Furkan suresinin sonunda ne vaadi vardı Cenab-ı Hakk’ın? O günahları sevaba çevirme vaadi vardı! Günahları sevaba çeviriyor yani şirk dönemindeki günahları da sevaba çeviriyor! Adam öldürmek çok büyük bir günah! Onu da affediyor, affetmekle kalmıyor, kendisini düzeltirse, ıslah olursa, günahını da sevaba çeviriyor! Zina çok büyük günah! Öyle yapıyor. O zaman büyük günah işleyip de tövbe etmişse, ahirete nasıl gider? Günahsız gider! Günahsız gider. E günahsız gittiyse, çünkü Allah diğer günahlara bakmayacağım diyor, yoksa günahı olmadığından değil. Diğer günahlara bakmam dediği için günahsız gider. Günahsız gittiyse neyin tartısını yapacak ki? Doğru cennete! Peki bir insan müşrik olarak öldüyse? Bu neyin tartısını yapacak? Onda da yapacağı bir tartı yok, o da doğru cehenneme! Peki tartıya girecek olan ne? Büyük günah işlemiş olarak ölenler! Şimdi diyelim ki, büyük günahlar on taneyse mesela dokuz tanesini yapmadınız, bir tanesini yaptınız. Mesela fazicilik diyelim, ee şimdi o günahı işledin mi, bu defa bütün küçük günahlar geliyor tartıya giriyor. Artık günahların küçüğü büyüğü kalmıyor hepsi tartıya giriyor! O zaman günahlarla sevaplar tartılıyor! Kimin sevabı ağır gelirse, cennete. Bu müşrik mi? Değil. Ama gittiği zaman halid olarak kalıyor, Ebeda’sı yok burada! Kimin sevabı ağır geliyorsa cennete! Tartı bunlara! Tabii biliyorsunuz, Allah-u Teala’nın çok büyük ikramı var! Bir günah işlerseniz, onun karşılığında bir günah yazıyor! Bir sevap işlerseniz, onun on katını yazıyor! Dolayısıyla, şimdi şu ayeti anlayalım bakın, bakın, ne diyor ayet? Bakara suresindeki ilk okuduğumuz ayet, 81. Ayet; “Belâ men kesebe seyyi-eten…”, Kim kötülük işler, “…veehâtat bihi ḣatî-etuhu…”, onun hati’yesi kendisini çepeçevre kuşatırsa, yani günaha batarsa, günaha batmadan da demek ki kurtuluş ümidi var. Çünki Allah-u Teala bir iyiliğe on sevap veriyor, bir kötülüğe bir günah veriyor, bir günah yazıyor! Çepeçevre kuşatmışsa ki bu adam da müşrik olmadığı takdirde, ne oluyor? Onlar cehennem halkından oluyor! “…hum fîhâ ḣâlidûn.” Cehennemde ölmeden kalacaklar! İşte bunlar şefaate uğrayacaklardır! Bunlar cehennemden çıkarılacak, yani mahşer yerinde değil, cehenneme girdikten sonra. Bütün hadisler onu söylüyor. Zaten peygamber efendimiz (s.a.v.) biz hadisi var; “Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir.” Büyük günah işlemeyenin şefaate ihtiyacı olur mu? Olur mu? O zaman “Şefaat ya Resullallah!” diyenler ne demek istiyorlar? “Biz cehenneme girelim de sen bizi kurtar!” demek istiyorlar! Girme kardeşim! Ne işin var? Ama “şefaat yaa resullallah” diyenlerin de cehennemden kurtulacağını hiç zannetmiyorum! Çünkü onlar Cenab-ı Hakk’ı haşa ikinci plana atıyorlar! Farkına varmadan, bilmeden söyleyenler ayrı! Şuursuzca söyleyenleri belki Cenab-ı Hakk affeder, onu bilemiyorum! Yani Cehenneme girmeden, o ateşi hak etmeden, şefaat yok! Adam cehenneme giriyor, yanıyor, bugün bir Müslüm hadisinde okudum, haşlanıyor, kaynar suda haşlanmış gibi, her tarafı yanıklar içerisinde çıkıyor cehennemden, sonra hayat ırmağı denen bir ırmakta tedavi görüyor, ondan sonra cennete gidiyor! Onun için yok yakınken dönelim. Büyüük günahlardan kaçınalım, elbette hiç brimiz yüzde yüz günahsız olacak değiliz ama mümkün olduğu kadar günahlardan uzak kalırsak, cennetteki makamımız o derece yüksek olur. Şimdi cennet dediğiniz de küçücük bir yer değil ki. Ne diyor Allah-u Teala? Estaeuzübillah; “Vesâri’û ilâ maġfiratin min rabbikum vecennetin ‘arduhâ-ssemâvâtu vel-ardu u’iddet lilmuttekîn.” Allah’ın bağışı konusunda birbirinizle yarışın, genişliği gökler ve yer kadar olan cennet konusunda yarışın! O cenneti elde etmek için yarışın! Ali İmran 133. Ayet. Şimdi, genişliği gökler ve yer kadar; yaa şu dünyamız küçücük bir şey. Bir kitapda şöyle bir ifade geçiyor, diyor ki; İstanbul’dan Erzincan’a uzanan bir harita yapın diyor, Taşkın Tuna’nın “Uzayın Sırları” diye bir kitabı var, orada okumuştum, İstanbul’dan Erzincan’a uzanan bir harita yapın, bu haritanın genişliği yüz altmış kilometre olsun, bu Samanyolu galaksisinin haritası olsun diyor, bu galaksi üzerinde güneş sistemimizin işgal edeceği yer bir susam tanesi kadardır diyor. Yani buradan Erzincan’a kadar bir harita yapıyorsun, bir susam tanesi kadar yeri güneş sistemi işgal ediyor! Dünya’ya orada küçücük bir toz tanesi kadar da yer veremiyor! Peki tamam bu Samanyolu galaksisi gibi kaç tane galaksi olduğundan bahsediyorlar? Yüz milyar diyorlar değil mi? O da saydıkları yok da, tahmin ediyorlar! Peki bütün bunlar kaçıncı kat semada? Birinci kat! En küçüğünde! İkisi var, üçü, dördü, beşi, altısı var, yedisi var! Daha biz birinci kat semayı tarif edecek kelime bulamıyoruz! Sözlüklerimizde böyle bir kelime yok! Onun için ışık yılı gibi bir takım kelimeler kullanıyoruz! Peki genişliği gökler ve yer kadar olan bir cennet var! Bu cennet tek tip mi olacak? Allah-u Teala diyor ki; estaeuzübillah, İsra suresi 21. ayet mi bak; “Unzur keyfe faddalnâ ba’dahum ‘alâ ba’d…”, şu insanlara bir baksana, her birini diğerlerinden farklı yaratmışızdır, biri diğerinden biraz farklı, onun durumu, hiç kimse eşit olmuyor yani, herkesin herkesten bir farkı var, “…velel-âḣiratu ekberu deracâtin veekberu tefdîlâ”, ahireteki derece farkları daha büyük, üstünlükler daha belirgin olacaktır, diyor. Cennete gideceksin güzel ama, daha iyisine gitmek varken, o zaman büyük günahlardan kaçınırsan doğru cennete, yırttın yani. Ama küçüklerinden, diğerlerinden de uzak kalırsan, daha yukarı, ama bakın, büyük günahlar içerisinde allah’ın farz kıldığı ibadetler var ya, namaz, oruç, hac, zekat, bunları yapmamak da büyük günahlardan. Hatta namaz son derece önemlidir, namazı kılmamak, büyük günahlardan sayılıyor ayet-i kerimelerde. Yani ibadetlerimizde asla aksaklık yapmamalıyız, bunlar farz olanlar. Yani biriniz sadece namazın farzlarını kılsanız vazifenizi yapmış olursunuz! Nafileleri de kılayım derseniz, olur, güzel olur. Fakat burada da iş tersine dönmüş. Şimdi Ramazan geldi mi insanlar camileri dolduruyor, değil mi? Yok hatimle teravih kılalım, biz şunu yapalım, yirmi rekat tamam, iyi güzel. Bayram akşamı, ya da teravihin olmadığı ramazanın son akşamı camiye gittiğiniz zaman? Ya hu kardeşim, bir kere peygamberimiz hayatında bir kere bile teravih kılmamış. Hazreti Ömer, bir araya gelmiş kişilerin kılmaları için imam tayin etmiş, kendisi de gidip kılmamış. Demiş ki, “Evlerine gidip yatanlar bunlardan daha çok sevap kazanır!” Şimdi bunu sünnet-i müekkede yapmışlar, anladık, peki, farz et ki sünnet-i müekkede! Ya hu kardeşim, farzı terk ediyorsun, sünnet-i müekkedeye koşuyorsun! Beş vakit farzı kılan adam gelmemiş olsun, onu da ayıplıyorsun! Çünkü biz insanları yanlış yönlendiriyoruz. Adam zannediyor ki, onu o akşam yaptın mı, paçayı kurtardın! Şimdi kadir gecesi geliyor, aman ya Rabbim allarlar pullarlar, şu bu… Ya hu kardeşim Allah ne demişse o! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlı iyi güzel de, bin tane kadir gecesi, senin bir tek farz namazının değerinde olmaz! Sen niye bunu düşünmüyorsun? O gece sabaha kadar, bakarsınız ki, camii camii dolaşırlar, sabaha doğru uyuklarlar, sabah namazı gider! Kardeşim, sen akşamdan yat, sabah namazını kıl, bin defa daha fazla, zaten sen o akşam yatsı namazını kıldın mı kadir gecesini ihya etmiş oluyorsun zaten! Çünkü o gece yapman gereken o namazı kılmaktır, başka bir görevin yok ki! Alacağını da almış oluyorsun! Gece sabaha kadar dolaş, şu cami senin bu cami benim, ne olacak? Yok, “İki rekat da şu camide kılacağım”! Tövbe! Evinde kılamıyor musun? Şimdi dikkat ederseniz, farzlar ve haramlar önemli değil, hani halkın din anlayışı, aaa sünnetlere dikkat etmek lazım! Hele bir şey müstehabsa farzdan bin defa daha önemlidir! Eğer bidatsa zaten, asla terk edilemez! Öyle değil mi? O zaman da din, taşınmaz bir yük haline geliyor, sonra da bakıyorsunuz ki her şeyi bırakmışlar! Yani tamam, Yahudiler böyle demiş ama, biz hani derler ya, kızım sana söylüyorum gelinim sen işit! Tamam, Yahudiler gene birkaç gün bize cehennem dokunacak demiş, bizimkiler hiç yanına bile yaklaşmayacak! Cennet varken benim cehennemde ne işim var diyor. İyi güzel, sana bırakılmış olsa… İnsanlara bırakılsa kim cehenneme gider?
Evet demek ki, şimdi tekrar edeyim iyice zihnimize yerleşsin, o şeyi de okuyun, o “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” son baskısında var, eski baskısında yok, çünkü son baskısında ilgili bütün hadisleri de koyalım dedik, orada da kitap sünnet bütünlüğü ortaya çıktı. Zaten öyle olmak zorunda. Peygamberimiz (s.a.v.), Kur’ana aykırı söz söyler mi? Hiç mümkün mü bunu söylemesi? Öyle bir şey asla olamaz! Orada şunu göreceksiniz; hiç bir hadiste, mahşer yerinde şefaat yok! Yani hesap günü şefaat diye bir olay yok! Kur’an’da da yok hadislerin hiçbirinde de yok! Ama insanların zihnine nasıl yerleşmiş, işte o gün bizi kurtaracak! Biz diyorsunuz ki, çok böyle ballandıra ballandıra bir şey okunuyor, ilahi, “Mahşerde nebiler bile senden medet ister”. Allah, Cenab-ı Hakk’ın bütün Kur’an-ı Kerimi gitti! Hani o büyük günah işlemeyenler de, melekler karşılıyordu, peygamberimiz değil, büyük günah işlemedin mi melekler karşılayacak, “üzülmeyeceksiniz” diyor, korku yok, üzüntü de yok, “size müjdelenen cennete doğru gideceksiniz” diyor! O zaman bu nebiler demek ki aslında bize çaktırmadan çok büyük günahlar işlemişler haşa! Ondan sonra? Tövbe estaüfirullah! İnsanın bunu söylemesi bile gerçekten çok iğrenç. Ama insanlar büyük bir zevkle bu tür şeyleri dinliyorlar! Bakıyorsunuz ki Diyanet İşleri Başkanlığı da düzenlediği şeylerde başta bunları okutuyor! Televizyonlarda, orada burada. Şimdi, mesela biz camide vaaz ederiz, bizim bazı arkadaşlarımız cemaate göre vaaz eder, cemaatin hoşlandığını görsün, cemaatten akıllı bir adam vaazi istediği tarafa çekebilir! Karşısında oturur, çünkü onun hoşlanması önemlidir! Allah’ın rızası önemli değil, haşa! Ama doğruları söylediğiniz zaman, insanlar kaçacağı için, “insanları kaçırmayalım, uydurma hadis de kullanılabilir vaazlarda” derler, ee ne olacak? Millete şeker dağıtacaklar falan. Ee kardeşim, Kur’an ve doğru sünnet yetmiyor mu? Sen neye çağırıyorsun bu insanları? Allah’ın dinine mi çağırıyorsun yoksa başka bir şeye mi? Evet… Bana hep sorarlar, ya hu hocam, pop şarkısı bilmem ne… Ya hu ilahi okumayın da ne okursanız okuyun! Çünkü en azından onlarda şirk mirk yok, tamam günah ama en azından şirk yok en büyüğü yok günahın! Fakat ilahiler şirk dolu maalesef! İçlerinde nadiren şirk olmayan ilahiler var…